İçeriğe geç

Kısa 20. Yüzyıl Kitap Alıntıları – Eric J. Hobsbawm

Eric J. Hobsbawm kitaplarından Kısa 20. Yüzyıl kitap alıntıları sizlerle…

Kısa 20. Yüzyıl Kitap Alıntıları

Bu ekonomik kriz olmasaydı kesinlikle Hitler olmayacaktı. Neredeyse kesinlikle Roosevelt olmayacaktı. Büyük bir ihtimalle Sovyet sistemi ciddi bir ekonomik rakip ve dünya kapitalizmine bir alternatif olarak gö­ rülmeyecekti. Ekonomik krizin Avrupa’nın ve batı dünyasının dışında kalan yerlerde yarattığı sonuçlar herkesin görebileceği kadar dramatik oldu. Özetle, yirminci yüzyılın ikinci yarısının dünyası, ekonomik çö­küşün yarattığı etki anlaşılmadıkça kavranamaz.
1959’da Rusya’da hala ‘her dört erkeğe karşılık otuz beş ile elli yaş arasında., yedi kadın vardı
1914’te Britanya ordusunda görevli olan yirmi beş yaşın altındaki Oxford ve Cambridge öğrencilerinin dörtte biri öldürüldü
Yegane iddiası, bilim ve teknoloji temelinde gerçekleşen maddi ilerlemenin muazzam zaferlerinden insanlığı yararlandırmak olan bir çağ, kamuoyunun oluşturduğu muazzam yapıların ve Batı’da düşünür olduğunu iddia eden kişilerin bunları reddetmesiyle paradoksal biçimde sona erdi.
Savaş bu yüzyıla damgasını vurdu. Silahlar sustuğunda ve bombalar artık patlamadığında bile dünya savaşının şartları içinde yaşandı ve düşünüldü.
Bu garip yüzyılın ironilerinden biri, kapitalizmi küresel düzeyde yıkmayı hedefleyen Ekim Devrimi’nin en kalıcı sonuçlarının kendi zıddını hem savaşta hem de barışta, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ona kendisini reformdan geçirmesi için gerekli dürtüyü ve kaygıyı sağlayarak, ekonomik planlamayı popüler hale getirerek ve bazı reform prosedürleri kazandırarak, kurtarmış olmasıydı.
1980’lere kadar çoğu insan ana babalarından daha iyi yaşadılar ve ileri ekonomilerde insanlar daha da iyi yaşamayı umuyorlar ya da bunun mümkün olduğunu hayal ediyorlardı. Yüzyılın ortalarında birkaç on yıl bu muazzam servetin hiç olmazsa bir kısmını bir adalet ölçüsüyle zengin ülkelerin çalışan halklarına dağıtmanın yolları bulunmuş gibiydi ama yüzyılın sonunda eşitsizlik bir kez daha üstünlük kazandı. Daha çok, yoksullukta eşitliğin bir ölçüde hüküm sürdüğü eski sosyalist ülkelerde de muazzam bir eşitsizlik görüldü. İnsanlık 1914’ten çok daha iyi eğitim görmüştü. Aslında, tarihte belki de ilk kez insanların çoğu, en azından resmi istatistiklerde okuryazar olarak betimlenebiliyordu. Bununla birlikte, resmi olarak okuryazar kabul edilenlerin çoğu kez işlevsel cehalet e kadar derece derece değişen asgari yeterliliği ile hala elit düzeylerden beklenen okuma ve yazmaya tam hakimiyet arasındaki muazzam ve muhtemelen genişleyen uçurum nedeniyle, bu kazanımın anlamı, yüzyılın sonunda, 1914’teki kadar açık değildir.
Geçmişin, şimdiki zamanın içindeki geçmişi de kapsayarak kendi rolünü kaybettiği, hayatın içindeki insanlara yol gösteren eski kara ve deniz haritalarının üzerinde dolaştığımız kara parçalarını ya da seyrettiğimiz denizleri artık tek tek ya da topluca göstermediği bir dünyanın nasıl olabileceğini görmek, bu yüzyılın sonunda ilk kez mümkün olmuştur. Çıktığımız yolculuğun bizi nereye götürdüğünü ya da götürmesi gerektiğini artık bilmiyoruz.
Tarih hakkında yegane tamamlanmış kesin genelleme, insan soyu var olduğu sürece tarihin devam edeceğidir.
1980’lerin sonu ile 1990’ların başında dünya tarihinde bir çağın sona erdiği ve yeni bir çağın başladığı konusunda ciddi bir kuşku duyulamaz. Bu yüzyıl tarihçilerinin temel bilgisi budur çünkü geçmişe dair anlayışlarının ışığında gelecek hakkında tahminlerde bulunmalarına rağmen, yarışın sonucunu önceden haber vermek onların işi değildir. Onlar ancak at yarışlarının kazanılabileceğine ya da kaybedilebileceğine dair bilgi verebilir ya da çözümleme yapabilirler.
İdeoloji dışı tutumlarından gelen çoğulculuğun reklamını yapanlar bile, dünyanın rakip seküler dinlerle sürekli bir arada yaşamaya yetecek kadar büyük olduğunu düşünmediler. Bu yüzyılı dolduran dinsel ve ideolojik çatışmalar, başlıca görevi yargılamak değil, pek az kavrayabileceğimiz şeyi bile anlamak olan tarihçinin yolundaki barikatlardır.
Hitler’i siyasetin kıyısında kalmış bir fenomenden ülkenin önce potansiyel sonra fiili efendisi haline getiren, açıktır ki, Büyük Çöküş idi.
On İki Kişinin Yirminci Yüzyıla Bakışı
Isaiah Berlin (felsefeci, Britanya): Yirminci yüzyılın büyük bir bölümünü yaşadım. Şunu da eklemeliyim ki, kişisel zorluklar çekmeden yaşadım. Onu sadece Batı tarihinin en dehşet verici yüzyılı olarak hatırlıyorum.
İkinci Dünya Savaşı’nın kökenleri, bilinen bir nedenden ötürü, birincisinin sebepleri hakkında yazılanlarla kıyaslanamayacak kadar küçük bir tarihsel literatür üretmiştir.
Bu savaştan sonra binalar kolayca yeniden inşa edildi, aynı şey insan hayatı için geçerli değildi.
Rene Dumont (agronomist, ekolojist, Fransa): Bu yüzyılı sadece bir katliamlar ve savaşlar yüzyılı olarak görüyorum.
İnsanların çoğu tarihçiler gibi davranır; kendi deneyimlerinin niteliğini ancak geriye doğru bakarak tanırlar.
Caz ve Caz Çağı, yani Amerikalı siyahların ritmin aniden değiştiği dans müziği ile geleneksel standartlara uymayan bir enstrümantasyonu birleştirerek yaptıkları müzik, avangard arasında neredeyse evrensel bir kabul gördü. Bunun nedeni, bu müziğin kendi özelliklerinden çok moderniteyi, makine çağını, geçmişten kopuşu simgelemesi, özetle kültürel devrimin bir başka ifadesi olmasıydı.
Bu arada kuşkusuz tarımsal Avrupa’nın köylüleri de 1970 lerden sonra toprağı işlemeyi bıraktılar. 1980 lerde kıtanın doğu ve güneydoğusunda köylü tarımının kadim kalelerinde bile çiftçilikle uğraşanlar işgücünün üçte birinden fazla değildi. Romanya, Polonya, Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan buna örnektir. Ancak Avrupa ve Ortadoğu yöresinde sadece bir köylü kalesi kaldı: Türkiye. Burada da köylülük zayıfladı ancak 1980 lerin ortasında hala mutlak bir çoğunluk olmaya devam ediyordu..
Çok uluslu devlet için en uygun dünya küçük devletlerin oluşturduğu ya da hiçbir devletin olmadığı dünyadır..
2. Dünya savaşından sonra Avrupa’da önem kazanan sosyalist partilere ve işçi hareketlerine gelince, bunlar yeni reformdan geçirilmiş kapitalizme seve seve uyum sağladılar. Çünkü pratik amaçlar nedeniyle komünistlerin aksine kendilerine ait hiçbir ekonomik siyasete sahip değildiler. Komünistlerin izledikleri siyaset de iktidarı ele geçirmek ve SSCB’yi izlemekten ibaretti. 1945 in sosyal demokrat İngiliz İşçi Partisi hükümeti kapitalizmin özünü oluşturan özel sektöre dokunmadığı gibi, bu sektörü reformdan dahi geçirmeyerek ekonomik planlama oluşturmadı. Buna karşı sosyalist olmayan sağ görüşlü Fransız hükümetlerinin planlı ekonomiyi uygulamaları şaşırtıcıydı. Aslında sol, işçi sınıfına mensup kendi seçmenlerinin koşullarını iyileştirmek ve bu amaçla toplumsal reformlar yapmak idealini taşıyordu. Buna karşın kapitalizmin ortadan kaldırılması için çağrı yapmadığı gibi hiçbir alternatif çözümlerde yaratamadığından, güçlü kapitalist ekonomilere boyun eğmek zorunda kaldılar. Hiçbir sosyal demokrat hükümet kapitalizmin nasıl yıkılacağını bilmiyordu ve bunu denemeye de kalkışmadı. Aslında işçilerin ve sosyal demokratların taşıdıkları özlemlerin önemini kabul eden reformdan geçirilmiş bir kapitalizm onlara gayet iyi uyum sağlıyordu..
Emekçi halkın, çocuklarını ücreti az da olsa güvenceli ve emeklilik hakkı olan işlerde çalışırken görmeyi hayal etmesinin nedeni budur.
Kısa 20. yüzyıl tarihi, Rus devrimi, onun doğrudan ve dolaylı etkileri olmaksızın anlaşılamaz.
Ekim devrimi modern tarihte görülen en heybetli ve örgütlü devrimci hareketi üretti. Bu devrimin küresel yayılışı ilk yüzyılı içinde İslam’ın gerçekleştirdiği fetihlerden bu yana görülmemişti.
İlk önce savaş amaçları için gerçekleştirilen öteki teknolojik ilerlemelerin -havacılık bilimi ve bilgisayarlar- barışta da kullanılabilecekleri görüldü.
Modern kitle savaşlarının hem örgütlü emek güçlerini takviye etmesinin hem de kadınların ev dışı istihdamında bir devrim yaratmasının nedeni budur.
Bu savaştan sonra binalar yeniden inşa edilebildi. Ama aynı şey insan hayatı için geçerli değildi.
İkinci Dünya Savaşı’nın kökenleri bilinen bir nedenden ötürü, birincisinin sepebleri hakkında yazılanlara kıyaslanamayacak kadar küçük bir tarihsel literatür üretmiştir.
Sadece haz ( buna kar ya da haz denilebileceği gibi başka bir isim de verilebilir) arayan benmerkezli bireylerin bağlantısız biraradalığından ibaret olan böyle bir toplum, kapitalist ekonomi teorisinde daima üstü kapalı bir biçimde var oldu.
Kısa 20. yüzyıl tarihi, Rus devrimi, onun doğrudan ve dolaylı etkileri olmaksızın anlaşılamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir