İçeriğe geç

Kelimelerin Gücü Kitap Alıntıları – Edgar Allan Poe

Edgar Allan Poe kitaplarından Kelimelerin Gücü kitap alıntıları sizlerle…

Kelimelerin Gücü Kitap Alıntıları

&“&”

Ölüyorum, ama gene de yaşayacağım. "
Heyhat! Bilgide değil ki mutluluk, bilgiyi edinmede! Hiç durmadan bilmeye devam ederek, ebediyen mutlu oluruz; ne ki, her şeyi bilmek bir iblisin laneti olur ancak.
Şeytan , cebinden kırmızı deri bir portföy çıkardı ve okudu:
Bir yıl bir aylık olan Ben , burada açıkça belirtilmesine lüzum olmayan bazı zihinsel kabiliyetler ile buna ilaveten bin Louis altını karşılığında , ruhum olarak adlandırılan gölge üzerindeki tüm haklarımı ve yetkilerimi işbu sözleşme ile sözleşmenin hâmiline devrederim.(İmza A…)"
Bilgide değil ki mutluluk, bilgiyi edinmede! Hiç durmadan bilmeye devam ederek, ebediyen mutlu oluruz; ne ki, her şeyi bilmek iblisin lâneti olur ancak.
Yılda iki kez açan Paestum gülleri gibi, mutluluğu hayatta iki kez yakalayamazsın.
Yılda iki kez açan Paestum gülleri gibi mutluluğu hayatta iki kez yakalayamazsın.
Bir uyuşukluk çöktü üzerime; etrafımdakiler buna Ölüm diyordu."
Heyhat!… Bilgide değil ki mutluluk, bilgiyi edinmede!"
Mezar gene de bir yuvadır, çürüten zaman bir arkadaştır.
Hangi büyük insanın binlerce kusuru yok?
Agathos : Heyhat! Bilgide değil ki mutluluk, bilgiyi edinmede! Hiç durmadan bilmeye devam ederek, ebediyen mutlu oluruz; ne ki, her şeyi bilmek bir iblisin laneti olur ancak.
-Olmayan şeye -biçimi olmayana-düşüncesi olmayana -duygusu olmayana- her şeye rağmen ölümsüz olan tüm bu hiçliğe mezar gene de bir yuvadır, çürüten zaman bir arkadaştır."-Monos ve Una’nın Diyaloğu
Çiçekleri de,aşmayı da bilmez olur muydum? Ama baldıran ve serviydi gece gündüz içime karanlık salan.
Bütün aptalların filozof, bütün filozofların da aptal olduğunu iddia ederdi"
Buna zihinsel serbest salınım adını vereyim. İnsanın soyut Zaman anlayışının manevi maddileşmesiydi. Bu devinimin -ya da bir benzerinin- mutlak eşitlenmesi yoluyla göksel cisimler kendi döngülerini düzenlerler. Onun yardımıyla şömine rafı üzerindeki saat ile orada bulunan insanların kollarındaki saatler arasındaki aykırılığı hesaplayabildim. Saatlerin tik takları
yankılanarak geliyordu kulağıma. Doğru orandan en ufak sapma -ki böyle sapmalar çoktu- beni tıpkı yeryüzünde soyut hakikat ihlallerinin manevi hissiyatı etkilediği gibi etkiliyordu.Odadaki saatlerin ikisi bile saniyeleri birlikte doğru tutturamasa da, ben zihnimde tek bir saniye vuruşunu sektirmeden hepsinin sesini ve dolayısıyla her birinin zamanlama hatasını saptayabiliyordum. Dolayısıyla bu -bu şaşmaz, kusursuz, kendiliğinden var olan süre duygusu- (büyük bir olasılıkla insan onun varlığını fark edemese de) olayların her türlü ardışık olaydan bağımsız var olan bu his -bu sezgi- diğerlerinin küllerinden doğan bu altıncı his, zamana-aşkın ruhun zamansal SONSUZLUĞUN EŞİĞİNDE İLK BELİRGİN VE KESİN ADIMIYDI.
Bir canlı türü olarak insanın neslinin tükenmemesi için yeniden doğmak" dışında başka çıkar yol göremiyorum
Agathos: Peki ben bunları anlatırken, aklından kelimelerin fiziksel gücüne dair bir düşünce geçmedi mi? Her kelime de havadaki bir itici kuvvet değil mi?

Oinos: Iyi ama Agathos neden gözünden yaşlar geliyor-biz bu güzel yıldızın etrafında uçarken, neden, ama neden (takatin kesildi) kanatların sarktı? Uçuşumuz boyunca karşılaştıklarımız arasında hepsinin en canlısı, en hayat dolu olanı, ama ne var ki, en korkutucu olanı da bu değil mi? Göz alıcı çiçekleri ådeta bir peri masalı gibi -ama kudurmuş volkanları da çalkantılı bir kalbin tutkularını andırıyor.

Agathos: Tam da öyleler! -Aynen öyleler! Bu vahşi yıldız -en kıymetlimin ayaklarının dibinde kenetlenmiş eller ve yaşlı gözlerle- ben ona -birkaç tutkulu sözle- hayat vereli tam üç yüzyıl oldu. Göz alıcı çiçekleri, gerçekleşmeyen düşlerin en gözdesi; kızgın volkanları en çalkantılı, en günahkâr kalbin tutkuları.

Yeryüzünün kayıtlarının en büyük yıkımın en büyük uygarlık için ödenen bedel olduğunu bana öğrettiğini söylemeliyim.
Diğer tuhaf fikirler arasından biri,evrensel eşitlik fikri ilerleme kaydetti;analojiye ve Tanrı’ya rağmen -Yerde ve gökte herşeyi kaplayan derecelendirme yasalarının yüksek sesli ikazlarına rağmen – Demokrasiyi her yere yaymaya yönelik çılgınca girişimlerde bulundu.
Sanat -daha doğrusu Edebiyat- yüceltildi ve tahta çıkar cikmaz da,kendisini iktidara taşıyan aklı zincire vurdu.
Agathos:Sahici bir felsefenin çok eskiden beri bize öğrettiği gibi, bütün devinimlerin kaynağı düşüncedir -ve bütün düşüncelerin kaynağı da…
Oinos:Tanrı’dır.
.. düşünce nasıl yok olmazsa,her eylemin de daima var olan bir sonucu olmak zorundadır.
Heyhat!Bilgide değil ki mutluluk,bilgiyi edinmede!Hiç durmadan bilmeye devam ederek ebediyen mutlu oluruz.
Şayet Pierre Bon-Bon’un kusurları vardıysa -ki hangi büyük insanın binlerce kusuru yok?-…
Ona kalırsa,aklın gücü midenin gücüyle yakından bağlantılıydı.
İnsan hem bilip hem de ölmemezlik edemezdi.
Gözlermiş! —Doğru ya! Pierre Bon-Bon, gözler tam da olması gereken yerdeler
-yani başta, derdin değil mi? Doğru örneğin -bir solucanın başı gibi. Sana göre, bu görme organları da aynı şekilde vazgeçilmezdir, değil mi? Gene de benim görüş gücümün seninkinden daha büyük ve etkili olduğunu sana kanıtlayacağım. Köşede bir kedi görüyorum -sevimli bir kedi- ona bakıyorum -iyi ve mutlu olduğunu görüyorum. Şimdi söyle bana Bon-Bon onun düşünceleri – görebiliyor musun? —Düşüncelerini diyorum— fikirlerini kendi kafasının içinde ürettiklerini – fikir yürütme biçimlerini görebiliyor musun? İşte oradalar -ama sen göremiyorsun! … Görüyorsun ya, hiç de kör değilim … sözünü ettiğin gözler olsa olsa birer fazlalık her an bir ekmek kızartma çatalıyla ya da bir tırmıkla oyulabilecek şeyler. Sana göreyse bu görme organları vazgeçilmezler. Öyleyse onları iyi kullanmaya gayret et Bon-Bon; —benim gözlerim ruhtur.
Bilgide değil ki mutluluk, bilgiyi edinmede! Hiç durmadan bilmeye devam ederek, ebediyen mutlu oluruz; ne ki, her şeyi bilmek bir iblisin laneti olur ancak.
İkimizin de sevdiği bir felsefeci, Pascal ne kadar doğru söylemişti bütün akıl yürütmelerimiz sonunda hissetmeye (yani sezgiye) teslim olmak zorunda kalır" derken ve nitekim, zaman izin verseydi doğanın duygusunun okullarda benimsenen katı matematiksel akıl karşısındaki eski üstünlüğünü yeniden kazanması hiç de imkânsız olmazdı. Ne var ki, bu olacak şey değildi. Aşırı bilgi fazlalığı yüzünden dünya erken yaşlandı.
İnsan hem bilip hem de ölmemezlik edemezdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir