İçeriğe geç

Kapıları Açmak Kitap Alıntıları – Mustafa Kutlu

Mustafa Kutlu kitaplarından Kapıları Açmak kitap alıntıları sizlerle…

Kapıları Açmak Kitap Alıntıları

Zaman kimsenin gözünün yaşına bakmaz,hükmünü yürütür.Kaderde ne var ise başa o gelir.
Kadınlar böyledir, mekânı benimser, onu sular süpürür, yuva kılar. Evin direği erkektir derler inanmayın.
İnsanların hayatlarında tatmadıkça bilemeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, mübhem, muğlak, dile getirilemeyen duygular var, haller var. İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekânlar var.
Bizde asalet Avrupa’daki gibi sınıf ayrımına dayanmaz. Aristokrasi, Burjuvazi, feodal beyler falan yoktur. Bizde asalet ahlak ile belirlenir.
Zaman kimsenin gözünün yaşına bakmaz,hükmünü yürütür.Kader de ne varsa o başa gelir.
Ne demişler;insan yükü tuz yükü,gittikçe ağırlaşır
Babalar kızlarını daha çok sever ama belli etmezler.
İnsanların hayatlarında tatmadıkça bilemeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, mübhem, muğlak, dile getirilemeyen duygular var, haller var. İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekanlar var.
İnsanoğlu bu, doğru ile yanlışı birlikte taşır.
Olmadı.
Ne yapalım.
Olan da kaderdir, olmayan da.
Amenna.
Neyin nerede, ne zaman, nasıl gerçekleşeceğini kim bilebilir?
Cenab-ı Allah tövbe kapısını açık tutarken size ne oluyor?
Ne kalbi kararmış adamlarınız yahu. Sizde hiç merhamet yok mu? Düşene bir tekme de siz atıyorsunuz. Müslümana yakışır mı bu?
Kadınlar böyledir, mekanı benimser, onu sular süpürür, yuva kılar. Evin direği erkektir derler inanmayın.
Gözyaşları bazen böyle akar: Mutlulukla ızdırabı birleştirerek.
İnsanların hayatlarında tatmadıkça bilmeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, müphem, muğlak, dile getirilemeyen duygular var, haller var. İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekanlar var.
İnsanoğlu bu kadar alçalır mı? Alçalır.
“Gül açar. Çünkü açar.” denilmiş.
Bizde asalet ahlak ile belirlenir; parayla, mevki ve makamla, madalya ile değil.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İstanbul… Güzel şehir, mübarek şehir. Bir tek bana yar olmadın ne çare.
Zehra başını cama dayamış. Ateş gibi yanan alnını camın serinliğine bırakmış. Dalmış.
Gözyaşları bazen böyle akar: Mutlulukla ızdırabı birleştirerek.
İnsan ile mekân, eğer anlaşır sevişir ise ne güzel bir manzara doğuyor.
İnsanların hayatlarında tatmadıkça bilemeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, mübhem, muğlak, dile getirilemeyen duygular var, haller var.
İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekânlar var .
Yağmur yağar, Arap kızı camdan bakar. Kuş yuvadan uçar, yaprak daldan düşer. Zaman kimsenin gözünün yaşına bakmaz, hükmünü yürütür.
Şu yandaki camide son bir defa sabah ezanı oku. Sonra git. Sesin bende kalsın istiyorum, içimde kalsın.
İnsanoğlu bu kadar alçalır mı?
Alçalır.
Cenab-ı Hak eşref-i mahlukat olan insanın şeytanın iğvası, nefsin galebe çalması ile yeri geldiğinde esfel-i safiline yuvarlanabileceğini haber veriyor.
Mevki ve makamı, şöhreti, hatta parayı helal yoldan, ehliyet-liyakat ve alın teri ile kazanmış olmak lazımdır. İşte o zaman makbul sayılır.
Bizde asalet ahlak ile belirlenir; parayla, mevki ve makamla, madalya ile değil.
Dükkan kapısı Hak kapısı, Hakk’a yalvar
Çeşmim gibidir akmasa da damlar.
Hatıralar tıpkı lülelerden mütemadi akan su
gibi, bu suyun sesi gibi, yağmurdan sonra yıkanmış
gökyüzünden aşağılara sarkan yıldız salkımları gibi.
İnsanoğlu bu; doğru ile yanlışı birlikte taşır.
İnsanların hayatlarında tatmadıkça bilemeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, mübhem, muğlak, dile getirilemeyen duygular var, haller var.
İstanbul Güzel şehir, mübarek şehir. Bir tek bana yar olmadın ne çare.
Zaman kimsenin gözünün yaşına bakmaz, hükmünü yürütür.
Toprağa yerleşen Türk’ün en başta gözettiği şey güvenliktir.
Bizde asalet ahlak ile belirlenir; Parayla, mevki ve makamla, madalya ile değil.
‘babalar kızlarını daha çok sever, ama belli etmez.
‘insanların hayatlarında tatmadıkça bilemeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, mübhem, muğlak, dile getirilemeyen duygular var, haller var.
Olan da kaderdir, olmayan da.
Amenna
Bahtımın yıldızı sanmıştım seni.
Eh feleğin çarkı dedik ya. Bazen sana döner, bazen bana döner. Küsmek darılmak yok
İnsanların hayatlarında tatmadıkça bilemeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, mübhem, muğlak, dile getirilemeyen duygular var, haller var.
İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekanlar var.
Kara izler.
Kara yazı.
Kara günler.
Hatıralar tıpkı lülelerden mütemadi akan su gibi, bu suyun sesi gibi, yağmurdan sonra yıkanmış gökyüzünden aşağılara sarkan yıldız salkımları gibi.
Ne yapalım.
Olan da kaderdir, olmayan da.
Cihan acı acı güler:
– Zorlama Mümtaz. Diyelim davayı açtık. Zehra’nın
kalbinin kapısı bana artık nasıl açılacak?
– Zamanla. Bu sana bağlı. Ona kendini affettirebilirsin.
– Olmaz bunlar. Geçti. Yapamam. Nerde bende o cesaret. Silik bir adamım ben.
Biz ne kadar istemesek de rüzgar önüne kattığı yaprakları sürükler.
Seni anlıyorum.
Seni seviyorum.
Senden nefret ediyorum.
Seni istiyorum. Sensiz yapamıyorum. Vesaire.
Bütün bunların manası her ferde, her ana, her şarta göre farklı farklıdır.
Ama ne kadar garip. Umumi olarak kullanıp duruyor ve anlaştığımızı sanıyoruz.
İnsanoğlu bu kadar alçalır mı?
Alçalır.
Cenab-ı Hak eşref-i mahlukat olan insanın şeytanın iğvası, nefsin galebe çalması ile yeri geldiğinde esfel-i safilin’e yuvarlanabileceğini haber veriyor.
Zehra hatıraların pençesinden güçlükle kurtulup bavulunu alıyor.
Zehra’nın şaşkın ıslaklığına karşı kara kahkahalar atarak, ardına kara izler bırakıp uzaklaşıyor.
Kara izler.
Kara yazı.
Kara günler.
İnsanoğlu bu; doğru ile yanlışı birlikte taşır.
Ezanlar okundu, o ağladı.
Ezanlar okundu, o ağladı.
Ezanlar bitti, o da gözyaşlarını sildi.
Sanki bütün kalbini, bütün ruhunu, bütün vücudunu, geçmişini yumuş-yıkamış yeniden doğmuş gibi oldu.
Zehra başını cama dayamış. Ateş gibi yanan alnını camın serinliğine bırakmış.
Dalmış.
Ziyaretçiler gitmiş , gardiyan gitmiş , oda bomboş. Hızlanıyor. Kapıdan çıkıyor , koridorlardan , avludan geçiyor , ana kapıdan kendini dışarı atıyor. Dışarıda gökyüzü, bulutlar , kuşlar , ağaçlar , insanlar , sesler , renkler , umutlar , düşünceler , özlemler , sevinçler , aşklar. Heyhat !..
Bahtımın yıldızı sanmıştım seni.
Ezan dağlara, ovalara bir müjde olarak yayılıyor.
Babalar kızlarını daha çok sever, ama belli etmez.
İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekanlar var.
Ah bu içinde okuma arzusu kalmış, okuyamamanın yaraları kabuk bağlamış insanlarımızın okuma ve okutma arzusu.
Neye benzer?
Sanki aşka benzer.
Sevdiğinin elini bir kez olsun tutamadan geçen gençliğe benzer.
İnsanoğlu bu kadar alçalır mı?
Alçalır.
Bahtımın yıldızı sanmıştım seni.
Düzen bir kez bozulmaya görsün, yeniden dengeyi tutturmak hayli zor olur.
Bahtımın yıldızı sanmıştım seni
Ah bu içinde okuma arzusu kalmış, okuyamamanın yaraları kabuk bağlamış insanlarımızın okuma ve okutma arzusu.
Neye benzer?
Sanki aşka benzer.
Sevdiğinin elini bir kez olsun tutamadan geçen gençliğe benzer.
Gözyaşları bazen böyle akar. Mutlulukla ızdırabı birleştirerek
Kadınlar böyledir, mekânı benimser, onu sular süpürür, yuva kılar. Evin direği erkektir derler inanmayın.
İnsanların hayatlarında tatmadıkça bilemeyecekleri mutluluklar, sevinçler, acılar, mübhem, muğlâk, dile getirilemeyen duygular var ,hâller var. İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekanlar var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir