Kaan Arslanoğlu kitaplarından Kişilikler kitap alıntıları sizlerle…
Kişilikler Kitap Alıntıları
İstediğim, giderayak bir iz bırakmaktı. En çok önemsediğim kişi üstünde. Bunda başarılı oldum. Aslında yaşamda ulaşabileceğimiz en büyük başarı da budur sanırım. Yakın bulduğumuz insanlar üstünde kuvvetli izler bırakabilmek. Bu izi silme Sinan. İzlerimi yaşat. Beni kalbinde yaşat demiyorum. Bu aptalca bir şey. İzlerimi yaşat
Her kişilik kendine yakın bir kişilik arar çevresinde. Her kişilik kendine yakın kişiliklerin yaşam biçimine doğru kayar
Kitaplarına sevgiyle baktı. Yaşamını ilk kez hiç pişmanlık duymadan, duru bir gölün dibine bakar gibi geçirdi aklından. Kitaplarını seviyordu, yaşamı seviyordu, geldiği noktadan hoşnuttu. Niye hoşnuttu çıkaramıyordu ama hoşnuttu işte. Vicdanı dürtüklemiyordu onu. Aylardır ilk kez dürtüklemiyordu, iğnelerini batırmıyordu göğsüne.
Herkesin bir işi vardı. Olmak zorunda. Para kazandığı, başkaları için bir şeyler ürettiği Bunlar olmadan uygarlık da olmaz.
Uygarlıkmış! Uygarlık! Bok!
Uygarlıkmış! Uygarlık! Bok!
Çok anlamsız gelmişti ortam ona. Niye çalışıyordu şu adamlar geç saatlere kadar. Neyi yetiştirmeye uğraşıyorlardı. Cenaze törenindeki yapmacık üzüntüleri düşündü. Yapay suratları. Belediye otobüsünden boş boş bakan yüzleri. Bu kitle gazete istiyordu. Seyretmek için televizyon istiyordu. Neden istediklerini bilip bilmemeleri sorun değildi; istiyorlardı ya Bir yığın işe yaramaz saçma sapan program
Sana kendini tanıştırmak gibi bir niyetim inan yoktu. Sen kendini zaten tanıyordun. Tüm insanlar kendilerini tanırlar. Hem de domuzuna. Seni değiştirme amacım da yoktu, çünkü insan değişmek istemez. İstese de kolay başaramaz bunu. Sen kendine göre nitelikli bir insansın. İyiliğinle kötülüğünle Yaklaşabildiğim en nitelikli insan sendin. İstediğim, giderayak bir iz bırakmaktı. En çok önemsediğim kişi üstünde. Bunda başarılı oldum. Aslında yaşamda ulaşabileceğimiz en büyük başarı da budur sanırım. Yakın bulduğumuz insanlar üstünde kuvvetli izler bırakabilmek. Beni kalbinde yaşat demiyorum. Bu aptalca bir şey. İzlerimi yaşat
Yaptığı işin beş paralık kıymeti yoktu. Kimi kandırıyordu. Kendini mi? Belki evet. İşin aslı, milleti kandırıyordu. O millet de kandırılmaya dünden razıydı zaten. Kendini kandıracak kimse bulamasa onu yaratırdı bu millet. Onun yerinde kim olsa bu saçmalıkları yazardı. Zaten herkes saçmalıyordu. Kim ne denli saçmalarsa o denli beğeniliyordu üstelik.
En çok yine annem ağlar, diye düşündü. Ölüm haberini duyan eski arkadaşları ne hissederdi acaba. Aa, ölmüş. Yazık. İyi çocuktu. Gazetede yayımlanan fotoğraflarım Soğuk.. Bugünkü fotoğraflarımdan biri, ama ölüm gülüşlü.. Yabancı Ölenlerin resimlerine neden o ölüm gülüşü oturur?!
Geride kalanların az ya da çok ağlamasının ölen açısından ne önemi vardı. Boştu tüm bu akıl yürütmeler. Boştu pek çok şey. O şu anda yine kendisinden üstün durumdaydı. Ölüm korkusundan kurtulmuştu. Çünkü ölmüştü. Ölüm sorunu yalnızca canlıların sorunuydu. Demek ki canını taşıdığı sürece kurtulamayacaktı bu korkudan. Kurtulmaya çalışmayacaktı öyleyse. Evet, en iyisi buydu belki. Kurtulmaya çalışmayacağına, önemsemeyeceğine göre demek kurtulabilecekti ondan.
Başını önüne eğdi. Yere bakmak en iyisiydi.
Gençlerin ölümü tatsız bir şeydi. Ölüm her yaşta tatsızdı.
Olacaksa olsun. Ne olacaksa Kaçmak faydasız.
Yolun arka planında sürekli değişen görüntülerle birlikte önünde anıları kayıyordu. Hareketli nesnelere, kenarlara, sokaklara, evlere yalnızca bakıyordu. Gördüğü, yaşadığı, anılarıydı. Birbiri peşi sıra. Hiçbir bağlantısı olmaksızın. Hiçbir duygusal sırası bulunmaksızın. Kayıtsızca izliyordu silsileyi. Sanki başka birinin yaşamından kesitler gösteriliyordu ona. Hüzünlenmiyordu, korkmuyordu, gülmüyordu, sevinmiyordu, heyecanlanmıyordu.
Bir Latin Amerika romanındaki gibi hüzünlü, çaresiz anlarda birden araya giren sevinçli, renkli bir düş yaşanamazdı bu ülkede.
Gereksiz yaşamların boş öfkeleri.
Dönemler insanın içini doldurmaz, insanlar dönemleri doldurur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Nasıl bir dönemde yaşadığımızı unutuyorsun. Hepimiz değiştik. Zaman içimizden bir şeyleri alıp götürdü. Yarı yarıya boşaldı içimiz. Fakat yine de tamtakır değil.
Duygusal şeyleri duygusal anlatmak gerek. Ama duygulanacak hal kalmadı bende..
Duyacaklarından korkarken, ölesiye de merak ediyordu.
Ne garip değil mi şu sevgi denen şey? Hiçbir şeyi halletmiyor aslında. Hiçbir şeyi çözmüyor.
Birisi ölse, cenaze evinde ölenden çok gelen yiyeceklerden söz edilirdi. Aman kimse aç kalmasın, aman herkes tıka basa doldursun karınlarını
Kimse beni senin gördüğün gibi görmüyor. Biraz bencillik var tabii. O kadar kötü bir şey mi bu. Herkes bencildir
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Biliyorum çok zaman sen de yapmışsındır aynı şeyi. Ama başaramadığını da biliyorum. Neden başaramıyorsun; cevabı açık: Çünkü çok bencilsin. Onun yerinde olsam ne düşünürdüm sorusunu sorarken bile kendini düşünmekten kurtulamıyorsun. Arzuların, hırsların hayal gücünü kısırlaştırıyor. Başkası gibi düşünmeyi beceremiyorsun, çünkü bir an bile tutkularından kurtulamıyorsun.
Bizi yok sayan, bizi adam yerine koymayan hiç kimse bu ülkede güzelliğin kenarına bile yaklaşamıyor, yaklaşamaz. Tek bir insanı, tek bir saatlik emeği hor görmüşseniz eğer, artık güzele ulaşamazsınız.
Her esere kendi dilinde vakıf olmak lazım. Sırf Goethe okuyabilmek için Almanca öğrenen bir arkadaşım vardı. Yapınca öyle yapmak gerekir; bizimkisi eğlence
Nevzat efendi kapitalizmin insanı nereye getirdiğinin çok canlı bir örneğidir. Yüklü bir para verdiğin gün yüzü güler, memnun kaldığını belli eder. Parasını bir gün geciktir, selamını bile almaz. Başkaları gibi ikiyüzlü değil hiç olmazsa. Benim Allahım da, peygamberim de paradır, diyor adam. Gerçi açık açık söylemiyor bunu ama; açık açık söyleyenlerden daha açık belli ediyor. Hiç sakınmasız Hiç utanması çekinmesi yok para konusunda Bir nebzecik yok. Dürüst işte. Saf Tam para insanı
Herkese anladığı dilden konuşmak lazım!
Gülerler Daha genç bunlar. Hayat onlar için gülünüp geçilecek sahne yalnızca. İçine girmiyorlar hayatın.
Şair şairi gözünden anlar.
Başkaları bilmiyorsa biz kendimiz bilelim kıymetimizi
Bu ülkede kitaba değer verilmesini sağlayacak olan yine bizlerden başkası değildir. Herkes benim kadar özveri gösterse şu anda bulunduğumuz noktadan çok daha ilerde bulunurduk.
İnsanlar bir şeyi tartışırken öyle gereksiz ayrıntılara dalıyorlar ki, tartışma nereden çıktı; unutuyorlar sonunda. Apaçık haklı olan bir adam var mesela, karşısında da apaçık haksız başka bir adam. Haksız olan öyle bir yere getiriyor ki tartışmayı, haklı duruma geliyor.
Aradaki gerçek bağlantıları görmezden gelmede bizden iyisi yok. Öte yandan hiç ilgisiz konuları tartışmaya sokup kafa bulandırmada da bizden üstünü yok.
Bizde zaten tartışma kültürü yok. Monologlar Adam kendi söyler kendi dinler. Ben ne söyledim, yanlış mı doğru mu söyledim diye sormaz. Bunu soran tek kişi görmedim ben.
Gelişme insanın iyiliği kadar kötülüğündendir de. Daha çok kötülüğündendir hatta. İnsanın bencilliği olmasa, ihtirası olmasa birçok keşif yapılabilir miydi? İnsanın bencilliği olmasa iktisadi sistemler gelişebilir miydi? Bir sistemin yerini öbürü alabilir miydi? Ticaret olur muydu? Zenginlik, medeniyet olur muydu? Kapitalizmin ayakta kalması insanın bencilliği sebebiyle. Gelişme için sadece plan değil plansızlık da olacak. Rekabet olacak ki teknoloji gelişsin. Aşırı tüketim sadece israf değildir. Onun ekonomiyi geliştirici yönü de var. Bir malı elli yıl kullanmak değil marifet; bir yıl sonra yenisiyle değiştireceksin ki fabrikalar iyi çalışsın. Anlayacağın, sosyalizm insanın bencilliğini hesaba katmadı; ne ekonomisini ilerletebildi, ne de insanın maneviyatını koruyabildi. O yüzden biz adaletli bir kapitalizmden yanayız.
Yalnız, şu sınıf fikrini bırak. Sosyalist ülkelerde de sınıflar vardı. Her yerde var Sınıfları kaldıramazsın. İnsan tabiatına aykırı İnsanın birçok müspet karakteri var. Kötü karakterleri de var. Kurduğun sistem sadece iyi karakterini var sayarak teşkil edilmişse çöker. Kötü karakterine uygun, onu da elden geldiğince müspet kanala akıtacak imkanları olacak ki sistem kendi içinde gelişebilsin.
Bugün burada çalışırım, ertesi gün işime gelmez, ayrılırım. Hiçbir yere göbekten bağlı değilim. Kimseye verilmiş taahhüdüm de yok.
Anlamı, coşkusu, yaşamda karşılığı bulunmayan fikirlerde diretmek. Samimiyetsizlikti bu.
Kabahat kavramlarda değil onların suyunu çıkaranlarda. Ortada çıkar grupları ve grupların bitmeyen çekişmesi oldukça söylenen birçok şey aldatmaca. Özellikle aydınlar kendilerini aldatmada olağanüstü mahirdirler. Sen diyelim. Sınıf çekişmesinde yerini belirlemeden nasıl huzura kavuştuğunu iddia edebilirsin? Sistem aynı sistem. Yani sizin her fırsatta kötülediğiniz sistem Hem kötülüyorsun, hem de üstteki tabakalardan yana yerini belirliyorsun. Ardından da huzura kavuştuğunu söylüyorsun. Adalet kavramından uzak bir huzur duygusu. Nasıl oluyor bu?
Her duyguyu tatmak gerekiyordu yaşamda. Hayatın asıl anlamı buydu belki de.
Başkalarının salaklığının sıkıntısını çekiyormuş. Bir yere kadar ben de çekerim hadi. Ama onu bu çirkinlik rahatsız etmiyor olmalı. Herkes düzgün giyinene dek partal mı giyineceğiz. Herkes her gün yıkanana dek pis mi gezeceğiz. Herkes iyisinden anlayana dek kötü roman mı yazacağız!..
Hak eden çok zorlansa da sonunda hak ettiği yeri bulur denir ya; tümüyle yalan. Binlerce hak eden ezilip yok ediliyor, bir tanesi belli bir yere geliyor, hepsi bu. O zaman ne oluyor! Sizin savunduğunuz hiçbir değere hiç kimse inanmıyor O zaman iyi bir şey için bile peşinizden kimse gelmiyor. O zaman yıllardır aldattığınız insanları şimdi de başkaları aldatıyor diye sızlanmaya hakkınız kalmıyor. O zaman insanlık da kalmıyor. Kalmamış zaten. Birilerinin iyi bir şeylere sahip çıkması gerek. O yapmıyor, bu yapmıyor kim yapacak?
Bana kalırsa miras da ahlaksızca bir şey. Temeli ahlaksızlık olan bir ekonomik düzende insanlar mutlu olamaz. Olmadıklarını görüyoruz. Bundan sonraki kuşaklar da olamadığını görecek. Kişi girdiği her akıl dışı durumla aklını biraz daha yitirir, bulaştığı her ahlaksızlıkla gerçeklikten o kadar uzaklaşır.
Solculuğu kullanarak da iyi para kazanan, ya da solculuktan vazgeçmeden iyi para kazananlar çok. Fakat şu da var: Genelde ne denli inceden inceye düşünürseniz, ne denli vicdan muhakemesi yaparsanız şansınız o denli azalıyor.
Az ya da çok, insanın paraya ihtiyacı var. Bir şekilde ister istemez kişi düzene yamanıyor. Herkes için geçerli bir durum. Para kazanma da ayrı bir mesele. O da bir yetenek sorunu. Kendi içinde bir yetenek, kişilik sorunu. Benim yapım kazanmaya uygun değil. Bunu biliyorum, o yüzden durumumun şanssızlık olduğunu hiç düşünmüyorum.
İnsanlar aptal, ama bir yere kadar. Kim ne için ne söylüyor aslında bal gibi anlıyorlar. Sahte umudun sahte olduğunu yine sahtekar kişiler söylüyor. Gün geliyor uyanıyor insanlar. Tam bir uyanma değil. Yarım O ana kadar aldatıldıklarını seziyorlar sadece, önlerini göremiyorlar.
Ilık yüreğinin sıcaklığının, ilişkilerin üstüne aydan aya, yıldan yıla birikerek kalınlaşan buzları delemeyeceğini anladı.
Kazanmak önemli değil herhalde. Mutlak zafer de yok, sanıldığı gibi Her zaman öyle ya da böyle mücadele edenler çıkacaktır. Önemli olan mücadele
Ben ölümü bekliyorum. Ama ölmeyi hiç istemiyorum.
Ben böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum.
Sözler değiştirmez insanın yolunu. Kitaplar da Herkes kendi yolunu seçer, hem de hiç bilmediği, bilse de anlayamadığı nedenlerle Kitap da okur, okumaz demiyorum. Okur, tartışır, kişisel nedenlerini doğrulamak için
Bizim elimizde aklımızdan başka silah yok. Biz yani tüm solcuları kastediyorum. Gerçekleşme ihtimali düşük de olsa, kafamızı kırma ihtimalimiz yüksek de olsa yıkmak için o duvara vuracağız.
Hayat kimi doğruladı? Seni mi doğruladı? Hayat hep düşmanlarımızı doğrulamadı mı? Bu hayat nasıl bir hayat? Bu hayatın hakemliğine güvenilir mi hiç!
Son nefesimde doğruyu söylesem ne çıkar.
Sınıf olarak işçi sınıfı bir yerdedir, birey olarak insanlar tek tek başka bir yerde. Kişiyi kişi olarak tartışacaksın.
Bölük pörçük durumları çok yoruyor beni. En çok bu yoruyor beni biliyor musun! O anlamsız aptalca kibirleri, cahilce kendini beğenmişlikleri Hepsi ayrı ayrı yerlerde paramparçalar ve birbirlerini küçümsüyorlar aynaya hiç bakmadan. Her birine göre tek komünist kendileri Milliyetçiliğin kuyruğundalar halbuki.
Kendisiyle ilgili özel şeyler konuşurken zorlanırdı oldum olası.
Şu mini etekli alımlı kız, yanından geçtiği parfüm kokan şık beyefendi, yaşam kalitelerini başka insanların sefaletinden, kanından elde ettiklerini bilmiyorlardı hiç.
Hiç önemsemediği bir şeyi önemsiyor gibi görünmek istemiyordu. Beş para etmez kişilerin gözüne bile öyle görünmek istemiyordu. Belki de bu bir zaaftı. Kompleksli görünmekten korkma kompleksi
Yanlış bir şeydi yaptığı; ama olsun. Yanlış bir şey yapmak istiyordu şimdi canı.
Hiçbir düş kanatlanmıyordu dünyasında. Hiçbir coşku
Bir insana yakınlık duyabilmek başkalarına da yakınlık duyabilme yetisini kısıtlamazdı. Kaç kez denemiş, sevebilme gücünü sınamıştı. Aynı anda çok kadın arzulamak olsa olsa artmış duyarlılığı gösterirdi. Tersini değil.
Şu anda yaşayan bir iyi insan varsa, ölü iyi insan sayısı yüz. En az yüz Belki daha fazla Çok daha fazla Herkes ölecek. Kötü olsun iyi olsun herkes ölecek. Çoğu zaten ölmüşler. Bunu bilmek insanı rahatlatıyor. Dünya da giderek boktanlaşıyor zaten. Fiziki olarak da
Kapılar, çifter çifter kilitlerle kapalı bile olsa dışarı çıkma olasılığını anımsatırdı insana. Duvarların ardında başka bir dünya olduğunu bilirdi kişi. Burada ise belirsizlik, hiçlik duygusu vardı, yok oluş vardı. Umutsuzluk Bitiş
İyiler en çabuk ölenlerdi.
Fikrini söyleyeceksin ama kimseye zorla kabul ettirmeyeceksin! Demokrasi budur. Demokrasiye sahip çıkmaktan başka çaremiz yok bizim. Fikrin varsa partilerden birinde git çalış. Git seçimde oyunu at. Sendikaya üye ol, sendikanla mücadele et
İstanbul’a seneler önce gelmekle övünüyordu. Yeni gelenleri aşağılıyordu, daha az parası olanları aşağılıyordu, hiçbir bok olmadığı halde bir bok sanıyordu kendini. Hayır, kuru bir bok bile olmadığını bildiği için, aslında çok iyi bildiği için öfke kusuyordu çevresine. Karısına hayvan gibi davranıyordu öfkeli anlarında. Neşeli anlarında da hayvan gibi davranıyordu sırnaşarak.
Bir çok özellik soya çekerdi. Birçok döngü belli ailelerde hep belli şekillerde yaşanır dururdu.
Bu sinema denilen şey bana ters geliyor. İnsan duygusallığının endüstriye teslim oluşu. En kötüsü ister istemez etkileniyor insan. Görüntüler, müzik Faşistçe bir şey
Sindirilmemiş incelik gösterilerinden nefret ederdi. Nefretini kışkırtan olayları o kadar sık yaşıyordu ki bu ülkede.
Kimileri kendilerine haklılık zemini yaratmakta ne denli usta, ne denli pişkindi böyle. İnsanlar bokluğun içinde suç üstü yakalandıklarında bile yüzlerini şöyle bir silip kolayca savunmaya geçebiliyorlardı. Dolandırıcıyı iş üstünde yakalıyorlardı; adam öyle bir konuşuyordu ki acıyıp yardım edeceğiniz geliyordu nerdeyse.