Selim İleri kitaplarından Kırık Deniz Kabukları kitap alıntıları sizlerle…
Kırık Deniz Kabukları Kitap Alıntıları
Yakup Kadri Bey’in tercüme ettiği Swann’ların Semtinden’in yazarı meğerse bu romanını birçok başka romanına bir başlangıç seçmiş. Onun bütün eserlerinde, romanlar romanları izleyerek, biri sona erince öteki başlayarak, hayat hikayeleri de işte bitecek gibi olmuşken yeniden başlıyormuş. Böylece solmuş krizantemler bir daha bir daha yeniden açıyor gibi oluyormuş.
Bütün bu kitapların da tek bir anlatıcısı varmış ve onun da adı tıpkı romancının adı gibi Marcel’miş. Ama anlatıcı Marcel ile romana Marcel Proust’un ille aynı kişi olması gerekmediğinden, anlatıcı ile yazarı birbirinden ayıramayanlar ikide birde yanılırlarmış. Zaten Marcel Proust, eserinde yine Marcel adını ve ‘ben’ zamirini kullanarak bilgisiz eleştirmenleri şaşırtmak istemiş
Bütün bu kitapların da tek bir anlatıcısı varmış ve onun da adı tıpkı romancının adı gibi Marcel’miş. Ama anlatıcı Marcel ile romana Marcel Proust’un ille aynı kişi olması gerekmediğinden, anlatıcı ile yazarı birbirinden ayıramayanlar ikide birde yanılırlarmış. Zaten Marcel Proust, eserinde yine Marcel adını ve ‘ben’ zamirini kullanarak bilgisiz eleştirmenleri şaşırtmak istemiş
Küçük, mutsuz heyecanlarımdan büyük düşler uydururdum.
Halide Edib İstiklal Harbi hatıraları arasında Mustafa Kemal Paşa’nın yalnızlığını da anıyordu.
Sığınılacak yurt müziktir.
Vedad, Schumann’ı yeğliyordu; önce canına kıymak isteyen, yaşamını -kendi kararıyla sığındığı- akıl hastanesinde sürdüren, orada kimsesiz ölen bestekarı.
Bir zamanlar gönlünden aşklar geçerken, şimdi neyi beklediğini bilmeyerek, çevresinde artık kimsecikler kalmamışken de, hep bekliyordu.
Nice yıllardan beri kısa gezintilerime uzun yolculuk havası verdim.
Ne iyi ettim de öldüm! Ne rahat!
Şimdiki zamanın her şeyine yabancılık çekiyordum.
Belki de aşka aşık olan bu insanlar, yaşam boyu, ilk aşklarının acısını çekmekteydiler.
“ Birgün konuşmak,susmak oldu.”
“Ölmüş bir adam için ne yapmak gerekirse onu yapınız.”
“Sığınılacak yurt müziktir.”
“Romanın adı ,Zavallı Necdet’ti. “
O, bu dünyada zaten hepimizin kimsesiz olduğunu düşünerek, bilerek insanların bir takım aile bağlarıyla avunmalarını acıklı buluyordu.
“ Sizi öyle değil, bilmeyerek sevdim.”
Bazen kopuk kopuk sahneler, dekoru, sözleri, kişileri ışık çakımında belirir, sonra yiterdi. Sonra tekrar belirirdi.Bu sahnelerin hangi romandan çıkıp geldiğini, hangi kitapta, hangi sayfada geçtiğini, belleğime ne zaman işlendiklerini kestiremiyordum.
Bıkıp usanmadan Robensonculuk oynuyordum.
Bir insanın bu kadar gençken kalbini kirletmesini yadırgamıştım
O, bu dünyada zaten hepimizin kimsesiz olduğunu düşünerek, bilerek, insanların birtakım aile bağlarıyla avunmalarını acıklı buluyordu.
Yıldızı çoktan sönmüş hayatlarda,öyle kaç kereler,geçmişi dirilterek beni üzen her şeyi iyileştirebileceğimi umdum.
Çünkü rüyası olmayan insanların, yıkılmış bir imparatorluktan genç bir ülke kurmalarına imkan yoktu. Yıkılmış bir imparatorluk hala nilüferlerin açtığı ölümcül bir bataklık gibi uzanıp gider. Nilüferlerin albenili sizi sağırduyarlıkla çağırır. Bu sağırduyarlığa bir an için kapılırsınız, sonra her sey sizin için biter
Sonra aşk korunmayı ne kadar gereksinir!
°vücudun her zerresi hayata° bağlı kalmak için cenk ediyor ama cenkten usul usul vazgeçiyordu.
Çünkü rüyası olmayan insanların, yıkılmış bir imparatorluktan genç bir ülke kurmalarına imkan yoktu.
Bşr insanın bu kadar gençken kalbini kirletmesini yadırgamıştım
çünkü gönül açıklıklarının kederden başka bir şey getirmediğini öğrenmiştim
Bazen bunları başkalarına anlatabileceğimi , anlatırsam kederlerin azalacağını kurardım.Küçük , mutsuz heyecanlarımdan büyük düşler uydururdum.
Genç kadını elinde yapraklı asma dalıyla , pencere önünde durmuş , geleceğin süslü hayallerini kurarken görürdüm.
Şimdiyse pencereden artık başka bir pencereden sızan ay ışığı her şeyin anlamını değiştiriyor , her şeye yeni bir anlam veriyordu.Ay ışığı donuk ve soğuktu.Ay ışığı eşyaya , görkeme duyarsızlığın cilasını çekiyordu.
Şimdiyse pencereden artık başka bir pencereden sızan ay ışığı her şeyin anlamını değiştiriyor , her şeye yeni bir anlam veriyordu.Ay ışığı donuk ve soğuktu.Ay ışığı eşyaya , görkeme duyarsızlığın cilasını çekiyordu.
Sonraları sürgünlerden ve maceralardan boş yere erinçler , mutluluklar umdum.Kalbim kimbilir niçin, yanıtsız bir soru gibi ,çok yıllardan beri tozlu biblolar , camdan çicekleri kırılmış Venedik aynaları , ezgilerinde hırıltı, çalgılı kutular, geçmiş zaman elbiseleri için çarptı.Yıldızı çoktan sönmüş hayatlarda , öyle kaç kereler ,gecmişi dirilterek beni üzen her şeyi iyileştirebileceğimi umdum.
Anlatıcıya gelince, şimdi sessizlik içindeydi.Hayatın sustuğunu farkediyor ya da o kadar çok dinlediği hayatın kendisine bir şey söylemediğini algılıyordu. Belki asıl bu yüzden geçmiş günlerin seslerini, kahkahaları ve hıçkırıkları her zamankinden fazla işitmekteydi.
Haberim olmaksızın, süslü hayallerimi, öncesiz sonrasız kaybetmiştim.
Haberim olmaksızın, süslü hayallerimi, öncesiz sonrasız kaybetmiştim.
Şimdiki zamanın her şeyine yabancılık çekiyordum.
Oraya gün ışığı hiç girmiyor artık..
nereye gidecekti ki yalnızlık olmasın! Yalnızlık her yerdeydi.
dilsiz dostluğunu kalp ağrılarımdan biri sayıyordum.
Çilelerden geçerek nihayet kendi kendine kalmıştı, ama şu yalnızlığa tahammülü yoktu.
“O artık başka bir hayalin esiriydi
Biten aşklar gibi alıştığımız kişilerin değişmesi, birer ikişer silinmesi de bizi yıkılışlara sürüklemez mi ?
aşkı andırır bir hava esiyor..
Bedbaht yavrumun ümitlerle başlayan, facialarla biten hayatını bütün acılarımla yazdım. Bunlara ilave edilecek başka ne olabilir.”
pancurları kapayacak, “karanlıkta hicranlarını uyuşturmaya” çalışacaktı.
“Hürriyet ne demek baba?’
‘Herkesin istediğini yapması demek ’
O zaman ellerini çırparak bağırdı:
‘Yaşasın hürriyet!’
‘Herkesin istediğini yapması demek ’
O zaman ellerini çırparak bağırdı:
‘Yaşasın hürriyet!’
Her kent bitmektedir.
Gönüllerini ve bedenlerini pervasızca aşka veren bu insanlar, sevgiye ezelden susamışlardı
Belki de aşka âşık olan bu insanlar, yaşam boyu, ilk aşklarının acısını çekmekteydiler.
Onun insanlardaki zaaflara hem bir gönül açıklığı hem de bir yürek kapayışı vardı.
haset, öyle ateşten bir çemberdir ki en yakın olanları en çok yakar.
“O çizgiler mi? Hepsi acı bir hatıra söylüyor ”
gidenlere yaslar tutmak bir alışkanlık
olmayacak mıydı?
olmayacak mıydı?
Hep özlem Sonra hayal kırıklığı..
Ama “Beni sev!” sözü eriyor; bütün hayatlar silinmiş çizgilere dönüşüyor; görkemi içinde İstanbul silueti de bir sona yaklaşıyordu.
bitmez tükenmez özlemler ve ayrılık korkuları tanıyacaktı
İnsanları birbirine yaklaştıranda işte müzikler, şiirler ve resimlerdi.
beyaz aşkların da, ‘kirlenmiş, kirletilmiş’ aşkların da saadet getirmediğini hissederim
Sonra aşklara gelince, aşklar ne kadar ‘temiz’di!
O zamanlar romanlarda yalan söyleneceği, kendimizi olduğumuzdan başka türlü gösterebileceğimiz aklım dan geçmiyordu.
Aşk, sürdüğünce, bütün uçurumlardan uzak ve bütün uçurumların eşiğindedir.
Aşkı bildiğimi, duyumsadığımı sanırdım. Bildiğim, duyumsadığım aşklar, bir kişiden ötekine değişse bile, hep tek kişilik ve hep karşılıksız aşklardı.
O zamanlar çok gençken masumiyetlerin karanlık hayallerle ve ancak hayallerde kirlenebileceğini,kirletilebileceğini sanıyordum
Bir insanın bu kadar gençken kalbini kirletmesini yadırgamıştım
Kimbilir kaç kişi, kadın ve erkek, beraberlikleri için ne hüzünler, ne uzaklıklar sezmişken susmuşlar
gönülden geçen yangınları bir türlü alımlayamazdım.
Çünkü rüyası olmayan insanların, yıkılmış bir imparatorluktan genç bir ülke kurmalarına imkân yoktu.
Bu yalnızlıklar artık şifa bulmaz
Bu hayatı ben uydurmuştum, ama uydurduklarıma çok geçmeden inandığım için, bu hayat gözümün önünden hiç gitmezdi.
Narın kırmızısına geniz yakıcı turunç kokuları karışır; eflâtun krizantemin yanı başında beyaz zambaklar coşkun rayihalarla(hoş koku) baş döndürür. Bunlar olunca mevsim yürek yakardı..
daha nice nice aşk kırgınlarının kitaplara hatıralar, yadigârlar bıraktığı kanısına varmıştım.
Pişmanlıklarla örülü hayatları yeniden başlatabilmek uğruna bütün resimler hâlâ gençlikten konuşmuyor muydu?
Krizantem, içimde bir yaradır!
Nice yıllardan beri kısa gezintilerime uzun yolculuk havası verdim.