İçeriğe geç

Kırk Hadis Kitap Alıntıları – İsmet Özel

İsmet Özel kitaplarından Kırk Hadis kitap alıntıları sizlerle…

Kırk Hadis Kitap Alıntıları

Dünyada hangi mazarrat olursa olsun beni ilgilendirmez, ben günlük ibadetlerimi yerine getirmekten başka bir şey düşünmem! diyen bir adamın imanı tartışma konusudur.
İslamiyet ahlâklı olana, vurdumduymazlığı yasaklıyor.
Bir gün gelip de hesaba çekileceği meselesini birinci mesele yapmayan insan Müslüman adını taşıyabilir; ama Müslüman vasfı taşıyamaz.
Bera b. Azib anlatıyor: Rasulullah (sav)’ın yanında oturuyorduk. Rasulullah (sav), İslam’ın hangi esası daha sağlam? diye sordu. Oradakiler Namaz dediler. Güzeldir, ama o değil. buyurdu. O değilse cihaddır. diye karşılık verdiler. O da iyidir fakat değildir. buyurdu ve devamla; İmanın en sağlam bağı Allah için sevip, Allah için buğzetmek. dedi. ( Ahmed b. Hanbel, Müsned)
merak
bir devrimcinin hazırlığıdır
Nasıl Madımak oteli yangını üzerine yazdıklarım solcularla aramı bir daha tamir edilmeyecek şekilde bozduysa, sağcılarla da aramı elinizdeki kitap açtı.
Kalbiyle uyumlu; kalbinin bir tarafa, kendisinin bir tarafa gitmediği insanlardan olmak çok mühim bir şey.
Allah Rasulü’nün bize tavsiye ettiği, bize nasihat ettiği biçimde, kendimizden aşağı olana bakacağız. Aşağıdakiler kâinatta bulunmanın harikulâdiliğinden habersiz olanlardır.
İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmezmiş.
Bunu bana verirse sadece Allah verir; buna Allah’tan gayrisinin gücü yetmez demek duayı dua yapar.
Rahatlık hissiyle içinde yan gelip yatacağımız bir dünyayı değil de insan haysiyetine yaraşır bir dünyayı özlüyorsak önce hayatımızın değerini düşüren bir yapaylıktan, bir zorlama sekinetten kurtulmalıyız.
Tekboyutlu dünyada, tekboyutlu insan üreterek birtakım insanların birtakım insanları kontrol altında tutmasının keyfini süren kâfirlerin kendi cennetlerine kavuştuklarını varsayabiliriz.
Bu hadîsten öğrendiğimiz şey, dünya hayatından sonra hesaba çekilmeyi reddedenlerin dünyada güçlü olmak için en büyük çabayı gösteren kimseler haline geldikleridir.
Nasıl bizim zindandan çıkmak yönünde isteğimiz olağansa, dünyadan çıkmak yönündeki isteğimiz de olağan kabul edilmelidir. Mü’min için dünya tıpkı zindan gibi, terk edilmesi hüzün verici olmayan bir yerdir. Dikkat edin: insanlar zindandan, hapishaneden “kurtuldum” derler; hapishaneden “ayrı düştüm” demezler. Oysa kâfirler için dünya hapishane değildir. Kâfirler dünyayı, terk edildiği zaman üzülünen, daha doğrusu, terk edildiği zaman her şeylerini kaybettikleri bir yer olarak algılayacaktır.
Demek ki, servet ve mevki düşkünü bir adam dinine zarar veriyor. Bu zarar neden acaba iki aç kurdun verdiği zarar ile karşılaştırılıyor? Bir aç kurt yetmiyor, iki aç kurt. Anadolu’da kurtlar için başka bir isim daha kullanırlar bilirsiniz. Kurda “canavar” derler. Sebebi nedir biliyor musunuz? Kurt, tabii ki, aç olduğu için sürüye dalar. Kurt önüne gelen hayvanı boğar ki bu genellikle koyundur; boğar, boğar, boğar… Sonunda boğduklarından bir tanesini yemeye karar verir. Kurt bu müfrit hareketinden dolayı canavar vasfını kazanmış, canavar diye anılmayı hak etmiştir.
Ka’b b. Malik’den (r.a.) rivayete göre, Rasûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Bir koyun sürüsüne salıverilmiş iki aç kurdun yaptığı zarar, servet ve mevki düşkünü bir adamın dinine yaptığı zarardan daha büyük değildir.”
Biz aslında çok kolay fark etmesek bile Müslüman topluluklar içinde öyle hayırlı insanlar vardır ki, onların kendilerine ihanet etmeyen kalpleri, onların kendilerini koruyan duaları garip bir şekilde bütün yan yana bulundukları insanlara sirayet ve sinayet eder.
Sırf Allah için amel etmek kendini alışkanlık dairesinde yaşamaktan kurtarmak anlamına gelir.
İslâmiyet içinde bulunmakla insanoğlunun kavradığı en kıymetli şey kendi haysiyeti konusunda bir fikir sahibi oluşudur. İnsanın haysiyeti, onu diğer insanlardan daha sıhhatli kılar. Sıhhat derken insan vücudundaki bütün organların rahatsızlık vermeyecek şekilde çalışmasından bahsetmiyoruz. Gerçek sıhhatin doğrudan doğruya ümitle kaim olduğunu insanların bilmesi lâzım. Nedir ümit? Öldükten sonra, hesap gününde Allah’a olan ibadetlerinin geçerli olduğunu öğrenmesi ümidi.
Sözünü ettiğimiz hadîs-i şerîften öğrendiğimiz odur ki, dünyaya karşı tavır takınmak Müslüman için doğrudan doğruya itikadî bir meseledir.
Müslüman olmakla teklif edilen şey, doğrudan doğruya davranışlarla, doğrudan doğruya müdahalelerle, doğrudan doğruya temsil edilebilir hareketlerle iyinin, doğrunun, haklının, güzellik alanının, sadece teşkil edilmesi değil, aynı zamanda temsil edilmesi, aynı zamanda müşahhas bir görünüme kavuşması ile sağlanan şeydir.
“Haram olan şeylere bakmadığımız zaman, onlara hoşgörü göstermiş olmayız, tam tersine, onları mahkûm etmiş oluruz. Onlar kendi zehirli alanlarında tek başlarına kalırlar. Tıpkı kendini sokan akrep gibi.”
“Tevazu, kibrin zıddıdır. Nedir tevazu? Tevazu, yerini bilmektir.”
“Yani, en iyisini yapamadığımız için yapmaktan geri mi duracağız?”
“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmezmiş.”
Gerek harcamalarımızda, gerekse paylaşımlarımızda gerçekte hakkımız olmayan bir şeyi kendi tarafımıza nakletmiş isek, bunun bir cehennem parçası olduğunu bilmemiz gerek.
“Sırf Allah için amel etmek kendini alışkanlık dairesinde yaşamaktan kurtarmak anlamına gelir.”
“İslamiyet ahlâklı olana vurdumduymazlığı yasaklıyor.”
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
“Yetersizliğimize rağmen yaşamayı olumluyoruz.”
Birgün gelip de hesaba çekileceği meselesini birinci mesele yapmayan insan Müslüman adı taşıyabilir;ama Müslüman vasfı taşımaz
Allah’tan çok istedim diye bir akıl fukaralığına kapılmayın. Allah’tan isteyin sadece Allah’tan isteyin, her şeyi Allah’tan isteyin. Çünkü sizin düşündüğünüzden çok fazlasını vermeye O’nun gücü yeter
Memnunum çünkü hadislerle meşgul oldum. Hadislerle meşgul olmak insana dünyadaki mevcudiyeti, dünyadaki boyutları, dünyada işgal ettiği yer, dünyadaki işlevi konusunda çok derinlemesine hisler kazandırıyor. Benim için böyle oldu. Hadislerle meşgul olmayı, zihnimi hadislerle meşgul etmeyi çok memnuniyet verici bir hadise olarak yaşadım.
ilmimiz arttıkça zevkimiz incelir.
Gafletin büyüğü mümin olmayanlardan rehberlik ummadadır.
“İnsanın kâinatı kavrayışındaki duygusal yeri mükemmelden uzaklaşma korkusu ile mükemmele ulaşacağının ümidi arasında bulunur.”
Başka türlüsünü göremiyoruz, çünkü yaşama tarzımızı baskı altına almış bir “ortalama” görüş sahamızı darlıyor.
Evet malımızı nereden kazandığımız önemlidir. Ancak malımızı nerelere sarf ettiğimiz daha önemli. Neden biliyor musunuz? Malımızı sarf ettiğimiz yer, toplumda bir bakıma ayakta durmasını istediğimiz bir alanı gösterir.
Müslümanlar kendi hayat biçimlerinin kendilerine kazandırdıklarını bilerek, yani, bu konuda şuurlarını kaybetmeksizin yaşarlar.
Tevazu, yerini bilmektir.
Zaten kibir boş bir şeydir. Yani kibir aslında Allah’tan başka kimsenin hak etmediği bir şeydir.
Bildiğiniz gibi İslam hayatında hicret çok önemlidir. Hicretin önemi insanın belli bir gayeyi gerçekleştirmek için yer değiştirme yükümlülüğünü de göze alabilmesinden gelir.
Dünyaya gelen bir insan istese de istemese de hayatını gün be gün geride kalacak olaylarla doldurmaktan başka bir şey yapamaz. Hiçbir insanın elinden başka bir şey gelmez. Bazılarının söylediği gibi hayat tasarruf etmek için değil, sarf etmek, harcamak içindir.

Bu sebepten dolayı birinci derecede önemli olan bizim hayatımızı neye vakfettiğimizdir.

Yine de akledebiliyoruz ki sonumuzu içinde bulunduğumuz imkanlarla ne yapmayı kararlaştırdığımız belirleyecek.
yani mümin dünyada bulunduğu zaman zindanda bulunduğunu, çünkü aslî yerinin burası olmadığını bilen insandır.
yaratılmış biri olarak hiçbir şeyin hakkını verdiğimden emin değilim.
hiçbir hadis-i şerif yoktur ki bizim çağlar boyunca her an hayatımızın nasıl düzene girmesi gerektiği hususunda bizi uyarmış olmasın.
bir gün gelip de hesaba çekileceği meselesini birinci meselesi yapmayan insan müslüman adı taşıyabilir; ama müslüman vasfı taşıyamaz.
Kelime-i tevhidde Lâ ilahe illallah Muhammedün Resûlullah ibarelerini sanki bir bütün değilmiş de ikiye ayrılabilirmiş gibi gören ve bu işleri de Müslümanlığın hayrına yapıyormuş gibi sunan çevreler var.
Allah’ın düşmanı olmadığımız konusunda ne kadar şuurlu isek, amellerimiz o kadar Allah için olmuş olur.
“Bir koyun sürüsüne sakıverilmiş iki aç kurdun yaptığı zarar, servet ve mevki düşkünü bir adamın dinine yaptığı zarardan daha büyük değildir.”
“Fetihten donta hicret yok; lakin cihad ve niyet vardır.”
Hiçbir kazanç sahibi kişi mensup olduğu toplumda bulunan zayıflar karşısındaki mükellefiyetlerinden kaçamaz, kaçmak için mazereti yoktur.
Müslüman bir adam bir devlet reisine dünyevi maksat için biat ve itaat etmezmiş. Ne için edermiş? Bizim biatimiz ve itaatimiz uhrevi bir maksat içindir.
“Herkes sabahleyin işine gücüne çıkar da kendisini satar. Ya kazanır ya kaybeder.”
Allah’tan gayrisi için sevip, Allah’tan gayrisi için buğzettiğimiz zaman; bizi bekleyen en yakın tehlike putperestliktir.
“Lâ ilâhe illallah Muhammeden Rasullullah” demeden bir hayat yaşanıyorsa bu yakıcı bir hayattır. Yani daha cehenneme düşmeden yanmaya başlarsın! Öyle de değil diyebilir, bazıları, işte ne güzel gidiyorum yüzme havuzuna atlıyorum hiç de yanmıyorum falan filan… diye düşünen insanlar vardır. Var mıdır? Varsa işte o insanlar zaten duyarsızlık bakımından, bu da âyetle sabit: Taş gibidir. Hatta taştan daha katıdır o insanlar. Onları zaten pek hesaba katmak durumunda değiliz, beri tarafta yaşayan insanlar olarak. Ve öbür tarafa geçeceğini bilen insanlar olarak.
Ümitliyim; ama ümidim boşa çıkar diye de korkuyorum. Biliyorsunuz, nasıl olsa cennete gireceğim, diyerek kendini garantide saymak küfre düşmenin bir yoludur. Ben nasıl olsa cennete gireceğim diyen insan, Allah’ı o şeye icbar etmiş gibi olur. Yani, isterse Allah beni cennete sokmasın bakalım, demiş olur. Netice itibariyle ümidimiz büyüktür. Zaten ümit ne kadarsa tehlike de o kadardır.
Hayvanlar da isteklere sahiptir; ama bunlar bitkilerden biraz daha gelişmiş isteklere. Mesela onlar avlarını ya da yiyecek şeylerini arayıp bulmak gibi bir avantaja sahiptirler. Bitkinin böyle bir avantajı yok. Bitki gıdasını ortalıkta dolaşarak sağlamaz ama hayvan dediklerimiz balıktan başlayarak gıdasını dolaşarak sağlar. Hayvanlar âleminin istekleri bitkiler âleminden hem yüksek hem çeşitlidir. Kuşların duası, diyelim ki tilkilerin duasından farklıdır.
Ama canlılar arasında bir tek yaratık vardır ki; o, insanoğlu, acıkmadan yer ve susamadan içer. İnsanların üremek için kızışma mevsimi yoktur. Onun için insanın duası her türlü ihtiyacı kapsar. İnsan ihtiyaçlarının üstünde bir dua yelpazesine sahiptir. Bu yüzden insanın duası, kime yöneldiyse, neye yöneldiyse ve ne zaman yapıldıysa ona göre bir biçim alır ya da insana, ona göre geri döner.
Ubâde b. Sâmit’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Rasul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde hiçbir müslüman yoktur ki, herhangi bir dua ile dua etsin de Cenab-ı Hak ona istediğini vermesin; veya o duasına mukabil, bir kötülüğü ondan men etmesin” buyurdu. Cemaatten biri: “Öyleyse çok dua ederiz.” dedi. Peygamber efendimiz de: “ Allah’ın lütfu, ihsanı istediğinizden daha çoktur.” buyurdu.
Böyle işte Yani, Müslüman olmak aslında aşık olmak gibi bir şey. Aşık olan insan nasıl hep sevgilisinin iyi durumda olmasını isterse, Müslüman olan insan da, diğer bütün insanları sevgilisi gibi gören bir adam olacak.
Aklınıza, Allah’ı zikretmek ne işe yarar, diye bir düşünce takıldıysa ben size bunun pratik iki faydası olduğunu söyleyebilirim. Birincisi, Allah zikredildiği zaman insan ruhunda bir arınma olur. Yani insan bir bakıma bu dünyada üzerine istemeden bulaşmış şeyleri temizlemeye Allah’ı zikrederek başlar. İkincisi, Allah’ı zikretmek dünya ve insan arasında nasıl bir anlam bağı ve nasıl bir gereklilik olduğunu anlamaya yardım eder.
“Ey cemaat siz şüphesiz, emir olunduğunuz şeye asla tâkat getiremeyeceksiniz yahut asla yapamayacaksınız. Lakin doğrultunuz ve kolaylaştırınız.” Bir rivayette “ve müjdeleyin” buyrulmuştur.
Ebu Davud, Salât, 223; Ahmed b. Hanbel Müsned, IV, 212.
Öldükten sonra başına ne geleceğini umursamayan insanın iman etmekten istifade sağlaması düşünülemez.
Eğer hadislere ittiba eder, hadislere sadakatten hiç ayrılmayacak olursak bugün yaşadığımız hayatın meşruiyeti, bugün yaşadığımız hayatın İslami anlamda temizliği konusunda ciddi bir bocalama geçirmek zorunda kalırız.
Bir gün gelip de hesaba çekileceği meselesini birinci meselesi yapmayan insan Müslüman adı taşıyabilir; ama Müslüman vasfı taşımaz.
Hiç kimse, başkalarının çektiği acılardan dolayı asla teselli bulmayacaktır; ama herkes başkalarının mutluluğundan dolayı mutlu olmayı başarabilir.
Biz kulluğumuzu fark ettiğimiz zaman yaratıcımız bize en uygun olanı gösterir.
Haram yolla elde edilen avantajlar, haram izlenerek ele geçen avantajlar bizim gözümüze üstünlük olarak takılmışsa, bu bizim aslında kendi bozukluğumuzla alâkalı bir şeydir.
İnsanı küfte götüren çizgi helal ve haramı birbirinden ayıran çizgiyi örten çizgidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir