İçeriğe geç

Kırmızı Bisiklet Kitap Alıntıları – Can Dündar

Can Dündar kitaplarından Kırmızı Bisiklet kitap alıntıları sizlerle…

Kırmızı Bisiklet Kitap Alıntıları

Dayan çocuk!..
Güzün yaza dönecek yakında
Hep böyle gitmez ya bu ülke Hangi ihtar, hangi seçim, hangi yangın kurtarır seni bilmiyorum.
Musalla taşlarından, mukavva kovuklardan, köprü altlarından, inşaat kuytularından kaldırıp yaslı başını, nemli gözlerinden öpmek istiyorum.
Tiner torbaları yerine eldiven tutuşturmak istiyorum ellerine
İstiyorum ki ne menenjit kör etsin aklını ne ayaz dondursun ayaklarını
Ocakta sütün olsun, sofrada karnın doysun.
Dayan, ölme çocuk!..
Az kaldı bahara
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
Sık dişini çocuk!..
Hep böyle gitmez bu ülke Gün olur durur bu yangın Bu tipi durur; mezarımız Gümüşsüyü Parkı, kahkahalarımıza mekân olur.
Sana söz çocuk; tabiat dersinde Maveraünnehir’i doğru yere dökeceğiz.
Bir dahaki gelişte dünyaya, nehir yollarından döneceğiz.
Bıçaklar kesmedi de tenimi, bir kötü sözle öldüm..
Hayatın basamaklarını tırmanıp yükselirken insan, kendisini yukarı taşıyan şeyin, çocukken kalbine yerleştirilen o cesaret duygusu olduğunu fark edemiyor.
Çok akıllı olmadım hiç. Yanlış atlara çok oyunlar oynadım. Kulağımdan kar suları eksik olmadı. Sürüden ayrılan koyunları sevdim hep. Bir de kendi bacağından asılmayanları.Kendimle yaşadım en büyük kavgalarımı İçimdeki çocuklar tahterevalli oynadı hayatla; ben seyrettim.
Yazın, Anayasa’nın en başına koskocaman kan kırmızı harflerle:
Madde bir:
Cehalet yenilmelidir.
Velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim!
Efendiler! Eşekler susabilirler
Ne yani, çocuklar hiç gülmeyecekler mi?
Çoğu, hatta hemen hepsi, babaları tarafından doyasıya sevilmeden büyümüştü. Bazısı bunu hicranla anımsıyor, bazısı doğal karşılıyordu.
Çünkü “âdet böyle”ydi.
Tarih, kitapta değil, sokaktadır.
Sorunlarla baş edemedikçe paylaşıp üzerine yürüyemedikçe ilacın şefkatine sığınıyoruz.
Yüzümüzde sahte bir tebessümle dolanıyoruz.
Çocuklar çocukluktan bu denli mahrum ve çocukluğa bu kadar muhtaç iken ne yapılabilir? Onlardan minyatür yetişkinler yaratma sevdamızı bir kenara koyup yaşlarına uygun giysiler içinde çocuk şarkıları söylemelerini, iktidar hırsına veya savaş histerisine kapılmadan oyunlar oynamalarını, reklam dili dışında diller ve köfte-ekmek dışında besinlerle tanışmalarını istemek için çok geç mi? Bizleri çocuklaştırırken, onları vakitsiz olgunlaştıran bu süreç kaçınılmaz mı?
Babalar, çocuklarının doğumuyla büyür; çocuklarsa babalarının ölümüyle
Babalık etmek için uçurtma almak yetmez, birlikte uçurmak gerekir.
Ve itişmeden uçuşmalı, tutunup zamanın uçsuz bucaksız kanatlarına
Kendimle yaşadım en büyük kavgalarımı
İçimdeki ikizler tahterevalli oynadı hayatla; ben seyrettim.
Yasak elmalar tattım kuytularda.
Bıçaklar kesmedi de tenimi,
Bir kötü lafla öldüm.
Hamdım, oldum, piştim.
Sevdayı en umulmadık yerde buldum.
“Özgürlük, aradığın yerde olmayabilir, ama kalkıştığın yolculuk seni özgürleştirebilir.”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
bir kötü sözle öldüm.
Çok mu zordur, ekranda aşkla sevişenleri gösterip, “Yavrum, işte sen böyle dünyaya geldin,” demek?
Nedendir şiddeti bu kadar yüceltirken sevgiden, sevişmeden bunca korku? Nedendir iş aşka gelince bu yasak bölge tabelası..?
Boşverin alışveriş merkezini; çocuğunuzu elinden tutup Ulucanlar’a götürün.
İnsanın insana, devletin aydına zulmünü anlatın ona.
“Gerçek, hayalin ayak izlerini takip eder,” diyor Sunay.
Ya devlet desteği?
“Köstek olmasa yeter. Müze yaptığımız köşkü yıkıp apartman yapmamanın bedelini devlet, müzeye yüksek fiyattan elektrik, su, doğalgaz vererek ödetiyor. 100 metre ötedeki camide bunlar bedava.
Uzun eşek, çanak çömlek, birdirbir, körebe, köşe kapmaca, kukalı saklambaç, istop geçiyorum. Bunlar kısmen de olsa yaşamayı, hatırlanmayı başaranlar.
“Gerçekten adilsen eğer, söylesene niye en mutlu olduğumuz an ışıktan hızlısın
Acı çektiğimizde kaplumbağadan yavaş?..”
Sabra sığınmıyorsan, unutmaktır en iyisi.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İtiraf edeyim ki yıkıldım.
Yarına yalnız ve bunalımlı çocuklar hazırlıyoruz
Tagore’a göre , ”Her yeni çocuk, tanrının insandan hala umudunu kesmediğinin göstergesidir. ”
Ne garip Çocukken yarın neler oynayabiliriz diye düşünürdük. Şimdi ise yarın hayat bize neler oynayacak diye düşünüyoruz
Oyuncaklar . çocuklarımıza ayırmadığımız vakitlere karşı verdiğimiz rüşvetler
“Cadı masalları” çağındayız, kötülerin şiirini söylüyor şarkılar
Dayan çocuk !
Güzün, yaza dönecek yakında
Hep böyle gitmez ya bu ülke
“Pozitif toplum” hap desteğiyle gülüyor; sorunlar olduğu yerde duruyor.
Amerika’da yetişmiş olan psikiyatrist, aileyi dinlerken çocuğa resim çizdiriyor. Çoğunlukla ekranda gördüklerini çiziyor çocuk: Ya canavar, ya savaş
Çok akıllı olmadım hiç. Yanlış atlara çok oyunlar oynadım. Kulağımdan kar suları eksik olmadı. Sürüden ayrılan koyunları sevdim hep. Bir de kendi bacağından asılmayanları.Kendimle yaşadım en büyük kavgalarımı İçimdeki çocuklar tahterevalli oynadı hayatla; ben seyrettim.
Her yeni doğan çocuk Tanrı’nın hala insandan umudunu kaybetmediğinin bir göstergesidir.
Kendimle yaşadım en büyük kavgalarımı
Bıçaklar kesmedi de tenimi,bir kötü sözle öldüm
Ülkenin tarihi gibiydi hayatın; borç ödemekle başladı, hep taksit taksit yaşandı.
Bıçaklar kesmedi de tenimi,bir kötü sözle öldüm.
Sık dişini çocuk!..
Hep böyle gitmez bu ülke Gün olur durur bu yangın Bu tipi durur..
Bilemediniz
“A” değil, “D” olacaktı
İşte şimdi yandınız Artık siz de umudunu bir başka bahara ertelemiş bir milyon gencin arasındasınız.
Ne kadar kıyıcı olursa olsun yılmayacağım senelerden..
Hayatın akışı böyle
Yeter ki “keşke”ler olmasın finalde
Oyuncaklar çocuklarımıza ayıramadığımız vakitlere karşı verdiğimiz rüşvetler.
Babalık etmek için uçurtma almak yetmez, birlikte uçurmak gerekir.
Olgunlaştım; basarak üzerine birikmiş bütün yırtık takvim yapraklarının,
Kalbim Ege’de kaldı”
Bıçaklar kesmedi de tenimi, bir kötü sözle öldüm.
Yanlış sevdalarda oyalandım kimi zaman
Zaman denilen devridaim makinesi, rengârenk bir dönme dolap gibi , allı morlu ışıklar saça saça , bir aşağı bir yukarı taşıyacak bizi ;oğlu babaya , babayı oğula dönüştürerek, çocukları büyütüp büyükleri küçülterek, bir neydik , ne olduk oyununda ömürler söndürüp son durakta herkesi başladığı yere döndürerek .
Sonraları hayat , hep bir ağızdan türküler söylemeyi öğretti bir süre Halaylarda piştim omuz omuza
Bir saatin sonunda artık iki elim havada bisikletin yanında koşuyordum.
Tarih bitti, ideolojiler öldü, kimse yok artık
hakkımızı savunacak.
Geçen yüzyılın babalarına, kokusunu burnuna çeke çeke
evlat sevmek adeta yasaklanmıştı.
“..Ve çocukları değil, ana babalarını tedavi altına alalım. Çünkü tembellik değil, ana babaların başarı hırsı öldürüyor çocuklarımızı…”
Bazılarınız yabancı da olsa, beni kuyruğuna takan bu güzelim uçurtmayla sizi de uçurmak istedim bir süre
İbadethane elbet önemli; ama
müzenin de önemli olduğunu nasıl anlatacağız?”
Modern dünyanın boş zamanlarına kadar köleleştirdiği insanoğlunun son kalesi çocukluk…

Hiyerarşi gözetmeksizin herkese ağzına geleni söyleyebildiği, özgürce oyunlar oynayabildiği, düş gücünü doyasıya kullanabildiği yegane yaşam dilimi…

Artık Barbie, dünya çapında düşlenen bir prototipti. Kızlar onun gibi olmak istiyordu;
erkeklerse onun gibi biriyle olmak
Sabra sığınmıyorsan, unutmaktır en iyisi..
Sabra sığınmıyorsan, unutmaktır en iyisi..
Bıçaklar kesmedi de tenimi, bir kötü sözle öldüm.
Sürüden ayrılan koyunları sevdim hep Bir de kendi bacağından asılmayanları
“Sürüden ayrılan koyunları sevdim hep. Bir de kendi bacağından asılmayanları.”!!!
“Kendimle yaşadım en büyük kavgalarımı İçimdeki ikizler tahterevalli oynadı hayatla; ben seyrettim.”!!!
Aradığı sevgiyi orada bulmasından başka bir şey dilemiyorum.
“Gerçek, hayalin ayak izlerini takip eder,” diyor Sunay
Aynı kulaklıktan, aynı şarkıları dinledik; aynı sözlerin ruhumuzda aynı tellere dokunmasına sevindik.
Ne dini , ne bilimi kardeşim Asıl mutlulukta geri kaldık biz.
“Başta anlayamaz insan,” dedi, “anladığında da çok geç olur.”
” Bazılarına cennet görünen yer , başkalarının cehennemi olabiliyor. ”
Yanlış sevdalarda oyalandım kimi zaman.
Kalemim dedi hep, dilimin diyemediğini

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir