İçeriğe geç

Kediler Krallara Bakabilir Kitap Alıntıları – Enis Batur

Enis Batur kitaplarından Kediler Krallara Bakabilir kitap alıntıları sizlerle…

Kediler Krallara Bakabilir Kitap Alıntıları

Gelişen Türkiye’nin insanları balkonu anlamadı. Onu yatak odasına, salona dahil ederken metrekare kazandığına sevindi de, her evden bir düş odası eksikliğini fark etmedi.
İnsanlar, kendi doğalarının terimleriyle sevgisiz, hain ya da bencil sayarlar ya kediyi, muhtemelen bu tür kaygıları yoktur onun. Oynaşmak, sevmek, sevilmek istediği an buradadır. İstemediğinde çekip gider, sizin doyumunuzum yarıda kalmış olması ona vız gelir.
Şiirin, yazının yoldaşıdır tütün. Onları sarar, sarmalar, korur. Bir duman perdesinin içinde çatılır şiir, düzyazı biri sönmeden öteki yakılmadan yol almaz. O anlamda bir zaman birimidir. Prèvèrt’ in Kibrit çakımı , Oktay Rıfat’ ın Bir cigara içimi diye vaftiz ettikleri süre, imgelem ile kalemin bir çırpıda çiftleşmelerini içerir.
Kediler mağrurdurlar gerçekten de. Alis’in dediği gibi onlar krallara bakabilirler ve bir şairimizin dediği gibi hatta onları tırmalayabilirler de.
Kralların olduğu ülkelerde, insanların kedilerden öğrenebilecekleri çok şey vardır.
Kimsenin zevkine karışılmaz, kedileri ille herkes sevsin demeyeceğim, ama ben, kedi sevmeyenlerle anlaşamam.
Kıskanç bir adamın yakın temas kurmadan rakibini öldüreceğini düşünmek büyük hata.
Çocuktuk, büyüdük, kitapları seçtik #8212; başka şeyleri seçen insanlar arasında.
Lukianos şöyle der: Hemen fark ettiler ki, insanların yaşamını iki tiran yönetmektedir: Biri umut, öteki korku. ve ekler: Çünkü, insan korktu mu ya da umdu mu, geleceği öğrenmek ister.
İnsanoğlunun yazgısı: Bıraktığı izleri, zaman çoğu kez iliğine dek çürütür.
Ademoğlu baştan uca tırnakla kaplıydı, ilk günahında soydu onu Tanrı, korumasız bıraktı: Parmak uçlarındaki katı işaretler bunu hiç unutmasın diye.
Kendi payıma, naçizane oturduğum koltuktan, ben de sık sık ikiye ayırırım insanları: Farkında olanlar ve olmayanlar.
Hiç kimse infaz hücresinden sehpaya giden yolda uyuyamaz, ama hepimiz ana rahminden mezarlığa giden yolda uyuruz.
Göklerimizin dorukları buluştuğu an evimin bir çatısı olacak
İnsanların şu ya da bu nedenle ikiye ayrıldıklarının söylenmesi, onları bir kez daha ikiye ayırabiliyormuş meğer.
Aşk, bize güç veren tek özgürlük yitimidir.
Öteki’ni bulamamanın temel gerekçesi kendini gözden kaybetmektir.
İnsanların şu ya da bu nedenle ikiye ayrıldıklarının söylenmesi, onları bir kez daha ikiye ayırabiliyor demek.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kedi sevmek, kedinin, kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısında umursamaz bağımsızlığını kabul etmek demektir.
Sinemaya giderken giyinilirdi. Sabırsızlıkla beklenirdi gong. Yerden yukarı kat kat kalkan ilk perdenin kıvrımlarını ezbere bilirdim ben. on dakika ara ya o yıllarda hiç bozulmazdım. Filmden önce başlayan, filmden sonra da bir süre etkisini yitirmeyen asıl filmdi sanki sinema.
Şiirin, yazının yoldaşıdır tütün. Onları sarar, sarmalar, korur. Bir duman perdesinin içinde çatılır şiir, düzyazı biri sönmeden öteki yakılmadan yol almaz. O anlamda bir zaman birimidir. Prèvèrt’in kibrit çakımı , Oktay Rıfat’ın Bir cigara içimi diye vaftiz ettikleri süre, imgelem ile kalemin bir çırpıda çiftleşmelerini içerir.
Büyük İngiliz şairi John Donne’un sözüdür: Hiçkimse infaz hücresinden sehpaya giden yolda uyuyamaz, ama hepimiz ana rahminden mezarlığa giden yolda uyuruz. Uyumak da biraz saklanmaktır zaten: Gördüğümüz her düşün dönüp tabirlerine başvurmaz mıyız?
Hemen farkettiler ki, insanların yaşamını iki tiran yönetmektedir: Biri umut, öteki korku der Lukianos ve ekler : Çünkü, insan korktu mu ya da umdu mu, geleceği öğrenmek ister.
Aşk, bize güç veren tek özgürlük yitimidir. (Aragon)
Aragon’un ünlü sözü Mutlu Aşk Yoktur , bütün ünlü sözlerin yazgısını tekrarlar: Bu düşünce, daha çok, yanlış anlaşılmıştır. ( ) tek bir doğru yorumdan sözetmek boşuna çaba olur; herkesin ufkuna ve derinliğine göre bir yorum, birden fazla yorum olasılığı yaratır bu türden altın sözler.
Aragon’un yaklaşımını, ‘Aşk ve Batı’ başlıklı bir incelemenin de yazarı olan kültür tarihçi Rougemont’un kurduğu kilit cümleye bağlamak istiyorum: Mutlu Aşk’ın yazılı tarihi yoktur .
Gerçekten de, Batı uygarlığında da, Doğu’da da, mutsuz aşkların tarihinin yazılmış olduğu göze çarpıyor.
Bütün bu orta şekerli sözler, kitaplıkta yaşanan derin, hazin, kavurucu bir yalnızlıktan sözetmemek için aslında. Çocuktuk, büyüdük, kitapları seçtik – başka şeyleri seçen insanlar arasında. Günden güne kaplandı duvarlarımız, odalarımızın herbir yanına sindi harflere sinmiş sessizlik türleri. Sıkıştığımda, canımın yandığı gecelerde raftan rafa, kitaptan kitaba gezdim de içimdeki düğümü yumuşatmak için hiçbir dilden, hiçbir çağdan, hiçkimseden bana ulaşacak bir ses çıkmadı. Kendi kitaplarım bile başıboş bir uğultuyla karşılık vermiştir paylaşmak istediğim yazgıya. O içimden söküp çıkarttığım sesler ve işaretler ki, kitaba ve hayata dönüşmezden önce kitaptan ve hayattan çıkmışlardı. İlk onlar kayıtsızlığı seçti, aynı yerden gelen ünlemin önünde.
Swift’in Kitapların Savaşı nı tanımayan okuryazar yoktur. Buna karşılık, bu metni okumuş kimseye rastlamadım ben. Kitapları biliriz, tanırız, okumayız çoğu zaman. Şiir ve deneme, bir azınlığın içindeki bir azınlık tarafından okunur; bilimsel çalışmalar ve eleştirel araştırmalar da. Sözümona çok okunur ya roman, pek çok okuryazar arkadaşın, Yahu hâlâ Orhan Pamuk’un (ya da Ahmet Altan ‘ın) son romanını okuyamadın mı? diye sordukları miladi takvimde Proust’ u ve daha nicelerini okumamış olduklarını bilirim. Homeros, Shakespeare, Baudelaire, Şeyh Galip, Goethe, Tolstoy ve Hafız kitaplıklarındadır da, çoğu kez öğrencilik yıllarından bu yana ele alınmamıştır. Bu kitaplar savaşmaz hiç. Yorgun, atıl, ıssızdırlar mıhlandıkları raflarda. Bana kalırsa, terkedildikleri için sıkılıp da herkes uyuduktan sonra kavgaya tutuşacak yetileri yoktur kitapların. Savaşa girişmeleri için onları yoklayan bir insan eli ve çalışan bir imgelem gerekir.
Alabildiğine karışık görünse de, bir çalışma odasının, en iyi kullananın bildiği türden bir iç düzeni vardır.
Düğüm ne denli karmaşıksa, çözüm o denli görkemlidir.
Eril dünyada Kadın, kadın olmadan önce İmge’dir hep.
Benim için okul tuhaf, ürpertici bir bölgedir.
Kıskanç bir adamın yakın temas kurmadan rakibini öldüreceğini düşünmek büyük hata.
Hayat sıkışıyor ve sıkıştırıyor. Şehirlerimizde yalnızlık tebdil kıyafet geziniyor. Sağırlar diyaloğunda yerini alan söz bizi artık kendi kendimize konuşmaya, olmadı bizi can kulağı ile dinlemeyenler sanki okuyacaklarmış gibi yazmaya yöneltiyor.
Sınırlı sayıda kelimeyle, hayli sınırlı bir zaman diliminde yazı yazmaktan başka yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum
Hiç kimse infaz hücresinden sehpaya giden yolda uyuyamaz, ama hepimiz ana rahminden mezarlığa giden yolda uyuruz

/John Donne

Mutsuz aşk, aşk olarak yaşayıp gitme şansını taşımış; mutlu aşk, aşkın ölümünü hazırlamıştır.
Onlar ermiş muradına- o noktada biter her hikaye: Mutlu aşkın anlatılmaya değer bir yanı bulunamamıştır.
Kitaplara kötü davrananların kedilere tekme atabilecek tıynetteki insanlar arasından çıkacağına inandım hep
Benim kurtuluşum varmış gibi benden kurtuluş bekleyen tuhaf ve sağır insanlar
Kendi payıma, naçizane oturduğum koltuktan, ben de sık sık ikiye ayırırım insanları: Farkında olanlar ve olmayanlar
Bana kalırsa herkes ikiye ayırmaya hazırdır insanları.
Kimse vermemişti size böyle bakma hakkını, siz öyle bakıyordunuz gene de.
Kimsenin zevkine karışılmaz, kedileri ille herkes sevsin demeyeceğim, ama ben, kedi sevmeyenlerle anlaşamam.
Gündelik hayatın alımlı çilesiyle toplumsal hayatın Ölüm ve dirim arası sanılan sert gerçekliği karşısında ,destgahta ya da gergefinin önünde , örgü tezgahında yada dokuma atölyesinde ,her birey aslında bir şehrezat kesilmiştir.

Onları okuma vaktidir.
1999

Kendi içinde bütündür, bütünlenir her deneme ;bir yandanda sonsuz eksiği taşır: onu durmadan parantezler açarak yayar ,geliştirir büyük bir romana doğru ağır ağır taşıyabiliriz _istersek.
Yeniden hayata dönermi balkonlar? Hangi mimar tutar şimdi onların elinden?
Her mahallede ahşap korkuluklu bir balkon olmalı: biraz hüzünlü bile olsa ,mutlaka alımlı, orada sessiz bir kadın geçenlere durmalı.

1990

İnsanlar da telefonlar gibi : Meşgul, arızalı, kesik, fişten kesikler. Yoksa diyorum, asıl sorun santralda mı ?
Hayat sıkışıyor ve sıkıştırıyor. Şehirlerimizde yalnızlık tebdil kıyafet geziniyor. Sağırlar diyaloğunda yerini alan söz bizi artık kendi kendimize konuşmaya, olmadı bizi can kulağı ile dinlemeyenler sanki dikkatle okuyacaklarmış gibi yazmaya yöneltiyor.
Gelişen Türkiye’nin insanları balkonu anlamadı. Onu yatak odasına, salona dahil ederken metrekare kazandığına sevindi de, her evden bir düş odası eksikliğini farketmedi.
Karşılıklı aşk, her zaman karşılıklı, bulaşıcı, yayılmacı bir yangın demeye gelmiştir. Tek taraflı aşk, zaten aşk değildir: ötekinde tamamlanma arayışından öte, kendi kendini bulamama güzergahıdır: Bir som yanılgı bir som yanılsama.
Kitap okumak yemek yemeye, sevişmeye, bir eve konuk gitmeye, yolculuk yapmaya benzer; adabı erkânı önemlidir,önüne gelenin altından kalkacağı iş değildir.Neredeyse on beş yıldır görmediğim bir arkadaşım, farkında olmaksızın, elinde kırılan bir nesne varmışçasına tutardı kitapları.Şimfi nerededir bilemem ama, onun kendiliğinden, besbelli ki güdüsel olarak gelişmiş bu davranış biçimini öteden beri kutsama saydığım ve unutamadığım için, kitaplara kötü davrananların kedilere tekme atabilecek tıynetteki insanlar arasından çıkacağına inandım hep, onlarla arama susku perdesi çektim, iyi-kötü psikanaliz bulaşmanın böyle sonuçları oluyor işte.
Herşey iyi de, diyeceksiniz, kedi sevmek nedir? Kedi sevmek insanları, sokakları ve şeyleri sevmekten farklı birşey mi? Bilge Karasu, ‘kedi sevmek, kedinin, kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısındaki umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir’ der bir masalında, ben bu farklı sevme biçimini bundan daha iyi tanımlayan bir cümleye rastlamadım bugüne dek. Sahip olmayı yadsıyarak, ya da, sahip olmamayı göze alarak sevmek insanoğluna pek güç gelir. Sevgiyle mülkiyet duygusu öteden beri ortak yaşardır onda, sevgi bağını çoğu kez de tek yanlı, gerçek bir bağ haline sokmaya alışmıştır. Sevdiği kişinin bağımsızlığına da, kendi bağımsızlığına da kolay kolay katlanamaz. Bunu eleştiri, suçlama konusu saymamak gerek gene de: İnsanlar, eninde sonunda, kedi sevenler ve sevmeyenler olarak da pekala ikiye ayrılabilirler. Bir de, benim gibi, yolun sonuna varamayacağını bile bile kedi sevmeyi öğrenmeye çalışanlar vardır.
Yıllar başka bir yol çiziyor tortuya.
Şüphesiz şimdi de sanıyorum: Sehere
duyduğum inanç arkamdaki koyu, hem
delifişek uykudan geliyor belli ki.
Düzen değil şiir, kargaşa değil. İki uç
arası zamanı çelen uçarı bir odak belki.
Belki bazı ender seslerin eşiğinde tuzak,
kıvrılıp yatmış çıngıraklı bir soru,
öd noktasında, hançerede, yerimden
her oynayışımda kuytudan çıkagelen
kösnül bir yumak belki. Bir düzen değil
ama – bekleyiş, zemberek, inatçı, köz,
kaknus hep.

Kömürden elmasa varmak için
çıktığım yolda elmastan yola çıktığımı
unutmadım: Yangınsa sonumda yazılan,
orada yazacağım an gelmeli de. Birer
kıvılcım olsun harflerim, her kelimemi
yalım dili taşısın – öyle bir ateş ki
içinde içimde tutuşmuş bir karanlıktan
kana kanaya içsin herkes, istedim..

Karşılıklı aşk, her zaman karşılıklı, bulaşıcı, yayılmacı bir yangın demeye gelmiştir. Tek taraflı aşk, zaten aşk değildir: ötekinde tamamlanma arayışından öte, kendi kendini bulamama güzergahıdır: Bir som yanılgı bir som yanılsama.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir