İçeriğe geç

Kapıyı İçeriden Kilitledim Kitap Alıntıları – Özlem N. Yılmaz

Özlem N. Yılmaz kitaplarından Kapıyı İçeriden Kilitledim kitap alıntıları sizlerle…

Kapıyı İçeriden Kilitledim Kitap Alıntıları

Bize dayatılan güzellik şablonlarını gözü kapalı benimsiyorduk ve o şablona uymayanı çirkin olarak adlandırıyorduk. Kusurlu olan mı çirkindi?yoksa çirkinliğin kötülükle mi bir kardeşliği vardı?
İnsan, hayallerinde yaşadığı hayatta, gerçek hayattakinden daha çok yoruluyor.
Tanrıya, bana bu hastalığı reva gördüğü için şükrederdim. Ancak aşk hastalığına yakalanmış bir aşık, hastalığını severdi.
Oysa hayatın kendisi, mükemmel kurgulanmış bir romandan daha etkileyici değil miydi?
Bir insanın neler yaşayıp neler hissetmiş olabileceğini kendi sığ yargılarımızla nasıl da çabuk anladığımızı sanıyorduk. Sanki insanın derinliği içe doğru değil de dıştan ölçülüyordu. Oysa dış, içi örten, saklayan bir kabuktu sadece.
İnsan hayatta kendisine hangi rolü biçerse,öyle devam ediyordu.
Bir yalanı iki kez söyleyemezsin,hafıza dürüsttür ve yalanı unutur.Bir kez yalan söylemeye başlayınca yeni yalanlar uydurmak zorunda kalırsın.
Bugün olsa yine aynı aşkla,hiç karşılık beklemeden severdim.Bazı kadınlar bazı erkeklerin kaderidir.Ruhan da benim kaderimdi.
Bir esirdim.Kapıyı içeriden kilitleyip kalbimin odasında tek başıma oturuyordum.
Haklısın, dünya koca bir savaş meydanı gibi, her gün bir yer patlayıp dağılıyor; insanlar koca yerküreye sığmıyorken, bizim de sayfalara sığınmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.
Bir yalanı iki kere söyleyemezsin,hafıza dürüsttür ve yalanı unutturur.
Yaşadığımız hayatta bizim dışımızda dönen çarklar,gün geliyor bizi de içine çekip öğütüyordu.
“Deneyimlerden elde edilmiş bilginin,kitaplardan elde edilenlerden çok daha değerli olduğunu “sonraları çok daha iyi anlayacaktım
Hayat,aşkla tanıştığın anda başlar, onu bir daha bulmamak üzere yitirdiğin anda son bulur
Hayat, aşkla tanıştığın anda başlar, onu bir daha bulmamak üzere yitirdiğin anda son bulur
Bir yalanı iki kere söyleyemezsin, hafıza dürüsttür ve yalanı unutturur. Bir kez yalan söylemeye başlayınca yeni yalanlar uydurmak zorunda kalırsın.
İnsan giderken kendini de götürdükten sonra nerede mutlu olabilir ki!
Kendi güzellik ölçülerimi sorgulamaya başlamıştım. Birçok insan gibi ben de büyük bir yanılsama içinde olabilir miydim? Bize dayatılan güzellik şablonlarını gözü kapalı benimsiyorduk ve o şablona uymayanı çirkin olarak adlandırıyorduk. Kusurlu olan mı çirkindi? Yoksa çirkinliğin kötülükle mi bir kardeşliği vardı?
Mutlu olanların yüzünden ışık, mutsuz olanların yüzünden gölge eksik olmuyordu..
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Her güne başlarken, sabah çiyi değmiş hayalinin alnından öpüyorum.
Bazen hikâyeler çağırır..
Mutsuz biri neden kendini mutluymuş gibi göstermeye çabalar ?
Insan hayatta kendisine hangi rolü biçerse,öyle devam ediyordu
İnsan en çok aşk karşısında çaresizdir
Hayat bazen bizi yanılıyordu.Bir insanın neler yaşayıp neler hissetmiş olabileceğini kendi sığ yargılarımızla nasıl da çabucak anladığınızı sanıyorduk.Sanki insanın derinliği içe doğru değil de dıştan ölçülüyordu.Oysa dış,içi örten saklayan bir kabuktu sadece
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Yaşadığımız hayatta bizim dışımızda dönen çarklar,gün geliyor bizide içine çekip öğütüyordu
Aşk,insandaki en basit bir uğraşı bile allayıp pullayıp bir yeteneğe dönüştürüyordu
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Aşk insanı olağanüstü dikkatli kılıyor
Hayatta hiçbir heyecan ilk aşkta duyulan heyecandan fazla değildir
En savunmasız olduğum bir dönemde aşk hastalığına tutuşmuştum
Tanrı başka hiçbir kadına dönüp bakmamam için, ergen yaşımda onu çıkardı karşıma. Bunun benim için ödül mu yoksa bir ceza mı olduğunu sonraki yıllarda çok düşündüm.
Hayat,aşkla tanıştığın anda başlar,onu bir daha bulamamak üzere yitirdiğin anda son bulur diye okumuştum bir kitapta
Tanrı başka hiçbir kadına dönüp bakmamam için,ergen yaşımda onu çıkardı karşıma.Bunun benim için ödül mü yoksa bir ceza mi olduğunu sonraki yıllarda çok düşündüm
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Bazılarına aşk cezadır.
Ruhan’a duyduğum aşk, kapısı içeriden kilitlenmiş, altından bir kafesti ve kalbim o kafesin içinde üzgün bir bülbül gibi çırpınıyordu .
İnsan,hayallerinde yaşadığı hayatta,gerçel hayattakinden daha çok yoruluyor.
Çok âşık olduğum söylenemez ama birçok kez âşık.olmaya yetecek kadar okudum
Yaşadığımız hayatta bizim dışımızda dönen çarklar,gün geliyor bizi de içine çekip öğütüyordu.
İnsan değişince etrafına başka gözlerle bakıyordu
Hayat ne acımasızdı,tatlı olanı yerle bir etmekten çekinmiyordu.
Duygularımdan ördüğüm kozanın içinde can çekişen, kelebek özentili çaresiz bir tırtıldım.
Kendimi ifade etmekte zorlanıyordum ve hep karşımdaki kişiyi kendimden çok yukarılarda görme eğilimindeydim.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ancak âşık bir insan bu kadar kederli ve düşünceli olur demişti yaşından beklenmeyen bir olgunlukla.
Nereden biliyorsun, daha önce çok mu aşık oldun yoksa? dediğimde beraber seslice güldük.
Çok aşık olduğum söylenemez ama birçok kez âşık olmaya yetecek kadar okudum
Her zamanki gibi yapabildiğim en iyi şey kendimi unutturmaktı. Kaybolmaktı, varken yok olmaktı.
“Bir yalanı iki kere söyleyemezsin, hafıza dürüsttür ve yalanı unutturur. Bir kez yalan söylemeye başlayınca yeni yalanlar uydurmak zorunda kalırsın.”
Bir yalanı iki kere söyleyemezsin, hafıza dürüsttür ve yalanı unutturur.
Her yara kabuğunun altında iyileşir. Ben de iyileşmeyi bekleyeceğim.
Aramızda dağlar, nehirler, ovalar, şehirler, insanlar var. Ama sen yanımdasın. Burada, hemen yanı başımdasın. Bu küçük masa lambasının aydınlattığı odada yatağımın üzerinde oturmuş sana mektup yazışımı izliyorsun. Üstelik hayalin o kadar gerçek ki, gövden bile bu hayalin yanında silik kalabilir.
Hayat, aşkla tanıştığın anda başlar, onu bir daha bulmamak üzere yitirdiğin anda son bulur diye okumuştum bir kitapta. O zaman dumanlı başımla bu cümlenin barındırdığı anlamı kavrayamasam da, sonraki zamanlarda bu söz demir bir levha gibi çakılıp kaldı hafızama.
Mekanlar şeffaf bir fanus gibi hikayeleri çevreliyorlardı..
Bize dayatılan güzellik şablonlarını gözü kapalı benimsiyorduk ve o şablona uymayanı çirkin olarak adlandırıyorduk. Kusurlu olan mı çirkindi? Yoksa çirkinliğin kötülükle mi bir kardeşliği vardı?
Her yara kabuğunun altında iyileşir.
Ben de iyileşmeyi bekleyeceğim.
İnsan, hayallerinde yaşadığı hayatta, gerçek hayattakinden daha çok yoruluyor.
Beklemek gümüş yelkovan­dı; hatırlamak altından akrep.”
Her yara, kabuğunun altında iyileşir. 
Bir yalanı iki kere söylemezsin, hafıza dürüsttür ve yalanı unutturur. Bir kez yalan söylemeye başlayınca yeni yalanlar uydurmak zorunda kalırsın.
“Bazen gizlemek için çokça anlatmıyor muyduk?”
“Aşk bir hastalık değil de neydi?”
“Evet, hikâyeler bizim küçük adacıklarımız. Birinden diğerine atlayıp tutunarak boğulmamaya çalışıyoruz. Kelimelere tutunuyoruz adeta.”
Mekânlar, şeffaf bir fanus gibi hikâyeleri çevreliyorlardı.”
“Geçmiş silinip atılamıyor. Bugün, geçmişin hikâyeleri üzerinde yükseliyor. Birinin bittiği yerde diğeri başlıyor. Bir hayatın noktalandığı hikâye, bir başkası tarafından sürdürülüyor.”
“Hayat bizi bazen yanıltıyordu. Bir insanın neler yaşayıp neler hissetmiş olabileceğini kendi sığ yargılarımızla nasıl da çabucak anladığımızı sanıyorduk. Sanki insanın derinliği içe doğru değil de dıştan ölçülüyordu. Oysa dış, içi örten, saklayan bir kabuktu sadece.”
“Yaşadığımız hayatta bizim dışımızda dönen çarklar, gün geliyor bizi de içine çekip öğütüyordu.”
“Acılar muhataplarını yaralıyor, tanık olanları da dönüştürüyordu.”
“Uzaktan yüzünü net olarak seçemesem de onun fotoğrafı benim ruhumda çiziliydi. O fotoğrafta tüm ayrıntılar vardı.”
“Her yara, kabuğunun altında iyileşir.
Ben de iyileşmeyi bekleyeceğim.”
“İnsan vahşileştiğinde içinde sakladığı tüm açlığı ortaya çıkılıyordu. O açlık, yemekle doyurulamayacak kadar korkunçtu çocuğum.”
“İnsan bazı olayları hiç yaşamamış olmayı istese de yaşamamış gibi davranamıyor.”
“Çok âşık olduğum söylenemez ama birçok kez âşık olmaya yetecek kadar okudum.”
“Suç ve Ceza, Sefiller, Anna Karenina, Kırmızı ve Siyah ilk okuduğum romanlardandı. Okudukça Ruhan’a olan duygularım daha da derinleşiyor, o duyguları tarif etmem ise kolaylaşıyordu. Hissettiğim duyguların, yüzyıllar önce başkaları tarafından da hissedilmiş olduğunu öğrenmek, beni biraz olsun rahatlatıyordu. Kendi duygularımla karşılaştıkça daha çok, daha çok okumak istiyordum.”
“İnsanın hayatındaki bazı önemli gelişmeler hiç beklenmedik zamanlarda gerçekleşiveriyor.”
“Nasıl olsa Ruhan içimdeydi, ruhumdu, onu gittiğim her yere götürecektim.”
“İnsan, hayallerinde yaşadığı hayatta, gerçek hayattakinden daha çok yoruluyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir