İçeriğe geç

Kendini Devrimci Yetiştirmek Kitap Alıntıları – Ali Şeriati

Ali Şeriati kitaplarından Kendini Devrimci Yetiştirmek kitap alıntıları sizlerle…

Kendini Devrimci Yetiştirmek Kitap Alıntıları

İşte tevhit, her zaman boyunlarından vurup düşürmek için, bu ilahların kafalarına inen İbrahimi bir baltadır
Peygamberlerin savaşı hep “ dine karşı din “ savaşı olmuştur.
Paranın olduğu yerde hem din yalandır hem de özgürlük.
Ama görüyoruz ki Suud mollasının Kitap ve Sünneti, yalnızca Aromco ve Kral Faysal yönündedir.
Ve yarın, gönlü senin yuvasız yaralı küçük kuşun olan ben
Ey özgürlük! Kırık kanatlı güzel kuşum!
Ey Özgürlük! Seni seviyorum. Sana muhtacım. Sana aşığım. Sensiz hayat zordur. Sensiz ben yokum. Varım, ama ben yokum. Yani o var olan ben değilim. Ben, sensiz boş, anlamsız, şaşkın, avare, ümitsiz, kalpsiz, ışıksız, tatsız, beklentisiz, beyhude, yani bir hiç olacağım. Ey Özgürlük! Senin sevgi, dostluk ve şefkatinle beslenmişim.
Fakat insanı kuşatmış olan bilinç, insanın bizzat kendisinde bir zindan meydana getirmiştir.
Aynı şekilde hem faydalanmamız, bir şeyler öğrenmemiz için aramızdaki beylerin görüş
ve düşüncelerini belirtmelerini hem de sizin içinizde var olan şeyleri dışarıya çıkarmanızı; ızdırap duyduğunuz, hissettiğiniz, tahmin ettiğiniz şeylerin tamamını, düşündüğünüz meseleleri,
zıtlıkları, engelleri; her halükarda düşünülmesini zaruri, hayatı ve acil bulduğunuz her şeyi söylemenizi teklif ediyorum. Söyleyiniz ki kendimizi öğrenelim. Zira sürekli olarak kitap, düşünce ve benzeri şeylerle bağlantı halinde olan kimseler, kuşaklarının, zamanlarının ve toplumlarının gerçeklerinden yavaş yavaş uzaklaşma, kopma, soyutlanma ve yalnızca kitaplardaki kelimeler ve hayallerle haşir neşir olma durumuna düşeceklerinden yavaş yavaş dillerinden, hislerinden, düşüncelerinden, dertlerinden, görüş ve görgülerinden ve çevrelerinde olup biten şeylerden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Bu yüzden düşünülen şeyleri ortaya koymak, konuşmak bir öğretim ve öğreticiliktir.
Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyunuz.
(66/Tahrim Suresi 4) Bu söz, şimdi söylendiği zamandan daha çok etki, derinlik, dehşet ve tehlike meydana getirmiştir: Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz. Keşke Peygamber (s.a) olsaydı da bugünkü ateşleri görseydi. Bu ateşleri kucağımıza ve içimize nasıl attıklarını, bu ateşlerin üzerine soğuk bir damla ve soğuk bir su serpecek hiç kimsenin de olmadığını görseydi. Böylece en azından bu kuşağın direniş gücünü arttırır, acı ve ızdırabını ve acısını hafifletirdi.
Ey özgürlük! Kutlu özgürlük!
Seni tahta oturtmak istiyorum.

Ey özgürlük! Seni seviyorum.

Hamd ve Sena – alçak ve zorba efendilere patronlara ve rablere değil- rahman ve rahim olan rabb’e özgürdür. Melik ve Malik tam manası ile O’dur.
biz sadece ve sadece onun karşısında kulluk için baş eğeriz ve sadece ve sadece O’ndan yardım dileriz.
İnsan irfanla görür; hikmetle anlar; dua ile ister ve ibadetten rububiyet cevherine erişir.
Acaba sadece din mi, zorba güçlerin ve egemen sınıfların hizmetinde olmuştur? Peki şiir? Sanat? Edebiyat? Felsefe? Ahlak? Hatta bilim ve teknik? Evet, bütün bunlar acaba hangi kutupların tekelinde olmuş ve hangi efendilere hizmet etmişlerdir?
Eğer evren anlam ını yitirmişse insanın anlamı ndan bahsetmek kuruntu olur. Boş, anlamsız ve saçma varlık, yaşamı da boş, anlamsız ve saçma yapar.
İnsanı bütün hayvanlardan ayıran şey, gayba karşı olan kaygı, endişe ve düşüncedir.
Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyunuz.
(Tahrim-4)
Yönü belli olmayan bireysel özgürlük, zillet ve fesat saçan pis bir bataklığa dönüşür.
Senin bu ekolünün yarın devletin dini haline gelmesinden ve devletçiliğin Allah’a tapmanın yerine geçmesinden korkuyorum.
“Çünkü hakikati reddetmek için bir başka hakikate yaslanmak gerekmektedir. “
“ Bizim burasının bize âit olduğu, İslâmî çevre olduğu şeklinde sahte bir hissimiz var. Olay ve sorunu bu zahirî hisle koruyoruz.
Ama keşke bizde azınlık olma hissi meydana gelse.
Bu duygu birçok şeyi – her şeyi – ne kadar da çok değiştirir. Gaflet ve hatalarımızdan biri, çoğunluğa sahip olduğumuzu zannetmemizdir. Dışarıdaki çocukların imtiyazlarından biri de azınlık olduklarını anlamaları ve bir azınlık gibi hareket etmeleridir. Bundan dolayı hem daha iyi anlıyor hem de daha iyi hareket ediyorlar. “
Paranın olduğu yerde hem din yalandır hem de özgürlük.
Miraç, insanın varlıksal ve dikey yükseliş/gelişim hareketinin rolünün kaynağıdır.
Tarih; uzun, karanlık, sessiz, suskun ve kederli bir kabristandır.
Heidegger’in deyişiyle; insan, mahiyetini kendisi yaratan bir varlıktır. Mahiyet ise insanî durum olarak adlandırılan bir kapasite içerisinde gerçekleşiyor.
Yalnızlığın en büyük etkeni; kendini bilmektir, bilinçtir.
Yüce Yalnızlık dediğim, insan ruhunun gelişiminden ve normal ilişkiler düzleminden daha yükseklere çıkmasında kaynaklanan yalnızlıktır.
Peygamber dedi ki: Rükû ve secde,
Hak kapısına varlık tokmağını vurmaktır.
Kitap gibi bilgiye, hakikate ve manevî deneyime erişmenin kaynağıdır amel.
Tevhide düşünsel olarak teslim olan kimsenin adıdır Müslüman. Mümin ise varlıksal teslimiyet derecesine erişmiş kimsedir.
İnsan doğanın meydana getirdiği bir fenomendir; ama kendi çalışmasıyla doğayı reddetti; tarihi yaptı ve tarihin eseri oldu.
Atman gereken ilk adım, kendini keşfetmek ve kendi insanî kabiliyet ve kapasitene inanmaktır.
Şüphesiz yarının insanı, yarın üzerine düşünen insan; geçmişin ve şimdinin bütün zindanlarından yani kalıtım ve gelenek yoluyla sahip olduğumuz sömürü yoluyla dikte edilen şeylerden kurtulma liyakatini elde etmiş bir insan olacaktır.
Devrimci insan, geleneksel ve kalıtsal ben’inin yerine, kendi eseri olan, yani kendisinin yetiştirip yarattığı ben’ini koyan insandır.
Ey benim özgürlüğüm ! İstibdadın pençesine esir düşmüşsün.
İbadet, ubide et-tarîku demek, yol dövülüp ezildi ve düzenlendi demektir.
İbadet, kendini yetiştirmede öyle bir egzersizdir ki insanın gevşek,tembel, eğri, tereddütlü ve çelişkili varlığı bu egzersizle sağlam ve düzgün gidişe yönelir .
Feurbach’ın deyimiyle Fakir insanların güçlü ilahları vardır; insanlar ne kadar fakir iseler, o ölçüde kendileri talihsiz, ilahları güçlüdür.
İrfan, insan için, varlığı ve ruhu geliştiren ve olgunlaştıran bir takım manevî hassasiyetler, yüce ruhsal değerler meydana getirmektedir.
Beyefendi, ben herkesi rahatlatmak için gelmedim, ben rahatları rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki herkesi rahatlatayım.
İnsanı bütün hayvanlardan ayıran şey, gayba karşı olan kaygı, endişe ve düşüncedir.
Eğer aşk insandan alınırsa, insan sadece üretim tezgâhlarının işine yarayan, münferit ve donuk bir varlık haline gelir.
Egzistansiyalizm diyor ki; bütün tarih, insanın değil, Tanrı’nın asaletinden bahsetmek içindir.
İrfanî metinler, arınmayı sağlamak, ruha irfanî cila vurmak ve ruhuna ilahî zevk serumunu sokup yerleştirmek içindir.
Git, namaz kıl, git oruç tut ve git demekle irfanî öz/temel kazandırılmaz. Bu, anti irfanî özdür.
Paranın olduğu yerde hem din yalandır hem de özgürlük.
Gelişme, güçte genişleyip büyüme demektir. Hâlbuki tekâmül, varlıkta ve cevherde ilerleme demektir.
Ey özgürlük! Seni seviyorum. Sana muhtacım. Sana aşığım. Sensiz hayat zordur. Sensiz ben de yokum. Varım, ama ben yokum. Yani o var olan ben değilim. Ben, sensiz boş, anlamsız, şaşkın, avare, ümitsiz, kalpsiz, ışıksız, tatsız, beklentisiz, beyhude, yani bir hiç olacağım. Ey özgürlük! Senin sevgi, dostluk ve şefkatinle beslenmişim..
Kendini bilme ve bilinçlilik, onu yabancılığa ve yalnızlığa sürükler.
Şu anda Hollanda’da veya Paris Moulen Rouge’da seyredilen filmi aynı saatte Tahran’da da seyrediyorlar. Yeni uygarlıktan bir saat bile geri değiliz. Ancak bilinç yönünden geriyiz. Dolayısıyla böyle bir durumda, o hastanın ve hastalığın, Tahran’da veya dışarıda olması fark etmez.
Her halükarda insan ruhunu eğiten düşünce sistemleri ve propaganda araçları diğerlerinin eli altındadır.
İnsan, kendisini sadece bir köşeye attığı ve kapıyı yüzüne kapattığı zaman yalnız olmaz. Bazen yaşamın ve toplumun ortasında da yalnızlaşabilir. Daha yerinde bir ifadeyle, varlıkla bir bağ kurduğunda, kendisinde yalnızlık duygusu oluşur.
Peygamber dedi ki: Rükû ve secde,
Hak kapısına varlık tokmağını vurmaktır.
Ruhu, iki kaynak meydana getirip yetiştirir: Biri kültür, diğeri iman.
Peygamber (sav) sadece iki eli öpmüştür: Biri kadın, diğeri işçi. İşte çalışmanın İslam’daki kutsallığı. Oysa hem kadın, hem de işçi bütün düzen, uygarlık ve kültürlerde zillet, hakaret ve yoksulluğun alabildiğine üzerlerinde odaklaştığı insan simalarıdır. Bunların elini öpmek!
Okulda var olan şeyler, benim inandığım insanlık ölçülerine ve imana aykırı, insanlık için sahip olduğum arzuya tamamen ters düşen şeyler. Onlara telkin edilen şeyler bunlardır. Başka bir yer daha vardır ki okulla ev arasıdır. Orada onlara neler sunulduğunu görüyoruz. Her halükârda insan ruhunu eğiten düşünce sistemleri ve propaganda araçları diğerlerinin eli altındadır. Gizliden gizliye, ağır ağır, liyakat ve sorumluluk içinde fikri ve insani bir gıda elde etmek isteseler bile onlara verilen gıdalar, başka bir fabrikanın ürettiği gıdalardır. Bir başka deyişle bu gıdalar ya rakipten ya da düşmandandır. Çocuklarımız bu gıdalarla başka bir şekle bürünüp bize yabancılaşıyor. Bizimle bağlarını kesiyorlar.
Tevhide düşünsel olarak teslim olan kimsenin adıdır Müslüman. Mümin ise varlıksal teslimiyet derecesine erişmiş kimsedir.
İmandan hemen sonra salih amel/iş, davranış Allah’ın dilinin virdidir.
Victor Hugo şöyle diyor: Sonsuz küçük, sonsuz büyük karşısında yer alıyor. Nerede? Namazda.
İkbal’in deyişiyle: Bir köpeğin, başka bir köpeğin önünde baş eğdiğini görmedim
Peygamber dedi ki: Rükû ve secde,
Hak kapısına varlık tokmağını vurmaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir