İçeriğe geç

Karınca Huzura Varınca Kitap Alıntıları – Dursun Gürlek

Dursun Gürlek kitaplarından Karınca Huzura Varınca kitap alıntıları sizlerle…

Karınca Huzura Varınca Kitap Alıntıları

Saatin çaldığı evkat değildir her gâh
Ömrün vakti geçtiğine eyler agâh
Iyilik ve güzellik her hâlükarda zaten kendini gösterir
Iç yüzleri gösterecek bir ayna satılsa acaba kaç müşteri bulunur?
Iyilik ve güzellik her hâlükarda zaten kendini gösterir
Hayat fâni, ölüm âni.
Gülmeyi bilmeyen, ağladığı görülmeyen, şaka yapmaktan anlamayan, fıkra anlatmaktan bîhaber olan, kolay kolay etkilenmeyen insanlara rahatça heykel diyebilirsiniz. Heykeller nasıl soğuk, donuk, ruhsuz cisimlerse, böyle insanlar da sevimsiz, kudûbet, mendebur varlıklardır. Bunların hiçbirinde insan sıcaklığına, gönül zenginliğine rastlayamazsınız. Evet veya Hayırdan baska lâf bilmezler. Vech-i abuslarına bakan kimsenin içi kararır, bahçelerdeki ağaçların yaprakları çabuk sararır
El elden üstün olduğu gibi, dil de dilden kabiliyetlidir
Bï mahâbâ söylerim ben, fikirimi itmem hicâb.
Tövbe ettim kimseye ben âriyet vermem kitab
Bence bilmekle beraber öğretmekte bir meziyettir
Akıllı, hayır ile şerri ayıran kimsedir.
Bu elem yurdu denî dünyanın
Derdine mihnetine gâyet yok
Bir çürük diş gibidir bence bu can
Çıkmadan sahibine rahat yok.
Çilesiz ve aşksız insana insan bile denemez
Susmakta da bir başka belâgat vardır
Söz bilmez isen, susmayı öğren bâri
Tarihi bir gerçektir ki postta oturanlar,tahtta oturanlara hükmetmesini bilmişlerdir.
İlim ve sanat takdir edilmediği ülkeden göç eder.
(İbn-i Sina)
Kimi mezar taşında Üç yaşında vefat eden Hacı Ahmet Efendi’nin ruhuna kimisinde de Bir buçuk yaşında dünyayı terk eden Hafız Hasan Efendi’nin ruhuna yazıyormuş. Adam, bir insan 3 yaşında, bir buçuk yaşında Hacı Hafız nasıl olur, bu ne iştir diye adama sormuş. Efendim, bizim köyde bir adet vardır , bir insan hayatı boyunca kaç yıl rahat ve huzur içinde yaşadıysa, asıl hayatını o süreden ibadet olarak kabul eder ve ölünce de mezar taşının böyle yazılmasını ister. cevabını vermiş
Deniz kenarına ev yapan çok dalga görür.( Mesnevi’den)
Kabir taşlarındaki yazıları okumaya çalışıyordum. Bunlardan birinde şöyle yazıyordu : Ey ziyaretçi! Burada bir karıkoca yatmaktadır, ikisine bir Fatiha yeter..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Cebin delikse eğer vermezler bir yudum su
Aldırma adam sen de,hepsi geçer dünya bu..( H. Nusret)
Unutmayalım ki, kusurunu kabul etmemek de ayrı bir kusurdur
Bu mevsim üşütmesin seni. Çiçekler gibi baharı beklemeyi bil!
Gösterişsiz kapağının altında saflığını sakla ey kitap, güzel yüzler, güzel sözler, güzel kirpikler göreceksin. O gün beklenmeye değer
Bir toplum ki baştan aşağı kirli. Suya sabuna dokunmadan nasıl temizlik yapacağız?
Eskiden zarif ve kibar insanlar; 63’ten sonraki hayatı( peygamberimizin bu yaşta vefatı sebebiyle), bir nevi fazlalık görürler, yaşlarını söylemek sorulan soruya cevap vermek zorunda kaldıkları zaman: Efendim,vakit tamam oldu lakin davet vuku bulmadı derlermiş.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Öküz Mehmet Paşa
Cepheye top taşıyan arabayı çeken öküzlerden birinin ölümü üzerine başını derhal boyunduruğa sokan ve o günden itibaren adı bu hayvanın adıyla anılmaya başlayan Paşa
Peygamberimiz buyurdu ki:
Bunların bir âdeti vardır; iştahları gelmedikçe bir şey yemezler, iştahları kesilmeden de yemekten kalkarlar. Hekim dedi: işte sağlığın esası bulur.
Karaların ve denizlerin hâkimi Kanuni Sultan Süleyman, aynı zamanda Muhibbi mahlasını kullanan büyük bir şairdi. Önemsediği, fakat karıncaların bürüdüğü bir ağacı kesmek için Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye bir tezkire yazar ve konuyu sorar:

Dırahta ger ziyan etse karınca ziyanı var mıdır anı kırınca

Şeyhülislam aynı yolda cevap verir:

Yarın Hakk’ın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca!

Camları kapalı bir trende yolculuk eden kimse, mesafenin ne büyük bir hızla kısaldığını fark edemediği gibi, kalbi perdeli adam da ömür treninin, kabir denilen istasyona doğru nasıl bir süratle ilerlediğini görmek istemiyor.
Dört şey insanı yüceltir..

Edep
İlim
Sadâkat
Emaneti koruma

İnsan ihsanın kulcağızıdır

#

Kumaşa çapıt , eser’e yapıt , cevaba yanıt , denile kanıt denilen bir ülkede elbette ki musiki de müzik olur ve siz bir takım düşük seviyeli ekran şovmenlerine sanatçı demek zorunda kalırsınız.
Ne taaccüp ediyorsun buna dünya derler
Duyulan herzelere onda nihayet yoktur
Yerin altında öküz var mı dedi bir meczup
Onu bilmem dedim, fakat üstünde pek çoktur.
Ömer Ferit Kam
Evet sürekli başkalarıyla uğraşanlar, kendileriyle meşgul olmaya vakit bulamazlar
Nikhu ol, kıl tevazu, görme bir ferdi hâkir
Bak senin meddahın olsun pir ü derviş ü fâkir.
– Sadi Şirazi
Nikhu: Güzel huylu
İyi insanların çektiği sıkıntı geçer, huzura ererler. Ama kötünün saltanatı geçicidir, işleri hep uçuruma doğru gider.
Kıskanç adama bela okuma sakın
O zaten kendisi bela içinde
Böyle bir düşman varken peşinde
Ne hacet senin düşman olmana.
Kumaşa çapıt, esere yapıt, cevaba yanıt, delile kanıt, denilen bir ülkede elbette ki mûsıkî de müzik olur ve siz bir takım düşük seviyeli ekran şovmenlerine sanatçı demek zorunda kalırsınız!
İbn-i Sina ilim ve sanat takdir edilmediği ülkeden göç eder! diyor.
Dört şey insanı yüceltir:

1-Edep

2-ilim

3-Sadâkat

4-Emaneti koruma

İnsanın ne konuştuğu değil, nasıl konuştuğu önemlidir.
Oysa İslâm medeniyetinin asıl unsuru kitap
ve kütüphanedir.
Sürekli değişen şu dünyaya kalbini bağlamak doğru bir şey değildir. Felek bazen muhabbet, bazen husûmet gösterir.
Unutmayalım ki, kusurunu kabul etmemek de ayrı bir kusurdur.
Bir Müslüman için tek bir hakikat vardır, o da Tekbir dir. Mekke tekbirlerle fethedildiği gibi, İstanbul da Allahu Ekber! nidalarıyla alındı.
Tekbir inanan gönülleri galeyana, hüşyâr kalbleri heyecana getirir. Allah’ın en büyük olduğunu kabul eden mü’minin gözüne O’ndan başka her şey küçük görünür.
Parasını işletmekten çok biriktirmekten zevk alan adamlar gibi kitapları okumaktan ziyade kütüphanesinin raflarına dizmekten hoşlanan kimseler vardır.
Gönül ister ki, dini hislerimiz yine, çocukluk hatıralarımdaki mertebesine yükselsin.
Geniş gönüllü insana dünya hiçbir zaman dar gelmez. Varlık, bazı insanlar için darlık sebebi olabilir. Dar kafadan geniş düşünce çıkmaz.
Ne acı bir gerçektir ki bugün istanbul’un tarihi eserlerinin diplerini hayvanlardan çok böyle hayvanlaşmış insanlar kirletiyor.
Babaların ve anaların bu türlü şikâyetlerinin büyük bölümünü -hiç kuşkusuz onların çocuklarından gördüğü ilgisizlik, evlatlarından memnuniyetsizlik oluşturuyor. Ana baba evlâdı için canını verir, oysa evlât, bırakın canını, malını bile vermez. İşte bundan dolayıdır ki, Baba oğluna koca bir bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm bile vermemiş! denilmiştir.
sürekli başkalarıyla uğraşanlar, kendileriyle meşgul olmaya vakit bulamazlar.
Unutmayalım, gül bizim kültürümüzde cennet kokuları saçan mübarek bir çiçektir. Bakınız Yunus Emre’miz gülü, nasıl gülümsetiyor:

Salınır Tûbâ dalları
Kur’an okur hem dilleri
Cennet bağının gülleri
Kokar Allah deyû deyû

Bakarken gözlere, akarken sulara, kokarken güle, öterken bülbüle Allah! dedirten bir medeniyet ne muhteşemdir yâ Rabbi!

Sabır bir ağaca benzer ki , kökü acı , meyvesi tatlıdır.
Bulursak şükrediyoruz, bulamazsak sabrediyoruz.
Çilesiz ve aşksız insana , insan bile denilmez.
Kalem ağlarken, kitap güler
İstanbul’un 3 düşmanı;
Zelzele
Belediye başkanları
Yangın
İlim ve sanat takdir edilmediği ülkeden göç eder.
İlim peygamberlerin, servet ise avamın mirasıdır.
İlim sahibini muhafaza eder, serveti ise sahibi muhafaza eder.
Servet düşmanı, ilim ise dostu çoğaltır.
Servet sarf edildikçe azalır, ilim ise çoğalır.
Servet sahibi cimrilike suçlanır, ilim sahibine ise ta’zim edilir.
Servet hasede, ilim ise hürmete vesiledir.
Servet kalpte darlık, ilim ise ferahlık sebebidir.
İlim hakimdir ölmez, servet mahkumdur kalmaz.
Servet insanda benlik ve kibri, ilim kemal ve tevazuu artırır.
Muteberdir cihanda dûn-ı denî
Daima zillet üzere ehl-i hüner
Hâl-i âlem misâl-i deryâdır
Külçe altın çöker, ciyfe yüzer
”İşte tarih önümüzde duruyor; Osmanlı’ya benzer, o güç ve azamette, o büyüklükte bir devlet kaydetmiş mi? Öyle bir şey de kurulamaz artık. O güç, o iman, o enerji mevcut değil ki bugün. ”
Bunlar onlardır ki gelüp gittiler
Gelüp de işbu cihanda nettiler?
Mâziyi anlamak, âtiyi keşfetmekten çok güçtür.
Kim bilir tarih bize kaç kuzuyu kurt, kaç şeytanı melek gösterir.
Canavarların en korkuncu, mukaddesatı olmayan insandır.
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrâh
Doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah
Biz Tanzimat’tan beri, hatta son üç yüz yıldır çöküş devrini yaşadığımız için ruhun gıdasını ihmal ettik, bedenin ihtiyaçlarını yerine getirmek için onu ceset yaptık.
Kumaşa çapıt , esere yapıt , cevaba yanıt , delile kanıt denilen bu ülkede elbette ki mûsıkî de müzik olur ve siz bir takım düşük seviyeli ekran şovmenlerine sanatçı demek zorunsa kalırsınız!
Bir kez Allah dese şevk ile lisan
Dökülür cümle günah misli hazan
Cami, cem eden, toplayan demektir. Oraya devam, halkın dini hislerini idame ettiriyordu. Devama halel gelmesi, bu hisleri köreltti.
Hoşça bak zâtına kim zübde-î âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
Osmanlı, kağıda ve taşa yansıyan bir medeniyetti. Onları kazıyanlar ise, tam takır kuru bakır zavallılardı.
Tertemiz olan can bedenden ayrılırken
İster taht üzerinde öl, istersen toprak
üstünde!
Ey kardeşim! Fani olan bu dünya kimseye
kalmaz
Öyle ise gönlünü, bu dünyayı Yaratana bağla
Allah insana iki kulak, bir ağız vermiş. Bunun anlamı, iki dinle bir konuş demektir. Dilin ön tarafına dişlerden sur çekmiş; dudakları da üstüne duvar gibi örmüş. Bunun manası ise, dilin olur olmaz zamanlarda dışarı çıkmasını önlemektir. Demek ki az konuşmak, çok dinlemek esastır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir