İçeriğe geç

Kara Ahmet Destanı Kitap Alıntıları – Fakir Baykurt

Fakir Baykurt kitaplarından Kara Ahmet Destanı kitap alıntıları sizlerle…

Kara Ahmet Destanı Kitap Alıntıları

Ne kadar büyüktü sınırını belirleyemediği özlemleri
Dünyaya buzağı geldik, öküz gitmeyelim komşu!
Varsıllar varsıl partisine, biz de kendi partimize! İşçi Partisi yoksulların!
İnsanların huyları da çeşit çeşit. Ben de emperyalistleri sevmem aksi gibi. Ne çare bizim hökümet doladı seni başımıza; bakalım ne zaman siktir olup gideceksiniz?
Biz namuslu bir yönetim istiyoruz! Sıkıyönetim ilanına gerek yoktur
Bu ezik yaşam, bu bozuk düzen, vede sürdüğüm tatsız ömür gözümü çok yıldırdı. Ocudum karakollardan, hükümetten! Güvenim kalmadı savcılara, yargıçlara. Ondan böyle bocalıyorum, siniyorum; bilmem bundan da haberin var mı?
Haksızlıklardan, hırsızlardan yana kapıkulu bir memur olmaktansa, ezilenlerin okumuş evladı olmayı, onların davasına arka çıkmayı kendime yol olarak seçtim.
Evladın hayırsız olduktan sonra uzak olmuş, yakın olmuş bir değil mi?
Biz yolladık adam olsun! O gitti eşşek olduysa ne yapalım?
Ben bir başbakan olsam, herkesin et yemesini zorunlu tutarım. Et yemediği için milletin kafası işlemiyor kardaşım!
Bu kızlar deli ederler insanı. Bu dilleri, bu düşünceleri. Bu sevmeleri. Sevip sevip de sevdirmemeleri!..
Eski vede yeni; görmedim ekmeğe hörmetsizljk eden komünist! Yere düşeni alıp kaldırırlar!
Lu Sin miydi adı, bir Çinli yazardan okumuştu. Demir sandığa koysunlar seni, kitlesinler; kalacaksın orada dakika belli değil, saat belli değil. Ekmek yok, su yok. Kasıklarındaki sidiği boşaltma olanağın yok. Arkadaşım görme olanağın yok. Peynir ekmek aldırma olanağın yok. Dostunu düşmanını görme olanağın yok. Kurtulabilir misin? Kurtulabilirim dersen bir kurtuluş umudu vardır! diye yazıyordu Lu Sin.
Erlik varlıkla demiş eloğlu.
Halk Partisi’nin de canı cehenneme! Hâlâ halka göre konuşmayı bilmiyorlar!
Kürtler duşta sabunlanınca gümüş olur!
Sabah akşam düzüştükten sonra neden zor olsun okumak?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aslında bugün Amerika’nın emelleri var Türkiye üstünde! Silah satabilmek için dünyanın sinirlerini gergin tutmak istiyor.
Akıllı bir arkadaşa ihtiyacım var.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Boşa mı demişti din afyondur diyen? Bu yüzden asla sandıktan çıkamazdı devrim.
İnsan iş edinip evlendi mi hayata atılmış olur; daha önce dışında mıydı? Yaşamıyor muydu?
Hayatın bir savaşım olduğunu erken duyarız ama anlamını geç kavrarız.
İnsanın boş vakti olmazsa kötü, olursa daha kötüdür. Nasıl değerlendireceksin? İşi uğraşı olmayanlar için zor.
Dünyaya buzağı geldik, öküz gitmeyelim komşu!..
Dünyada çok hiyarlar var!
Üç öğrenci, üçü de birer değirmen! Bende motor gücü mü var ulan? Aldığım aylık ne şunun şurasında?
Öyle yavuz arkadaşsın, yamanlığın Suriye’de bulunmaz! Çok yaşşa
Cenabı Allah şeytanı cennetten attı, Hazreti Nuh gemisine aldı, neden? Nuh insandı, insanlığından!..
Biraz haksızlık oluyor ama ne yapayım? Adalet terazisi miyim ben? Olacak o kadar haksızlık! Onu da Allah düşünsün yukarda…
Bir Türk dünyaya bedeldir, ne gülüyorsun?
Savaşta güçlü olmak için sanayide güçlü olmalı
Yetmeyecek mi çektiğim çile?
Ağlama! Senin köylü ağıtlarına muhtaç değil şehir?
Kız olsa orosbu olurdu, oğlan oldu böyle oldu!
Yaşam başka, kitaplar başkaydı demek.
Şimdiye kadar olan kusurlarımızı hoş gör, simden sonra işleyeceklerimize de engel ol gözel Allahım!
Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek!
Görüyoruz okuyanları. Neyse
Sünnetlerini siler belki amma, farzlarını asla silmez Cenaballah!
Ben kendim yola girmeğe girerim de; bir içsavaşa yol açmadan karıyı kızı nasıl sokarım?
Hiç senin benim çocuğumu kaymakam, doktor yaparlar mı? Onları kendilerinden yapıyorlar, gözünü birazcık açıp görmedin mi?
Her okumuş birer yoksul kız alsa, Türkiye’de yoksulluğun beli kırılırdı.
“Bir insanın okuması yarım kalırsa, dünya yıkılmaz korkma! Ama engelletme! Hayatın bir savaşım olduğunu erken duyarız ama anlamını geç kavrarız. ‘Hayata atılmak ‘ sözüne verilen anlamdan dolayı yapılır bu yanlışlık. İnsan iş edinip evlendi mi, hayata atılmış olur; daha önce dışında mı? Yaşamıyor mu? Bir iş edinmeden, evlenmeden de savaşımdır hayat.”
“Eğer bütün köylülerin, emekçilerin sevdiği, yararlandığı bir ozan olacaksan, ayağını toprağa basacaksın. Köylülerin, emekçilerin yaşamına bakacaksın. Onların dertlerini anlatacaksın. Neler çekiyor insanlar bir lokma ekmek için, nasıl alın terinin karşılığını alamıyor, bin çalıda asılı kalıyor hakları; dikkatle bakacaksın; konularını onların yaşamından alacaksın. Yeni insanlar, yeni olaylar yazacaksın.”
“Bu dünya, büyükçe balıkların dünyası. Büyükçe balıklar her zaman küçük balıkları yutar.”
“Ahmet okumayı sadece kendisi için istemiyor. Anasına, kardeşlerine yararlı olacak; ama en çok da köyüne koşacak, okuyup büyük adam olunca! Başta köyünün yoksulları olmak üzere, öteki köylerin yoksullarına destek olacak. Hele bir ilçenin kaymakamı olduğunda yok mu, kulüpte, kasabada oyalanmayacak, köylere koşacak. Tarlalarda yoksulların yanına varacak, “Kolay gelsin! Ne gibi derdiniz varsa söyleyin, hepsini gidereyim!“ diyecek, yoksulların yanında yer alacak.”
“Ahmet’e göre asıl cahillik bu. Yoksul da olsa, yaparım dedi mi, yapar insan. Tanrı, daha yola çıkmadan pes eden yılgın insanların değil, gideceği yere tutkuyla yürüyen, kararlı insanların yardımcısıdır asıl.”
Seçim geldi. Para dağıttılar. Bir oy yüz liradan, iki yüz liradan gitti. Adamına göre. Bayram’a da getirdiler iki yüz lira. “Şununla çocuklara fındık fıstık al” dediler. Gelenleri tersledi Bayram. “Benim çocuklar fındık fıstığa alışkın değil! Yemediğim bok bir bu kaldıydı, bunu da yedirmeyin! Parayla oy yok bende; gönlümle vereceğim!”
Ne insanlar vardı dünyada. Belki beş kuruş kazanmamışlar. Yiyorlardı tıkır tıkır.
İnsanın içinde kötülük vardır. Ya sen ya ben bir kalleşlik yaparız kötü biçimde. Çünkü zordur içimizdeki kötülüğü durdurmak.
‘Ben bir başbakan olsam, herkesin et yemesini zorunlu tutarım. Et yemediği için milletin kafası işlemiyor kardaşım!’ Düşündü biraz. ‘Ama başbakan var, başbakancık var. Milletin kafasının işlemesini zaten istemiyorsam, bundan hiç kapak kaldırmam. Et yedirip neden başıma bela bulayım?
Aslan et yer, manda ot. Aslanın tüyüne elini süremezsin; parçalar seni. Mandanın sırtına bin yörü! ‘
.
‘Peki nesin sen, işinin adı ne?’
‘İşim işgörenlik, yani temizlikçilik ‘
‘Ne demek işgörenlik, yani temizlikçilik?’
‘İşçi demek; ama giriyor mu bütün işçiler TİP’e?’
‘Belki şimdi girmiyor; ama bir gün girecekler!
‘Yeter mi işçinin gücü?’
‘Köylüler de var ‘
‘Köylülerden bunları anlayan kaç kişi? Camileri, yolları yapılıyor. On kuruş da zam koydular ekine; daha ne?’
‘Koydular ama, fiyatlara da koydular! Bu kadar kalın kafa olma Bayram Arkadaş! ‘
.
Seveceksen bir devrimci sev!
Herkesin mutluluğu için savaşıyorlar,
yarınki güzel günleri getirmek için
ölüme gidiyorlar
Hayatın bir savaşım olduğunu erken duyarız ama anlamını geç kavrarız. Hayata atılmak sözüne verilen anlamdan dolayı yapılır bu yanlışlık. İnsan iş edinip evlendi mi hayata atılmış olur; daha önce dışında mıydı? Yaşamıyor muydu? Bir iş edinmeden, evlenmeden de savaşımdır hayat.
Ben bir başkan olsam, herkesin et yemesini zorunlu tutarım. Et yemediği için milletin kafası işlemiyor kardaşım.
Tanrı, daha yola çıkmadan pes eden yılgın insanların değil, gideceği yere tutkuyla yürüyen, kararlı insanların yardımcısıdır asıl.
Yaşam başka, kitaplar başkaydı demek.
Irazca’nın torunu Kara Ahmet şehirdeki okulda gün gün aydınlığa çıkıyor. Kökünün üstünde gür bir umut gibi büyüyor. Savaşım’ı o sürdürecek; başka anlamda, başka boyutlarda! Ama onun da yolu yokuşlarla dolu. Tıpkı adaşlarınınki, arkadaşlarınınki gibi
Kara Ahmet’in, onunla birlikte hepsinin romanıdır bu. Yazıp koyduk, Yılanların Öcü ile Irazca’nın Dirliği’nin yanına.
«Ben bir başbakan olsam, herkesin et yemesini zorunlu tutarım. Et yemediği için milletin kafası işlemiyor kardaşım!» Düşündü biraz. «Amma başbakan var, başbakancık var. Milletin kafasının işlemesini zaten istemiyorsam, o zaman da hiç bundan kapak kaldırmam. Et yedirip neden başıma bela bulayım? Onun için gene ne varsa milletin kendinde var, ne yapıp yapıp et yemeli.»
Gerilerde kalmıştı günlerin yaşanırı. Daha yaşanırları da ilerdeydi elbet.
Vardığın yerin demiş elin oğlu gözleri körse sen de birini yumuver
Bütün yollar biter. Yeter ki sen yürü.
“Nedensiz bir şeyin olmasına, olabilmesine olanak var mı?” diye düşündü.
Köylüler kararsız ve korkak olur. Küçük mülkiyet ile dağınık yaşamanın etkileridir bunlar. Lenin haklıdır
Hayatın bir savaşım olduğunu erken duyarız ama anlamını geç kavrarız.
Zulümlerden, sıkılardan geçmeden
Tatmadan acıların
Öldüren, olduran türünü kanasıya
Nasıl pişer nasıl
Halkının ışığı olur ozan?
Cenabı Allah şeytanı cennetten attı, Hz Nuh gemisine aldı; neden? Nuh insandı; insanlığından!..
Din iman, gösterişle olmaz. İbadet, kabahat hepsi gizlidir. O dürzü bunları gösteriş için yaptığı gibi, sana benzer saf arkadaşlar üzerinde baskı olarak kullanıyor. Ne hakkı var gelip kılmıyorsun, tutmuyorsun diye zart zurta canım?
Yoksul da olsa, yaparım dedi mi, yapar insan. Tanrı, daha yola çıkmadan pes eden yılgın insanların değil, gideceği yere tutkuyla yürüyen, kararlı insanların yardımcısıdır asıl.
En çok istediğimden en çok yoksunum yıllardır
.. O kadar pisi pisine ölmedim, korkma! Gönül verenlerin milyon milyon çoğaldığı bir ulu sevdanın adamıyım!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir