İçeriğe geç

Kibrit Çöpleri Kitap Alıntıları – Murathan Mungan

Murathan Mungan kitaplarından Kibrit Çöpleri kitap alıntıları sizlerle…

Kibrit Çöpleri Kitap Alıntıları

Bazı hikayelerin başlamaması için bir an önce bitmeleri gerekiyordu.
Zamanın tozlanmasına izin vermek gerek.
Neler görüp geçirmiyor ki insan! Hayat böyle!
Kişi zaman içinde parça parça ölür.
İnsanlara ağır gelen gerçeklerdir, sırlar değil.
En kısa hikâye parçasına an denir.
Bazı anlar bütün yaşamımızı belirler.
“Bütün yaşamımız” dediğimiz de o birkaç âna bakar aslında
Bu yüzden yıllar sonra en çok hatırladıklarımız anlardır.
Gerisi bulanıktır. Geçmişi anlar berraklaştırır.
Dünyanın bütün hikayeleri aile yaralarıdır. Orada başlar, orada gelişir, oraya dönerler. Birikmiş ev içi kinleri, mutsuzluk fazlası, kirli sırlar, açık ya da örtül şiddet, aşırı sevginin yaraladığı benlikler, istenmezlikler, yetmezlikler, erken kayıplar, öksüzlüğün, yetimliğin, üveyliğin saymakla köpüren, köpürdükçe birbirine benzeyen nedenleri Mutlu ya da mutsuz bütün sonlar kaçınılmazdır. Bunu bilince daha rahat anlatır insan bir başkasına kendi hikâyesini.
Genç yaşında gönlünü müjdelere kapamış bir kadın, buğusu eksilmeyen camlarda, bütün gün.
Burnumuzun dibindeki hayatlar, küçük taşra şehirlerinde, kasabalarında yaşayan uzak hayatlar, yanımızdan geçip giden hayatlar ancak kitaplarda rastlanabilecek nice tuhaflıklar barındırır. Oysa biz onları yanı başımızdayken değil, kitaplarda gördüğümüzde fark ederiz, şaşırırız. Tuhaflıklar konusunda kitaplarda yazan hikayeler nedense hayattan daha ikna edici gelir bize.
Kimi zaman insan geçmişten gelen sesleri duymak ister, eski bir arkadaşı anar gibi eskilerden, geçmiş günlerden konuşmak ister.
Kimi zaman insan geçmişten gelen sesleri duymak ister, eski bir arkadaşı anar gibi eskilerden, geçmiş günlerden konuşmak ister.
Neden hep “Keşke böyle olmasaydı” deriz hayatta?
Yalnızca yazarken değil, anımsarken de insan zihninin bir şeyleri seçip elediğini, bazı şeyleri unutmayı seçtiğini biliyor. Hatırladıklarımızın, unuttuklarımızın her biri bir tercihtir; biliyor.
“Şimdi zamana katlanmayı öğreniyoruz,” dedi. “Bak bu eskiden bilmediğimiz bir şeydi.”
İnsan yaşamı boyunca nereden geldiğinin ve nereye gideceğinin korkusunu gidermeye çalışır.
Onca şeyi unutuyor da insan, bazı şeyler hep dün olarak duruyor insanın içinde.
“Ne diyeyim geçmiş olsun, kendini fazla hırpalama, ben öğretecek değilim: Neler görüp geçirmiyor ki insan! Hayat böyle!”
Bazı boktan lafların bu kadar gerçek olması ne kadar kötü değil mi? Tıpkı “Hayat böyle” demek gibi. Ama ne yapalım ki hayat böyle!
Bazı şeyleri bazı insanlarla konuşmanın hiçbir olanağının kalmadığı durumlar vardır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Kişi zaman içinde parça parça ölür.”
İnsan öncelikle bir aldanışa aşık olur, sonra o aldanıştan bir hakikat yapmaya çalışır hayatına
Şimdi zamana katlanmayı öğreniyoruz, dedi. Bak bu eskiden bilmediğimiz bir şeydi.
Biliyorduk: Soluğumuz tükenip gözlerimiz birbirine değdiğinde korktuğumuz şeye yakalanacaktık: Konuşamadıklarımıza.
Tuhaflıklar konusunda kitaplarda yazan hikâyeler nedense hayattan daha ikna edici gelir bize.
Kimi zaman insan geçmişten gelen sesleri duymak ister, eski bir arkadaşı anar gibi eskilerden, geçmiş günlerden konuşmak ister.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yalnızca soluk alıp vermeyiz, aynı zamanda içimizde birikenleri ifade ederiz bazen dilimiz, bazen bedenimizle En somut yanımız sandığımız bedenimiz, bilinçdışımızın oyun sahasıdır aynı zamanda.
Benim gerçeğime bu kadar yabancıyken, neyin bana iyilik olacağını nereden biliyorsun..??
Hayat bazen istemediğimiz kadar büyütürdü bizi.
Neden hep “ keşke böyle olmasaydı “ deriz hayata?
İnsan öncelikle bir aldanışa âşık olur, sonra o aldanıştan bir hakikat yapmaya çalışır hayatına
Yaşamaktan değil, katlanmaktan yorulmuşken bunca yıl, dönüp yeniden, yeniden katlanmak..!!
Başımı yaslayabileceğim bir aşka değil, sert bir yalnızlığa ihtiyacım var belki.
Biliyorduk: soluğumuz tükenip gözlerimiz birbirine değdiğinde korktuğumuz şeye yakalanacaktık: konuşamadıklarımıza
Bazı hikâyelerin başlamaması için bir an önce bitmeleri gerekiyordu.
Uzaktan gelen eğlence sesleri beni hep üzer. Bu duyguyu yorum­lamaya kalkıştığımda, dışarıda bırakıldığım dünyanın sesleri ol­duğu içindir, diye tahmin yürütebilirim.
Keşke böyle olmasaydı dediğimiz şeylerin çokluğundan konuşmuştuk uzun uzun
Kalkıp gitmek istiyor. Hiçbir şey söylemeden kalkıp gitmek.
Uzaktan gelen eğlence sesleri beni hep üzer. Bu duyguyu yorumlamaya kalkıştığımda, dışarıda bırakıldığım dünyanın sesleri olduğu içindir, diye tahmin yürütebilirim.
Hatırladıklarımızın, unuttuklarımızın her biri bir tercihtir; biliyor.
Şimdi zamana katlanmayı öğreniyoruz, dedi. Bak bu eskiden bilmediğimiz bir şeydi.
Onca şeyi unutuyor da insan, bazı şeyler hep dün olarak duruyor insanın içinde.
İnsanların okudukları kitapların sayfalarına karışıp kayboldukları günler çok geride kaldı.
Başımı yaslayabileceğim bir aşka değil, sert bir yalnızlığa ihtiyacım var belki; sen uyanmadan çekip gidebilsem bir gün, gideceğim; şimdiyse uyanıp salona gelmeni bekliyorum. Bir an önce gelmeni
Keşke sokakta ağaç, dalda kuş olsaydık. Canımız sıkılınca uçar, yorulunca konardık.
İnsan içi azaldıkça geçmişe sığınır, ama geçmiş herkes için aynı zenginlikte olmayabilir. Yıllar öncesinden birinin hatırlattıkları, içinizi azaltıp yoksullaştırabilir.
Biliyorduk: Soluğumuz tükenip gözlerimiz birbirine değdiğinde korktuğumuz şeye yakalanacaktık: Konuşamadıklarımıza.
Sabahın yedi buçuğunda ne var bu kadar mutlu olacak?
Onun yalnızlığı kişiler arası kopukluktan kaynaklanan bir şey değildi. Bir ruh içi yalnızlığıydı onunki. Kendi ruhunun içinde yalnızdı.
Önceleri böyle değildi belki, önceleri böyle değildik, ama şimdi korkuyorduk.
Bazı şeyleri bazı insanlarla konuşmanın hiçbir olanağının kalmadığı durumlar vardır.
Genç yaşında gönlünü müjdelere kapamış bir kadın, buğusu eksilmeyen camlarda, bütün gün.
Görünmezliğine hayranlık duyuyordum kadının. Bulunduğu yerde öne çıkma, görülme, fark edilme gayreti taşımayan ender kadınlardandı. Sadeliği silikliğinden değil, geri durmayi bilen tutumandan, öĺçülü yaşama ve eyleme üslubundan kaynaklanıyordu.

-aa bak canım kendim bizden bahsetmis

Karşı tarafta uyandırdığın arzuyla kendine olan nefretini giderirsin.
Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler beklenmedik zamanlarda olur.
Şimdi zamana katlanmayı öğreniyoruz dedi. Bak bu eskiden bilmediğimiz bir şeydi.
Ağaçların dünleri kim bilir ne kadar yakın gelir birbirine. Biz kendimizde neyin kabuk bağladığını bile artık hatırlamazken.
Keşke sokakta ağaç, dalda kuş olsaydık. Canımız sıkılınca uçar, yorulunca konardık.
Biliyorduk: Soluğumuz tükenip gözlerimiz birbirine değdiğinde korktuğumuz şeye yakalanacaktık: Konuşamadıklarımıza.
Bazı erkeklerin hikayesini anmak bile yorucudur.
Ne telgraf kalmış, ne telleri, yine de kuşlar konsun!
Anlar bizim göz kapaklanmızda kalandır. Hayatın dizinin dibine oturup hikaye söyleyenler, bizim sanatımız gözkapakları için anları parlatmaktır.
En kısa hikiye parçasına an denir. Bazı anlar bütün yaşamımızı belirler. Bütün yaşamımız dediğimiz de o birkaç âna bakar aslında. Bu yüzden yıllar sonra en çok hatırladıklarımız anlardır. Gerisi bulanıktır. Geçmişi anlar berraklaştırır.
Yazar dediğin ömrü bavulunda yakın akraba.
Yaranın çıplağına vurulmaz. Anlatmaya soyunanlar buna güvenir. Giyinik yaralarla yazanların, anlatanların hikayelerindeyse bizi inandırmayan bir şeyler vardır. Sonra yara kilitleri. Kimilerinin ilk yarası kendinin kilidi olur; bir daha açılmaz. Yarasının far-kında bile olmadan yaşayanlarınsa anlatmaya, dinlemeye değer hiçbir hikayeleri yoktur, onların düzayak mutlulukları vardır; kolay sevinçleri.
Hikayemize sesini, rengini veren kendi hayatımız başkalarına bir şey söylediği ölçüde biz kendimize benzeriz; yazdıklarımız kendimize benzer.
Mutlu ya da mutsuz bütün sonlar kaçınılmazdır. Bunu bilince daha rahat anlatır insan bir başkasına kendi hikayesini. Birinin hikayesini cankulağıyla dinlemeyi, kendi gönlünün bildiklerinden öğrenir.
Kar yoksulluğa en dokunaklı görünüşünü verir.
-Yedi gecesi bile olmayan bir hayatla nasıl öleceksin?
Nesine ermiyo? Memleketin kaçta kaçı böyle evleniyor işte. Nasip-kısmet deyip, bulduklarına kanaat edip nikah kıydırıyorlar, sonra kucağı çocuklu bir sürü yarım-dul, ev bezgini bir sürü koca!
Özel anların ışığı bütün resmi değiştirir,
Sinema neden aşk haline gelir biliyor musun? dedi adam, Çünkü o da tıpkı aşk gibi, insan gözünün bir aldanışı üzerine kurulmuştur. Hayal olduğunu bildiğin perdeye inanırsın bütün kalbinle İnsan öncelikle bir aldanışa aşık olur, sonra o aldanıştan bir hakikat yapmaya çalışır hayatına Bazı filmler çabuk biter.
Sayıları, huyları, sınıfları değişse de hikayeleri üç aşağı beş yukarı birbirine benzeyen insanlar
Bu da onun gücüydü. Uğurlamayı bilmenin, geri çekilmenin, gölgede durmanın gücü.
Şimdi zamana katlanmayı öğreniyoruz, dedi. Bak eskiden bilmediğimiz bir şeydi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir