John Locke kitaplarından Kelimelerin Suistimali kitap alıntıları sizlerle…
Kelimelerin Suistimali Kitap Alıntıları
Kimse düşündüğünün farkında olmadan düşünme eylemini gerçekleştiremez .
Fikir edinmek ve algılamak aynı şeylerdir.
Ve sürekli dışardaki algılara dikkat ederek büyümek, kendi içlerinde olan şeyi düşünmelerine nadiren izin verir.
Eski filozoflar da günümüzdeki bilim adamları da kendilerine saygı duyulmalarını isterler ve gerçekten bilgiye sahip olmak yerine cehaletlerini gizlemek için kelimeleri açıklanamaz hale getirirler. Anlaşılamadıkları için de diğer insanlar onlara hayranlık duyar. Ancak tarih bize tüm bu insanların diğerlerinden daha bilge olmadığını, sadece yeni kelimeler üretip bunları hiçbir düşünceye bağlamayarak veya kelimelerin anlamlarını belirsizleştirerek yeni tartışmalar çıkardıklarını gösterdi. Yine de hükümetler sahip oldukları özgürlüğü, barışı ve savunma gücünü bilge insanlara değil, eğitimsiz vatandaşlarına; güzel sanatların gelişimini de okuma yazma bilmeyen, hor görülen tamircilerine ve adı burada anılmayacak olan insanlara borçludur.
Gerçekleri bilmek isteyen insanları boş konuşturmak, tartışmaların içine çekmek yerine kelimeler açıkça ve saptırılmadan kullanılsa bilgi edinmemize ve iletişim kurmamıza yarayan dil, gerçeklerin üstünü kapatmak, insanların haklarını gasp etmek, ahlakı ve dini anlamsızlaştırmak için kullanılmasaydı daha iyi olmaz mıydı? Veya bu engellenemese bile en azından insanlar bunu fark edip bilgiye ulaştıklarını zannetmeselerdi?
Eski filozoflar da günümüzdeki bilge adamlar da kendilerine saygı duyulmasını isterler ve gerçekten bilgiye sahip olmak yerine cehaletlerini gizlemek için kelimeleri açıklanamaz hâle getirirler.
Kelimelerin anlamlarına verilen zarara okullarda öğretilen mantık ve bilim itibar kazandırmıştır. Ve o çok beğenilen tartışma sanatı, bilgiye ve gerçeğe ulaşmamızı sağlayacağı yerde kelimelerin anlamlarını karıştırarak dilin zaten kusurlu olan yapısını daha da bozmuştur.
Bir insan ne zaman fikir sahibi olmaya başlar? Bence bunun cevabı ilk kez duyumsamaya başladığı andır.
Farkındalığımız düşüncelerimiz dışında hiçbir şey için gerekli değil ve bilinçli olmadan düşünmeyi başarana kadar da onlar için gerekli olacak.
Belirgin ve aşina olduğumuz fikirler hafızamızın zaman ve mekân algısı oluşmadan yerleşse de sıradışı şeyler hakkında o kadar geç fikir sahibi oluruz ki neredeyse herkes onlarla ilk karşılaştığı zamanı hatırlar.
Harici nesneler aklı algılanabilen düşüncelerle donatır, algıların bizde uyandırdığı şeyler farklıdır ve akıl, kendi işleyişi hakkındaki düşünceler yoluyla anlamayı sağlar.
Filozofların kurnazlığı erdem gibi görülmektedir ama aslında yaptıkları şey, tamamen kelimeleri üstü kapalı ve düzenbaz bir şekilde kullanıp insanları cehalete ve yanlışlara mahküm etmekten ibarettir.
Akıcı konuşmanın akılla alakalı ve çok konuşanların çok bilgili olduğunu düşünen birisi de muhtemelen çok zeki değildir.
Gerçekleri bilmek isteyen insanları boş konuşturmak, tartışamaların içine çekmek yerine kelimeler açıkça ve saptırılmadan kullanılsa bilgi edinmemize ve iletişim kurmamıza yarayan dil, gerçeklerin üstünü kapatmak, insanların haklarını gasp etmek, ahlakı ve dini anlamsızlaştırmak için kullanılmasaydı daha iyi olmaz mıydı?
Akıcı konuşmanın akılla alakalı ve çok konuşanların çok bilgili olduğunu düşünen birisi de muhtemelen çok zeki değildir.
İnsanın organları ses çıkarabilecek şekilde tasarlanmıştır, sesler de kelimelere dönüşür. Ancak bu, dil üretmek için yeterli değildir. Baktığınız zaman papağanlar ve başka kuşlar da ses çıkarabilir, kelimeleri söyleyebilir ama bu, onların bir dili konuşabildiği anlamına gelmez.
Hiçbir insan düşünürken yaptığı şeyden habersiz olamaz.
Belki de bu kadar gereksiz tartışma ve kuru gürültü, algıladığımız kadarından fazlasını bilmememizin bir sonucudur.
Bana göre uyanık bir insanın ruhu düşünmeden duramaz, çünkü düşünmek zaten uyanık olmanın gerektirdiği bir şeydir.
Akıcı konuşmanın akılla alakalı ve çok konuşanların çok bilgili olduğunu düşünen birisi de muhtemelen çok zeki değildir.
Eğer anlaşılmak istemezseniz, önemsenmezsiniz de.
Düşüncelerin hafızası beyinde edinilen izlenimler tarafından kaydedilir ve düşünme sonunda eylemin izleri kalır ancak uyuyan bir insan tarafından algılanmayan ruhun düşünmesi esnasında ruh ayrı bir şekilde düşünür ve hiçbir organ kullanmaz onlar üzerinde bir etki veya iz bırakmaz.
Hareket bedenin özü değil, işlevlerindendir.
Kelimelerin anlamları her dilde konuşan insanların kafasındaki düşüncelere bağlıdır ve bu yüzden aynı dili konuşan kişiler için bile belirsizdir.
“Arzu ne kadar fazlaysa rahatsızlık hissi de o kadar şiddetlidir.”
“Fikirlerine aşık olan insanlar sadece varsayımlarda bulunmaz, ortaya yanlış iddialar da atarlar.”
Anlaşılmak her zaman iyi bir şey olmasa da suç, konuştuğu dili bir şeyleri anlamaya yetecek kadar bilmeyen insandır.
Akıcı konuşanların akılla alakalı ve çok konuşanların çok bilgili olduğunu düşünen birisi de muhtemelen çok zeki değildir.
İnsan başlı bir atın gerçekte var olduğuna inanan birisi kelimelerle nesneleri birbirine karıştırır.
Öğrenilmiş cehalet ve bilgiye aç insanları bile doğru bilgiden uzak tutma sanatı dünyaya yayıldı ve insanları bilgilendiriyormuş gibi görünmesine rağmen kafaları daha da çok karıştırdı
Bilgelik, görkem, erdem gibi kelimeler birçok insan tarafından kullanılsa da çoğu bu kelimelerin ne anlama geldiği sorulduğunda ne cevap vereceğini bilemez. Bu da insanların sesleri öğrendiklerini ancak bunları bir fikirle özdeşleştiremediklerini gösterir.
Tanrının takdiri kelimelere büründüğünde belirsizliklere yol açtığı düşünülebilir ancak tanrının kitapları o kadar açıktır ve tatmin edici bilgilerle doludur ki kimse bu kitapları başkasının yazdığını düşünmez
Bir insanın adalet, minnet, görkem gibi şeyler hakkında yanlış bir fikre sahip olduğunun düşünülmesinin sebebi diğer insanların bu kelimelerden anladığı şeylerle örtüşmesinden kaynaklanır.
Fikirlerimiz aklımızdaki yalan algılar ve görüntülerden ibaret olduğundan doğru veya yanlış diye gruplandırılmaları uygun değildir. İsimler dışında hiçbir şey doğru ve yanlış diye yargılanamaz.
Arzu, imkansız veya elde edilemez bir şeye dönüşürse biter ve rahatsızlık hissi bu sayede yok olur veya hafifler.
Yokluğu hoşnutsuzluğa veya acıya yol açmayan bir şey için kimse çaba harcamaz, bu şey en fazla geçici bir heves olur. Heves, arzunun en alt seviyesidir ve hiç arzu olmaması ile neredeyse aynı şeydir: yokluğunda rahatsızlık hissine yol açmaz, onu elde etmek için etkili ve güçlü yollara başvurulmaz.
Herhangi bir şeyin yokluğundan dolayı hissedilen rahatsızlığa ve onunla birlikte hissedilen hazza Arzu denir. Arzu ne kadar fazlaysa rahatsızlık hissi de o kadar şiddetlidir.
İnsanın aklındaki küçük dünyasında kurduğu hakimiyeti, somut dünya üzerindeki hakimiyetine benzer çünkü burada da her parçayı birleştirir veya ayırır ancak iş atomu parçalama ya geldiğinde ne kadar yetenekli olursa olsun bunu beceremez
Bilinç, insanın aklından geçenleri algılanmasıdır.
Bir şeyi algılamadan bilme fikri bir varsayım olmaktan öteye geçemez.
Tüm saatler çalışırken düşünür. Bu kesin bir şekilde kanıtlanmıştır, şüphe götürmez. Saatim bütün gece düşündü. Ama kendini kandırmaktan hoşlanmayan biri, varsayımını gerçekler üzerine kurar ve ona duyumsayarak deneyimleyerek ulaşır. Tahminlere yer bırakmaz çünkü başkasının Ben bunu algılayamadım halde benim sürekli düşündüğümü söylemesi bunun doğru olduğu anlamına gelmez.
ancak kelimelerle ilgili hataların yol açtığı zorluklara rağmen insanlar onları sürekli kullanıp onlara alıştıkça kelimeler insanları nesnelerin gerçekliğinden uzaklaştırır.
Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
İnsanın bilgisi tartışma yeteneğine göre ölçüldüğü sürece Ve eğer bir kişinin kullandığı kelimelerin inceliğine göre itibar sahibi olduğu kabul edildikçe zeki bir insanın seslerin anlamlarını kurnazca değiştirmesi ve tartışmadaki diğer tarafı sessiz bırakması kaçınılmazdır. Tartışmalarda da doğruyu savunan değil, son sözü söyleyen kazanır.
Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
İnsanların yanlış fikirlerinin büyük bir bölümünün kelimelerin belirsizliğinden ve anlamlarıyla ilgili yanılgılardan dolayı olduğunu görürüz .Kelimelerin anlamları her dilde konuşan insanların kafasındaki düşüncelere bağlıdır ve bu yüzden aynı dili konuşan kişiler için bile belirsizdir Aynı dili konuşup aynı ülkede yaşayan insanlar bile anlaşmada zorluk çekerken buna bir de başka dili konuşanların ve yazanların farklı fikirleri, ruh halleri, gelenek görenekleri, söz sanatları eklenir ve bunların hepsi kelimelerin anlamını etkiler.
Eğer anlaşılmak istemezseniz önemsenmezsiniz de
Eğer anlaşılmak istemezseniz önemsenmezsiniz de
Mecazi konuşmaların bu kadar çok öğretilip beğenilmesi insanların kandırmayı ve kandırılmayı ne kadar sevdiklerini açıkça göstermektedir.
Maddelerin isimleri onların özünü yansıtmaz ve numunelerine de tam olarak bağlı değildirler, bu yüzden de özellikle felsefi kullanımda kusurlu ve belirsiz olmaya eğilimlidirler.
Si non vis intelligi, debes negligi.
-Eğer anlaşılmak istemezseniz önemsenmezsiniz de.
Harici nesneler aklı algılanabilen düşüncelerle donatır, algıların bizde uyandırdığı şeyler farklıdır ve akıl, kendi işleyişi hakkındaki düşünceler yoluyla anlamayı sağlar.
“Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.”
“İnsanlar hiçbir kelimeyi bir anlam ifade etmeyecek şekilde,hiçbir ismi de fikre bağlamadan kullanmamalıdır.”
Bildiğim hiç bir tanım sürekli deneyimlediğimiz şeyleri yok edecek kadar güçlü değildir, belki de bu kadar gereksiz tartışma ve kuru gürültü, algıladığımız kadarından fazlasını bilmemizin bir sonucudur.
Sen elbette farkındasın, yapmacık dürüstlüğünün
Hayattan emekli olan bir adam, topluma zarar vermez. Sadece, faydalı olmaya bir son verir, etkisi de küçücük bir yara kadardır.
Beni şuan burada var kılan, kuşkusuz takdir-i ilahidir. Ama uygun olduğunu düşündüğümde, görev yerimi terk ettiğim suçlamasına maruz kalmadan buradan çıkamaz mıyım?
Filozofların kurnazlığı erdem gibi görülmektedir ama aslında yaptıkları şey tamamen kelimeleri üstü kapalı ve düzenbaz bir şekilde kullanıp insanları cehalete ve yanlışlara mahkûm etmekten ibarettir.
Aklın tüm karakterlerden ve fikirlerden yoksun beyaz bir kâğıt olduğunu farz edelim, nasıl doldurulur? Sonsuz ve hareketli hayal gücüyle nasıl donatılır? Mantık ve bilginin bütün materyallerine nasıl sahip olur? Buna tek bir kelimeyle cevap verebilirim: Deneyim. Çünkü bütün bilgimiz onun üzerine kuruludur ve sonunda kendisini ondan türetir. Gözlemlerimiz ya dışarıdaki hissedilebilen nesnelerle ya da aklımızın bizim tarafımızdan algılanan, yansıtılan ve anlayışımızı düşünme materyaliyle besleyen içsel işleyişiyle ilgilidir. Bu ikisi sahip olduğumuz veya doğal olarak sahip olabileceğimiz bütün fikirlerin aktığı bilgi pınarı gibidir.
Eğer anlaşılmak istemezseniz, önemsenmezsiniz de. [Si non vis intelligi, debes negligi].
deneyimlediğimiz bir şeyi reddetmek de riyakarlık olur. Ruhun sürekli düşünmesi mümkün olabilir ancak ruhun hafızası yoktur.
birkaç basit fikrin birleşip karmaşık bir fikir haline gelmesidir. Mesela güzellik renk ve şekil gibi şeylerin göz zevkine hitap etmesidir, hırsızlık bir şeyin sahibinin izni olmadan gizlice alınmasıdır. Görüldüğü gibi bunlar,birkaç fikrin birkaç şekilde birleşmesinden oluşur ve karışık biçimler olarak adlandırılır.
Akıcı konuşmanın akılla alakalı ve çok konuşanların çok bilgili olduğunu düşünen birisi de muhtemelen çok zeki değildir.
Ôğrenilmiş cehalet ve bilgiye aç insanları bile doğru bilgiden uzak tutma sanatı dünyaya yayıldı ve insanları bilgilendiriyor olmuş gibi görünmesine rağmen kafaları daha da çok karıştırdı.
Tartışmalarda da doğruyu savunan değil, son sözü söyleyen kazanır.
Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
Kurnazlık bana göre çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
Oturmuş fikirleri olmayan birini hatalarından ayırmaya çalışmak zaten evsiz olan birini meskeninden etmeye benzer.
İnsanlar, diğerlerinin kullandıkları kelimeleri anlamlarını çok iyi biliyorlarmış gibi son derece kendilerine güvenerek kullanırlar. Kelimelerin gerçekte ne anlama geldiğini sorgulayarak kafalarını yormazlar.