İçeriğe geç

Kireç Ocağı Kitap Alıntıları – Thomas Bernhard

Thomas Bernhard kitaplarından Kireç Ocağı kitap alıntıları sizlerle…

Kireç Ocağı Kitap Alıntıları

Bu çağın en tipik özelliği, içinde yaşayan düşünürlerin artık düşünmemeleriymiş. Bilimin ve tarihin yardımcı elemanlarından oluşan, milyonluk bir ordu varmış. Fakat insan bu tür bir şey söylerse, deli ilan edilme tehlikesiyle karşı karşı­ya kalırmış. Tıpkı göz keskinliği gibi kulak keskinliği de anında delilik olarak damgalanıyormuş. Günümüzde keskin gözlere ihtiyaç olmadığı gibi, keskin kulaklara da ihtiyaç yokmuş, birisi keskin du­yuyor ya da keskin görüyorsa ortadan kaldırılır, hapsedilir, tecrit edilir, hapis ve tecritle mahvedilirmiş.
Yanımızdakı ve dolayısıyla etrafımızdakı insanlara verdiğimiz değer daima fazla yüksekmiş, mümkün olan en düşük değerin verilmesi gereken yerde daima fazla yüksek bir değer veriliyormuş, insan en yakın çevresinin en düşük değere sahip üyelerini, akrabaları vesaire bizzat fazla yukarıda konumlandırıyor ve bazı insanlarla ilgili olarak, çok yüksek bir insana teslim olduğunu düşünüyor, oysa gerçekte bütün insani unsurların en düşüğüne teslim oluyormuş.
İnsan insanlarla sadece kirlenir.
İnsanlarla münasebetimiz olduğunda akıllı insanlarla münasebetimiz olmuş olmuyor, insanlar akıllı olduklarını iddia ediyorlar ama akıllı değiller, insanlar bir şey bildiklerini iddia ediyorlar ama hiçbir şey bilmiyorlar, insanlar her şeyi yalnızca iddia ediyorlar.
dış huzur asla uzun süre iç huzur üretmezmiş
Bir son nokta, başka bir son noktanın başlangıç noktasıdır..
bütün anne babaların içindeki her şey doğa tarafından ilk çocuğu bunalıma sürükleyecek ve itecek ve en sonunda köreltecek ve bozacak ve mahvedecek şekilde belirleniyormuş.
Fakat her tasavvur ve aynı şekilde her tasavvurun tasavvuru ister istemez daima yanıltıcı ve küçültücü olurmuş.
İnsan insanlarla sadece kirlenir.
Günümüzde keskin gözlere ihtiyaç olmadığı gibi, keskin kulaklara da ihtiyaç yokmuş, birisi keskin duyuyor ya da keskin görüyorsa ortadan kaldırılır, hapsedilir, tecrit edilir, hapis ve tecritle mahvedilirmiş.
en ideali şöyle dursun, ideal an olmadığı, çünkü asla ve hiçbir konuda ve hiçbir şeyde, en ideal şöyle dursun, ideal dakika ya da an ya da zaman diye bir şey olamayacağı gerçeğini idrak ettiğini söylemiş.
Şimdi ikimiz de, yardımın artık neredeyse mümkün olmadığı ölçüde yardıma muhtacız. Her şey daha ziyade eksiklik ve sakatlıkmış.
İnsanlar bağımlılıktan ötürü birbirinden ayrılıyor, öyle ya da böyle.
ama insan artık sarsılmıyormuş, bugünkü insanın tipik özelliği hiçbir şekilde ve hiçbir şeyden ötürü sarsılmamasıymış.
yanımızdaki ve dolayısıyla etrafımızdaki insanlara verdiğimiz değer daima fazla yüksekmiş, mümkün olan en düşük değerin verilmesi gereken yerde daima fazla yüksek bir değer veriliyormuş, insan en yakın çevresinin en düşük değere sahip üyelerini, akrabaları vesaire bizzat fazla yukarıda konumlandırıyor ve bazı insanlarla ilgili olarak, çok yüksek bir insana teslim olduğunu düşünüyor, oysa gerçekte bütün insani unsurların en düşüğüne teslim oluyormuş.
her şey bütünüyle anlamsız ve faydasız, insan bir şey düşünürmüş, düşündüğü faydasızmış, bir harekette bulunurmuş, hareketi faydasızmış, bir şey yapar ya da bir şey yapmazmış ve bütün bunlar daima faydasızmış, insan ne düşünse anlamsızmış, tıpkı nasıl hareket etse faydasız olduğu gibi, o yüzden akıllı biri her şeyin kendi kendine gelişmesine izin verirmiş, hangi yöne olursa olsun.
yalnız kalmak istediğinizi söylüyorsunuz, yalnız kalmanız gerektiğini, bunu söylemediğinizde bile, yalnız kalmanız gerekmediğinde bile Hiçbir şey söylemediğinizde bile yalnız kalmak istiyorum dediğinizi duyuyorum
Aylardır, yıllardır, aslında onyıllardır o anı bekliyor ama o anı beklediği için o an gelmiyormuş.
Ne olursa olsun, kelimeler her şeyi yerle bir ediyor Umutsuzluk kelimelerden kaynaklanıyor, başka bir şeyden değil.
Kelimeler insanın düşündüğü şeyi mahvediyor, kâğıt insanın düşündüğü şeyi gülünç hale getiriyor ve insan mahvolmuş bir şeyi ve gülünç bir şeyi kâğıda dökebildiğine yine de sevinirken, hafıza bu mahvolmuş ve gülünç olanı da kaybediyor.
hafıza insana sürekli tuzaklar kurar, insan bunların içine girdiğinde çaresizce kaybolurmuş, hafıza insanı tuzağa kapatır ve bırakıp gidermiş, bu durum her an ortaya çıkarmış, hafıza insanı bir ya da bir sürü, binlerce tuzağa kapatır ve bırakıp gider ve yalnız bırakırmış, sınırsız bir düşünce yokluğu umutsuzluğunda yalnız.
Esasında insan kendi doğasını kökten değiştirmeliymiş ama kimse kendi doğasını değiştiremezmiş, çünkü doğa kendini değiştirtmezmiş.
Yalnız kendisi gibi doğası gereği susamayanlar varmış, zaman içinde akılları başlarına geldiği, gerçeğin sırrına vardıkları için onlar susamıyor ve ister istemez düşüncelerini dile getiriyor ve bu nedenle devamlı cezayı müstelzim ya da gülünç ya da cezayi müstelzim ve gülünç ve hüküm süren kanuni düzene göre sürekli daha da gülünç duruma düşüyorlarmış.
Bu ülkenin, bu vatanın içinde yaşayan kişi, var olmak ve tek bir gün olsun ilerleyebilmek için, asla gerçeği söyleyemezmiş, kimseye ve hiçbir şey hakkında, çünkü sadece yalan bu ülkede her şeyi ilerletirmiş, bütün örtünmeleri ve süslenip püslenmeleri ve ikiyüzlülükleri ve tehditleriyle yalan.
yalnızca korkunç, korku uyandırıcı değil aynı zamanda gülünç bir dünyada var olduğumuzu her bir bireyin kabul etmesi gerekmiş.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsan insanlarla sadece kirlenir.
İnsanın dış huzur vasıtasıyla yakalamak istediği şeyin tam tersi ortaya çıkıyormuş, insan huzur bulmuyor, gittikçe daha büyük bir huzursuzluğa kapılıyor, bu huzursuzluk arttıkça artıyormuş, ta ki insan dış huzura karşı bir şeyler yapana, onu bozana, ona huzursuzluk katana dek.
Bu dünyada komedi timsa­linden başka bir şeyimiz yok ve ne yaparsak yapalım, komediden çıkamıyoruz, komediyi trajediye çevirme yolundaki binlerce yıllık çaba doğal olarak başarısızlıkla sonuçlanmak zorunda kaldı.
Onun gibi birinin geldiği ya da vardığı yer daima ancak ve ancak zihin karışıklığıymış.
Elbette insan daha baştan itibaren deli sayılırmış, tam da delinin tersi olduğu için, ve onunla hiç durmadan alay edilirmiş. Bitmek bilmez bir alay sürecinden geçermiş.
biri ona eşlik etse bile insan yalnız başına ilerlermiş, yalnız başına ve gittikçe büyüyen bir yalnızlığa doğru ilerlermiş.
beni artık hiçbir görüş sarsmıyor, bilakis, bütün görüşler, ki doğal olarak bütün görüşler bana karşı, beni sürekli bir adım ileriye taşıyor.
İşin zorluğu kafasında bir şey olması değilmiş, herkesin kafasında en muazzam şeyler olurmuş, hem de hayatlarının sonuna dek hiç aralıksız, en muazzam şeyler, işin zorluğu bu muazzam olanı kafadan çıkarıp kâğıda dökmekmiş.
Her açıklama tamamen yanlış bir sonuca gidiyor, her şey açıklanmaktan ve her halükârda daima yanlış açıklanmaktan ve bütün açıklamaların sonuçlarının daima tam ters sonuçlar olmasından mustarip hale geliyormuş.
Toplum kendini akıl hastası denilenlerden sürekli koruyarak parlak fikirlerden de sürekli korumuş olur. Toplum yalnızca ahmakça dalgınlıklara açıkmış, başka hiçbir şeye değil.
Bir son nokta, başka bir son noktanın başlangıç noktasıdır.
Fakat insan bu kadar uzun süre her şeyi kafasında tutarsa, demiş yapı denetçisine, yıllarca her şeyi bir bütün halinde kafasında tutarsa, kabul etmek gerekir ki, tamamen kafasında olanı kâğıda dökme anı er geç gelirmiş.
taşımayı daha çocukluğunun ilk yıllarında her şeyden iyi öğrendiği yalnızlık, bitmeyen bir yalnızlık eğitimi. Akla gelebilecek en büyük yalnızlık, akla gelebilecek en büyük yalnızlığın tam tersine ihtiyaç duyduğu anda yakasına yapışmış.
hiçbir şey insan yüzünden daha yanıltıcı olamazmış.
Fakat her tasavvur ve aynı şekilde her tasavvurun tasavvuru ister istemez daima yanıltıcı ve küçültücü olurmuş. İnsan düşünürse ister istemez bunu anlarmış. Gerçek olan gerçekte daima farklı, tam tersiymiş, daima gerçek olan, gerçekte. Varoluşumuzun başka hiçbir şeyden değil yanılsamadan ibaret olduğunun ille de dile getirilmesi gerekmezmiş.
ben hayatım boyunca duymamı ve görmemi mükemmelleştirmek için her yolu denedim, özellikle de duymamı mükemmelleştirmek için; çünkü bir insanın görmesinden daha önemli olan şey, bir insanın duymasıymış.
insanlarla birlikte yaşamanın zorluğu onun için daima kendisinin her zaman çok şey duyması ve çok şey görmesi, buna karşılık başkalarının hiçbir şey duymamaları ve hiçbir şey görmemeleri ve hangi kategoriden olurlarsa olsunlar insanları duyma ve görme konusunda eğitmenin imkânsızlığıymış.
Kontrad’ın söylediğine göre yanımızdaki ve dolayısıyla etrafımızdaki insanlara verdiğimiz değer daima fazla yüksekmiş, mümkün olan en düşük değeri verilmesi gereken yerde daima fazla yüksek bir değer veriliyormuş, insan en azından çevresinin en düşük değere sahip üyelerini, akrabaları vesaire bizzat fazla yukarıda kullandırıyor ve bazı insanlarla ilgili olarak, çok yüksek bir insana teslim olduğunu düşünüyor, oysa gerçekte bütün insani unsurların en düşüğüne teslim oluyormuş.
Konrad’ın Wieser’e söylediğine göre dünya zamanla yıpranıyormuş, özellikle de seyahat ederken en bunaltıcı şekilde, ve sonuçta insan daha ziyade sürekli ve denilebilirmişki sonuna kadar, gittikçe belirginleşen sefaletiyle yüzleşiyormuş.
İnsan insanlarla sadece kirlenir.
insan cesurmuş ve büyük konuşurmuş ama açık mezarların derinliği karşısında dehşete kapılırmış.
Fakat bir ileri bir geri yürürken incelemeyi düşüneceğime, adımlarımı sayıyor ve delirecek gibi oluyorum.
Bir yandan da kendi deyimiyle moral bozucu derecede uzayan, öte yandan dehşet verici derecede kısa on yıllarda, inceleme bağlamında kendine karşı da veya tam da kendine karşı insafsızlık eksik olmamış ama onda en önemli şey eksikmiş: gerçekleştirme, hayata geçirme karşısını korkusuzluk, kafasını pat diye, göz açıp kapayıncaya dek, en insafsız şekilde ters çevirip içindeki incelemeyi kağıda dökme karşısına korkusuzluk.
SON
Konrad’ın Wieser’e söylediğine göre dünya zamanla yıpranıyormuş, özellikle de seyahat ederken en bunaltıcı şekilde, ve sonuçta insan daha ziyade sürekli ve denilebilirmişki sonuna kadar, gittikçe belirginleşen sefaletiyle yüzleşiyormuş.
Kontrad’ın söylediğine göre yanımızdaki ve dolayısıyla etrafımızdaki insanlara verdiğimiz değer daima fazla yüksekmiş, mümkün olan en düşük değeri verilmesi gereken yerde daima fazla yüksek bir değer veriliyormuş, insan en azından çevresinin en düşük değere sahip üyelerini, akrabaları vesaire bizzat fazla yukarıda kullandırıyor ve bazı insanlarla ilgili olarak, çok yüksek bir insana teslim olduğunu düşünüyor, oysa gerçekte bütün insani unsurların en düşüğüne teslim oluyormuş.
Bu ülkenin, bu vatanın içinde yaşayan kişi, var olmak ve tek bir gün olsun ilerleyebilmek için, asla gerçeği söyleyemezmiş, kimseye ve hiçbir şey hakkında, çünkü sadece yalan bu ülkede her şeyi ilerletirmiş, bütün örtünmeleri ve süslenip püslenipmeleri ve ikiyüzlülükleri ve tehditleriyle yalan. Yalan bu ülkede her şeymiş gerçekse sadece şikayete, yargılamaya ve alay edilmeye değermiş bu ülke o yüzden bütün halkının yalana sığındığını gizlemiyormuş.
Elbette, akıllı bir insan kireç ocağı civarına gelse kireç ocağının idil olmadığını derhal fark eder ama bildiğiniz gibi, demiş Konrad Wieser’e, insanlarla münasebetimiz olduğunda akıllı insanlarla münasebetimiz olmuş olmuyor, insanlar akıllı olduklarını iddia ediyorlar ama akıllı değiller, İnsanlar bir şeyler bildiklerini iddia ediyorlar ama hiçbir şey bilmiyorlar, insanlar her şeyi yalnızca iddia ediyorlar.
Konrad’ın n söylediğine göre organ hastalığı denilen şeyin suçlusu doktorlar, ruh hastalığı denilen şeyin suçlusu ise doğa, başka bir ifade ile yaratılışmış.
Fro’nun söylediğine bakılırsa sonradan liseye başlaması ile birlikte bu çocuk migreni bıçak gibi kesilmiş ama daha ileri sınıflarda da hastalıklı bir tipmiş, sık sık zafiyet geçirirmiş, hiçbir doktor bu zafiyetlerin kaynağına inememiş, yirmi iki – yirmi sekiz yaş arası gözle görülür şekilde vahimleşen bu zafiyetlerin sebebini hiçbir doktor bulamamış, çünkü, Konrad’ın Fro’ya söylediğine bakılırsa, anne babasının fazlasıyla iyi para ödedikleri doktorların bile hiçbiri gerçek anlamda araştırma zahmetine girmemiş
( ) hangi birliktelik yanlış değil ki, hangi evlilik bütünüyle yanlış, ters, yani artık bir kez oluşmuş, ikiyüzlü, korkunç, hangi arkadaşlık yanılgı değil ki, birlikte yaşayan hangi insanlar kendilerini gerçekten mutlu ya da en azından geçinip gidiyor diye niteleyebilirler? hayır, sevgili fro, birlikte yaşam kime, hangi zümreden, hangi kökenden, hangi meslekten hangi insanlara ait olursa olsun, neresinden bakarsak bakalım, sürdüğü müddetçe zorlu, doğası itibariyle acılı, aynı zamanda bildiğimiz gibi en anlaşılır, en dehşet verici doğa kanıtıdır.
fakat en büyük işkence bile alışkanlığa dönüşüyor, demiş konrad, ve böylece birlikte yaşayanlar, birlikte bitkisel hayat sürenler gitgide birlikte yaşamlarına, birlikte sürdükleri bitkisel hayata ve bizzat kendilerinin doğa işkencesine hizmet amacıyla doğanın aracı olarak yaratıp birlikte katlandıkları ortak işkenceye alışıyor ve en sonunda bu alışkanlığa da alışıyorlar. ideal birlikte yaşam denilen şey bir yalanmış, ideal birlikte yaşam denilen şey olmadığı için de kimsenin böylesine hakkı yokmuş, bir evliliğe girmek, bir arkadaşlığa girmek gibiymiş, çifte umutsuzluk ve çifte sürgün halini tamamen bilinçli olarak üstlenmek, yalnızlık arafından birliktelik cehennemine girmek. ve birliktelik konusunda tamamen susmak. çünkü iki zeki insanın, akıl vasıtasıyla her şeyi, her zaman olmasa da bir süreliğine bütünüyle idrak eden iki kişinin çifte umutsuzluğu ve çifte sürgünü, çifte çifte umutsuzluk ve çifte çifte sürgünmüş.
-oysa aslında ikisi de aralıksız olarak katlanılmaz bir hayatın içinde hapismiş, fakat konrad’ın fro’ya söylediğine göre kendilerini katlanılırlıkla kandırmazlarsa, katlanmazlıklar katlanılır gibi olmazmış, sürekli bir katlanılmazlık halinde sürekli bir katlanılırlık yanılsaması ilerlemenin tek yoluymuş.

-bizim ülkemiz bir fikirler mezarlığı ve engellenmiş yüksekten uçmalarla dolu sapıkça bir boşluk, güzelliğiyle bizim vatanımız sürekli bir çuvallamadan, aşağılamadan, büyük olanın bastırılmasından başka bir şey değil.

cevap vermemek de bir cevaptır.
nereye gidersek gidelim ve ne tarafa bakarsak bakalım her zaman kirleticiler görürmüşüz, sayıları milyonları, daha net söylemek gerekirse milyarları bulan kirleticiler topluluğu iş başındaymış, bu sarsıcıymış, eğer insan sarsılırsa, ama artık insan sarsılmıyormuş, bugünkü insanın tipik özelliği hiçbir şekilde ve hiçbir şeyden ötürü sarsılmamasıymış
İnsan insanlarla sadece kirlenir
Bunu söyleyemezmiş ama düşünüyormuş da, çocukluğuna bakarken bir felakete bakar gibi oluyormuş, nereden bakarsa baksın, çocukluğuna bakmak bir felakete bakmaktan başka bir şey değilmiş, tıpkı cehenneme bakmak gibi. Ne zaman çocukluğuna bir kapı açsa, zifiri karanlığa kapı açmış oluyormuş. İçeriden gelen tek şey soğuk ve insafsızlıkmış. Ve bu karanlığın içinde anne babasının kayıtsızlığı ve gizli taşkalpliliği bugün bile hissediliyormuş
doğruyu söylemek gerekirse aslında kereste atölyesi gürültüsü onu, Konrad’ı hiç rahatsız etmezmiş, hiçbir zaman rahatsız etmemiş, nasıl ki kendi nefesi onu kesinlikle rahatsız etmiyorsa kereste atölyesi gürültüsü de kesinlikle rahatsız etmezmiş, çünkü bu gürültü hep varmış, dolayısıyla kendisi de hiçbir zaman, Kereste atölyesini duyuyorsun, o nedenle düşünemezsin! diye düşünmemiş, çünkü daima kereste atölyelerine yakın yaşamış ve düşünmüş, biri ya da öteki, daima kereste atölyesi yakınlarında, çünkü nerede kalırsa kalsın, hemen yakınında bir ya da birkaç kereste atölyesi oluyormuş, ailesi ve yakın çevresi, aynı şekilde onların akrabaları da daima en azından bir kereste atölyesine sahipmiş.
her şey groteskmiş, insan neye ve nereden bakarsa baksın, grotesk olanı görürmüş.
Fakat doğrudan çalılıkların arasından çıkan biri yine de kireç ocağını gerçek büyüklüğünü kestiremezmiş, ancak İçinde oturan, Konrad’ın söylediğine göre kafası ve ruhuyla orada yaşayan ve orayı bu muazzam mekanizma ile doldurabilen biri evin tamamını ölçebilirmiş, Kavrayamaz ama ölçebilir demiş Konrad.
Konrad’ın söylediğine göre şüphesiz insanlardan nefret ettiği için doğal olarak işlevsellerden de nefret ediyormuş, çünkü günümüzde her insan işlevsel, herkes işlevselmiş, herkesin bir işlevi varmış, artık insanlar yok Wieser, sadece işlevseller var bu nedenle işlevsel kelimesini duymaya tahammül edemiyorum işlevsel kelimesi midemi bulandırıyor ama yeğenim Hörhager doğal olarak işlevseldi, kamu işlevseli, ve kar temizleme aracı bir işlevselin, üstelik bir kamu işlevselinin ayağına gider, oraya gider işlevselin ayağına!
“Kelimeler insanın düşündüğü şeyi mahvediyor, kağıt insanın düşündüğü şeyi gülünç hale getiriyor ”
“ insan cesurmuş ve büyük konuşurmuş ama açık mezarların derinliği karşısında dehşete kapılırmış.”
Ve aslında arkadaş yok, demiş Konrad, aslında gerçek arkadaş yok, sadece meraklılar, oh canıma değsin’ciler, arkadaş yok, esasen halis muhlis düşmanlar ve en amansız düşman kişinin kendisi.
“İnsan ağzını açıyor ve içinden gülünçlük çıkıyor, rezillik kabilinden bir gülünçlük, gülünçlük kabilinden bir rezillik.”
“Nerede bir kulak varsa orada o kulağa yönelik bir komplo var, nerede bir beyin varsa orada o beyne yönelik bir komplo var.”
“ insan cesurmuş ve büyük konuşurmuş ama açık mezarların derinliği karşısında dehşete kapılırmış.”
“Yalan bu ülkede her şeymiş, gerçekse sadece şikayete, yargılamaya ve alay edilmeye değermiş.”
İnsan insanlarla sadece kirlenir.
‘İnsan insanlarla sadece kirlenir’
“İnsan insanlarla sadece kirlenir ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir