İçeriğe geç

Kayıp Gül – Ekim Yağmurları Kitap Alıntıları – Serdar Özkan

Serdar Özkan kitaplarından Kayıp Gül – Ekim Yağmurları kitap alıntıları sizlerle…

Kayıp Gül – Ekim Yağmurları Kitap Alıntıları

Güller haklıydı. Aşkın aşk olması için özlem gerekirdi. Aşkı büyüten özlem Di, kavuşmanın güzelliğini verense ayrılık.
Hayat siyah ya da beyaz değildir.
Hep ya da hiç değildir
Güller haklıydı; Aşkın aşk olması için özlem gerekir.
Aşkı büyüten özlemdir.
Kavuşmanın güzelliğini verense ayrılık
başkasını kendimiz için seviyorsak; Bu sevgi değildir zaten, Başka bir şeydir. Hoştur, güzeldir ama sevgi değildir. Çünkü gerçek sevgi sevilen hakkındadır, seven değil.
Bazen bir şeyin değerini anlamak için kaybetmek gerekir
Başkasını kendimiz için seviyorsak, bu sevgi değildir zaten, başka bir şeydir, hoştur güzeldir ama sevgi değildir. Çünkü gerçek sevgi sevilen hakkındadır, seven değil.
İçin değiştiğinde dış dünya da değişir.
Baglana bilmem için, önce bağımsız olmak gerekir.
Kim olursa olsun, her ne yaparsa yapsın, herkesin bir kalbi var, derdi Annem. Kalp, Tanrı’nın evidir ve her kalp tanrı’ nın ışığını taşır.
Belki bir Ekim akşamında
Aslında tek ihtiyac duyduğum ve aradığım şeyin sevilmek olduğunu fark etmiştim. Geriye kalan her şey ise onun bir türeviydi sadece.
Bir insanın kendini bulmak istemesinden, içinden, yüreğinden gelen sese kulak vermesinden daha güzel ne olabilir ki?
Bildiğimiz bir yere giderken kendi yolumuzu, kayboldugumuz zamansa Tanri’nin yolunu takip ederiz. Tanri’nin, yolu benden daha iyi bildiğine ve beni, benim gitmek istediğim yerden daha iyi bir yere goturecegine tüm kalbimle inanıyorum.
Nereye gittiğini biliyorsan, sadece bildiğin yerleri görürsün. Ama kaybolmussan, hiç bilmediğin yerler çıkar karşına, hiç bilmediğin güzellikleri kesfedersin.
O hayattayken önümüzde ayrılık vardı bizi bekleyen. Ama bir daha ayrılmak yok, kavuşmak var sadece.
Geceleyin denize yansıyan ay ışığını sevdiğimizde, aslında güneşi sevmiş oluyoruz biz, farkında olsak’da olmasak’da. Gözümüz sadece Ay’ı gördüğü için, ay ışığının aslında Güneş ışığı olduğu aklımıza bile gelmiyor belki. Güneş bunu görünce belki biraz inciniyor, belki bize kırılıyor biraz, onun ışığını sevdiğimiz halde onu unuttuğumuz için.
Bildiğimiz bir yere giderken kendi yolumuzu, kaybolduğumuz zamansa Tanrı’nın yolunu takip ederiz. Tanrı’nın, yolu benden daha iyi bildiğine ve beni, benim gitmek istediğim yerden daha iyi bir yere götüreceğine tüm kalbimle inanıyorum.
Nereye gittiğini biliyorsan, sadece bildiğin yerleri görürsün. Ama kaybolmuşsan bilmediğin yerler çıkar karşına, hiç bilmediğin güzellikleri keşfedersin.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tabii ki hâlâ gerçek sevgi vardı.
Aslında tek ihtiyaç duyduğum ve aradığım şeyin sevilmek olduğunu fark etmiştim. Geriye kalan her şey ise onun bir türeviydi sadece.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çocuklarınız, sizin çocuklarınız degil
Kendini arayan Hayat’ın oğulları ve kızlar onlar..
Onlara sevginizi sunabilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların kendi dusunceleri vardır.
Siz onlara benzemek isteyebilirsiniz. Ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın sakın.
Çünkü hayat geriye gitmez, dün ile oyalanmaz.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden ileri atılmış diri oklar..
Çünkü insan , ruhuyla insandır her şeyden çok .
Bir ben var bende, benden içeri
Güzelliğin gölgeleri böyleyse, kim bilir bu güzelliklerin kaynağı, Tanrının güzelliği nasıldır?
Çöldəki heç nəyin qalıcı olmaması əslində Tanrının bizə ən böyük hədiyyəsidir. Güllərin solması,gənclərin yaşlanması,güclünün zəifləməsi, anaların,ataların ölməsi..Tanrı çöldəki hər şeyin getməsini təmin edərək bizi içimizə baxmağa, dəyər verdiyimiz, arzuladığımız şeylərin dünyadakı kölgələrini yox, içimizdəki əslini tapmağımızı istəyir ki, qalıcı və həqiqi olsun..
Kalbine düşürülen bir iz dedi bahçıvan.
Şu anda silik belki, ama zamanı geldiğinde belirginleşecek.
Bilirsin, gördüğümüz en uzun düşler bile bir dakikadan daha az sürer. Kim bilir belki de düşlerimizi gerçekleştirmek için bir ömür tüketmek zorunda olmadığımızı anlatmaya çalışıyorlar bize.
Sen yoksan eğer, ben hangi oyuncağın varlığıyla mutlu olabilirdim ki? Diğer yandan sen varsan eğer hangi oyuncağın yokluğu mutsuz edebilirdi beni?
Değerli bir şeyi bulmak, elde etmek için dört tane önemli silah vardır. İstemek, inanmak, sabır ve vazgeçmemek..
Şişenin ancak içi suyla dolduktan sonra suya batması gibi, biz de Tanrı’nın sevgisine batmak, onu tatmak istiyorsak, içimizi sevgiyle doldurmamız lazım.
Birbirinizi sevin, birbirinize eğilin.
Işık, kaynağını unutabilir, ama kaynak, ışığını asla unutmaz.
İçin değiştiğinde, dış dünya da değişir.
Tanrı dıştaki her şeyin bir gün gitmesini sağlayarak, bizi, içimize bakmaya, değer verdiğimiz, arzuladığımız şeylerin, dış dünyadaki gölgelerini değil, içimizdeki asıllarını bulmaya zorluyor.
Dıştaki hiçbir şeyin kalıcı olmaması, Tanrı’nın bize büyük bir hediyesi aslında. Güllerin solması, gençlerin yaşlanması, güçlünün zayıflaması, annelerin, babaların ölmesi
Bir insanın kendini bulmak istemesinden, içinden, yüreğinden gelen sese kulak vermesinden daha güzel ne olabilir ki?
Sevgiyle yaşamak, sevgiyle ölmek ve Tanrı’nın bütün sevgisiyle kucaklanmak.
O hayattayken önümüzde ayrılık vardı bizi bekleyen. Ama bir daha ayrılmak yok, kavuşmak var sadece.
Kalp, Tanrı’nın evidir ve her kalp Tanrı’ nın ışığını taşır.
Kim olursa olsun, her ne yaparsa yapsın, herkesin bir kalbi var,
Sınır, koşul, zaman tanımayan bir sevgi.
Bir günlüğün zaten kendine yazılan mektuplardan oluştuğu düşünülebilir, fakat onunki farklı olacaktı, her bir mektubu içindeki iki sesten birine yazacaktı.
Doğrular, uygulansa mükemmel sonuçlar verecek ama uygulanması neredeyse imkansız bir diyet listesi gibi.
Ama Sarı Çiçek ve Venüs’ün ekili olduğu köy gibi, bu dünya Başkaları’yla doluydu. Yalnızca gözle görünen yüzümüze önem veren Başkaları’yla. Fiziksel özelliklerimize, giyimimize kuşamımıza, varlık durumumuza, işimize, oturduğumuz eve, bulunduğumuz konuma bakan, bizi sadece dıştaki şeylerle değerlendirenlerle doluydu.
Gülün kokusunun kendine özgü bir sesi var. Mutlu bir ses,
Hayatı, zihnin soğukluğuyla değil, kalbin sıcaklığıyla yaşamak. Hissederek yaşamak.
Çünkü zihinde gürültü varsa, kalbinin sesini duyamayabilirsin.
Her kalbi durum, bir hissediştir, tadılan bir haldir.
Sevgi kalple ilgilidir, kalbinle ilgili bir şeyi neden zihnine sorasın ki?
İşte bir kahkaha Duygu yüklü, özen ve önem dolu bir anın ortasında yükselen, yersiz görünen, sır dolu bir kahkaha
İçimize hep sevgi katacağız.
Bağlanabilmek için, önce bağımsız olmak gerekir.
Nereye gideceğim? Bilemiyorum Ama içim git diyorsa, mutlaka gitmemi istediği bir yer vardır. Ara diyorsa, mutlaka bulmamı istediği bir şey vardır.
Hem çözmenin ne yararı var ki, doğruyu bulsan, doğruyu bilsen bile, onunla yaşamadıktan sonra?
Aslında tek ihtiyaç duyduğum ve aradığım şeyin sevilmek olduğunu fark etmiştim. Geriye kalan her şey ise onun bir türeviydi sadece.
Ama insanlardan gördüğüm sevgi beni hiçbir zaman tatmin etmiyordu, çünkü içten içe beni tanımadıklarını biliyordum.
Çünkü zihinde gürültü varsa, kalbinin sesini duyamayabilirsin.
Kaynağını unutup sadece kendi benliğini gören biri aynı zamanda egonun şu 4 vasfından kurtulamaz. Korku, endişe, sinirlilik ve tatminsizlik.
İçin değiştiğinde, dış dünya da değişir.
Dıştaki hiçbirşeyin kalıcı olmamasi Allah in bize hediyesidir aslında.
Allah herşeyin bir gün gitmesini sağlayarak bizi içimize bakmaya değer verdiğimiz arzuladığımız şeylerin dış dünyadaki gölgelerini değil içimizdeki aslını bulmamizi istiyorki,
Mutlulugumuz gerçek ve kalıcı olsn.
Allah evreni sahip olduğu hazineyi açığa çıkarmak için yaratmıştı. Ve sahip olduğu sinsiz sevgiyi sunabilmek için.
Işte bunun için dünyadaydık biz. Özümüzdeki hazineleri, özümüzdeki sevgi yi keşfetmek ve tatmak iicn. Onun için kendimizi keşfettiğimiz zaman Allah i keşfetmiş olacaktık. Varolusumuzun amacı da buydu.kendimizi tanımak Alalh i tanımak ve O nun sonsuz sevgisini tatmak..
Bütün insanlar suyun damlaları gibiyiz. Denizi ya da okyanusu Allah gibi düşünün. Okyanus tektir. Damlalarda okyanustan ayrı değil. Okyanustan geldiler okyanusa dönecekler. Damlalardın oluştuğu an, işte aynı bizim gözlerimizi dünyaya açışımız gibidir. Damlalardın havada olduklari zamanda bizim bu dünyada ki hayatımız.
Damlalar havaya yükselir yukselmez okyanusu unuturlar. Nereden geldiklerini neden havada olduklarını ve nereye gideceklerini fazla düşünmezler.
Damla okyanustan gelir bedenin suyu okyanusun suyudur.
Okyanus o damlayı kendinden kendi suyundan başka bir deyişle;
Kendi ruhundan üfleyerek oluşturmuştur
.
Hedef kendin isen, katedecegin yolun sonu hiç yoktur .
Ne kadar zormuş, biseye inanmak, değer vermek,
Ama başka bir şekilde yaşamak .
Bir şeyi sevmek, saygı duymak, ama o sevgiye, saygıya, ihanet eder şekilde davranmak..
Doğruyu bilmek, ama bile bile yanlışı seçmek
SEN
Demeye, en azından,
BIZ
Demeye karar vermek, ama
BEN
demekten kurtulamamak ???
Ne büyük bir güç değil mi??
Aynı zamanda ne büyük bir hayal kırıklığı sebebi!!
Mutsuzluğun yüzde doksan dokuzunun, beklentilerimizin gerçekleşmemesi olduğunu düşünürüm hep.
Işte belki bu yüzden yeteri kadar mutlu değiliz insanlık olarak ..???
Hissetmek ..
Hayatı, zihin sogukluguyla değil,
Kalbin sıcaklığıyla yasamak!

Mutluluk, Tanrı’nın bir vasfı ve O’nun mutsuzluk diye bir vasfı yok. Yani tüm evrenin özünde mutluluk var, mutsuzluk değil. Onun için mutlu olmak normal olan şey, anormal olan mutsuzluk.
Zihnini sakinleştir. . zihninde gürültü varsa, kalbinin sesini duyamayabilirsin.
Nereye gittiğini biliyorsan, sadece bildiğin yerleri görürsün. Ama kaybolmuşsan, hiç bilmediğin yerler çıkar karşına. Hiç bilmedigin güzellikleri keşfedersin
^Değerli bir şeyi bulmak, elde etmek için dört tane önemli silah vardır. Istemek, inanmak, sabır ve vazgeçmemek. Bu dördünü yaparsak, her sey olur. En imkansız seyler bile olur. Ama bizim istediğiniz zamanda değil, Tanrı’nın istediği zamanda. Ama mutlaka olur.^
Gerçekten Tanrı insanın içine kendi ruhundan üflemişse, bizi çok seviyor olmalı.
kalple ilgili olan bir şeyi zihin nasıl kavrayabilir,nasil tanımlayabilirdi ki ?
Güller haklıydı. Aşkın aşk olması için özlem gerekir. Aşkı büyüten özlemdir. Kavuşmanın güzelliğini verense ayrılık.
Gerçek ve kalıcı olan tek zenginlik budur. Kendinle, Öz’ünle zengin olmak. Sadece zenginliğin değil her şeyin kalıcı olanı kendi içinde bulduğundur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir