İçeriğe geç

Kiok Han Kitap Alıntıları – Ahmet Haldun Terzioğlu

Ahmet Haldun Terzioğlu kitaplarından Kiok Han kitap alıntıları sizlerle…

Kiok Han Kitap Alıntıları

Mutsuzluk çok çabuk yayılan bir hastalıktır
hatta bazen öldürebilir
Gönlünden geçeni yaparsan, gönlünün yonettigince yaşarsan daha iyi olacaksın.Durma gayri!
Ruhunu sıkma, zorlama.
Oldugun gibi ol, olduğunu kabullen.
Yazgının seni yargılamak istedigince davran.
Kimsenin etkilemesine izin verme.
Ne diliyorsan onu yap!

A.Haldun Terzioğlu / Kiok Han

Bir Hun atalar sözü, Ağaçlar ayakta ölür! der.
Bilinir bazı şeyler. Görülür. Fark edilir. Ama inanılmak istenmez. Görmezden, bilmezden gelinir.
Savaşçılık yol göstermeyle olmaz!
Benim asıl sevdam savaş!
Kişi, ancak ait olduğunu hissettiği yerde mutlu olurdu. Zorluklar ve varlık arasında tercih yapması istense, zor, ama mutlu olduğu yeri seçerdi, yaşamına gerçək bir anlam katabilmek için.
Gönlünden geçenleri yaparsan, gönlünün yönettiğince yaşarsan daha iyi olacaksın! Durma gayrı! Tinini sıkma, zorlama. Anlamsız sorularla boğuşma. Olduğun gibi ol, olduğunu kabullen. Yazgının seni yargılamak istediğince davran. Kimsenin etkilemesine izin verme. Ne diliyorsan onu yap!
Yalnızlığı seçen ben, şimdi birini bekler mi oldum? Neden bu değişiklik?
Bir Hun atalar sözü, Ağaçlar ayakta ölür! der.
Yüreğinde o unutulmaz sızı olmasa çoktan bulurdu bir eş, ama yüreği, ah yüreği
Yurt, bayrak, budun söz konusu olunca, sakınmayın canınızı. Can, ne ki yüce değerlerin yanında Zaten borcumuzdur Tanrı’ya!
Oysa sevdaydı bu. Kime ne zaman değeceği, kimi ne zaman yakacağı belli olmazdı.
Onlar Gök’ün gururlu çocuklarıydı.
Çünkü Çin, Hunlardan (Türklerden) korkar!
Hun töresi, kadını her zaman ayrı bir yere koyar, gerekli saygıyı gösterirdi.
Kendisini yalnız, yapayalnız hissetti.
Dur artık! Yeter ağladığın!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Turan”
“Turan dağların çok ötesinde başlayıp..
Sınırları yoktur aslında!”
“Sonsuzluktan sonsuzluğa ”
Aslında ölmez yigitler. Ölen yalnizca bedendir
Bilinir bazı şeyler, görülür. Fark edilir. Ama inanılmak istenmez. Görmezden, bilmezsen gelinir
Sarayını yakın! Saray yaptırıp, sahip çıkamayan yönetenlere ibret olsun.!
Son değildi. Yeni bir başlangıçtı. inandikları gibi yaşayanların, inandıkları gibi terk edişiydi acunu.
Umut, ulaşılması yakın bir gelecek olarak hemen orada gibiydi. Bir umut arıyordu tutunacak.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hiçbir şey fark etmiyordu artık onun için. Yaşamanın anlamı yoktu.
Karanlığın içinde öylece yapayalnız

Dağlar böylesi zamanlarda çaredir. Sığınılacak yurt

Çin sarayında yaşayıp, çin huang-disine hizmet etmektense;
Hin ilinde çoban olmak yeğdir bana!
Sesi yüksek çıkanların daha haklı göründüklerini biliyordu.
Ama yalnız kalmıştı o andan sonra . En kalabalık yerlerde yapayalnız
Anlamsız sorularla boğuşma. Olduğun gibi ol, olduğunu kabullen. Yazgının seni yargılamak istediğince davran. kimsenin etkilemesine izin verme ne diliyorsan onu yap!
Yalnızlığı seçen ben, şimdi birini bekler mi oldum?
Ömür sınırlı, kişioğlu geçici
Gök kazanmış, yer yitirmişti onu.
Dur! Diye sesleniyordu yağmura, dur artık! Yeter ağladığın!
”Son ” ne kadar anlamsız bir sözcüktü. Sonsuzluğa, sonsuz Gök’e inananlar, yağız yerin, bir son noktası olduğunu kabul etmek istemezler.
”Ömür sınırlı, kişioğlu geçici ”
”Acun, boydan boya bütün acun hissetti Mete Tanhu’yu! Görmeyenler bile saygı ile dururdular, adı anıldığında. ”
”Gök, ona inanan Hun buduna küser mi? ”
Destanı yaşayanlar Hunlardı, onu yazıp sahiplenenler Çinliler
“Gitti!”dedi Guray Apa, “Kiok Han uçmağa vardı!”
“Uyan!”dedi bir ses, “Acuna veda zamanı. Ey Kiok Han, aç gözlerini!”
Bir Hun atalar sözü, “Ağaçlar ayakta ölür!”der.
Huzursuzluk çabuk yayılan bir sayrılıktır.
Olduğu ve olmak istediği arasındaki ikilem canını sıkıyordu.
Ne yazık ki kişi, alışkanlıklarını kolay terk etmiyor!
Yaptığı, yaşama yeniden başlamak gibi bir şeydi.
Asıl gereken, çözümlerdi.
Özenti, kötü bir sayrılıktır.
Ulaşamadığını, yetişemediğini, üstelik anlayamadığını kötülemek geçerli sayılabilecek bir yöntemdi. Ama kendilerinden başkasını inandıramazlardı buna.
Yitirdiği yılları kazanmak için çabalıyordu.
Unutulmaz kılıyordu bu büyük utkuyu.
Çiz, Bedizci Talay! Savaşan bir yiğidin, kan içindeki bedenini çiz. Yaralarım gururudur, çiz. Sakın bir tekini eksik koyma.
Yine de bir umut olur, yeniklerin içinde. Gururlu hanlar, her şeyin bittiğini bir türlü kabul etmek istemezler.
Oysa gönüldü söz konusu olan. Tanrı’nın karışmadığı, özgürlüğün timsali yürek Kime düşer, kimi sever belli olmazdı.
Yazgıya yön vermek gerekti, inancınca.
En iyi koşullarda hedefe ulaşılacak izin adıdır, yol.
Ömür sınırlı, kişioğlu geçici
Kiok Tanhu Mete Tanhu’nun oğlu! Öylesi bir atanın oğlu, atasını aratır mı hiç, yönetimiyle? Bu güne dek bir hatası, bir yanlışı olmadı. Hun birliği pekişti onun sayesinde. Bulur bir çözümünü. Kiok Tanhu, güçlü han Mete Tanhu’nun kalıtçısı!
Gök, yere küsmüş müydü? Yoksa küstüğü kişioğlu muydu?
Yağız yer, çatlamıştı kuruluktan.
“Turan”
“Turan dağların çok ötesinde başlayıp..
Sınırları yoktur aslında!”
“Sonsuzluktan sonsuzluğa ”
Destanı yaşayanlar Hunlardı, onu yazıp sahiplenenler Çinliler
Dediğini yapmayan beye, ‘Bey’ denir mi?
Sözünden dönen ere, ‘Er’ denir mi?
Hiçbir şey yokken, destanlar vardı
Başarırlarsa Türkler kurtulacaktı, başaramazlarsa adları destan olup kalacaktı. Elbette yaktıkları bu özgürlük odu sönmeyecek, tutsaklara Türk olduklarını hatırlatacaktı. Türkler Çin’in boyunduruğunda yaşamanın yaşamak olmadığını yeniden fark edecekler ve mutlaka artlarından nice başkaldırı olacaktı.
İkilik ve fitne çıkarmak için yer, zaman beklemeye gerek yoktu. Her zaman, zamanıydı.
Yurdunu koruyamayacak kadar yüreksizlerin, yaşamak neyine?
Doğru ve gerçek söz keskin bıçakla aynıdır!
Biz Gök’ün erleri, timimiz şen ve mutlu Asıl ait olduğumuz yere gidiyoruz. Acunun yalancı tutkularından uzak Savaşarak kazandığımız kutsallığı yaşamaya. Bizden sonrakilere öğüdümüz olsun. Yurt, bayrak, budun söz konusu olunca, sakınmayın canınızı. Can ne ki, yüce değerlerin yanında Zaten borcumuzdur Tanrı’ya!
Derler ki
“Hun okunun nişanladığı, kişioğluna yazık! Çünkü o kişioğlu bir daha güneşi göremeyecektir.
Bozkırda devlet kurmak istiyorsa Türk gerekliydi. Eğer büyük bir devlet kurmak istiyorsa Türksüz olmazdı.
Ölüm korkusu olmayan bir budun, neden korkar ki?
Kiok Han, Yüeçiler üzerine yürüyordu. Yer sarsılıyordu atların ayak seslerinden.
Hun okunun nişanladığı kişioğluna yazık! Çünkü o kişioğlu bir daha güneşi göremeyecektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir