İçeriğe geç

Kırmızı Defter Kitap Alıntıları – Paul Auster

Paul Auster kitaplarından Kırmızı Defter kitap alıntıları sizlerle…

Kırmızı Defter Kitap Alıntıları

Düşmek degil insanı üzen.Elinden tutar gibi yapıp, aslında itenlerdir insanı hayata küstüren.
.. gülmeye ya da şaka yapmaya bu kadar uzak olduğum bir başka an hatırlamıyorum.
Hazırlıksız yakalanmak istemiyordum.
NEDEN YAZIYORUM?
“Senin romanlarındaki karakterlerden biri olmuşum gibi geliyor bana.”
Biliyorum ki düşmek değildir insanları üzen..
Elinden tutar gibi yapıp, aslında itenlerdir insanı hayata küstüren.
Hem dünyaya açık hem de kapalı, her yerde arkadaşı olan karizmatik biri (nezaketiyle, mizah anlayışıyla, pırıl pırıl konuşmasıyla ünlü), yine de yaşam yaralamış onu, çoğu kimse için sıradan sayılan pek çok küçük şeyi gerçekleştirmek için çaba harcıyor.
Biliyorum ki düşmek değildir insanları üzen..
Elinden tutar gibi yapıp, aslında itenlerdir insanı hayata küstüren.
– Ben, insanın diğer yüzünü görünce, ilkini hatırlamam…
.. bozuk para bulabilmek umuduyla kanepenin yastıklarını altüst ediyor, dolapların arkasında sürünüyordum.
Edebiyat
Birini unutmak istiyorsanız, bunu sindire sindire yapın. Çünkü aklın zamansız öldürdükleri, yürekte amansız dirilir.
kitapların asla bitirilmediğini öğrendim, hikâyelerin bir yazar olmadan da kendilerini yazmayı sürdürebileceklerini de.
Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
“Lanet olası insanlar ve lanet olası sakar çocukları. Önceden telefon etmeden insanların evine uğramak hakkını kim veriyordu onlara?”
yaşam yaralamış onu, çoğu kimse için sıradan sayılan pek çok küçük şeyi gerçekleştirmek için çaba harcıyor.
Belki de günümüzün kurnaz tilkileri her şeyin her zaman rast gideceğine inanıyorlardır.
“Benim bir şeyim yok. Doğru insana rastlayamadım, hepsi bu.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Benim bir şeyim yok. Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.
Birisini unutmak zorundaysanız, bunu sindire sindire yapın. Çünkü aklın zamansız öldürdükleri, yürekte amansız dirilir
Ağlamak istemiyordum ancak gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı yuvarlanmaya başladı, bunu engellemem mümkün değildi.
..hayatın benim için bir daha asla eskisi gibi olmayacağını düşündüğümü anımsıyorum.
Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
Komünist Manifesto’yu okumuştum, yine de pazar sabahları oynatılan çizgi filmleri seyretmekten hoşlanıyordum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Önceden telefon etmeden insanların evine uğramak hakkını kim veriyordu onlara?
“Benim bir şeyim yok. Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.”
Hayat beni sınamıştı ve kendimi her açıdan eksik hissediyordum.
Ne var ki iki ay kadar önce kitapların asla bitirilmediğini öğrendim, hikâyelerin bir yazar olmadan da kendilerini yazmayı sürdürebileceklerini de.
Benim bir şeyim yok,” demiş B. “Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.”
“Bu hızla gidersen rastlamazsın da,” demiş arkadaşı.
Sen, ağaca bakmaktan ormanı göremeyen o küçük insanlardan birisin.
Eline geçen biricik mutluluk fırsatını yıllar
önce kaçırdığı duygusundan bir türlü kurtulamıyormuş.
Doğru insana
rastlamadım, hepsi bu.
Geçen yıllar en azından bana şunu öğretti: Cebinde bir kalem varsa, büyük olasılıkla bir gün onu kullanmaya başlamak gelecektir içinden.
Çoçuklarıma hep söylediğim gibi, işte ben böyle yazar oldum.
Birini unutmak istiyorsanız, bunu sindire sindire yapın. Çünkü aklın zamansız öldürdükleri, yürekte amansız dirilir.
Öyle hareketli olmazsa bir şeye yaramaz.
Benim bir şeyim yok.
Doğru insana rastlamadım, hepsi bu..
Benim bir şeyim yok.
Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.
“Anne babaların çocuklarının yeteneklerini abartmaya meraklı olduklarını biliyorum,”
“Kızım matematiğe pek fazla ilgi duymaz;”
“Hayat beni sınamıştı ve kendimi her açıdan eksik hissediyordum.”
“Sonunda tuhaf bir yıl geçirdik.”
O geceden sonra nereye gidersem gideyim yanımda kalem taşıdım.Cebimde bir kalem bulunduğuna emin olmadan evden dışarı adım atmamak bende bir alışkanlık oldu.
iki ay kadar önce kitapların asla bitirilmediğini öğrendim, hikâyelerin bir yazar olmadan da kendilerini yazmayı sürdürebileceklerini de.
İlk romanımı bana yanlış bir telefon esinlendirdi.
.. Kitabı bitireli on yıl oldu ve o günden beri kendime başka projeler buldum, başka fikirler, başka kitaplar. Ne var ki iki ay kadar önce kitapların asla bitirilmediğini öğrendim, hikayelerin bir yazar olmadan da kendilerini yazmayı sürdürebileceklerini de.
bir öğle arası kentte dolaşırken kestirme olsun diye Grand Central İstasyonu’ ndan geçmiş,Vanderbilt Bulvarı ‘ na çıkan merdivenlerdeyken mermer korkuluğun yanında, elinde bir kitapla duran bir genç kadın görmüş; izini bulmak için umarsızca çabaladığı kitapmış o.
.bu rastlantı onu öylesine hayrete düşürmüş ki sessiz kalamamış.İster inanın ister inanmayın, demiş kadına , her yerde bu kitabı aradım.
Harika bir kitap, demiş genç kadın. Az önce bitirdim.
Bu kitabı nerede bulabileceğimi biliyor musunuz? diye sormuş R., Bunun benim için ne anlama geldiğini size anlatamam.
Bu kitap sizin, diye yanıtlamış kadın onu.
Ama o sizin, demiş R.
Benim idi, demiş kadın. Ama benim işim bitti. Bugün buraya onu size vermek için geldim.
Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
kitapların asla bitirilmediğini öğrendim, hikâyelerin bir yazar olmadan da kendilerini yazmayı sürdürebileceklerini de.
yine de yaşam yaralanmış onu, çoğu kimse için sıradan sayılan pek çok küçük şeyi gerçekleştirmek için çaba harcıyor.
Ben insanın diğer yüzünü görünce, ilkini hatırlamam.
Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
Geçen yıllar en azından bana şunu öğretti:
Cebinde bir kalem varsa, büyük olasılıkla bir gün onu kullanmaya başlamak gelecektir içinden.
Paris’ten Lyon’a giden trende otururken bana son bir ayın olaylarını özetleyen bir mektup yazmıştı.
Raylardaki her sarsıntı elyazısına yansımıştı, sanki trenin hızı onun kafasından geçen düşüncelerin tam bir imgesiydi. O mektubun bir yerinde şöyle yazmıştı:
“Senin romanlarındaki karakterlerden biri olmuşum gibi geliyor bana.”
Belki de o mektup,
benim hiçbir şey bilmediğimi, içinde yaşadığım dünyanın benden sürekli kaçacağını kendime hatırlatmanın bir yoludur.
Benim birşeyim yok.
Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.
Geçen yıllar en azından bana şunu öğretti: Cebinde bir kalem varsa, büyük olasılıkla bir gün onu kullanmaya başlamak gelecektir içinden.
“Benim bir şeyim yok. Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.”
Felaketin neredeyse eşiğinde yaşıyorduk.
Benim bir şeyim yok. Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.
Benim bir şeyim yok. Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.
Canımı sıkıyorsun.
kendimize acımaktan uyuşmuş
gibiydik.
Ne olduğunuzla ne olacağınız arasında sürekli gidip gelirsiniz.
“Benim bir şeyim yok. Doğru insana rastlamadım, hepsi bu.”
tuhaf bir yıl geçirdik. Sürekli felaketin eşiğinde yaşıyorduk.
kendimize acımaktan uyuşmuş
gibiydik.
Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
aklıma Küçük Prens’in New
York’ta yazılmış olduğu geldi. Bunu bilenlerin sayısı azdır, ama Fransızların 1940 yılında aldığı yenilgiden sonra Saint Exupéry terhis edilince Amerika’ya geldi ve bir süre Manhattan’da Güney Central Park, 240 numarada oturdu. Bu ünlü kitabı orada yazdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir