İçeriğe geç

Kierkegaard Kitap Alıntıları – Alastair Hannay

Alastair Hannay kitaplarından Kierkegaard kitap alıntıları sizlerle…

Kierkegaard Kitap Alıntıları

&“&”

… beni ölümsüzleştirerek öldürme."
Akla kendi silahlarıyla saldırma sanatında rakipsizdir."
Günah, miras alınan eğilimdir."
Hayatın mucizesi de buradadır: Kendisi üzerine düşünen her insan hiçbir bilimin erişemeyeceği bilgiye sahip olur; çünkü kim olduğunu bilmektedir."
Özgürlüğün baş dönmesidir kaygı. "
Özür dileyerek mi yoksa bağışlayarak mı başını salladı, bilmiyorum ama her ne olursa olsun çok sevecendi. Uzakta bir yere oturdum ama oturduğum yeri buldu. Tanrı’m, keşke bulmasaydı. Bir buçuk yıldan beri çektiğim çile ve büyük acıların hepsi şimdi boşa gitti ; benim düzenbaz olduğuma inanmıyor, bana güveniyor."
Kierkegaard, &‘Korku ve Titreme’nin kendisini ünlü yapacağı kanısına vararak,’ daha sonra okunacak ve yabancı dillere bile çevrilecek.’ diyordu."
Ya yaşamaya şimdi başladığım ya da ölmek üzere olduğum anlamına geliyor. Bir çıkış yolu daha var: Aklımı kaybetmem. Tanrı bilir…"
Okur kendiliğinden eyleme geçerek kitapla ilişkiye girecekti. Plan, kendiliğinden eyleme geçme göreviydi ve kendi anlayışımı okura dayatmak bana saldırganca ve onun işine küstahça burnumu sokmak gibi geliyordu."
Kuşkusuz, eleştirmen tıpatıp şaire benzer, ancak yüreğinde ıztırap, dudaklarında müzik yoktur."
Demek ki beni düşlerime terk edeceksin. Burada yanılıyorsun. Rüya görmüyorum, uyanığım."
Islah olmuş tek bir günahkarı, ıslaha ihtiyacı olmadığını düşünen doksan dokuz bilgeye yeğ tutan Tanrı &‘ya döneceğim."
Tanrı’m, beni benden uzaklaştırma. "
İnsan bütün dünyayı kazanıp da ruhunu kaybederse, bunun kendisine ne yararı olur?"
Kesinlikle bir hiç olmanın derinliğini hissetmezler."
Mizah, açtığı kadar çok sayıda kapıyı da kapatır. Mizahın yapabildiği tek şey fikir değiştiren ya da umursamayan insanları oyalamaktır."
Kaderimi anlama, Tanrı’nın benden ne yapmamı istediğini görme meselesi bu;
önemli olan, benim için hakikat olan bir hakikati, uğruna yaşamak ve ölmek istediğim fikri bulmaktır."
Her şey bir anda tersine dönerdi, anlaşılır olan şey anlaşılmaz hale gelirdi, mutlak olandan kuşku duyulurdu, apaçık hakikat çelişkiye dönerdi."
Ben de çektim yaşamımı karanlık ve yaslı bir köşeye,
Masum dostumun kaderini dert edinip kendime."
Tiyatro kulisinde yangın çıkmıştı. Palyaço hemen halkı uyarmıştı fakat onlar bunu gösterinin bir parçası sandılar ve gülüp geçtiler. Palyaçoysa durmadan tekrar ediyordu söylediklerini ve her defasında daha büyük bir coşkuyla karşılaşıyordu. İşte bence dünyanın da sonu böyle olacak; her şeyi bir şaka sanan akıllıların alkışlarıyla son bulacak."
Yobazın gülüp geçilecek özelliği, sonsuz tutkusunun yanlış nesne üzerine atılmış olmasıdır. İlâhi özelliğiyse tutkuyla cesaret etmesidir."
İnsanlar pek de kullanmadıkları düşünce özgürlüğüne karşılık olarak ifade özgürlüğü talep ediyorlar."
Kaygı nedir? Ertesi gündür."
Kadın zayıftır, denir, keder ve endişe kaldıramaz, zayıf ve kırılgan olana sevgiyle davranılmalıdır. Yalan! Yalan! Kadın da erkek kadar, belki daha da güçlüdür. Ve sen onu bu denli aşağılarken, ona sahiden sevgi mi göstermiş oluyorsun?
Çoğu insan haz peşinde öyle bir hızlı koşar ki, o süratle yanından geçip gider."
Yaşama gelince, onun soyut değil, son derece bireysel bir şey olduğu unutulmamalıdır.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Genç Kierkegaard entelektüel esprileri ve alaycılığıyla ün kazanmıştı, hazırcevap olması izleyiciye renkli gelirdi.
Tanrı’nın işleri benim için fazla büyük.."
Böylece yaşar gideriz işte: Dua eder, şarkı söyleriz.."
Büyük adamlar boş yere yeni kavramlar icat edip dolaşıma çıkarmaya çalışıyorlar -bunun hiç yararı yok; bu kavramlar ancak bir süreliğine kullanılacak, sonra da sadece birkaç kişi tarafından başvurularak yalnızca durumun daha da kötüleşmesine yarayacak.."
Konuşarak bir şey başarmayı istemek oldukça üzücü ve moral bozucu, çünkü sonunda kimsenin başardığı bir şey yok, gündemdeki kişi kendi görüşünü inatla pekiştiriyor. "
Varlığımın bütün özü kendisiyle
çelişerek çığlık çığlığa feryat ediyor.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Sessizlik oradadır, sadece sessiz gecede her şey sessizleştiğinde değil, bin telin titreştiği, sanki her şeyin bir ses denizine dönüştüğü gün boyunca bile oradadır."

Kierkegaard

Bir kimsenin ne kadar inandığı, ancak inancı uğruna acı çekmeyi ne kadar istediğiyle kanıtlanır…
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Yönetenler yönetmeyi hiç arzu etmeyen insanlar oluncaya kadar değerli hiçbir şey yapılamayacak.
Olabildiğince önemsiz olmaya can atıyorum ben; bu düşünce, tamamıyla melankolikliğimden geliyor.
Evet, bu yaşam kesinlikle doyurucu ama korkunç yorucu da. İnsanları tanımayı öğrenmek ne kadar üzücü…
Sevgi çelişkidir, çünkü sonsuzu sonluda deneyimlemeyi belirtir.
Yaşamından tek başına sorumluydu ve sorumluluğunu devredemezdi.
Birey ancak her şeyin üzerine çıkıp aşağı baktığında, sonunda yükseklere çıkar ve bu yükseklikten kendisini kendi hiçliğinde görür". Bireyin "hakiki yüksekliğini" bulmasını sağlayan budur.
Ben, bir yüzü gülen, öbür yüzü ağlayan iki çehreli bir Ianus’um.
Ben de çektim yaşamımı karanlık ve yaslı bir köşeye, masum dostumun kaderini dert edinip kendime.
İnsan bütün dünyayı kazanıp da ruhunu kaybederse, bunun kendine ne yararı olur?
Yaşamın yarısı yaşamak için, diğer yarısı pişman olmak içindir ve ben hızla ikinci yarısına giriyorum.
Ahlak ve din ne kadar bilinçli dışlanırsa umutsuzluk o kadar büyür.
Hayır, insanları terk etmeyeceğim -akıl hastanesine girip deliliğin hikmeti bana yaşamın bilmecelerini açıklıyor mu, ona bakacağım.
Önemli olan, benim için hakikat olan bir hakikati, uğruna yaşamak ve ölmek istediğim fikri bulmaktır.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Halk her şeye karışır ama bunu öyle bir yolla yapar ki neredeyse her zaman kendini temize çıkarır." (Martin Heidegger)
Arzu nesneniz – yani sizin için "bütün dünyanın" anlamı- dünyada erişilmez hale gelince Tanrı’da barınır."
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
*Ekho: Yunan mitolojisinde bir peri kızı. Bir hikayeye göre, Narkissos’a aşık olur; Narkissos aşkına karşılık vermeyince, Ekho içine kapanarak ölür, vücudundan arta kalan kemikler kayalara, sesi de bu kayalarda eko" denilen yankılara dönüşür. Diğer bir hikayede ormanlarda ve dağlık yerlerde dolaşan ve ilham perisinden ders aldığı söylenen aks-i seda perisidir. İnsanlardan ve tanrılardan kaçarak yalnızlığı ve sessizliği aramaktadır – keçi tanrı Pan’ın aşkına karşılık vermeyince acımasızca öldürülür. Feryatları dağlarda ve ormanlarda hala yankılanmaktadır.
Her şeyden önce.. kişi gerçekten ait olduğu toprakta yaşamalı ama o toprağı bulmak her zaman çok kolay değil. Bu açıdan belli bir yönde gitmeye öylesine kararlılıkla eğilim gösteren şanslı mizaçlar var ki, kendilerine bir yol gösterilir gösterilmez, sadakatle bu yoldan gidiyorlar; belki başka bir yoldan gitmeleri gerektiği düşüncesi onları bir an bile alıkoymuyor. Kendilerini tamamıyla çevrelerinin yönetmesine izin veren başkaları da var, onların aslında neyin peşinde oldukları ise hiç belli değil. Sözü geçenlerin ilki kategorik buyrukları içselleştirmiş olanlar, ikincisiyse bunu dışarıdan alanlar. Ama ilk sınıfa gidebilen çok az kişi var. İkincisine de ben ait olmak istemiyorum."
Küçüklüğün gerçek karşıtı büyük düşünmek değil, tuhaflığa açık olmaktır. Tuhaflık kendi kendinize vermeye çalıştığınız birşey değil, farklılığını insanın özünde bulunan bir iyilik olarak kabul etmeye yönelik iyimser bir iyi niyettir.
Döndüğünde karşısına çıkan, ne olduğu belirsiz sıradan dünya, insanın mükemmelliğinin başladığı bir nokta olması şöyle dursun, tutkulu olmaktan çok düşünümseldir, olgun olmayan ve dolaysız biçimde bir yana, idenin gözler önüne serilmesi için hiçbir açıklık sunmaz. Burada ne ideye ne de ona giden yol vardır. "İde geçidine barikat kurulmuştur." Bireyler kendilerinin ve birbirlerinin tekerleklerine ancak çomak sokar."
Yaşamınız önceden oluşmuş bir düşünceye asla uymayacaktır, çünkü yaşamda ileriye doğru itki, düşüncenizi, düşüncenin olanaksız olduğu bir gerçekliğe dönüştürür."
Felsefe en yüce olan hakkında bilgi verir ama bu bilgi ne en yüce bilgidir ne de en yüce olanın kavranması için bir zorunluluktur."
her şeyden kuşkulanmak, aklınızı başınıza getirmenize yardım edecek hiçbir şey kazandırmaz. Ayak basacak bir yer, tutunacak bir dal edinmenizi, hatta gerçekliği ya da Varlığı geri kazanmanızı da sağlamaz."
Yenilik, yeni bir hedefin ortaya koyulması değil, anlamakta olağanüstü güçlük çekenleri göz önüne alarak hedefe yeniden bakmaktır."
Birey herşeyin üzerine çıkıp aşağı baktığında, sonunda yükseklere çıkar ve bu yükseklikten kendisini kendi hiçliğinde görür."
Dili kendimize verilmiş bir şey olarak düşünme eğiliminin tersine Kierkegaard, neden dile karşılıksız verilmiş ve sahiplenmek için öğrendiğimiz bir şey olarak bakmayalım diye sorar."
Yaşam görüşü deneyiminize katacağınız degil, sadece edilgen davranmadan deneyiminizden kazanacağınız şeydir."
Bütün dünya, yaşamda insan düşüncesinin sindiremediği çeşitli korkunç eşitsizliklerin sisli, belli belirsiz bir varoluşta cezasını çektiği şiirdir."
artık bireyde, sınırın tam anlamıyla bilincinde olmaktan doğan teslimiyet gelişir. Bu bir dünya düzeni haline gelecekse, her çaba buna karşı çıkmalıdır, çünkü çaba sonsuz ve sınırsızdır. İroni ve boyun eğme zıt kutuplardır, devinimin zıt yönleridir."
dilin çok gelişmiş olması bir şans, çünkü bu, ara sıra mantıklı bir konuşma duymanın hâlâ ümit edilebilmesi demek."
Konuşarak bir şey başarmayı istemek oldukça üzücü ve moral bozucu, çünkü sonunda kimsenin başardığı bir şey yok, gündemdeki kişi kendi görüşünü inatla pekiştiriyor."
Yaşamın biçim sayesinde değil, biçimin yaşam sayesinde kavranıldığı her daim hatırlanır. (…) Yaşama gelince, onun soyut değil, son derece bireysel bir şey olduğu unutulmamalıdır."
Kierkegaard siyaset adamlarının yerleşik düzene karşı ortaya koydukları ideallerinin gerçekdışı olduğunu, çünkü denenmediğini söyler. &‘insanların gelip henüz kundağa sarılı olan bu ideye tapmasını beklerler.’ "
Tarih 28 Kasım 1835, yer Kopenhag Üniversitesinde Öğrenci Birliği toplantısıdır. Bu olaydaki konuşmacı ufak tefek bir gençti, açık kumral gür saçları başının tepesinde oldukça gülünç taranmıştı. Enerjik ama biraz da iğneleyici tavrı Birlik’e de, izleyicilerine de hiç yabancı değildi. Kıvrak zekalı, hazırcevap, nüktedan, ince espriler yapan, böyle konuşmalara alışık olmayan bir gençti. Ama şimdi kalabalığın önüne tek başına çıkmak üzereydi. Bu genç Søren Aabye Kierkegaard’dı."
Her şeye karşın yazarın gerçek yaşamı, ölümsüzlüğü metindedir. Bu bakış açısından, çok sayıdaki bütün Kierkegaard okumaları birer &‘yaşamöyküsü’dür. Bir bakıma, okumalar kadar çok yaşam, yaşamlar kadar çok yaşamöyküsü vardır."
entelektüel yaşamöyküsü, bir entelektüelin yalnızca yaşamöyküsü değildir. Aslında yaşamöyküsü olarak kapsamı dar olabilir ama entelektüel açıdan daha fazlasıdır."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir