Ernest Hemingway kitaplarından Kilimanjaro’nun Karları kitap alıntıları sizlerle…
Kilimanjaro’nun Karları Kitap Alıntıları
– Sevgi peyin topasıdır, – Harri dedi, – mən də onun üstünə dırmaşıb banlayan bir xoruz.
Çok acımasız; ama tüm kadınlar acımasızdır. Her şeyi idare ederler ve tabii idare edebilmek için de acımasız olmaları gerekiyor.
Boşanmak masraflı mıdır?
On bin frank.
İsviçre frangı mı?
Hayır, Fransız.
İki bin İsviçre frangı eder. Yine de ucuz değil.
Evet.
Peki niye boşanırlar öyleyse?
Karı veya koca teklif eder.
Niçin teklif etsin?
Bir başkasıyla evlenmek için.
Fakat budalaca bir iş bu.
Fikrinize iştirak ediyorum. dedi Johnson.
On bin frank.
İsviçre frangı mı?
Hayır, Fransız.
İki bin İsviçre frangı eder. Yine de ucuz değil.
Evet.
Peki niye boşanırlar öyleyse?
Karı veya koca teklif eder.
Niçin teklif etsin?
Bir başkasıyla evlenmek için.
Fakat budalaca bir iş bu.
Fikrinize iştirak ediyorum. dedi Johnson.
Ne tuhaf şeydi: İnsan artık bıktı mı, ölüm bile kolaylaşıyordu.
Beni mahvetmesen olmaz mı?
– Bizdə elə həmişə belə olub: səni maraqlandıran şey məni maraqlandırmayıb.
– Oxumadıqlarımızdan birini oxuyum, istəyirsən?
– Yox, qulaq asa bilmirəm. Yaxşısı danışmaqdır. Biz didişirik, onda vaxt da tez gedir.
– Mən didişib eləmirəm, səninlə öcəşmək də istəmirəm.
Gəl daha öcəşməyək. Lap əsəblərim tarım çəkilsə də.
– Yox, qulaq asa bilmirəm. Yaxşısı danışmaqdır. Biz didişirik, onda vaxt da tez gedir.
– Mən didişib eləmirəm, səninlə öcəşmək də istəmirəm.
Gəl daha öcəşməyək. Lap əsəblərim tarım çəkilsə də.
O, hədsiz dərəcədə bərk sevirdi, hədsiz dərəcədə çox şey tələb edirdi və axırda da heç nəsiz qaldı.
– burası qəribə deyildimi ki, əsla sevmədən, sevgini yalana dəyişməklə o, pullarının
əvəzində həmin qadına həqiqətən sevdiyi digər qadınlara verdiyindən daha çox şey verə bilirdimi?
əvəzində həmin qadına həqiqətən sevdiyi digər qadınlara verdiyindən daha çox şey verə bilirdimi?
O, öz ömrünü sürmüşdü; bu ömür çoxdan başa çatmışdı, o isə hələ də yaşamaqda, amma indi başqa adamlar arasında yaşamaqdaydı.
Harri, sən nə danışırsan, Harri? Sənin ağlın qaçıb.
– Qaçmayıb. Heç istəsəm də qaçmaz.
– Qaçmayıb. Heç istəsəm də qaçmaz.
Bizdə elə həmişə belə olub:
səni maraqlandıran şey məni maraqlandırmayıb.
səni maraqlandıran şey məni maraqlandırmayıb.
Allah insana tahammül edemiyeceği belâ vermez
Bir kadın ne bilsin karşısındaki erkek yalan mı söylüyor, doğru mu söylüyor!
Duygusal insanların hepsi hayatları boyunca birçok kez ihanete uğrar.
-Eğitime inanmıyor musunuz?
-Hayır. Ama bilgiye inanıyorum.
-Hayır. Ama bilgiye inanıyorum.
Tamamıyla sessiz geçen bir tek gece hatırlamıyorum. Odada ışık yanarsa uyuyabilirdim. Çünkü bilirdim ki ruhum beni ancak karanlıkta terkedecektir. Hep aydınlık bir yer arar, oracıkta, zaten yorgun argın olduğum için uyuyuverirdim. Çok kere kendimden geçerek dalmışımdır. Şöyle kendimi bile bile uyuduğum vâki değil.
Biri: “Allah insana tahammül edemeyeceği belâ vermez” diyordu. Biri de: “Öyle bir an gelir, acı kendiliğinden duyulmaz olur” demişti.
Demek insan böyle ölürmüş: İşitilmez soluklarla.
Bir kadın ne bilsin karşısındaki erkek yalan mı söylüyor, doğru mu söylüyor! Sırf lâf olsun diye konuştuğunu nereden anlasın? Harry böyle ulu orta konuşmayı âdet edindikten sonra da baktı, kadınların indinde yalan doğrudan daha fazla makbule geçiyor.
“Sevgi bir gübre yığınıdır.”
İnsan yaşamaya gayret ettikçe başkasını öldürmek zorunda kalır zaten, bence.
“Sevgi bir gübre yığınıdır” dedi. “Ben de üzerine çıkıp öten horoz.”
“Her şeyi alt edebilirim” diye düşündü;hiçbir şeyi umursamadığı için onu hiçbir şey yaralayamazdı.
“Kırmızı boyalı demirci dükkânı mektebin tam karşısındaydı.”
”Bizim her şeyimiz olabilirdi, her gün onu biraz daha imkânsızlaştırıyoruz. ”
-Hayatta çok şey kaçırmış
-Bilemezsin,her boşluk başka bir şeyle dolar.
-Bilemezsin,her boşluk başka bir şeyle dolar.
Hayatta çok şey kaçırmış dedi.
Her şeyden nasıl çabucak bıkarsam; şu ölmek işinden de öyle bıktım, diyordu.
Öyle bir an gelir, acı kendiliğinden duyulmaz olur.
Hiçbir şeye değer vermeyince her şeyi yenebileceğine emindi.
.
Şehirde o kadar çok ağaç vardı ki, her gün baharın geldiğini görebiliyordunuz ve sonra sabah, ılık bir rüzgarın ardından aniden geliyor.
Şehirde o kadar çok ağaç vardı ki, her gün baharın geldiğini görebiliyordunuz ve sonra sabah, ılık bir rüzgarın ardından aniden geliyor.
Bazen soğuk, şiddetli yağmurlar onu geri püskürtür ve sanki bir daha asla gelmeyecekmiş gibi görünür ve hayatınızın bütün bir mevsimini kaybedersiniz.
Ne yapıyorsak, hepimize ona göre kıymet biçmeli.
İnsan yaşamaya gayret ettikçe başkasını öldürmek zorunda kalır zaten.
Ne tuhaf şeydi: İnsan artık bıktı mı, ölüm bile kolaylaşıyordu.
Tanrı hiçliği yarattı ve hiçlik bize daha fazla hiçliği sağladı. Bizi hiçlikten alıp hiçliğe soktu.
insan işte böyle, sessiz sedasız ölür Artık tartışma olmayacaktı; buna söz verebilirdi. Şimdiye kadar hiç yaşamadığı tek deneyimi berbat etmeyecekti. Aslında büyük ihtimalle edecekti. insanlar herşeyi berbat eder Ama muhtemelen o etmeyecekti.
Kilimanjaro 6500 metre yükseklikte, karlı bir dağdır; Afrika’nın en yüksek dağıdır, derler. Batı doruğuna yerliler Ngace Ngay , yani Allah’ın Evi adını vermişler.
İnsan artık bıktı mı, ölüm bile kolaylaşıyordu.
ki biliyordu, kurtuluş yoktu yılanın, beli kırılınca dönüp kendi kendini sokması gibi,gerilere bakmakta mâna yoktu.
Duygusal insanların hepsi hayatları boyunca birçok kez ihanete uğrar.
İnsan işte böyle, sessiz sedasız ölür.
Şimdiye kadar birkaç kez sarsıldım zaten. Dünyamı tekrar sarsmak istemezsin herhalde, değil mi?
Eğer gitmen gerekiyorsa geride bıraktığın her şeyi de öldürmen mi gerekiyor?
“Azraili bir tırpanla ve bir kafatası ile temsil ederler, dedi. İnanma. Bisikletli iki polis de olabilir, bir kuş da. Hattâ sırtlanın ağzı gibi kocaman bir ağzı da olabilir.”
“İnsan artık bıktı mı, ölüm bile kolaylaşıyordu.”
Eğer yazsaydı, bu anılardan kurtulabilirdi. Bir çok şeyden, onları yazarak kurtulmuştu.
Bir odada yeterince uzun süre kalırsanız, manzara-gördüğünüz her ne olursa olsun-çok büyük önem kazanır ve bırakın manzaranızı değiştirmeyi, ona baktığınız açıyı bile değiştirmek istemezsiniz.
Hiçbir şeyi umursamadığı için onu hiçbir şey yaralayamazdı.
“Sen gayreti elden brakmadıkça ölmezsin “
Hiçbir şeyi umursamadığı için onu hiçbir şey yaralayamazdı.
Bizim her şeyimiz olabilirdi, her gün onu biraz daha imkânsızlaştırıyoruz.
Şimdi sadece büyük bir yorgunluk hissediyordu ve bir de her şey bu şekilde bittiği için kızgınlık. Yorgunluğun, ölümü bu kadar kolaylaştırması ilginçti.
Bizden nefret eden bu insanların asla anlamayacağı bir şey yaşamış olmamızın da bizi bir arada tuttuğunu düşünürdük.
Hiçbir şey aklıma gelmezse, durur sessizliği dinlerdim. Tamamıyla sessiz geçen bir tek gece hatırlamıyorum. Odada ışık yanarsa uyuyabilirdim. Çünkü bilirdim ki ruhum beni ancak karanlıkta terk edecektir. Hep aydınlık bir yer arar, oracıkta, zaten yorgun argın olduğum için uyuyuverirdim. Çok kere kendimden geçerek dalmışımdır. Şöyle kendimi bile bile uyuduğum vaki değil.
Ne yapıyorsak, hepimize ona göre kıymet biçmeli.
Duygusal insanların hepsi hayatları boyunca birçok kez ihanete uğrar.
İnsan işte böyle, sessiz sedasız ölür.
“İnsan bıktı mı, ölüm bile kolaylaşıyordu.”
Gel kavga edelim, vakit geçer.
‘Engelleri tehlikeli yapan gittiğin sürattir.
İnsanlar her şeyi berbat eder.