Ahmet Şükrü Esen kitaplarından Karacaoğlan kitap alıntıları sizlerle…
Karacaoğlan Kitap Alıntıları
İşledim de tövbelere başladım
Öpem derken al yanağı dişledim
Kurt yiyip de çürüyesi dişinen
Coşgun sular gibi bendim döğmeyim
Güzel sevme derler nasıl sevmeyim
Sevsem öldürürler sevmesem öldüm
Sarf eyledim elde olan varımı
Kim ağlatmış benim mahmur yârimi
Kirpikleri top top olmuş yaş ile
Uğrun uğrun dosta selâm vermişsin
Bin bir çiçekten de rengin almışsın
Dönmüş rengin elvan güle sevdiğim
Yürü yalan dünya senden usandım
Çok emekler verdim hep zayi ettim
Cesedim içinde candan usandım
Güzellik kıza verilmiş
Gelin akmış da durulmuş
Kız bulanık sele benzer
Gelinin benleri beste
Kızı gören olur hasta
Gelin şeker şerbet tasta
Kız petekte bala benzer
Gelinin elinde bardak
Kız daha görmemiş gerdek
Gelin gölde gövel ördek
Kız bağçede güle benzer
Aynı Karac’oğlan aynı
Tepesinde kaynar beyni
Zemheride kızın koynu
Al baharlı yaza benzer
Garibin derdinden ne bilsin tabip
Akşamdan soyunup (da) koynuna girip
Boynuna dolanan kollar öğünsün
Çok ağlama kömür gözlüm söz olur
Mısr’ın hazinesin (de) versem az olur
Bütün İstanbul’u değer gözlerin
Biri keklik biri turaç biri gaz
Onların da üç hasmı var dünyada
Biri ispir biri şahin biri baz
O birinin pare karlı dağı var
O birinin mor sünbüllü bağı var
Şu yalan dünyanın üç şeyciği var
Biri eyyâm biri bahar biri yaz
O bir kişi gibi kendim(i) öğemem
Koku(yu)layup zülühümü dövemem
Şu yalan dünyada üç şey (var) sevemem
Biri yalan biri gıybet biri söz
Karac’oğlan der ki göreydi gözüm
Daima Hakk’adır benim niyâzım
Güzel olana da üç şey ilâzım
Biri ilvan biri cilve biri naz
İtiraz eyleme gel yavaş yavaş
Gözümden akıttım kan ile yaşı
Zülfün teli ile sil yavaş yavaş
Kaşların benzettim âb-ı zülâla
Gözlerin hükm eder yedi krala
Seher vakti kollarını ırgala
Tokunsun zülfüne yel yavaş yavaş
Üç gün değil beş gün değil yüz gündür
Şu zülüfler gerdanına düzgündür
Merhem sarmaz yârelerim azgındır
Yâremin Lokman’ı gel yavaş yavaş
Karac’oğlan der ki gidelim yâre
Acep bulunur mu derdime çare
Saydım gerdanında benleri sıra
Yanakta açılmış gül yavaş yavaş
Tamam (bu) dünya bana aralandı gel
Azrail göğüste canım hayhayda
Gözümün beyazı [karalandı] gel
Karac’oğlan der ki hafta[da] ayda
Sürüp ayrılmaktan ne buldun fayda
Azrail göğsümde canım hayhayda
Ciğerimin başı yaralandı gel
Görülmeyi görülmeyi
Siyah zülfün halkalanmış
Örülmeyi örülmeyi
Aldatıp yârimi elimden alan
Gözyaşın mürekkep kirpikler(in) kalem
Ayrılık nâmesin yaz uğrun uğrun
Arif olan söylediğin anlamış
Al yanaklar domur domur terlemiş
Rahmetin güllere yağdığı gibi
Cevahir pas tutmaz, ne silinirsin
Nerden baksam bana el görünürsün
Seni seven olmaz benden ziyade
Aradım bulmadım haram yimezi
Yedi yıldır terk ettiğim namazı
Nazlı yâr göğsümde kıl dedi bana
Çok ağlama kömür gözlüm söz olur
Mısır’ın hazinesin (de) versem az olur
Bütün İstanbul’u değer gözlerin
El sunup gülünü dermediler mi
Kız seni sevdiğine vermediler mi
Bir derdin var bilemedim kız senin
Yâr ile gezdiğim dağlar perişan
Kulak verdim dört köşeyi dinledim
Bir ben değil cümle âlem perişan
Gerdanında benler(i) çoktur sayamam
Can tatlıdır ben canıma kıyamam
Felek ağı yediriyor aşınan
İşledim de tö[v]belere başladım
Öpem derken al yanağı dişledim
Kurt yiyip de çürüyesi dişinen
Bir âh çeksem yüce dağlar delinir
Ben gidersem sana bir yâr bulunur
Bari bir kötünün gönlün eğleme
Düştü m’ola sevdiğimin yurduna
İl yanmazken ben yanardım derdine
Engel aramızı açtı n’eyleyim
Kim ölüp de kim kaldığı bilinmez
Ölsem gurbet ilde gözüm yumulmaz
Atam anam bir ağlarım yok benim
Gülünü toplarken fidanın kırmış
Şur(a)da bir kötünün koynuna girmiş
Şu benim sevmeye kıyamadığım
Gidiyorum kömür gözlüm ağlama.
Ağlamanın vakti geçti ne çare.
Kement atıp yollarımı bağlama..
Günüm güzelinen geçer
Ağalar beğler de içer
Kahve de kara değil mi
İnip aşkın deryasını boyladı
Nazlı yâr da figan etti ağladı
Yıkılıp üstüne ölesim geldi
Ayrılık şerbeti zehirden acı
Kıvrım kıvrım olmuş zülfünün ucu
Mor menekşe boynun eğdiği gibi
Bilmem yanındaki nesi
Ilgıt ılgıt gelir sesi
Bülbül m’oldun Türkmen kızı
Yedi ay oldu kız sevdana düşeli
Gel gidelim bizim oda döşeli
Döşemesi boydan boya kırmızı
Kuru ağaçta meyve bitmez
Hayalin karşımdan gitmez
Günde görürüm düşlerini
Koç yiğitler yatamıyor derdinden
Beş yüz kişi Boz Gedik’in ardından
Dizgin edip çıkmamıza ne kaldı
Gül gibi yanıyor açılan yüzler
Şimdiki zamanda büyüyen kızlar
Yalvarır oğlana gel diyü diyü
Seni koynumda beslerim.
Yüzünü güzel göreyim,
Zülüfün kara değil mi?
Akıttın meylimi selden ziyade
Ben güzel görmedim senden ziyade
Bilmem hûri misin (bilmem) gökten mi indin
Bugün güzelliğin dünden ziyade
Yârsiz ya ben bu dünyayı n’eylerim
Bir canım var sana feda eylerim
Daha ne istersin candan ziyade
Koç yiğitler yatamıyor derdinden
Sabahtan seherden Be[y]lân ardından
Sandım altı güzel indi pınara
Üçü uzun boylu gayetten güzel
Üçü orta boylu gözlerin süzer
Dedim ağca ceyran çölde ne gezer
Sandım kınalı keklik indi pınara
Karac’oğlan bunu böyle söyledi
İnip aşkın deryasını boyladı
Güzel gitti diyü pınar ağladı
Acıdı yüreğim yandı pınara
Ağca: Beyaza çalan
Beylan: Hatay’ın Belen ilçesi
Ceyran: Gözlerinin güzelliği ile meşhur bir geyik çeşidi, ceren
Meyvesi koynunda gizli
Melham eyle kömür gözlü
Sar sinemin yarasına
[Melham: merhem, ilaç]
Bir od düştü yanar sinem bağında
İl[ler] uyuyunca yatsı vaktinde
Gel de muradına er dedi bana
Su gelir hendeğe dolar
Ağlayanlar bir gün güler
Gönül gamlanma gamlanma
Yaslandılar, şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim, ala karlı dağ iken
Sarılıp yatmaya kol incinir mi
Sevsem öldürürler, sevmesem öldüm
Dünyasından hayvan gelir, bön gider
Boyu uzun, beli ince olursa
Götür sat pazarda kölem var deyi.
Aşıklar sadıklar kavuşur elbet
Benim Hak’tan özge sevdiğim mi var
Taş düştüğü yerde ağır,
Güzel sevmek günah değil,
Ben kitapta yerin gördüm.
Şeyda bülbülün dillenmiş
Koynunda memen kirlenmiş
Emilmeyi emilmeyi
Ben senin derdini çekemem gönül
Güzeli öğmesi boynuma farzdır
Kara kaş altında sürmeli gözdür
Aşığın bahşişin vermeli gelin
Bir kız bana emmi dedi n’eyleyim
Yar ile gittiğim yollar görünür
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı
Gözlerim dolmuştur kan ağlamaktan
Bir ben değil cümle alem perişan
Arkam sıra ah çekip de ağlar var
Bir muradım nazlı yâre kavuşmak
Ara yerde yıkılası dağlar var
Karac’oğlan der ki: Kendim öğmeyim
Taşlar alıp dertli sinem döğmeyim
Güzel sevme derler, nasıl sevmeyim?
Çatık kaşın arasında benler var
Karacaoğlan
Çatısını çok muntazam çatmışlar
Ölüm ile ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık
Gözlerin kara değil mi
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değil mi
Utanırım akar terim
Güzellikte yok benzerin
En sevgili makbul yerin
Saçların kara değil mi
Beni ‘kara’ diye yerme
Mevlam yaratmış hor görme
Ala göze siyah sürme
Çekilir kara değil mi . ..
Şöyle dağlar koç yiğide dağ olmaz
Yedi yerden yaralarım sızılar
Bu yarayı çeken yiğit sağ olmaz
Şu duman şu dağa ne güzel uymuş
El bağladım Hakk’a niyaz eyledim
La’net kör şeytana ne güzel uymuş
Ta ezelden kurd eniği kurd olur
Yiğit olan erin yalanı yoktur
Cehennem dediğin hiç ateş yoktur
Herkes ateşini bile getürür
Bülbül bir yanını güle getirir
Yiğit olan yiğit sırrın söylemez
Kötü kalbindekin dile getirir
Körlerin gözüne girsen de görmez
Namussuza öğüt versen de almaz
Bir kötü dilim var hiç halden bilmez
Kötü dil de başa bela getirir
Ben bir rüzigarım handa misafir
Akıttıkça ala gözler yaşarı
Çıkarma zülfünü fersten dışarı
Esen yeller de zülüfünden tel alır
İtibarım yoktur yüze gülene
Kefen kısmet olmaz güzel sarana
Beni yarin mendiline saralar
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
Nice bin senedir çürüyen canlar
Hakk’ın emri ile dirilir bir gün