İçeriğe geç

Kısa Çizgiye Kısa Diyebilenlerin Hikayesi Kitap Alıntıları – Hüseyin Kural

Hüseyin Kural kitaplarından Kısa Çizgiye Kısa Diyebilenlerin Hikayesi kitap alıntıları sizlerle…

Kısa Çizgiye Kısa Diyebilenlerin Hikayesi Kitap Alıntıları

Hüseyin Kural kitaplarından Kısa Çizgiye Kısa Diyebilenlerin Hikayesi kitap alıntıları sizlerle

Kısa Çizgiye Kısa Diyebilenlerin Hikayesi Kitap Alıntıları

Alkol, insana unutmak istediklerini hatırlatıyor; hatırlamak istediklerini unutturuyor. Eskiden olanlar sanki dün olmuş gibi, dün olanlar sanki çok eskide kalmış gibi
Bak ama, yalnızlık öldürür, unutulmak öldürür.
Zamana eşlik edemiyorum.
Vedalaşmalar, bir sonraki buluşmanın ipine asılı
Alkol, insana unutmak istediklerini hatırlatıyor; hatırlamak istediklerini unutturuyor. Eskiden olanlar sanki dün olmuş gibi, dün olanlar sanki çok eskide kalmış gibi
Zamanı göremez insan ama insanı insan yapanın zaman olduğunu bilir.
Dünyayı sarıp sarmalayan şey korkudur. Ölüm korkusu, aç kalma korkusu, sevilmeme korkusu, sevdiğini kaybetme korkusu dünyadaki her atomun yapıtaşıdır.
Gerçek çıktı mı bir kere sahneye kimse onu görmezden gelemez.
Unutmayalım ki, yaşam mucizesini mümkün kılan sadece nefestir
Mutluluktan ümidini kesmiş insanların yalanlara gülmesidir bazen mutluluk.
Cehennemin annesiz kalmak olduğunu o üç gün içinde anladı.
Ben buradayım yaşa beni; geçmişte değil, gelecekte değil tam şuan da yasa beni, diyordu hayat.
İnsanın kendisini çok önemsediğini oysa insanın ülkesinden ayrı bir kaderi olamayacağını düşünüyordu.
İnsanın kendisini çok önemsediğini oysa insanın ülkesinden ayrı bir kaderi olamayacağını düşünüyordu.
Hayatın, var olan tüm yollarından geçilse bile, sınırları keşfedilemeyecek devasa bir sır olduğunu anladı.
Oysa insana her şeyi yapabilme cesareti veren duygu çaresizlikti.
Çünkü bazen beklemek de ölmek demekti.
Aşka inanan herkes bilir ki ölmemek için insanın bir bahanesi varsa o da aşktır.
Sevdiği insanın arkasından bakarken yüzüne gülücükler yuva yaptı cennet kuşları misali.
Çünkü düşmanı ve kendini tanımazsan her savaştan mağlup ayrılırdın.
Çünkü bilirsiniz, nasıl da güzel gözükür uzaklaşan her şey
Hastane koridorlarında onca kalabalık arasında tek başına yürüyen bir insan açık yaradır, iki insan ise kabuk tutmuş yara. Birbirine bakmadan yürüyen, baktığında ne diyeceğini bilemeyen iki insan ise iç kanamadır.
Mutluluktan ümidini kesmiş insanların yalanlara gülmesidir bazen mutluluk.
Hafıza denen şeye güvenmeyi bırakmalıyız belki de.
Bir şeyler yapmak istiyorsun. Belki bekleyerek, belki delirerek
Ne gereği var şimdi bir yarayı kanatmanın.
Sadece birbirimize anlatabileceğimiz hikâyeler, birbirimizin anlayabileceği hikâyeler
Ya delirince onu unutursam?
Doğarken yalnızız tamam ama yaşadıkça yalnızlığımızın on bin kat artması kader mi, coğrafyanın cilvesi mi?
Düz bir çizginin bile yalnız bir insanı nasıl kandırabileceğini iyi bilirim.
Tehlikeli sularda yüzüyor adam. Şiir sabır ister, aşk sabır ister, mutluluk sabır ister. Beş mısrayla şiir bitmez, beş mısrayla mutluluk ele geçmez.
Ancak mümkün müdür bir insanın bir insanı anlaması?
Aşkı unuttular! Doğayı unuttular! Şiiri unuttular!
Yalnızlık öldürür! Unutulmak öldürür!
Zamanı göremez insan ama insanı insan yapanın zaman olduğunu bilir.
Dünyada en yaygın olarak bulunan madde nedir? Oksijen? Karbon? Nitrojen? Su? Hayır, hiçbiri. Dünyayı sarıp sarmalayan şey korkudur. Ölüm korkusu, aç kalma korkusu, sevilmeme korkusu, sevdiğini kaybetme korkusu.
Çünkü bazen mucizeleri görmek için, acının bitebileceğine inanmak gerekir.
Gerçeklerin uyku kaçıran bir yanı vardır hep.
Erken vedalar yaşayan insanlar yakını görmüyorlar; gözleri hep uzaklarda, uzaklardan çıkıp gelecek olanları bekliyorlar.
Kalbinin en kırık yerini arıyor ve cevabı olmayan diğer şeyleri arıyor.
Aşk ateştir. Aşk buralarda hâlâ çok tehlikelidir çünkü.
Çünkü dünya insandan eski, insanı kolayca kandırabiliyor.
Ben buradayım yaşa beni; geçmişte değil, gelecekte değil tam şu an yaşa beni, diyordu hayat. Yaşayamayanların payını azaltıyordu sanki.
Herkes bilir ki ölmemek için insanın bir bahanesi varsa o da aşktır.
Aşklar söz, nişan, düğün diye devam etmiyordu; iç çekiş, gözyaşı ve feryat olarak ilerliyordu.
Herkes geldi, alacaklılar mesela; her şey geldi, en sert kışlar mesela Babası gelmedi.
Hastane koridorlarında onca kalabalık arasında tek başına yürüyen bir insan açık yaradır, iki insan ise kabuk tutmuş yara. Birbirine bakmadan yürüyen, baktığında ne diyeceğini bilemeyen iki insan ise iç kanamadır.
Gözyaşının, gözün üst kısmında bulunan gözyaşı bezinden geldiği söylenir. Yanlıştır. Bütün gözyaşları kalpten gelir.
Hayranlığın ihanetle akrabalığını bilemeyecek kadar küçüktü o zamanlar.
Hiçbir yaratık insan kadar ölümü unutmaya meyilli değildi.
Kadının ağzından, öğretmen olacaktı o, cümlesi düşmüyordu. Düşmez bazı cümleler, ta Ay’a kadar gider. Başkaları duymaz gök duyar, yıldızlar duyar, evren duyar.
Sebep dediğimiz yer aslında son duraktır. Sebepleri merak edenlerin bu kadar az olduğu bir dünyada tabii ki yağmur yağmaz, barajlar dolmaz ve şemsiye satıcıları hidratasyon yaşarlar. Şuradan sebepler durağına üç kişi uzatır mısınız?
Ayrıca şunu herkes bilir ki, bir insan kendinden, kendine çevrilen gözlerden ve yaşadığı şehirden memnun değilse alkol değil bir otobüs bileti almalı.
Dünya güzel bir yer aslında, sadece bazı haberler kötü.
Bence beynin en ilginç yanı hatırlaması. Fakat bu hikayeyi yazarken öğrendim ki ilginç bir yanı daha var: yanlış hatırlaması En kötü yanı ise, unutmak istemediğin şeyleri unutması, unutmak istediğin şeyleri hatırlaması
Hayat kısa, yalnızlıklarımız uzun.
Hayat bağıra çağıra söylemese de, arada bir fısıldıyor kulağına şiire karşı olduğunu.
Ama bu gençler de bir yerde suçlu tabii. Aşkı unuttular, doğayı unuttular, şiiri unuttular. Bunlar olmadan siyaset mi olur, bunlar olmadan beşeriyet mi ilerler?
Erken vedalar yaşayan insanlar yakını görmüyorlar; gözleri hep uzaklarda, uzaklardan çıkıp gelecek olanları bekliyorlar, bekliyorlar, bekliyorlar..
Çünkü dünya insandan eski, insanı kolayca kandırabiliyor.
Küçükken bir yerlerde ahtapotların üç kalbi olduğunu okumuştu. Keşke, demişti kendi kendine, benim de üç kalbim olsa. Birini yaşamak için kullanırım, birini ölmek için, birini de ablama şarkı söylemek için.
Bilmenin, yakıcı ateşinden Allah’a sığınırım. dedi.
Hastane koridorlarında onca kalabalık arasında tek başına yürüyen bir insan açık yaradır, iki insan ise kabuk tutmuş yara. Birbirine bakmadan yürüyen, baktığında ne diyeceğini bilemeyen iki insan ise iç kanamadır.
Bir timsahın sesi iki kilometre, bir baykuşunki ise bir kilometre öteden duyulabilir. Peki ya bir insanın sesi, çığlığı, iç çekişi, feryadı? Duyulmaz.
adam uzayda yürümüş. Orası sonsuzluk, dünya değil ki. Gelsin de bizim şu küçücük evimizde bu kadar anının arasında birine bile çarpmadan yürüsün de göreyim onu.
Devletin içindeki bazı katillerin ömrü, bir babanın ya da muhabbet kuşunun ömründen uzun olabiliyordu maalesef.
Çünkü bilirsiniz, nasıl da güzel gözükür uzaklaşan her şey
Dünyada her kırk, saniyede bir biri intihar ediyormuş. Ama onlar hep başkaları.
Beklenen,bekleyenin beklerken aklından neler geçtiğini bilmez.
Kaybettiğiniz en değerli şey neydi? Cevap şu: Yıllar. Bir ömür kaybettim ben, hem de sensiz
Bir şiir vardı aklımda şimdi,hani o ‘ağırdı hayatları onların’ diye başlayıp ‘sağırdı hayatları onların’ diye biten.
Zihinsel açıdan yaptıkları;sosyal medyada sadece yüz kırk karakterle siyasi görüşünü açıklamak ya da okuduğu iki yüz elli iki sayfalık romanı özetlemek Ama bu teknik olarak yapılamıyor. O anlarda suçu kendine değil teknolojide buluyor.
Kimine göre aşktır ateş,kimine göre ten,kimine göre geçmiş
Dünya güzel bir yer aslında, sadece bazı haberler kötü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir