İçeriğe geç

Kayığım Rosinha Kitap Alıntıları – José Mauro de Vasconcelos

José Mauro de Vasconcelos kitaplarından Kayığım Rosinha kitap alıntıları sizlerle…

Kayığım Rosinha Kitap Alıntıları

Yüreğimiz, yarattığımız güzel şeyleri unutmaz.
Sen mi delisin? Ağaçları anladığın, nesnelerle konuştuğun için mi? Ne sersemlik! Asıl deli Tanrı’nın şiirlerini yitiren, yüreklerini katılaştıran ve artık birbirlerini bile anlamaktan yoksun olan öbür insanlardır, onlardır deli olan.
Niçin doğduğumu ve nereye gideceğimi bilmiyorum. Eninde sonunda hepimiz böyleyiz ya
Yüreğimiz, yarattığımız güzel şeyleri unutmaz.
İnsanlar beş para etmezdi. Hayvanlar, güvenilir ve sağlamdı.
Hayat hala güzelse ve sana sunacak bunca şeyi varsa bu kadar umutsuzluk niçin?
Bir tek derdim var, doktor, hüzün Ama bu derdi insan ya tek başına geçirir ya da bu dertten ölür.
Uyundu mu, düşler gerçeğe daha çok benzer
Birden, atamadığı bir hüzün çöker üzerine.
Kimseyle konuşmaz olur. Yemeden içmeden kesilir. Sanki hiçbir şey görmez, hiçbir şey duymaz. O zaman ben aklından zoru olduğunu ve herkesi öldürdüğünü düşünürüm. Böyle efkârlandı mı bir tek şey düşünür, kayığıyla ortadan kaybolur, göllerde, boğazlarda avlanır, bazen aylarca görünmez.
Demek bir şey duymuyorsunuz?
Duyuyorum, bayım, küçükten beri bir şey duyuyorum.
Söyleyin.
Yolculuk etme isteği.
Hastalık değil bu.
Hiç duymadığınız için.
Treni kaçırdıysanız mecburen bir sonrakine bineceksiniz.. Raylara atlamaya lüzum yok..
Çocuksuz bir hayat çekilmez, çirkin bir şey..
Hayatı seveceksin .. Özellikle yağmurdan sonra..
İnsanlar beş para etmezdi.. Hayvanlar güvenilir ve sağlamdı..
Ateşin ışığında, kayıpın ölü gövdesini görüyordu. Ne acı! Tohumdan çıkan küçük bir ağaç olmak için çok uzun zaman geçmesi gerekiyordu! Sonra, büyük bir ağaç olmak için yıllar süren mücadeleler veriliyordu. Ardından Kızılderililer gelip ağacı kesiyor ve kayık yapıyorlardı… Ya şimdi? 2 saat geçmeden, yaşlı lifleri, ihtiyar gövdesi, rüzgârda döne döne uçuşan, nehirde yitip giden ya da kumsalın kumlarına karışan küle dönüşecekti.
Sen mi delisin? Ağaçları anladığın, nesnelerle konuştuğun için mi? Ne sersemlik! Asıl deli şiirini yitiren, yüreklerini katılaştıran ve artık birbirlerini bile anlamaktan yoksun olan öbür insanlardır, onlardır deli olan.
İnsanlar beş para etmezdi. Hayvanlar, güvenilir ve sağlamdı.
Yazık, çünkü insanların anlattıkları şeyler “bir varmış bir yokmuş”la başladımı daha güzel oluyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Canım, bütün gününüzü sabırla, kitaplardaki bir sürü harfi kafanıza doldurmakla geçiriyorsunuz… Asıl ben buna güç iş derim.
Yüreğimiz, yarattığımız güzel şeyleri unutmaz.
Güzelliğin nesnelerde değil, kişilerin içinde olduğunu keşfetmişti. 
Bir takım şeylere alışmak, duyuları törpülüyor.
İnsanların ne olduğu anlatılamaz. Yeryüzünün en korkunç şeyidirler. Bütün zamanlarını birbirlerini yok edecek şeyler keşfetmekle geçirirler. Bir gün insanları göreceksin.
İnsanlar elmas yüzünden birbirlerini boğazlarlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir ağacın yüreği kin tutmayı bilmez.
Sırık gibi koca adam küçücük tatlı bir yağmurdan yakınıyor! Düşün biraz, efendi, mısıra boy verenin yağmur olduğunu.
“Can yakmasa hayatın bunca değeri olmazdı”
Çünkü insan doğar doğmaz ufak ufak ölmeye başlıyordu.
Kimse bir şey fark etmiyordu. Çünkü beyinler, unutulmuşluğun uçurumlarına, belleksiz ve şarkısız sürekli bir ölüme gömülmüş gitmiştiler
Yüreğimiz, yarattığımız güzel şeyleri unutmaz.
Uyundu mu, düşler gerçeğe daha çok benzer
Güzellik yitip gittiğinde de, nesneler mat, sönük, inanılmayacak kadar sıradan oluyorlardı.
Sözlerinin hiçbir anlamı yoktu, ama hâlâ duyduğu bütün acıyı açıklamak istiyordu
Üç aşağı beş yukarı yaşım olmadı hiç, doktor.
Düş kurmak güzeldi, parayla da değildi.
Tohumdan çıkan küçük bir ağaç olmak için çok uzun zaman geçmesi gerekiyordu! Sonra, büyük bir ağaç olmak için yıllar süren mücadeleler veriliyordu.
Sevilen birinin yanında öleceğini bilmek kadar tatlı bir son olamaz.
Sen mi delisin? Ağaçları anladığın, nesnelerle konuştuğun için mi? Ne sersemlik! Asıl deli Tanrı’nın şiirini yitiren, yüreklerini katılaştıran ve artık birbirlerini bile anlamaktan yoksun olan öbür insanlardır, onlardır deli olan.
En iyisi sigara içmek ve yüreksizliği karşısında kayıtsız, az sonra çökecek olan akşamı beklemekti.
Her şey için durum böyleydi, çünkü Brezilya’nın kökünü gerçekten kurutmak istiyorlardı
o sefil sokaktaki küçük odanın parasını ödemek için. hayatını kazanması gerekiyordu.
İnsanlar beş para etmezdi. Hayvanlar, güvenilir ve sağlamdı.
Çünkü insan doğar doğmaz ufak ufak ölmeye başlıyordu
Felaket geldi mi tek başına gelmez.
Kimsesiz olmak! Bir çiçek getirecek, zavallı diyecek birinden yoksun bulunmak.
Öbür insanların kendisinde uyandırdığı korkuyu hafifletmek için gülümsemekten başka şey bilmiyordu.
Gecenin yabanıl görkemini seyrederek birkaç nefes çektiler. Bu çok güzel ve terk edilmiş dünyanın ötesinde hiçbir şey yoktu sanki.
Kent insanlarının zamanları hep önceden hesaplıdır. Bu kadar büyük uzaklıklara gidemezler, zamanlan yoktur.
Ay, gece yarısını bildirerek gökyüzündeki gezintisini sürdürüyordu
Böyle güzel bir gecede hüzün verici şeylerden söz etmeyelim.
Ama Ze Oroco artık dünyanın iyiliğine inanmıyordu.
Gazeteler, büzülmüş hayatının bir bölümü gibi, koltuğunun altındaydı.
Onu umutsuzluğuyla baş başa bıraktılar.
Ama iyiyim. Çok iyiyim. Sırf ağaçlarla konuşabildiği için bir adamı akıl hastanesine tıkmaya haklan yok
Bir tek derdim var, Doktor, hüzün Ama bu derdi insan ya tek başına geçirir, ya da bu dertten ölür.
Bunca zaman yaşadıktan sonra, ölümden niçin korkar bu ihtiyarlar acaba?
insanların anlattıkları şeyler ‘bir varmış bir yokmuş’la başladı mı daha güzel oluyor.
ne kadar acımasızdı saniyelerin, dakikaların, saatlerin tekdüze geçip gidişi.
Yüreğimiz, yarattığımız güzel şeyleri unutmaz.
Yıldızların bile parlamaktan çekindiği ürkütücü bir geceydi.
Ne yağmur korkutur özümü
Ne de gök gürültüsüyle şimşek
Yağ güzel yağmur, tatlı yağmur
Serinlet yüreğimi
İlkbahar, çiçekler arasında şarki söyleyerek belirdi.
Dede, insanlardan çok söz ediyorsun. İnsanlar nedir?
İnsanların ne olduğu anlatılamaz. Yeryüzünün en korkunç şeyidirler. Bütün zamanlarını birbirlerini yok edecek şeyler keşfetmekle geçirirler. Bir gün insanları göreceksin.
Ve kuşlar, Ulu Tanrım, doğanın bütün rengi ve neşesidir.
çünkü bir ağacın yüreği kin tutmayı bilmez.
Ne kadar büyüktü ve bilinmeyenlerle doluydu Brezilya!
Köşesinden ayrılmadan düşleriyle vedalaşmayı sürdürerek beyaz saçlar edinmişti.
Bir iyilik sürgünü yeşermişti ruhunda.
Günaydın, bize bunca dostlukla gelen gülen yaz.
Tanrı’ya şükür, yeniden deliyim.
Güzelliğin neslerde değil, kişinin içinde olduğunu keşfetmişti. Güzellik yitip gittiğinde de nesneler mat, sönük, inanılamayacak kadar sıradan oluyorlardı.
Sırık gibi koca adam küçücük, tatlı bir yağmurdan sakınıyor. Düşün biraz, efendi, mısıra boy verenin yağmur olduğunu.
Bu iş hep böyle son bulurdu: Hayatın pek güzel olduğunu düşündüğü için gülümsüyordu Ze Oroco.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir