İçeriğe geç

Kelime Üretme Laboratuvarı Kitap Alıntıları – Ümit Yüksel

Ümit Yüksel kitaplarından Kelime Üretme Laboratuvarı kitap alıntıları sizlerle…

Kelime Üretme Laboratuvarı Kitap Alıntıları

Arapça bir lügatte araba beygirinin dizginine de terbiye ismi verilirmiş.. şimdi şöyle, nefsi dizginlemeden ve terbiye etmeden isabetli bir eğitim tarlası bulmak mümkün müdür?
Sen simdi ahlâk sahibi olmayan, terbiyeden mahrum büyüyen öğrenciler için dert yanıp duruyorsun. Ben de diyorum ki daha bir asırlık ve devamlı değiştirilen eğitim sisteminden önce ne vardı? Merak et!
Daha eğitim-öğretim kelimesi, tedavülde yok iken maarif dünyasında bizim adımız tavuk ᴛᴇʀʙɪ̇ʏᴇsɪ̇ ile değil talim ve ᴛᴇʀʙɪ̇ʏᴇ diye ad alıp nam salmıştı
“Mecbur kalmadıkça fotoğraf çektirme. Çünkü, kötü bir iş içinse şahit tutmuş olabilirsin, hayırlı bir iş içinse riya ve kibre fırsat verebilirsin”✔︎✔︎✔︎
“Doğu görür, fakat susar; batı görmez, ama konuşur.” (Görmekten maksat hakikattir.)
Sözcük; -cık-cük eki alarak küçültülmüştür!
Söz-cük!! (Özetlenmiştir)
“Kelimeler, fen ilimlerinde olduğu gibi laboratuvarda üretilmezler, geliştirilmezler, büyüyemezler. Nasıl bir ırmağın yatağı değiştirildiğinde o ekosistemde yaşayanların hayatı tehlikeye girerse, dili ve kelimleri suni yollarla değiştirmek bir milletin felaketine sebep olmanın ta kendisiymiş.”
Sözcük ile kelime farklı şeylerdir Galiba yeterince ikna olmadınız,lügat açalım o zaman
“Kelime; manalı lafız, irade-i meram için kullanılan sözlerin her biri, söz, lâkırdı, kelâm.
Bu dünyayı bir nar gibi düşün.Yaptığın bir iyiliğin mükafatı 1000 olarak karşına çıkar.Eğer bir kötülük yaparsan ki,nar ateş manasına gelir ki,cezası 1000 olarak karşına çıkar
İnsanoğlunun yer çekimini bulması için kafasına elma düşmesi iktifa ederken, gönüllerin birbirini çekmesi için gönle rahmet pınarından bir damla düşmesi yetmez mi?
Gurur etme libâs-ı Fahr ile ömrüm cihandır bu
Kabâ-yi cismini kor bunda herkes camekândır bu
Yazan eli görmeyen,kalem yazıyor sanır.
Çağdaş olur da çaydaş olmaz mı?
Su-i misal,emsal olmaz
Kalem yazmadan kılıç kıpırdamaz!
Satırdan önce sadrı doldurabilesinki samimiyetin sadra intikal edip gönüllere ilaç olsun
Bu kadar çok şüphe etme her şeyden,kadere iman eden,kederden emin olur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kelâm-ı kadim,Kuran-ı Kerim
Eflatun kadar akıllı bile olsan, kibirlenip büyüklük taslama!
Dünya’nın aslı üç şeydir: Yemek, elbise ve edinme.
Bu elbisenin libas-ı takva; yani takva elbisesi olduğu söylenirmiş.
Kifayet olmadan kıyafete kıymet verilmesi, makbul değilmiş.
İnsanlar kıyafetleri ile karşılanır fikirleri ile uğurlanır.
İnsanın kendinde bir cevher olmadıkça, üstündeki muhteşem elbisenin hiçbir faydası yoktur.
Ey ömrüm, içinde bulunduğun yer fani bir cihandır; öğünme elbisesi giyip de mağrur olma. Bu dünya, bütün fanilerin, sırtlarındaki elbiseleri çıkarıp teslim ettikleri camlı bir esvap dolabından/ gardıroptan başka bir şey değildir.
Vâizin nâr-ı cehennem dediği firkat imiş”
Usûlî
Hiçbir şey ,lisan kadar bir ağaca benzer değildir. Lisanlar -tıpkı ağaçlar gibi-mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Lisanın yaprakları kelimelerdir.
´´Insanoglunun yer cekimini bulmasi icin kafasina
elma düsmesi iktifa ederken,gönüllerim birbirini cekmesi
icin gönle rahmet pinarindan bir damla düsmesi yetmez mi´´
Sayin vatandaslarimizin dikkatine!Her türlü kimliklerinizi PVC ile kaplanir. Hüviyetsiz iseniz lütfen baska yerde kaplama yaptiriniz.
Vâizin nâr-ı cehennem dediği firkat imiş.
İnsanlar kıyafetleri ile karşılanır, fikirleri ile uğurlanır.
İnsanoğlunun yer çekimini bulması için kafasına elma düşmesi iktifa ederken, gönüllerin birbirini çekmesi için gönle rahmet pınarlarından bir damla düşmesi yetmez mi?
Mazinin terbiyesini almak bedava iken eğitim bu topraklarda çok pahalıya mal oldu
Doğu görür, fakat susar; batı, görmez; ancak konuşur
Din, üzerine konduğu çiçeğin rengini alan ve kendine yabancılaşan bir Hint kelebeği değildir.
İnsanoğlunun yer çekimini bulması için kafasına elma düşmesi iktifa ederken,gönüllerin birbirini çekmesi için gönle rahmet pınarından bir damla düşmesi yetmez mi?
İnsanoğlunun yer çekimini bulması için kafasına elma düşmesi iktifa ederken ,gönüllerin birbirini çekmesi için gönle rahmet pınarından bir damla düşmesi yetmez mi?
Fotoğraf makinesi ile yıllardır başka milletler hakkında kötü intiba verdirecek fotoğrafları hafızalara kazıdılar. Afganistan deyince gözlerinden korku fışkıran bir kız, Afrika deyince kara kıtada akbabalara yem edilmiş çocuklar ve Vietnam deyince savaşla korkutulmuş bir nesil kalmıyor mu akılda? Şimdi selfie ile kendileri hiçbir şey yapmamış, hiçbir şey yokmuş gibi kendilerinin mutlu mesut hallerini, zevk u sefalarını paylaşan bir akım salmadılar mı Dünya’ya.
Köstebekler gibi yer altları delik deşik edildi, metrolar yapıldı. Köprüler kuruldu. Ulaşım ağı ile dört bir taraf kuşatıldı. Dört katlı binalar göğsüme bir hançer gibi çakıldı. Kenar mahalle evleri, şehri saldırılara karşı muhafaza için kale gibi birbirine bitişik yapıldı. Ne akl-ı selim, ne zevk-i selim, ne kalb-i selim bir mnzara var karşımda. İstanbul olduğumu anlamışsınızdır. Hâl-i pür-melalimin özeti bundan ibaret.
Yeri gelmişken bir de divan şairi Usuli’den söyleyelim:
Vâizin nâr-ı cehennem dediği firkat imiş.
Küçüklüğünde sana bir nar bilmecesi sormuştum ya.
Çarşıdan aldım bir tane, diye başlayan mı?
Evet, o bilmeceyi bir maksat için sordum. Bu dünyayı bir nar gibi düşün. Yaptığın bir iyiliğin mükafatı 1000 olarak karşına çıkar. Eğer bir kötülük yaparsan ki, nar ateş manasına gelir ki, cezası 1000 olarak karşına çıkar.
21. yüzyılda kameranın, sinemanın ve de fotoğrafın propaganda, ekseriyetle de mahremiyeti öldürmek için bir silah gibi kullanıldığı gerçeğini kabul etmeliyiz.
Mecbur kalmadıkça fotoğraf çektirme. Çünkü, kötü bir iş içinse şahit tutmuş olabilirsin, hayırlı bir iş içinse riya ve kibre fırsat verebilirsin.
Görmekten maksat hakikattir
Yazan eli görmeyen kalem yazıyor sanır.
Fotoğraf makinesi ile yıllardır başka milletler hakkında kötü intiba verdirecek fotoğrafları hafızalara kazıdılar. Afganistan deyince; gözlerinden korku fışkıran bir kiz, Afrika deyince kara kıtada akbabalara yem edilmiş çocuklar ve Vietnam deyince savaşla korkutulmuş bir nesil kalmıyor mu aklında?
. Şunu da bil ki Kabil kardeşi Habil’i öldürdüğünde onu toprağa gömmeyi kargaya bakarak akıl etmemiş miydi?
Mazinin terbiyesini almak bedava iken eğitim bu topraklarda çok pahalıya mal oldu.
İnsanoğlunun yer çekimini bulması için kafasına elma düşmesi iktifa ederken, gönüllerin birbirini çekmesi için gönüle rahmet pınarından bir damla düşmesi yetmez mi???
“Yazan eli görmeyen, kalem yazıyor sanır.”
Er için, kaleme sarılmakla kılınca sarılmak arasında bir fark yoktu. Kaleminin de hakkını vermesi, kalem ehline nasihatimdir.
“Kaleminiz keskin ola..”
“Olmak için yanmalısın, ham kılıç duvarda gerek.”
“Tedbir bizden, takdir Allah’tan.”
Lakin bizim ellerde kent istilası her yerde. Atakent, Yenikent.. Kentsel dönüşüm..
İnsanlar, adını bildikleri ancak hakiki tadını tadamadıkları, üretmeyen sadece tüketen birer makineydi.
“Aslını bilenden kemlik gelmez.”
Dünyayı bir nar gibi düşün. Yaptığın bir iyiliğin mükafatı 1000 olarak karşına çıkar. Eğer bir kötülük yaparsan ki, nar ateş manasına gelir ki, cezası 1000 olarak karşına çıkar.
İnsanın zihni, kalbi bir tarladır ki orada iyi de kötü de yetişmeye imkan bulur. Lakin bu tarla kötü şeylerden temizlenmezse, terbiye edilmezse karmaşa bir hayat ortaya çıkar.
Mecbur kalmadıkça fotoğraf çektirme. Çünkü, kötü bir iş içinse şahit tutmuş olabilirsin; hayırlı bir iş içinse riya ve kibre fırsat verebilirsin.
Kitap bir ihtiyaçtır.
“İlk önce teallüm, sonra tefekkür, ardından yazmaya tenezzül..”
İmam-ı Gazali Hazretleri, Kimya-yı Saadet adlı eserinde “Dünyanın aslı üç şeydir: Yemek, elbise ve ev edinme.” diye yazmış.
Ve ehl-i tasavvuf meclislerinde bu elbisenin, libas-ı takva; yani, takva elbisesi olduğu söylenirmiş.
“İnsanoğlunun yer çekimini bulması için kafasına elma düşmesi iktifa ederken, gönüllerin birbirini çekmesi için gönle rahmet pınarından bir damla düşmesi yetmez mi?”
“Vâizin nâr-ı cehennem dediği firkat imiş.”
Bir kelime unutturulunca bir hüküm de zamanla unutulmaya yüz tut(uyor)..
Şimdi söyle,
Nefsi dizginlemeden, terbiye etmeden, ancak öyle bir terbiye ki, Rab’den iştikak eden Rabbanî bir terbiye olmadan tesirli, isabetli ve sistemli bir eğitim tarlası kurmakta bu tarladan bereketli bir hasat mümkün mü?
Cevabını yemekten sonra çay içerken bir tefekkür et, derim.
Öğretmen-öğrenci-veli, hepsi iyi bir neslin yetiştirilemediğinin, sadece eğitimin/bilmenin insanı insan yapmadığının, bir şeylerin eksik olduğunun farkına varmışlardı.
“Mecbur kalmadıkça fotoğraf çektirme. Çünkü, kötü bir iş içinse şahit tutmuş olabilirsin, hayırlı bir iş içinse riya ve kibre fırsat verebilirsin.”
“Fotoğraf makinesi ile yıllardır başka milletler hakkında kötü intiba verdirecek fotoğrafları hafızalara kazıdılar. Afganistan deyince gözlerinden korku fışkıran bir kız, Afrika deyince kara kıtada akbabalara yem edilmiş çocuklar ve Vietnam deyince savaşla korktumuş bir nesil kalmıyor mu akılda. Şimdi selfie ile kendileri hiçbir şey yapamamış, hiçbir şey yokmuş gibi kendilerinin mutlu mesut hallerini, zevk-u sefalarını paylaşan bir akım salmadılar mı dünyaya.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir