İçeriğe geç

Kendini Kınayan Nefis Kitap Alıntıları – Emre Dorman

Emre Dorman kitaplarından Kendini Kınayan Nefis kitap alıntıları sizlerle…

Kendini Kınayan Nefis Kitap Alıntıları

Şüphesiz Allah, gerektiğinde hak edenlere ceza da verir. Ancak rahmetinden önce azabından ve sevgisinden önce öfkesinden söz etmenin nedeni nedir? Rahmeti bu kadar geniş olan bir Rabb’imiz varken, insanları korkutup sindermeye çalışmak neden?
Küçük yaşlardan itibaren Allah ile korkutulmuş bir toplumda; Allah’ın sevginin, rahmetin, merhametin ve tüm güzelliklerin kaynağı olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesine şaşırmamak gerekir.
Oysa veren de O’ dur, alan da. Bu yüzden verdiğinde de şükretmek gerekir, aldığında da.
Mutsuzluk ve tatminsizliklerin en büyük sebebi dünya hayatının geçici nimetlerine olan tutku ve beklentilerdir.
Sıkışıp kaldın bu akvaryumda, okyanusta yüzmek varken!
Her tercih bir sonuç doğurur. İnsan da kendi tercihinin sorumlusudur.
Unutma ki sen Allah’tan ümit kesmedikçe
Allah da senden ümit kesmez. Ümit kesme..
Gerçek anlamda inanan biri olmak için önce Allah’ın sonra da insanların güven duyduğu erdemli bir insan olmak gerekir.
Ömür bu kadar kısayken insanlar bizi beğenmese de olur.
Bir çocuğun gözünden görülmeliydi belki de dünya. Anlamsız hırsların ve hiç de masum olmayan yetişkin oyunlarının kurbanı yapılmamalıydı.
Başaklara benzemeliydik ve içimiz boşken başımız havada olsa da içimiz doldukça eğilmeliydik.
Çünkü bizzat kendi içimizdedir çaremiz.
Hani özellikle şehirlerde beton ya da asfalt zeminden bir şekilde dışarı çıkan çiçek ve otlar vardır. Esasında bu, doğanın insanoğlunun zulmüne bir başkaldırışı, bir nevi isyanıdır.
Halbuki özünde özeldir her bir insan. Sol yanında kalp yerine taş taşımadığı müddetçe kendine has güzellikler barındırır içinde.
Kimiz biz? Kim? Kim gibi olmak bizi biz yapar? Birileri gibi olmak veya bir kalıba girmek midir bizi biz yapacak olan?
İnsanların sahteliği, dünyanın sahteliğindendir
Ey nefsim!
Unutma ki kısa bir film gibidir hayat.
Başladıysa bir kere bitecek elbet.
Sonunda ya beklentinin çok altında kalacak ya da her dalda ödül alacaksın.
Birçoğumuz için önemli olan hikâyenin nasıl yaşanacağıdır. Oysa hikaye, nasıl ilerlerse ona göre bir sona ulaşır.
Tüm yaşam,o yaşamı verene göre yaşanır.
Muhtemelen günümüz insanının en temel inanç problemi, Allah’ın varlığı yokluğu meselesinden çok, Allah hakkında doğru bir anlayışa sahip olunmamasıdır. Yani Allah’ın varlığına inanmamıza rağmen çoğu zaman sanki Allah yokmuş gibi yaşamamızdır.
Şayet kendimize hayatımızın en büyük iyiliğini yapmak istiyorsak, bu dünyadayken kendimizle yüzleşmeli ve kinayıp suçlayacaksak şayet kendi nefsimizi kınayıp suçlamayı bilmeliyiz.
Kendini bilen insanın, hata ve günahları ile yüzleşmesi için nefis yeterlidir. Kuran’da, Kendini kınayan nefse yemin olsun (Kıyamet Suresi 2) denilmektedir. Başkalarını kınamak kolay olandır. Zor olan insanın kendisini kınamasıdır. Kendimizi ne kadar iyi ve doğru görsek de ortaya bir yığın mazeret döksek de ne olduğumuzu biliriz gerçekte :
Doğrusu insan kendi nefsine tanıktır. Dökse de ortaya tüm mazeretlerini. (Kıyamet Suresi 14-15)
Sürekli olarak nefsimizle yüzleşmemiz ve nefsimizin kötülüğe olan eğilimine karşı galip gelmemiz gerekir. Kötülüğe eğilimli hale gelmiş nefis, Allah’ın rahmetinden ümit kestirir ve bizi daha da kötü şeylere sürükler. Oysa Kuran, Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesini söylemektedir.
Allah kullarına zulmetmez. Ancak her nefis, kendi kendinin zalimidir.
“ Sorsak Allah’tan korkan bir sürü insan var. O halde neden bu kadar kötülük var? İnsan korktuğu kişi için değil sevdiği kişi için fedakârlık yapar. Sevdiği kişi için sorumluluk üstlenir. Kulun önce Rabb’ini gönülden sevmesi gerekir. Gerçek sevgi zaten beraberinde o sevgiden mahrum kalma korkusunu getirecektir.”
“ İnanan insana yakışan iyilikleri görmek, kötülükleri ise imkân dahilinde örtmektir. “
“ Çoğu zaman yaptığımız hatalar ile yüzleşmekten kaçar ve çeşitli bahanelerin ardına gizleniriz. “Bu kadar kötü varken ben yine iyiyim?” ya da “Herkes iyi, bir ben mi kötüyüm?” şeklinde bahanelerle hatalarımızı görmezden gelerek nefsimizi temize çıkarmak isteriz. Yine kendi nefsimizi bırakarak başkaları hakkında türlü zanlarda bulunur, başkalarının ayıp ve kusurlarının peşine düşer ve birbirimizin gizli yönlerini araştırmaya çalışırız. Bu konuda da Allah tarafından uyarılırız:
“Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında) yersiz zanda bulunmaktan kaçının; çünkü (bu şekildeki) zannın bir kısmı (da) günahtır; birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeye kalkışmayın.” (Hucurat Suresi 12) “
Yoksa siz,gece boyunca (namazda) secde ederek yahut ayakta durarak kendini (Allah’a) ibadete adayan,öteki dünyayı gözeten ve Rabb’inin rahmetini dileyen kimse kendinizi bir mi tutuyorsunuz? ( Zümer-9)
Bazı anne babaların isteklerini yapmadıkları bir anda başlarına bir şey gelen çocuklara,Bak işte dediğimi yapmadığın için Allah seni cezalandırdı! şeklinde cümleler kurmaları sebebiyle Allah,o masum zihne sahip çocuğun hayal dünyasında korkutucu ve cezalandırıcı bir varlığa dönüşmektedir.
Küçük yaşlardan itibaren Allah ile korkutulmuş bir toplumda;Allah’ın sevginin,rahmetin,merhametin ve tüm güzelliklerin kaynağı olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesine şaşırmamak gerekir.
Bu dünyada,hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız. Oysa hesap günü tekrar diriltildiğimizde dünya hayatındaki yaşamımızın bir göz açıp kapama süresi olduğunu anlarız.
Gelmesinde hiç kuşku bulunmayan o hesap günü gelmeden önce biz kendimize gelelim. Gelelim ki Allah’ın bu kadar lütuf ve rahmetine rağmen kendi kendimize yazık etmeyelim.
Allah vermeyi istemeseydi,istemeyi vermezdi.
Ey nefsim!
Her yaptığım kötü şeyden sonra,
“Herkes iyi, bir ben mi kötüyüm?” demiş ve sana
zulmetmişim. Hesabımın başkalarına göre değil
kendime göre görüleceğini bilmemişim.
Ey nefsim !
Dünya tutsaklığından kurtulmadıkça tam anlamıyla
özgür olamayacaksın! Yalnız Allah’a teslim olmadıkça
dünya tutsaklığından kurtulamayacaksın.
Ey Nefsim !
Kısa bir film gibidir hayat.
Başladıysa bir kere bitecek elbet.
Sonunda ya beklentinin çok altında kalacak ya da her dalda ödül alacaksın
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak dön Rabb’ine. Gir (erdemli) kullarımın arasına. Gir cennetime.
(Fecr/27-30)
Allah kadar rahmet ve merhamet sahibi, affetmeyi seven, affetmek için çeşitli fırsatlar veren, Allah kadar iyilik, güzellik ve sevgi ile muamele eden ve Allah kadar sözüne sadık olan kim vardır? Şüphesiz tüm yüce ve güzel özelliklerin olabilecek en üst seviyede bulunduğu tek varlık Allah’tır.
Hesap günü Allah’ın huzurunda utanmaktan korkarak yaşayan kişi, bu dünyada da utanılacak bir şey yapmaktan uzak durur. Dolayısıyla Allah’ın huzurunda utanmaktan korkan kişi için bu dünyada utanılacak bir şey yoktur.
İnsanların sahteliği, dünyanın sahteliğindendir. Sahte dünya sahte insanlar üretir. Hedefi dünya olanın yüzeceği su sığ olur. Gönül bir okyanustur. Sığ sularda yüzenler, okyanusta boğulur.
“Tüm yaşamımız boyunca hep bir şeylerin özlemini çeker dururuz. Çünkü gerçek anlamda bize yetecek olanın yalnız Allah olduğunu unuturuz.”
Ey nefsim!
Sahip olduğun hiçbir şey senin değil seni var edenin. Ama belli ki bunu anlaman için var olman yetmedi, bir de ölmen gerekir.
“Ne yapsam insanlar beni beğenir değil,
ne yapsam Rabbim beni beğenir demek gerekir. Ömür bu kadar kısayken insanlar bizi beğenmese de olur.”
“Herkesin bir hesabının olduğu dünyada herkesi var edenin de bir hesabı olduğu unutuldukça sadece kişisel menfaatlerin gözetildiği ve içtenlikten uzak cesetlerin yaşadığı bir yere dönüşmüştü yeryüzü.”
“Allah kullarına zulmetmez. Ancak her nefis, kendi kendisinin zalimidir:
“Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.” (Yunus Suresi 44)”
“ Önemli olan istediğimiz ve önemsediğimiz şeylerde aşırılıklardan uzak bir şekilde ölçülü olmayı bilmek ve kişisel isteklerimizi Allah’ın isteklerinin önüne geçirmemektir. Dolayısıyla asıl mesele nefsi öldürmek değil nefsi kontrol altında tutarak iyi ve güzel olanı istemektir.”
Mezheplere ayrılmayalım. Ötekileştirmeyelim. Birlik olalım.
Hayırlarda yarışalım. Birbirimize destek olalım.
Dinde baskı ve zorlama yapmayalım. İnsanları Allah’tan ve dinden uzaklaştırmayalım.
Barışı esas alalım. Savaş ve kargaşaya engel olalım.
Nefsimize yenik düşmeyelim. Kendi kendimizi kınamayı bilelim.
Aklımızı kullanalım. Aklımızı başkalarına teslim etmeyelim.
Kuran ayetlerinde cennet ve cehennemle ilgili kesitler sunularak insanoğlu bir anlamda müjdelenmek ve terbiye edilmek istenir. Ancak birçoğumuz tarafından genellikle göz ardı edilen ve bilinmeyen bir şey vardır ki o da cennet ve cehennemin dereceleri olduğu gerçeğidir.
Sorsak Allah’tan korkan bir sürü insan var. O halde neden bu kadar kötülük var? İnsan korktuğu kişi için değil sevdiği kişi için fedakârlık yapar. Sevdiği kişi için sorumluluk üstlenir. Kulun önce Rabb’ini gönülden sevmesi gerekir. Gerçek sevgi zaten beraberinde o sevgiden mahrum kalma korkusunu getirecektir.
Sürekli olarak “Allah çarpar!” “Kuran çarpar!” ya da “Anne babanı üzersen, dediklerini yapmazsan, Allah seni cezalandırır!” şeklinde çocuk üzerinde otorite kurmak ve istediğini yaptırmak için Allah’ı sürekli cezalandıran bir güç olarak tanıtmak çok yanlıştır. Bazı anne ve babaların isteklerini yapmadıkları bir anda başlarına bir şey gelen çocuklara, “Bak işte dediğimi yapmadığın için Allah seni cezalandırdı!” şeklinde cümleler kurmaları sebebiyle Allah, o masum zihne sahip çocuğun hayal dünyasında korkutucu ve cezalandırıcı bir varlığa dönüşmektedir. Oysa çocuk doğru olmayan bir davranış sergilediğinde “Allah seni cehennemde yakar!” “Taş yapar!” “Kör eder!” gibi tehditlerle değil, “Allah bu tarz davranışlardan hoşlanmaz, bu davranışı sevmez ” ya da “Allah şu davranışları daha çok sever ” gibi sevgi dolu cümleler ile ifade etmek ve doğrudan çocuğu değil eylemi hedef almak gerekir. Çocuk, korktuğu için değil, Allah’ı sevdiği için O’nun hoşlanmayacağı bir şeyi yapmaktan uzak durması gerektiğini bilmelidir.
Dünya hayatının amaçsız ve anlamsız olduğu düşüncesi, inkâr etmekte ısrar eden kişilerin iddiasıdır:
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri bir amaç ve anlamdan yoksun yaratmadık; bu, inkârda direnenlerin bakış açısıdır.” (Sad Suresi 27)
Esasında hepimiz bu dünyaya yapayalnız geliriz. Anne babamız alıp bizi bir kenara bıraksa belki de yok olur gideriz. Hesap günü Allah’ın huzuruna da yapayalnız geleceğiz. Bu dünyada güvendiğimiz hiçbir şeyi yanımızda götüremeyeceğiz:
“Ve (Allah diyecek ki): İşte şimdi bize yapayalnız geldiniz, tıpkı sizi ilk yarattığımız gibi; dahası, size verdiğimiz her şeyi arkanızda bıraktınız. Sizin lehinize Allah’a ortak olduğunu sandığınız o şefaatçilerinizi neden şimdi yanınızda göremiyorsunuz? Artık (dünyadaki hayatınız ile) aranızdaki bütün bağlar kopmuştur ve bütün dost sandıklarınız sizi yapayalnız bırakmıştır.” (Enam Suresi 94)
“Bunlar (inananlar) Allah yolunda mücadele eder ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar.” (Maide Suresi 54)
Hz. Lokman’ın oğluna öğütleri, gerçek erdemin bilgisini ve ruhunu yakalamak isteyen herkes için altın niteliğindedir:
“Yavrucuğum! (Yapıp ettiğiniz) o şeyler isterse bir hardal tanesi kadar olsun, ister bir kayanın bağrında, ister göklerin derinliklerinde, isterse yerin altında saklı bulunsun; Allah onu bulup ortaya çıkarır. Çünkü Allah (ilmiyle) her şeye nüfuz eder, her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Allah’a kulluğunu hakkıyla yerine getir, her zaman iyi ve doğru olanı önerip kötü ve yanlış olandan sakındır; başına gelenlere göğüs ger! Şüphesiz bütün
bunlar kararlılık ve direnç isteyen işlerdendir. (Yersiz) bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma! Unutma ki Allah, kendini beğenmiş kibirliyi sevmez. Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, sesini yükseltme. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.” (Lokman Suresi, 16-19)
“Rahman’ın has kulları olan kimseler, yeryüzünde vakarlı bir tevazu ile yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selam der ve geçerler.” (Furkan Suresi,63)
İnsanlara gösteriş olsun diye yapılan tevazu, sahtelik ve riyakârlık doğurur.
Biz çoğu zaman özgürlüğü, canımızın her istediği şeyi istediğimiz zaman yapmak olduğunu sanırız. Oysa insanı gerçek anlamda özgürleştirecek şey hem bedenini hem de ruhunu kontrol altında tutmasıdır. Doğru zamanda doğru şeyi yapması, en doğru kararları almasıdır. Örneğin bazen canımızın her istediği şeyi almayı hatta aşırı denilebilecek şekilde tüketim yapmayı özgürlük sanırız. Oysa asıl özgürlük, gerekli olmayan bir şeyi almamak yönünde irademizi ortaya koyabilmemizdir.
Sonunda anladım,huzura eremeyecektim,beni kambur eden dünya yüklerinden kurtulmadan .
Neden var olduğumuzu bilmeden var olmaya çalışmamız neden?
Bir çocuğun gözünden görülmeliydi belki de dünya.Anlamsız hırsların ve hiç de masum olmayan yetişkin oyunlarının kurbanı yapılmamalıydı
Muhtemelen modern çağın en sinsi hastalığı,manevi dünyamızın madde ile kirlenmiş olmasıdır
Allah kendini beğenmiş kibirlileri sevmez
Paylaşmak ve yardımlaşmak özümüzdeki iyi duyguları harekete geçirir ve açığa çıkarır cimrilik ve doyumsuzluk ise özümüzdeki iyiliği karartırken kötülüğü parlatır
Şükür insanın ruhunun nefes almasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir