Diana Gabaldon kitaplarından Kehribardaki Yusufçuk kitap alıntıları sizlerle…
Kehribardaki Yusufçuk Kitap Alıntıları
Seni bulacağım,” diye kulağıma fısıldadı. “Söz veriyorum. Eğer Araf’ta iki yüz yıl dayanırsam, sensiz iki yüz yıl İşte o zaman o benim cezam olur, suçlarımdan dolayı kazandığım cezam. Yalan söylediğim, öldürdüğüm ve çaldığım için; ihanet edip, insanların güvenleri kırdığım için. Ama yalanları dengeleyecek tek şey var. Tanrı’nın karşısına çıktığım zaman geri kalanını dengelemek için tek bir şey söyleyeceğim.
Yüce Tanrım, bana eşsiz bir kadın verdin ve Tanrım, ben onu çok sevdim.”
Yüce Tanrım, bana eşsiz bir kadın verdin ve Tanrım, ben onu çok sevdim.”
Ölüme mahkûm etmek ya da kurtarmak. Benim yapamayacağım bir şeydi. Bildiğimin ötesinde başka bir gücüm yoktu, diğerlerine de amacımı anlatacak kabiliyetim yoktu ve istediklerini yapmayı engellemek için yapacağım bir şey de yoktu. Sadece ben vardım.
“Bazen ölümün bizi yaşattığını düşünüyorum çünkü biz de onları yaşatıyoruz,”
Sessizce oturuyordum, ellerim gevşek bir halde kucağımdaydı ve kalp atışlarımı dinliyordum. Yokuş çıktığım için hızlı çarpıyordu ama sonra düzene girdi. Sonbahar rüzgârı ensemdeki saçları havalandırıyor ve ateş gibi yanan yanaklarımı serinletiyordu.
Gözlerini yumdu, sanki dua ediyordu. Sonra durdu ve yumruğu büyüklüğündeki bir taşı alıp dikkatlice yığınların üzerine koydu, sanki hayaletin huzursuz ruhunu ölçmek istiyordu
Ve Sassenach, diye fısıldadı, senin yüzün benim kalbim.
Zaman her şeyi alıp götürdüğünde, geriye kalan kemiklerin sertliği.
eğer çıkarı için şerefini feda eden birinin yanında olursam . bunu yapmaktan utanmayacak mıyım?
Yeterince incitirsen herkesin direncini kırabilirsin.
Anlayabiliyordum ama affetmeyecektim.
Babaların günahını çocuklar çekmemeli.
çaresizdim. Tıpkı kehribardaki yusufçuk gibi Hareket etmeye mecalim yoktu.
Yüce tanrım, bana eşsiz kadın verdin ve tanrım, ben onu çok sevdim.
Seni bulacağım. Söz veriyorum. Eğer Araf’ta iki yüz yıl dayanırsam, sensiz iki yüz yıl işte o zaman o benim cezam olur, suçlarımdan dolayı kazandığım cezam.
O zaman aşk dolu öpücüklerimizin yaşamasına izin ver
Dudaklarımızda başlasın,
Anlatalım binlerce ve yüzlerce kez
Yüzlerce ve binlerce kez daha.
Dudaklarımızda başlasın,
Anlatalım binlerce ve yüzlerce kez
Yüzlerce ve binlerce kez daha.
Öyle, mo duinne. Ama sen benim ingilizimsin.
Böyle bir aşk için bütün bir hayat bile yeterli değil.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sadakat hayran olunası bir erdemdir ve mirasçısı tarafından değeri oldukça yüksek görünür ama aptallık değildir.
Bu acının öldürücü olup olmadığını bilmiyorum ama Claire Ama sana baktığım zaman kalbimdeki kanın çekildiğini hissediyorum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
benim ruhum senin ruhun, her zerresiyle.
Ve ruhumu hayatımın sonuna kadar sana veriyorum.
Ah, Claire, beni seni sevmeye mecbur bırakarak kalbimi öyle kırıyorsun ki.
İyileşme iyileşenden gelir, hekimden değil.
Yüce Tanrım, bana eşsiz bir kadın verdin ve Tanrım, ben onu çok sevdim.
Claire, dedi sessizce. Ben yarın öleceğim. Bu çocuk benden kalan tek şey.
Ve ruhumu hayatımın sonuna kadar sana veriyorum.
Dünyayı kurtaramazsın ama yeterince hızlı çalışırsan önündeki adamı kurtarabilirsin.
Bazen ölümün bizi yaşattığını düşünüyorum çünkü biz de onları yaşatıyoruz.
Şimdiye kadar on sekizinci yüzyıl leydilerinin bayılmasının korselerin sıkı olduğundan dolayı olduğunu düşündüğümü fark ettim. Ama şimdi nedenini daha iyi görüyordum, bayılma sebepleri on sekizinci yüzyıl erkeklerinin ahmaklıpından kaynaklanıyordu.
Benim günüm bugün, seninki yarın. Ve böylece dünya şanı da gelip geçicek
Sadakat hayran olunası bir erdemdir ve mirasçısı tarafından değeri oldukça yüksek görünür ama aptallık değildir.
Dünyayı kurtaramazsın ama yeterince hızlı çalışırsan önündeki adamı kurtarabilirsin.
Tüm zamanların en riskli işi beklentidir.
Ben kimim ki Tanrı’nın sözünü göz ardı edeceğim?
‘Biz’demen beni mutlu ediyor, Sassenach. Bazen kendimi öyle yalnız hissediyorum ki..
Tarihin en iyi tanıkları onu yasayan kişilerdir, değil mi?
Biz kimdik, tarihin yönünü değiştirip, sırf kendimiz için değil, prensesler ve köylüler, tüm İskoçya için olayların akışını değiştirecek kişi biz miydik?
Bir isyan nasıl durdurulabilirdi?
Ah, Claire, beni seni sevmeye mecbur bırakarak kalbimi öyle kırıyorsun ki..
Sassenach. İlk gördüğümden beri bana böyle diyordu. Gaelce yabancı demekti..
Bazen ölümün bizi yaşattığını düşünüyorum çünkü biz de onları yaşatıyoruz.
Ben gelecekten, o da geçmişinden kaçıyordu.
Sen benim yanımda olduğun sürece, Claire, neyin doğru neyin yanlış olduğu umrumda değil ve ben bunu söyleyecek kadar dürüstüm.
Eğer beni seçmen senin için bir günahsa o zaman şeytana gider ve seni bu günaha imrendirdiği için şükrederim
Eğer beni seçmen senin için bir günahsa o zaman şeytana gider ve seni bu günaha imrendirdiği için şükrederim
Birçok şeye katlanıyorum! Çünkü yapabiliyorum ama bu yapmak zorunda olduğum anlamına mı geliyor? Herkesin zayıflığını ben mi çekmek zorundayım?
Kalbindeki şehvetle bir kadına bakan zaten onunla zina yapmaya göz yummuş demektir.
Seni düşündüğüm zaman aklıma ilk gelen kelime ‘zarif’ değil.
Ama seninle ruhumla konuşuyor gibi konuşuyorum. dedi.
Ve Sassenach, diye fısıldadı, senin yüzün benim kalbim
Ama seninle ruhumla konuşuyor gibi konuşuyorum. dedi.
Ve Sassenach, diye fısıldadı, senin yüzün benim kalbim
Ve ruhumu hayatımın sonuna kadar sana veriyorum.
Tarihin en iyi tanıkları onu yaşayan kişilerdir.
“Sen benim yanımda olduğun sürece, Claire, neyin doğru neyin yanlış olduğu umurumda değil ve bunu söyleyecek kadar da dürüstüm,” dedi yavaşça. “Eğer beni seçmen senin için bir günahsa o zaman Şeytana gider ve seni bu günaha imrendirdiği için ona şükrederim.”
“Seni düşündüğüm zaman aklıma ilk gelen kelime ‘zarif’ değil.” Kolunu belime doladı, diğer eli de ipek kaplı kolumun üstündeydi. Sıcacıktı.
“Ama seninle ruhumla konuşur gibi konuşuyorum,” dedi ve yüzümü kendisine doğru çevirdi. Uzandı ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Parmakları şakaklarımı hafifçe kavrıyordu. “Ve Sassenach,” diye fısıldadı. “Senin yüzün benim kalbim.”
“Ama seninle ruhumla konuşur gibi konuşuyorum,” dedi ve yüzümü kendisine doğru çevirdi. Uzandı ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Parmakları şakaklarımı hafifçe kavrıyordu. “Ve Sassenach,” diye fısıldadı. “Senin yüzün benim kalbim.”
“Dougal haklı, bu tek şansımız!”
Çaresiz bir şekilde bana baktı, yüzünde acı ve korku vardı.
“Ne de olsa ben bir İngilizim,”dedim.
Hüzünlü bir gülümsemeyle yüzüme dokundu.
“Öyle, mo duinne. Ama sen benim İngilizimsin.”
Seni sen yapan şeylerin aslında senin kaderin olmadığını düşündün mü hiç?
Sadakat hayran olunası bir erdemdir ve mirasçısı tarafından değeri oldukça yüksek görünür ama aptallık değildir.
İyi bir müziğin her çeşidi aslında gerçek bir aşk şarkısıdır.
Ve Sassenach, diye fısıldadı, senin yüzün benim kalbim.
Jamie
“Ah, Claire, beni seni sevmeye mecbur bırakarak kalbimi öyle kırıyorsun ki.”
” hesaba katılacak sadece tek bir şey var. Zaman her şeyi alıp götürdüğünde, geriye kalan sadece kemiklerin sertliği.”
Sadakat hayran olunası bir erdemdir ve mirasçısı tarafından değeri oldukça yüksek görünür ama aptallık değildir.
Aklıma Fransa savaş arazisinde öğrendiğim bir özdeyiş gelmişti: Dünyayı kurtaramazsın ama yeterince hızlı çalışırsan önündeki adamı kurtarabilirsin.
Hadi uyu benim küçük sevgilim. Yarın sabah yardımına ihtiyacım olabilir.
“Beni anlamana gerek yok, Sassenach,” dedi sessizce. “Beni sevdiğin sürece.”
“Eğer bana biraz sevgi gösterebilirsen, inan çok sevinirim!”
Ama bir erkeğin bilmediği bir şey için ağlaması o kadar kolay değildir.
“Ah, ayrılık sevginin büyümesini sağlıyor, değil mi?”
“Sadece yüzüne vuran alev ve rüzgarda esen saçlarınla öyle güzel görünüyordun ki. Bu anı hafızama kazımak istedim.”
“Sakın kıpırdama, Sassenach,” dedi Jamie. “Sadece bir an , mo duinne Böyle kal.”
İhtiyacım olan, zihnimin ya da bedenimin sağlıklı olup olmamasından çok onun aşkıydı.
“Sen benimsin. Benim karım, kalbim, ruhum.”
“Seni ne zamandır seviyorum ?” Diye sordu, çok sessiz konuşuyordu. “Bir sene mi? Seni ilk gördüğüm andan beri.
“Harika bir kızdı,” dedim, sanki kendi kendime konuşur gibiydim. “Öyle küçüktü ki. Avcumla başını tutabiliyordum. Kulakları küçücüktü, içinden parlayan ışığı görebiliyordum.”
“Çocuğu ona verin, görmesi daha iyi olur. Sonra hayal etmelerine gerek kalmaz.”
“Senin suçun değil, Fergus. Benim de değil Ama haklısın, Jamie gitti.”
“Özgürlük ve viski beraber yol alırlar.”
“Claire, bunu senin için yapmamın benim için ne demek olduğunu biliyorsun, Randall’ın hayatına son vermememin. Söz ver bana eğer o zaman yaşanması gerekiyorsa, Frank’e döneceksin.”