İçeriğe geç

Karlsbad’da Geçen Günlerim Kitap Alıntıları – Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk kitaplarından Karlsbad’da Geçen Günlerim kitap alıntıları sizlerle…

Karlsbad’da Geçen Günlerim Kitap Alıntıları

Benim de en çok üzüldüğüm şey, kızlarımızın memleketimizde tahsil görmemeleridir
İdrak sahipleri için cehalet ve şarlatanlığı takdir etmek doğaldır ki müşkül değildir
Ben daima askeri tabiata, ruhsal ve manevi duruma çok dikkat ederim. Hakikaten bu hâli birçok defalar ben de gördüm. Bunun çeşitli etmenleri ve vasıtaları olabiliyor. Kumandanların hâl ve şanı, kalp kuvvetleri ve kendine güvenlerinin derecesi pek büyük bir öneme sahiptir.
Kumandanların en büyük cesareti, mesuliyetten korkmamalarıdır , dedim. Aslında sorumluluğun ağırlığını ben kendi nefsimde tecrübe ettim. Namuslu ve izzetinefis sahibi bir kumandan için ölüm hiçbir vakit hatıra gelmez. Onu düşündüren, icraatin isabeti veya isabetsizliğidir. Aksine ricat (geri çekilme) manevrası için kumandada pek büyük oranda isabetli karar verebilmek ve derin bakışlı olmak lazımdır. Bizim ordumuzu felaketlere sevk eden, çoğunlukla, ricat manevrası için azim ve kararlılık sahibi kumandanlarımızın bulunmayışı olmuştur. Üstün düşman saldırışı karşısında çoğunlukla kumandanlar, askerin kendi kendine mevzilerini terk ettikleri zamana kadar karar vermekten korkarlar ve sonra da ricati bir kabahat ve askeri kabahatli görürler.
Mühlbrun’a doğru yürüyorum. Yağmur yağdığı için açık olan şemsiyemle başımı muhafaza ediyor, paltomu ıslanmaktan koruyamıyordum. Muşambamı Şevki’ye vermiştim. O da arkamdan geliyordu. Su bitti, adımlarımı sıklaştırdım. Hızlı hızlı adeta asker yürüyüşüyle yürüyordum. Herkesin durup bana baktığını ve gülmekte olduklarını gördüm. Yürümeye devam etmekle beraber etrafıma, geriye bakmıyordum. Bir de ne göreyim. Benim Şevki hemen bir iki adım mesafe ile bana ayak uydurmuş, yere kadar uzanan benim muşambam içinde kendinden geçmiş. kollarını sallayarak beni takip ediyor. Talimhane meydanında acemi efradın yürüyüş talimi esnasında tatbik olunan şekillerinden biri Ben de gülmeye başladım
Ne yapıyorsun?
Hiç efendim, dedi.
Bir devlet adamı, kendi insani hislerine tabi olarak devlet meselelerini halledemez, o salahiyete sahip değildir. Memleket, kimsenin malikânesi değildir.
Conservateur’ler o adamlardır ki, nehrin suyunu elleri içinde muhafaza etmek isterler, onların parmaklarında bir parça çamurdan başka bir şey kalmaz.

(Okuduğu bir kitaptan yaptığı alıntı)

Yalnız şu kadar diyelim ki insanlar gerçeği hep gizlerler.
ben bazıları gibi halk anlayışını bilenlerin kavrayışlarını yavaş yavaş benim anlayışımın ölçüsünde düşünme ve tasarlamaya alıştırmak suretiyle, bu işin yapılabileceğini kabul etmiyor ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor.
”Karlsbad’da geçen günlerimin anılarını bütünüyle ve olduğu gibi bu defterlere geçiremedim. Bunun iki nedeni var, birincisi yeterince yazı yazmak için vaktim olmadı. İkincisi her düşündüğümü, her yaptığımı, yani bütün fikirlerimi ve hayatımla ilgili sırları bu defterlere nasıl emanet edebilirdim? Hatta bu yazdıklarımı bile bir gün, ihtimal pek yakın bir günde yok etmeyecek miyim?

28 Temmuz Pazar 1918

Bir devlet adamı, kendi insani hislerine tabi olarak devlet meselelerini halledemez, o salahiyete sahip değildir. Memleket, kimsenin malikanesi değildir.
Memleketin selameti, milletin refah ve saadeti hangi siyaseti, hareketi tarzını gerektiriyorsa o siyaset adamları, o günün idarecileri olur. Muhalifler icabında bu hususta yardım bile ederler.
Okuldan insan, mükemmel bir model olarak çıkmaz.
Netice: Bu kadın meselesinde cesur olalım. Vesveseyi bırakalım Açılsınlar Onların dimağlarını ciddi ilim ve sanatvilecsüsleyelim. Namusu, ilmi ve sıhhi surette izah edelim..
Bir devlet adamı, kendi insani hislerine tabi olarak devlet meselelerini halledemez, o salahiyete sagip değildir. Memleket, kimsenin malikânesi değildir.
“Okuldan insan, mükemmel bir model olarak çıkmaz. Hayata, medeniyete ve her şeye ait hakiki ve merkezi eğitim, kanaat ve özgün düşünceler, okuldan ve genel hayata bizzat ve bilfiil katıldıktan sonra ve insanları, memleketleri, işleri dokunarak inceleyip araştırarak kazanılır.”
Okuldaki eğitim ve tahsilin kazandırdığı görgü, erkek olsun, kadın olsun insana ortak, genel hayatta ilk adımı atmak için bile çoğunlukla yetersizdir.
“Medeniyetin ışınlarıyla beyni nurlanmış bir erkek, işinden doğru evine gelip kapanmak suretiyle yarın için gerekli zevk ve mesai kuvvetini kazanabilir mi? Biraz hava, biraz müzik, biraz tiyatro, hülasa bir hayat arzu etmez mi? Bu doğal ve medeni gereklilikleri tatbik ederken yanında karısı bulunmazsa bu noksanı gidermek lazım gelmeyecek mi?”
Bir devlet adamı, kendi insani hislerine tabi olarak devlet meselelerini halledemez, o salahiyete sahip değildir. Memleket kimsenin malikanesi değildir.
Doktor , gıda meselesini belirlerken ekmek söz konusu oldu – heralde beraberinizde un getirdiniz.. dedi – hayır dedim – o halde burada ekmek bulamayacaksınız . Çünkü hükümet burada yalnız yerlilere yiyecek içecek sağlama mecburiyetindedir, yabancılara değil . – öyle ise doktor, benim burada oturmama imkan yoktur. Hemen yarın memleketime döneyim. Bizim memleketimizde yabancılar , yerlilerden daha çok tüketimde bulunmaktadır. BEN DE HÜKÜMETİM NEZDİNDE YABANCILARA EKMEK VERİLMESİNE ENGEL OLMAYI TEKLİF EDEYİM dedim. Neticede doktor bizzat un ve ekmek bulmayı üstlendi. Tarih 1918
Yalnız, biz Türkler, memleket ve milletin idaresini elimize aldığımız zaman, kendi şahsi işlerimizdeki büyük cömertliği, işlerde ve devlet meselelerinin yabancılarla hallinde ilke ediniyor, bir çocuk gibi aldanıyoruz.
Mustafa Kemal’in Havza’ya gidişi yeni bir teşebbüse neden olacaktır (25 Mayıs – 12 Haziran). Havzalılarla görüşürken ”Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız ” diyor.
Mustafa Kemal diyor ki: ”Bir tek karar vardı, o da milli egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk devleti kurmak. ” Çünkü İstanbul’daki padişah ve hükümeti İtilaf devletlerini gücendirmemek esasına göre hareket ediyorlar ve bu devletlerden biriyle dahi başa çıkılamayacağı inancını taşıyorlardı.
Mondros Mütarekesi’nin uygulanması bakımından İstanbul hükümetini uyaran telgraflar çekmiş ve sadrazama tavsiyelerde bulunmuştur. İskenderun Limanı’na iaşe bahanesiyle kuvvet çıkarmak isteyen İngiliz donanmasına ateşle karşı koyacağını hükümete bildirmiştir.
Mustafa Kemal diyor ki: ”Bir tek karar vardı, o da milli egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk devleti kurmak. ” Çünkü İstanbul’daki padişah ve hükümeti İtilaf devletlerini gücendirmemek esasına göre hareket ediyorlar ve bu devletlerden biriyle dahi başa çıkılamayacağı inancını taşıyorlardı.
Bir Türk hanım buradaki durumu göstererek diyor ki: Bu hayatın bizde yerleşmesi ne kadar zor .. Buna karşılık şu notu yazıyor Mustafa Kemal: Dedim ki ben her vakit söylerim, burada da bu vesile ile belirteyim. Benim elime büyük salâhiyet ve kudret geçerse ben sosyal yaşamımızda istenilen devrimi bir anda bir Coup ile uygulayabileceğimi sanıyorum. Zira ben bazıları gibi halk anlayışını bilenlerin kavrayışlarını yavaş yavaş benim anlayışımın ölçüsünde düşünme ve tasarlamaya alıştırmak suretiyle, bu işin yapılabileceğini kabul etmiyor ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Neden bu kadar yıllık bir yükseköğretim gördükten, uygar yaşamı ve toplumu inceledikten ve özgürlüğünü elde etmek için hayatı ve yılları harcadıktan sonra neden cahiller derecesine ineyim? Onları kendi dereceme çıkarırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar. Bununla birlikte bu konuda incelenmesi gereken bazı noktalar var, bunları iyice değerlendirip kararlaştırmadan işe başlamak hata olur
İstanbul’daki padişah ve hükümeti İtilaf devletlerini gücendirmemek esasına göre hareket ediyorlar ve bu devletlerden biriyle dahi başa çıkılamayacağı inancını taşıyorlardı.
Mustafa Kemal, padişah ile genel durum hakkında görüşmüş, fakat tamamen kişisel duygulara saplanan bir durumda gördüğü devlet başkanından ümidini kesmişti.
Bu geniş yetkilerin kendisine nasıl verildiğini Mustafa Kemal büyük nutkunda da açıklarken diyor ki: ”Bana bu yetkileri onlar bilerek ve anlayarak vermediler. Sebep Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp tedbir almak içindi ”
Havzalılarla görüşürken ”Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız ” diyor.
22 Kasım 1916 (9 Teşrin-i Sâni 1332 Çarşamba) Kurmay başkanı ile kadınların örtünmesinin lağvı ve sosyal hayatımızın düzeltilmesi hakkında konuşma:

1) Muktedir ve hayatı bilen anneler yetiştirmek.
2) Kadınlara serbestisini vermek,
3) Kadınlarla beraber olmak, erkeklerin ahlakı, fikirleri, hissiyatı üzerinde etkendir.

profesörün, muhafazakâr olduğunu söyleyen kıza şu cevabi verdiğini yazar: Asla. Sürekli değişikliklere mahkûm olan bu kâinatta bir şeyi olduğu gibi korumak nasıl mümkün olur?
Bu kadın meselesinde cesur olalım. Vesveseyi bırakalım Açılsınlar, onların dimağlarını ciddi ulûm ve fünûn ile tezyin edelim. İffeti, fenni sıhhi surette izah edelim. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede ehemmiyet verelim.
‘Eğer bir Yunan gazetesi filhakika Osmanlı ordusunu tahkir etmiş ise, bunu, Hüseyin Cahit Bey’in bir makaleyle cevap vermesi kapatamaz. Meseleyi daha ciddi halletmek lazım gelir. İhtimal ki, hükümetimizin bu hususta usul-i dairesinde teşebbüs etmesi lazımdır.
Viyana’da Otel Bristol’de geçen dün gece, yeni aldığım Fransızca kitaplardan birine başlamak istedim. Hemen hepsinin başından birkaç sayfa okudum. Fakat devam için hiçbirine karar veremedim.
Gelecekte sükûnetli ve tamamen tarafsız bir vaziyette ve bir köşede kendi alemimde yaşamayı başarırsam, ihtimal o zaman hayatımın hatıratını yazmak benim için meşgale olacaktır
Karlsbad’dan, umduğum derecede istifade edemedim. Rahatsızlıklarımın belirtileri henüz mevcuttur.
Rusların yeniden canlanmaları ve İngilizlerle beraber olmaları bence ihtimalden uzak değildir.
Amerika’dan bir milyon askerin iki ay evvel Paris’e ulaştığını ve bir milyonun aktarma durumunda olduğunu ve daha bir milyonun hazırlandığını işitmiştik.
Kısacası Matmazel, eğer Türkler bu umumi harbe girmemiş olsalardı, müttefiklerin lehinde görünen bugünkü askeri durum tam tersini gösterirdi, diye iddiada bulunmakta bir mahzur görmüyorum.
Bu iki günün nasıl geçtiğini yazmayacağım. Birçok hatıratım gibi bunların unutulmasında ne beis var? Yalnız şu kadar diyelim ki insanlar hakikati daima gizlerler.
Bugün kayda değer ve incelemeye değer, gelecekteki meseleler var fakat vaktim olmadığı için not etmekle iktifa ediyorum:

1- Cemal Paşa’nın konumu, takip ettiği hayat tarzı için servet kaynağı.
2- Talat Paşa’nın Cemal Paşa’ya karşı soğuk muamelesi! Sebebi ne olabilir?
3- Enver Paşa bana karşı ne politika takip ediyor? Buna karşı en karar vermeliyim?
4- Yeni padişah ne gibi vaziyetler alabilir?

“Bendenize” dedim, “askeri hayatımda en çok zevk duyduran, Muş cephesinde Sekizinci Fırka ile yaptığım ricat menevrasındaki başarı olmuştur.”
30 Haziran 1918 Pazar günü öğleden sonra saat 7.30’da Karlsbad İstasyonu’na ulaşıldı
”Muvaffakiyetlerde gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe mukavemet etmek lazımdır. ”
Türk-İtalyan harbi sırasında Türkiye kendi kuvvetlerini kullanamadı. Biliyorsunuz ki İtalyanlar harp ilan etmeden bizi yakaladılar. Deniz yolunu kestiler. Osmanlı Afrikası, ordusuz, İtalyan kuşatmasına bırakıldı. İtalyanlar, hiç maniasız, Trablusgarb’ı, Bingazi’yi, Derne’yi ve Akdeniz kıyısı şehirlerini işgal ettiler. Şayet İtalyan silahlı kuvvetleri bir sene boyunca, baştan barışa kadar dövüştülerse onları döven düzenli ordu değildi, hayır matmazel bunlar sadece çöl göçmenlerinin başındaki birkaç Türk kumandanıydı.
Bu iki günün suret-i güzerânını yazmayacağım. Birçok hatıratım gibi bunların da nisyana karışmasında ne beis var. Yalnız şu kadar diyelim ki, insanlar hakikati daima gizlerler.
Conservateur’ler o adamlardır ki, nehrin suyunu elleri içinde muhafaza etmek isterler, onların parmaklarında bir parça çamurdan başka bir şey kalmaz.

(Okuduğu bir kitaptan yaptığı alıntı)

Socialisme zannediyor ki, bir gün dünyada her şeyi en iyi bir surette tanzim edecektir. Ben, ziyade öğrenmek isterdim, socialisme bu ümidi nereden alıyor.

(Okuduğu bir kitaptan yaptığı alıntı)

Ben de genç iken mutlaka, Avrupalı bir kızla izdivac edeceğim diyordum. Bizim kızlarımız hatırıma bile gelmiyordu. Onları, tahsil ve terbiyeleri ve itiyad-i ictimaiyeleri itibariyle gayr-i kabil-i refakat bulurdum.
genç kızlarımızı ve genç erkeklerimizi fikren, ilmen maziye bağlı bırakmak, muayyen bir geri hududunun ilerisine geçmesine mümanaat fikrini tercih etmeyelim
Fakat zannediyorum, artık bugün kadınları büyük babalarımızın müthiş nazarları altında sinmiş olduğu gibi bulunduramayacağız.
Ahlak, her zümre-i ictimaiyenin telakkisine göre başka mana, başka renk, başka maksat gösteriyor gibidir.
Neden, ben, bu kadar senelik tahsil-i âli gördükten, hayat-ı medeniye ve ictimaiyeyi tetkik ve hürriyeti tezevvuk için sarf-ı hayat ve evkat ettikten sonra, avam mertebesine ineyim. Onları kendi mertebeme çıkarayım, ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar.
Yalnız, biz Türkler memleket ve milletin idaresini elimize aldığımız zaman, kendi şahsi davranışlarımızdaki cömertliği, devlet meselelerinin ecnebilerle hallinde düstur ediniyor, bir çocuk gibi aldanıyoruz.

Yalnız, biz Türkler memleket ve milletin idaresini elimize aldığımız zaman, kendi umûr-i zâtiyemizdeki ulüvv-i cenâb-ı, umûr ve mesail-i devletin ecanible hallinde düstur ittihaz ediyor, bir çocuk gibi aldanıyoruz.

umur-i zatiyemiz: Kendi işlerimiz
ulüvv: büyüklük
mesail: meseleler
ecanib: yabamcılar
ittihaz: kabul etme

– Tabii beraberinizde un getirdiniz dedi.
– Hayır dedim.
– O halde burada ekmek bulamayacaksınız. Çünkü burada yalnız yerlileri hükümet iaşe etmek mecburiyetindedir. Ecanibi değil.
– Öyle ise doktor benim burada oturmaklığıma imkân yoktur. Hemen yarın memleketime avdet edeyim. Bizim memleketimizde ecanib yerlilerden daha çok istihlakatta bulunmaktadır. Ben de hükümetim nezdinde ecanibe ekmek verilmesine mümanaati teklif edeyim.
10 Temmuz 1918 Çarşamba, 11 Temmuz 1918 Perşembe günleri için şöyle bir kayıt var:
Bu iki günü yazmayacağım. Birçok anılarim gibi bunların da unutulmasında ne zarar var. Yalnız şu kadar diyelim ki insanlar gerçeği hep gizlerler.
8 Temmuz 1918 Pazartesi günkü yazılar çok kısadır ve şu notları sıralıyor: Bugün kayda ve incelemeye değer aşağıdaki konular var, fakat vaktim olmadığı için yalnız not etmekle yetineceğim.
1- Cemal Paşa’nın durumu, izlediği yaşama tarzı için varlık kaynakları.
2- Talât Paşa’nın Cemal Paşa’ya sert ve soğuk davranışının sebebi ne olabilir?
3- Enver Paşa bana karşı ne politika izliyor. Buna karşı ne karar vermeliyim?
4- Yeni padişah ne gibi davranışlarda bulunabilir?
Individualisme, conservateur, révolutionair kelimelerini sıralarken her şeyi inkâr eden profesörün, muhafazakâr olduğunu söyleyen kıza şu cevabi verdiğini yazar: Asla. Sürekli değişikliklere mahkûm olan bu kâinatta bir şeyi olduğu gibi korumak nasıl mümkün olur?
Bir Türk hanım buradaki durumu göstererek diyor ki: Bu hayatın bizde yerleşmesi ne kadar zor .. Buna karşılık şu notu yazıyor Mustafa Kemal: Dedim ki ben her vakit söylerim, burada da bu vesile ile belirteyim. Benim elime büyük salâhiyet ve kudret geçerse ben sosyal yaşamımızda istenilen devrimi bir anda bir Coup ile uygulayabileceğimi sanıyorum. Zira ben bazıları gibi halk anlayışını bilenlerin kavrayışlarını yavaş yavaş benim anlayışımın ölçüsünde düşünme ve tasarlamaya alıştırmak suretiyle, bu işin yapılabileceğini kabul etmiyor ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Neden bu kadar yıllık bir yükseköğretim gördükten, uygar yaşamı ve toplumu inceledikten ve özgürlüğünü elde etmek için hayatı ve yılları harcadıktan sonra neden cahiller derecesine ineyim? Onları kendi dereceme çıkarırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar. Bununla birlikte bu konuda incelenmesi gereken bazı noktalar var, bunları iyice değerlendirip kararlaştırmadan işe başlamak hata olur
Namuslu ve izzetinefis sahibi bir kumandan için ölüm hiçbir vakit hatıra gelmez, onu düşündüren, yapılanların isabet ve de isabetsizliğidir.
Doktorla ilk konuşmasında ekmek için şöyle bir konu geçiyor: ”Doktor gıda sorununu düzenlerken ekmek konusundan da söz edildi. ”Tabii beraberinizde un getirdiniz mi ” dedi. ”Hayır ” dedim. ”O halde burada ekmek bulamayacaksınız, çünkü hükümet yalnız yerlileri doyurmakla zorunludur, yabancıları değil. ” Mustafa Kemal cevap veriyor: ”Öyle ise doktor, benim burada oturmaklığıma imkân yoktur. Hemen yarın memleketime döneyim. Bizim memleketimizde yabancılara yerlilerden daha çok harcamada bulunulmaktadır. Ben de hükümetim katında yabancılara ekmek verilmesine engel olunmasını önereyim. ”
General Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad ve Viyana’da ”Geçen Günlerim ” başlığı altında 30 Haziran 1918 Pazar gününden 28 Temmuz Pazar gününe kadar altı deftere yazdığı anılarının sonu şöyle bitiyor:
”Karlsbad’da geçen günlerimin anılarını bütünüyle ve olduğu gibi bu defterlere geçiremedim. Bunun iki nedeni var, birincisi yeterince yazı yazmak için vaktim olmadı. İkincisi her düşündüğümü, her yaptığımı, yani bütün fikirlerimi ve hayatımla ilgili sırları bu defterlere nasıl emanet edebilirdim? Hatta bu yazdıklarımı bile bir gün, ihtimal pek yakin bir günde yok etmeyecek miyim? Şimdiye kadar hep öyle olduğu içindir ki, anılarımı toplayan bir derlemem yoktur. ”
3 Aralık 1916’da (20 Teşrin-i Sâni 1332 Pazar) ise yine aynı kitabı okuyor ve bitirdiğini kaydederek şu notları yazıyor:
”Bütün filozofların türlü dinlere mensup olanların hepsi ruhun var olduğunu ve olmadığını, ruhun ve cismin bir veya ayrı olup olmadığını, ruhun yaşayıp yaşamadığını inceliyor.
22 Kasım 1916 (9 Teşrin-i Sâni 1332 Çarşamba) Kurmay başkanı ile kadınların örtünmesinin lağvı ve sosyal hayatımızın düzeltilmesi hakkında konuşma:
1) Muktedir ve hayatı bilen anneler yetiştirmek.
2) Kadınlara serbestisini vermek,
3) Kadınlarla beraber olmak, erkeklerin ahlakı, fikirleri, hissiyatı üzerinde etkendir.
Mustafa Kemal’in Havza’ya gidişi yeni bir teşebbüse neden olacaktır (25 Mayıs – 12 Haziran). Havzalılarla görüşürken ”Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız ” diyor.
Bu geniş yetkilerin kendisine nasıl verildiğini Mustafa Kemal büyük nutkunda da açıklarken diyor ki: ”Bana bu yetkileri onlar bilerek ve anlayarak vermediler. Sebep Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp tedbir almak içindi ”
Osmanlı hükümeti memlekete hâkim olma durumunu kaybetmekte olup sanki devletlerin isteklerini yerine getirmek için iktidarda tutulmaktadır.
1881-1918 yılları arasında Osmanlı devletinin vatandaşı Mustafa Kemal, böyle bir hayat tecrübesinden geçmiş ve milleti için düşündüklerini uygulamak açısından giriştiği hareket, Türk tarihinde yeni bir devir açmaya neden olmuştur.
Mustafa Kemal mütevazi bir Türk ailesinin gelenekleri ortamında doğar, kendisinde ilk iz bırakan anısı, okula başlaması için aile içinde eski ve yeni görüşün tartışılmasıdır.
Mustafa Kemal 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a geldiğinde İtilaf donanması savaşla geçemediği Çanakkale Boğazı’ndan mütareke şartlarına göre geçmiş ve İstanbul’a gelmiş bulunuyordu. Mustafa Kemal Haydarpaşa Garı’nda bu manzara karşısında yaverine şunu söylemiştir: ”Geldikleri gibi giderler. ”
Mondros Mütarekesi’nin uygulanması bakımından İstanbul hükümetini uyaran telgraflar çekmiş ve sadrazama tavsiyelerde bulunmuştur. İskenderun Limanı’na iaşe bahanesiyle kuvvet çıkarmak isteyen İngiliz donanmasına ateşle karşı koyacağını hükümete bildirmiştir.
Mesela bizde, iffet ve ismet pek büyük ve sıkı kuyudata tabidir. Bir Avrupalı bu kuyudu tanımıyor Onlar bizim nazarımızda tamamen ahlaksız, onlar nazarında biz tamamen vahşi
Namuslu ve izzetinefis sahibi bir kumandan için ölüm hiçbir vakit hatıra gelmez. Onu düşündüren icraatının isabeti ve isabetsizliğidir.
Ben de genç iken mutlaka Avrupalı bir kızla evleneceğim, diyordum. Bizim kızlarımız hatırıma bile gelmiyordu. Onları, tahsil ve terbiyeleri ve toplumsal alışkanlıkları itibariyle eşliğe elverişsiz bulurdum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir