Yekta Kopan kitaplarından Karbon Kopya kitap alıntıları sizlerle…
Karbon Kopya Kitap Alıntıları
Keşke yazsan kardeşim! Bil ki o zaman, öğretmeye çalıştığın bütün doğrular değişecek, bil ki o zaman öğrenmeye çalıştığın bütün gerçeklerin maskeleri düşecek, ve bil ki o zaman ışımaya başlayacaksın
Beni anlamanı beklemiyorum, sadece anlamak için çaba gösterdiğini bilmek istiyorum.
Hangi tohumu ekersen ek; zaman, dilediği meyveyi veriyor.
Oysa adlandırılamayan şekillere benzeyen bulutların mavi gökteki geçit resimleri gibi akarken günler, ne kadar huzurla doluydu içim, nasıl da gururlanıyordum her şeyden uzak olmayı başarabilmekten dolayı.
Her anlatım bir simgeler dizisidir, kullanımı kişilerin paylaştıkları ortak bir geçmişi gerektirir.
Kapalı duran bir kitap, yalnızca bir cilttir, başka şeyler gibi bir şeydir.
Kütüphane, büyülenmiş ruhlarla dolu tılsımlı bir odadır.
Bir yaprağın saklanabileceği en iyi yer bir ormandır.
Başarısız bir şey yapmayı boş oturup hiç bir şey yapmamaya yeğlerim
Daha çok okumalısın, birileriyle paylaşmak için değil, kendi kendine çoğalmak için.
Benim kendimle yüzleşme bilmem için söylediklerini, söylediklerimi, havada uçuşan sözler olmaktan çıkarıp yazıya dökmem gerekiyor.
Savaşını kendi başına kazanmayı öğrenemeyene erkek denmez.
Unutmak dilin içindedir, dışında değil ki
Farklı dillerde, her şey farklıydı.
.
.
.
Bir tek ölüm bütün dillerde aynıymış.
.
.
.
Bir tek ölüm bütün dillerde aynıymış.
Bir anda sözler dökülür ağızdan ve geri dönüşü yoktur gevezeliğin. Sonrasında yürek sıkan bir karanlık kalır.
Duygu birliğinin doğduğu yerde yaşam yeniden başlar.
Hangi tohumu ekersen ek; zaman, dilediği meyveyi veriyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Düşünceler de bazen olgunlaşmadan düşer ağaçtan.
‘Mevsimler gelip geçiyor. Kimi zaman haykırarak, çoğu zaman fısıldayarak..’
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
‘Kitabını okurken şehrin seslerine kulak kabartıyor: çocukların gülüşleri, satıcıların çığlıkları, dağınık bir kaç konuşma.. sonra birden anlıyor ki, şehirden geldiğini sandığı bütün bu sesler, elindeki kitaptan taşan sözler..’
‘Başım çatlayacak gibi ağrıyor. Parçalarım, bütünüme fazla geliyor.’
‘Ah, ne büyük laflar bunlar böyle! Ne can alıcı oklar fırlatıyor yay gibi gergin diller!’
‘Artık hızla yaklaşan bu bahar günlerinde ne yapacağız?’
‘Durmadan değişiriz; bir kitabın her okunuşu, her yeniden okunuşu, o her yeniden okunuşun her hatırlanışı o kitabın metninin yeniden keşfedilişidir. Bu yüzden, denilebilir ki, bir kitabın metni de Heraklietos’un ırmağıdır.’
‘Kapalı duran bir kitap yalnızca bir cilttir, başka şeyler gibi bir şeydir. Ama kitabı açmayagörün, kendini ellerinize bırakıverir, estetik bir olay gerçekleşir.’
farklı olmayı yanlış anladığım gibi, kaçmayı da yanlış uyguladım. hep kendime kaçtım. içimi kendimle doldurmaktan daha fazlası gelmedi elimden.
farklı olmayı yanlış anladığım gibi, kaçmayı da yanlış uyguladım. hep kendime kaçtım. içimi kendimle doldurmaktan daha fazlası gelmedi elimden.
Anlam, öyle her arandığı yerde bulunan bir kuş değildir.
Yaşamımdaki amacım bu işte ancak her şeye karşın bunun temelinde öfkeden çok sevgi, tutkudan çok sükûnet yatıyor. Sık sık derin acılara gömüldüğüm doğruysa da, gene de içimde saf ve sakin bir uyum, bir müzik var. En yoksul bir kulübede, en pis bir köşede bir cümle, bir hikaye görebiliyorum.
Oysa şimdi, şu an, sana yazarken ve düşünürken koskoca bir boşluk Hangi tohumu ekersen ek zaman dilediği meyveyi veriyor.
Rüyalar ve gerçekler arasındaki ince ip köprünün üstünde dengemi kaybetmeden ilerlemekte zorlanıyordum ve yaşamım her şeyi yitirdiğim, her şeyin ya unutulmaya ya da ötekine terk edildiği bir kaçışa dönüşüyordu.
Kendime ait bir dünyam vardı; tarihini benim yazdığım, efsanelerini benim oluşturduğum ve haritasını benim çizdiğim bir dünya. Ama kendimi bu dünyanın yaratıcısı gibi değil, dışarının gürültüsü, kargaşası ve acımasızlığı karşısında oradan oraya savrulan bir yaprak gibi hissediyordum. Tıpkı dışarıda kalsalar parçalanacak, ciltlerinden ayrılacak, yok olup gidecek kitaplar gibi ben de korunmasız bir yapraktım.
Mevsimler gelip geçiyor. Kimi zaman haykırarak, çoğu zaman fısıldayarak
Hangi tohumu ekersen ek, zaman dilediği meyveyi veriyor.
Sen bunu anlayamazsın İç rahatlığını rahatsızlığını Nereden bileceksin? Olur Bazı insanların içi rahat olur!
Bir insana, bir fikre sonuna kadar – Sonsuza kadar demek ne derece doğru? – bağlanmak. Onun için, onunla mücadele etmek
Hangi tohumu ekersen ek; zaman, dilediği meyveyi veriyor.
Başım çatlayacak gibi ağrıyor. Parçalarım, bütünüme fazla geliyor.
daha çok okumalısın, birileriyle paylaşmak için değil, kendi kendine çoğalmak için.
Gerçekten sevilmeye değer şeyleri sadakatle sevmeyi sürdürebilirse kişi, sevgisini anlamsız, değersiz, önemsiz şeylerle ziyan etmezse zamanla daha çok ışığa kavuşacak, güçlenecektir.
Kendini öldürmeye kalkışmış ama suyun çok soğuk olduğunu ayrımsayınca var gücüyle yeniden kıyıya dönmeye çalışan bir adam gibiyim.
Düş görür gibi yaşamaktan korkan biri, gerçeği nasıl değerlendirebilir ki?
Yaşadıklarımın verdiği sıkıntıyı kavrayabilmen için iki yol var; ya burnundan kanlar boşalana, gözlerin bir yanardağın lav püskürmesi gibi yuvalarından fırlayana, Tanrı’ya yakaran bir zavallı gibi dizlerinin üstüne çöküp kusana kadar seni terk etmeyecek olan baş ağrımla tanışmalısın ya da yazmalısın Keşke yazsan
İçimizden geçen düşünceler dışarıdan görünüyor mu? İnsanın ruhunda kocaman bir ateş yanıyor olabilir; ama hiçbir zaman kendi kendisini ısıtamaz onunla
Tanıdınız artık beni, ne düşünsem söylüyorum. Düşünceler de bazen olgunlaşmadan düşer ağaçtan.
İkimizin arasında geçen konuşmaya bir kitaptan yapılan büyükçe bir alıntı girseydi, o bölümü italik harflerle dizerlerdi herhalde.
Binbir Gece Masalları her derde devadır ama bayılırsan seni ayıltmazlar.
Mavi. Hüzün. Hırkasının rengi bile hüzünlüydü ve ben onu uzaktan da olsa sevmekten mutluydum.
Şimdi sessizce uzaklaşacağım bu metnin başından. Sen de öyle yapacaksın biliyorum; hep böyle olmaz mı? En güzeli bu. Nasıl olsa bir gün, bir yerde karşılaşacağız. Şimdilik, bitti!
Farklı bir yolda yürüyeceğini sanmıyorum. Nedir beni senin gözünde suçlu kılan – böyle düşündüğünü hissedebiliyorum – nedir beni delilerden bir deli yapan? Deliliğim bile sana doğrudur
Daha çingeneyim ben senden, daha yiğit
Farklı bir düşünce alanına kapı açılmasın diye istediğimi yazamadığım halde samimiyetten dem vurmamda kişisel dramım olsa gerek.
Olmuyordu işte, hayallerinde bile ona rahat vermiyorlardı.
Yine de unutmamalı, fırtınayı anlatan hiçbir hikâye, yağmur yağmadan bitmez.
Bir kitap aynı okurun gözünde bile değişikliğe uğrar, çünkü biz değişiriz; biz, aynı insanın bugün dünden farklı olduğunu, yarın da bugünden farklı olacağını söyleyen Heraklietos’un ırmağıyızdır. Durmadan değişiriz
Bu yüzden denilebilir ki, bir kitabın metni de Heraklietos’un ırmağıdır.
Bu yüzden denilebilir ki, bir kitabın metni de Heraklietos’un ırmağıdır.
Bitmek bilmez bir körebe oyununda, sürekli olarak ebe olmayı kim ister ki?
Bu oyunun oyuncusu olmaktan yoruldum. Bitmek bilmez bir körebe oyununda, sürekli olarak ebe olmayı kim ister ki?
Çocukluğumdan aklımda kalan tek şey, kaçıp gitmek düşüncesi. Evden, okuldan, sokaktan, misafirlikten, kavgalardan, ölümlerden, arkadaşlarımdan, ailemden, çevremden kaçıp gitmek. Şu anda bunları yazarken gülüyorum. Farklı olmayı yanlış anladığım gibi, kaçmayı da yanlış uyguladım. Hep kendime kaçtım. İçimi kendimle doldurmaktan daha fazlası gelmedi elimden.
Daha çok okumalısın. Birileriyle paylaşmak için değil, kendi kendine çoğalmak için.
Sadece içlerindeki büyülü dünyalara değil,nesne olarak da kitaplara aşık olmuştum.
#Yaşamadığım bir çocukluğu,yazarak yeniden kurgulamaya çalıştığımı ne ona söyledim ne de sana.#
Olmuyordu işte,hayallerinde bile ona rahat vermiyorlardı.
“Duygu birliğinin doğduğu yerde yaşam yeniden başlar.”
“Çoktan doyduğunu ve hatta devam ederse saatlerce karın ağrısı çekeceğini bildiği halde, masadaki çikolatalı pastanın hepsini yemeye çalışan bir çocuğun masumane arsızlığından öteye geçmiş, hastalıklı bir arzuyla, kendini kaybedip yıkılana kadar içmek isteyen bir alkoliğin engel tanımazlığıylaTürkçe çevirilerden sonra İngilizce çevirilere saldırır olmuştum. “
Farklı olmayı yanlış anladığım gibi, kaçmayı da yanlış anladım. Hep kendime kaçtım. Içimi kendimle doldurmaktan daha fazlası gelmedi elimden.
Başarısız bir şey yapmayı, boş oturup hiçbir iş yapmamaya yeğlerim.
Düş görür gibi yaşamaktan korkan biri, gerçeği nasıl değerlendirebilir ki?
Kimseye küfretmek istemedim çocukluğumdan bu yana; benimki sadece gerçekleri en saf haliyle söylemekti. Ancak böyle rahatlayabiliyordum. Ama artık değiştim.
İnsanın ruhunda kocaman bir ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendi kendisini ısıtamaz onunla; gelip geçenlerse yalnızca bacadan çıkan cılız dumanı görürler ve yoluna devam ederler.
Huzur dedikleri yerçekiminden başka nedir ki?
Yalanların parçası olmayı ezberlemişim, geçemem yolun öte yanına.
Hangi tohumu ekersen ek, zaman dilediği meyveyi veriyor.
Düşünceler de bazen olgunlaşmadan düşer ağaçtan.