İçeriğe geç

Kedi Mektupları Kitap Alıntıları – Oya Baydar

Oya Baydar kitaplarından Kedi Mektupları kitap alıntıları sizlerle…

Kedi Mektupları Kitap Alıntıları

Bütün bunların geçeceğini, haklı olduğumuzu, bir gün yepyeni bir dünyanın kurulacağını; bu dünyanın, binlerce yıllık köhnemiş sömürü düzeninin beylerine, papazlarına kalmayacağını; insanı ezen, küçülten, duygularını, düşüncelerini, yüreğini, yaratıcılığını dumura uğratan bu dünya düzeninin değişmesi gerektiğini ve de mutlaka değişeceğini söyleyecek ne gücümüz, ne cesaretimiz, ne de sesimiz var.
“Evet, gördüğün gibi bir kara kedimiz var. Uzun zaman kedi edinmemekte direndik. Kedi yerleşiklik demek. Sonra, hastalandığı için dönmek zorunda kalan bir
arkadaşın, kedisi ortada kalacak diye üzüldüğünü görünce dayanamadık, aldık. Adı mı? Adı Nina. Ama biz ”
Orada, öylece tembel,
huzurlu ve gevşek yatmanın; mutfak kokularını pembe
burun deliklerinde duymanın keyfini çıkarmak istiyordu.
” İşte kötü huylarımdan biri daha. Zor bağlanıyorum, bağlandığım zaman da bırakamıyorum.
Ölümün ne olduğunu sormuştu Gece ona.
-Yokluk, demişti Otto.
– Baterist bir sevgilim vardı. Deli gibi âşıktım ona. Nerede çalsa, nereye gitse peşinden giderdim. Kült romanımız, Durrell’ın ‘İskenderiye Dörtlüsü’ydü. Sevgilim beni bırakıp gittiğinde, kendimi bir şeye adamak istedim. Doktor olmayı, can kurtarmayı koydum kafama. Tıp okudum, bitirdim. Ama doktor olamadım. Ne oldum bilin bakalım.
Çepeçevre oturanlar, hep bir ağızdan bağırdılar:
– Komünist oldun. Devrimci oldun!
-“Hayır, dedi kadın. Sesi birden ciddileşmişti. “Göğe asılmış, sapsarı bir yarım ayın içine oturmuş, yanakları kırmızı boyalı, büyük tül yakalı bir Pierro oldum. Sonra anlamadıklarını fark edince ekledi: Büyük bir hayalci oldum. İnsanın en güzel, en büyük hayalini kurdum. Doktor olup tek tek insanları kurtarmaya çalışmak az geldi bana. Bütün insanları, insanlığı kurtarmak istedim. Yeryüzünde bir cennet hayal ettim ”
Yirmi yıl önce, gencecik ve umutlu olduğumuz için, ‘Umut’ koyardık çocuklarımızın adını. Şimdi umuda her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Alevler, yıkıntılar, savaşlar, bombalar içinde bir dünyanın ortasında, küçücük bir Umut
Sen bilmezsin Yoldaş! Kadınlar hep affederler. Elleri öpülecek yaratıklardır.
Küçük aç fare, yokluğundan faydalanıp mutfakta cirit atıyordu. Duydu, ama oralı olmadı: Karnını doyursun zavallı. O da yaşamak istiyor. ”
” Ne tuhaf şu insanlar. Sevgi bile yetmiyor birbirlerine ulaşabilmelerine ”
Teori gridir, oysa hayat ağacı her zaman yeşil
En acısı, ülke boyu bir mezarlığa dönüyor olmamız.
Madem bu kadar memnun değilsin dünyadan ve kendinden, neden yaşamayı sürdürüyorsun!
Şu insanların bazıları kedileri bazıları ise köpekleri daha çok sever.
” kedi fareleri evden kaçırsın diye alınır, bizimki içeri getiriyor ”
Bir lokma süt için annemizin memeleri önünde kuyruğa giriyorduk
Şu insanların sorunları bizimkilerden de büyük. Çaresizlikleri de. Hep birşeyler hayal ediyorlar, hiç ulaşamayacakları hedeflere yöneliyorlar, o hedefleri kaybettikleri zaman yıkılıyorlar. Kurtarıcılık peşindeler. Dünyayı, insanları hatta kedileri kurtarma peşinde. Oysa kimseyi kurtarabildikleri yok. Hatta kendilerini bile
Biz kediler özlemeyiz yavrulamızı, insanlar gibi yapışmayız onlara
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Şu insanların kedi dedikodusu yapmaktan başka işleri yok mu?
“Kusursuzu, güzeli, doğruyu aramak bütün hayatlarını doldurmuş;hayatlarının anlamı, yaşamalarının nedeni olmuş.Sonra tam bulduklarını sandıkları anda bir de bakmışlar ki,doğru sandıkları yanlış, kusursuz sandıkları eksik,güzel sandıkları çirkinmiş.”
Bizim yönetenlerimiz, yönetilenlerimiz yok.İnsanlardan daha özgürüz…
‘Gidecek. Hiçbir yere, hiçbir şeye sürekli bağlanamayan vahşi hayvanlar gibi; yalnızlığını, mutsuzluğunu peşi sıra sürükleyerek gidecek. Bırakabilmesiyle övünüp bırakabilme yeteneğine güvenerek; aslında tüm bıraktıklarının boşluğunu içinde taşıyarak, o boşlukla ağırlaşarak gidecek. Bir küçük kedi boşluğu olacağım bu korkunç dipsiz kuyuda.’
Sonra bir şiirden, bir türküden bir dize okurcasına mırıldandı: ‘Kim benden iyi bilir bırakma sanatını?’
Bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, sürekli,
zahmetsiz, tam bir karın tokluğu, yani kısaca rahatımız uğrunda feda ediyoruz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sanki gökle deniz birbirine karışıp küçük kedi yüreğine dolmuş gibi bir duygu
Siz insanların hep çok önemli sorunları vardır. Hep önemli işler yaparsınız. Önemli şeyler düşünür, önemli laflar konuşur, dünyaya nizam verir, hayvanlara efendilik taslarsınız. Sonra da kıçınızın üstüne oturur, yanıp yakılırsınız böyle!
Birinin ya da bir şeyin kokusundan hoşlanırsın; sana keyif verir; ona yaklaşırsın. Birden hoşlanmayabilirsin de o kokudan. O zaman kokuyu duymayacağın bir yere gidersin. Hepsi bu kadar basit işte. Şu İnsanlar hayatı güçleştiriyorlar gerçekten.
“İnsana zarar vererek, kan dökerek hiçbir güzel amaca varılamayacağını kesinlikle biliyorum. Yolda dökülen kan mutlaka hedefe de sıçrıyor, amacı da kana buluyor.
Yıllarca birşeylerin hayalini kuruyorsun. Ona ulaştığın zaman mutlu olacağını sanıyorsun. Sonra bir gün hayaller gerçekleşince, amaca varılınca, bir de bakıyorsun ki o şey değişmiş, başkalaşmış.
Belki de bütün düşmanlıklar birbirini yeterince tanımamaktan kaynaklanıyor.
Ne tuhaf şu insanlar. Sevgi bile yetmiyor birbirlerine ulaşabilmelerine
Şu insanlar neden kendilerini dünyanın en akıllı yaratığı sanırlar acaba!
Doğru olan neydi? Dünyadaki bütün bu rezillikler mi? Dünyaya baktıkça utanıyorum. Hem böyle bir dünyadan, hem de bu dünyayı değiştirebilmek için artık hiçbir şey yapmıyor olmaktan.
Kedi köpek bakmayı bilmeyenler, kedilerine sahip olamayanlar hayvan almasınlar,
“Hayatım çok neşesiz ve renksiz.
Kedi evine, köpek sahibine bağlıdır,
Sevilen çabuk ölüyor nedense.
Ne kadar gençtim, ne kadar toydum o zamanlar. Bir şey arıyordum, ama ne aradığımı bilmiyordum. Içimde dayanılmaz bir arzu vardı, ama neye karşı olduğunu bilmiyordum.
”Bir dünya, kendine özgü her şeyle birlikte yıkılıyor. ”
”Hayat, yanlışları affetmiyor. ”
”Kedilerin özgür yaratıklar olduğu masalını onları tutsak eden insanlar uydurmuş olmalı. ”
‘İnsanı bir yere bağlayan sevgilerdir, ilişkilerdir, ortak anılar, ortak sevinçler, kederlerdir,’
Nasıl bir dünya bu? Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakıyoruz? Hangi inançlarla, hangi değerlerle, hangi ülkülerle savaşacaklar? En önemlisi savaşacaklar mı? yoksa güçlünün üstünlüğü, paranın padişahlığı, yalanın hükümranlığı dünyasında, bir tekme de onlar mı atacak insana
Ya komünist neydi? Açıklayacaktın, diye istememişti Nina.
Bu biraz karışık. Kimilerine bakarsan çok kötü bir adam, bizimkilere bakarsan bütün insanların ilerde olacakları çok iyi bir şey. Benim anladığım kadarıyla, kimse aç açık kalmasın, kimse kimsenin ekmeğini elinden almasın, kimse kimseyi çalıştırmasın, kötülük olmasın, diye düşünenlere komünist diyorlar.
Belki de kendilerine bu kadar güvendikleri için bu kadar kolay kandırılabiliyorlar.
Kedi evine, köpek sahibine bağlıdır,
”Havayı her koklayışında, her bıyık ölçümünde, her kedi adımında, beyninin derinliklerinden, çoktan unuttuğunu sandığı biçimler, renkler, kokular, titreşmeler çıkıyor, birleşip bütünleşip anılara dönüşüyordu. ”
”Bilirsiniz, biz kediler havadaki elektrik yükünü, huzursuzluk titreşimlerini hemen sezeriz ve çok etkileniriz bundan. ”
”Neyse, taş atıp kolum yorulmaycak ya! İşte yine insani bir deyim. Fare tutup patim yorulmaycak ya, demek gerekir. ”
”Bunun ne demek olduğunu insanların anlaması mümkün değil. O, milim milim alışılan, öğrenilen, benimsenen biçimlerin, renklerin, kokuların, açıların, titreşimlerin, seslerin tümden değişmesi, altüst olması ne demek! ”
“Ahlaklı mıydık, ahlaksız mıydık bilmiyorum, bildiğim tek şey var: Eskiden güzeldik, doluyduk, anlamlıydık. Şimdi bomboşuz; anlamsız ve amaçsızız, çirkiniz.”
“Ama biz kediler gözyaşı dökmeden de hıçkıra hıçkıra ağlanabileceğini biliriz.”
“Kedilerin özgür yaratıklar olduğu masalını onları tutsak eden insanlar uydurmuş olmalı.”
Yıllarca bir şeylerin hayalini kuruyorsun. Ona ulaştığın zaman mutlu olacağını sanıyorsun. Sonra bir gün hayaller gerçekleşince , amaca varılınca, bir de bakıyorsun ki o şey değişmiş, başkalaşmış. Ya da sen hayalinde güzelleştirmiş, hayalinde süslemişsin onu.
Hem bağımlılıktan nefret ederiz, hem de bağlanırız evlere, insanlara.
İnsanlar biri kendilerine bağlandı mı onu sevmekle yükümlü sayarlar kendilerini; hele de kadınlar.
Ama biz kediler gözyaşı dökmeden de hıçkıra hıçkıra ağlanabileceğini biliriz.
Belki de bütün düşmanlıklar birbirini yeterince tanımamaktan kaynaklanıyor.
Ne tuhaf şu insanlar. Sevgi bile yetmiyor birbirlerine ulaşabilmelerine.
Bilirsin, biz kediler havadaki elektrik yükünü, huzursuzluk titreşimlerini hemen sezeriz ve çok etkileniriz bundan.
İşte insanların bir başka tuhaf huyları daha. Düşündüklerini karşılarındakine açık açık söylemek yerine, arkasından konuşmaya bayılırlar.
Ama biz kediler gözyaşı dökmeden de hıçkıra hıçkıra ağlanabileceğini biliriz.
Kedi, gerçekten sevilmekle işlevsel olmak arasındaki farkı hemen sezer. Kendinden bir şey beklendiğini, sahibinin bir eksikliğini tatmin için beslendiğini sezdigi anda uzaklaşır.
Kedi evine, köpek sahibine bağlıdır, derler.
Düşünüyorum da, insanlar arasındaki yoksulluk ve açlıkla kedilerin sosyal durumları arasında doğrudan bir ilişki var.
Ama bir kedinin adından çok daha önemli olan, onun kişiliği, zekâsı, huyları, hareketlerinin zarafeti, bağımsızlığıdır.
Böyle bir dünyada, böyle bir ülkede, biz yaşta çocuk sahibi olmak cesaret mi, çılgınlık mı artık bilmiyorum.
Soru da, yanıt da hayatın kendisidir.
Ben iflah olmaz bir hayalciyim.
Düşünmediğin, yalnızca davrandığın zamanlar mutlusundur. Tıpkı dindarlar gibi.
Bu kadar akıllı geçinen insanların bu kadar budala olmaları akıl alır şey değil.
12 Mart yalnızca provaydı. O zaman faşizm falan derdik, ama faşizmin ne olduğunu yaşamamıştık daha.
En acısı, ülke boyu bir mezarlığa dönüyor olmamız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir