İçeriğe geç

Kanunların Ruhu Üzerine Kitap Alıntıları – Montesquieu

Montesquieu kitaplarından Kanunların Ruhu Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Kanunların Ruhu Üzerine Kitap Alıntıları

şunu kafalarınıza iyice kazın ; kişiyi
para kazanmaya yöneltebilecek bütün işlerle meslekler hür
insana layık olmayan şeyler olarak görülür.
Eflatun
; müzikte yapılacak en küçük bir değişikliğin devletin yapısında
da değişiklik yapılmasını gerektireceğini söylemekten
çekinmiyor
Doğmakta olan millet bozulmaz; bir millet, ancak
yetişmiş kişileri bozuk olduğu takdirde yıkılır.
Bilgi tehlikeli, rekabet uğursuzdur.
“Aşırı itaat, itaat edenin bilgisiz olmasını gerektirir”
Birlikte yaşamak için doğmuş olan
insanlar birbirlerinin hoşuna gitmek için de yaratılmışlardır
“Sen her
şeysin, başkaları hiçbir şey değildir” dediği kişi doğal olarak
tembel, bilgisiz olur; sevişmekten başka bir şey düşünmez
Yine kendimi ölümlülerin en mutlusu sayarım, eğer
insanları önyargılardan kurtaracak bir şey yapabilirsem.
Voltaire; “Düşünen ve beni düşündüren kişileri
severim” diyor. Şu halde Montesquieu “düşünen ve bizi
düşündüren bilgili bir insandır.”
Savaşın amacı
zaferdir; zaferin amacı istiladır; istilanın amacı da varlığın devamıdır.
Sultan,
eğer yetkilerini sınırlandırıyorsa, verdiği sözü ya da ettiği
yemini tutmak zorunda değildir”
Bir ülkede yalakalığın getirisi dürüstlüğün getirisinden daha fazla ise o ülke batar
Vatan olmadan vatandaş olmak, kendilerini yok edenlerden servet elde etmek isteyen bu insanlar ne bedbaht insanlardı!
“Her vatandaş efendisinin evinden kaçmış köleye benzer.”
Darbeyi yiyen zorbalık değil, hep zorbalar olmuştur.
politika, yıpratan ve amacına yavaş yavaş ulaşan bir
törpüdür.
Halkçı bir yönetimde kanunların uygulanması durursa, bu durum ancak cumhuriyetin yozlaşmasından kaynaklanabileceği için devlet çoktan bitmiş demektir.
Şayet bakanları halk atamıyorsa, bu bakanlar halkın bakanları değildir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayvanlar bizim sahip olduğumuz üstün avantajlara sahip değildir. Hayvanlar ancak bizde olmayan üstünlüklere sahiptir. Onlarda bizdeki ümitler yoktur; fakat bizdeki korkular da yoktur. Bizler gibi onlar da ölüme tabidir; fakat onlar ölümü bilmez. Hatta çoğu hayvan kendini bizden daha iyi korur, kendi tutkularını bizim kadar kötüye kullanmaz.
Halk özgürlüğünden ne kadar çok istifade eder görünürse, özgürlüğünü kaybedeceği ana o kadar çok yaklaşmış demektir.
İki tür bozulma mevcuttur: Birincisi, halk kanunlara riayet etmedigi zaman; ikincisi ise, kanunlar halkı yozlastirdigi zaman ortaya çıkar. İkinci tür bozulmanın geri dönüşü yoktur, zira kötülük devanın içindedir.
Dünyada gördüğümüz bütün tesirlerin kör talihin eseri olduğunu söyleyenler çok saçma bir şey söylemişlerdir. Zira akıllı varlıkları meydana getirmiş kör bir talihten daha büyük bir saçmalık olabilir mi?
_Bir kişiye yapılan haksızlık, tüm topluma yöneltilmiş bir tehdittir.
_Hür bir milletin kurtarıcısı olabilir. Köle bir milletin ise başka bir efendisi çıkar ortaya.
_ Özgürlük, yasaların izin verdiği her şeyi yapmaktır. İnsan, yasaların izin verdiği kadar özgürdür. Hiç kimse ‘vergi vermek istemiyorum özgürlüğüme müdahale edemezsiniz’ diyemez. Özgürlük bu değildir.
_Sadece mutlu olmayı istesek kolay olacaktı, ama biz başkalarından daha mutlu olmak istiyoruz. Bu da oldukça zor, çünkü onları daima olduklarından daha mutlu görürüz
_Politik özgürlük ve bireysel özgürlük farklıdır. Özgürlük, öncelikle politik bir özgürlük olmak durumundadır. Politika, toplumdan soyutlandığı zaman, özgürlükten değil bağımsızlıktan söz edilebilir. Bağımsızlık kişinin istediğini yapmasıdır fakat bağımsız kişi, tutkularının kölesi olduğu için gerçekte özgür değildir. Dahası, herkesin her istediğini yapmak anlamında bağımsız olduğu bir yerde, her birey bir diğerinin karşısına dikilmiş bir engel olduğundan, hiç kimse bağımsız olamaz. Bundan dolayı, özgürlüğün ilk koşulu “Bağımsızlığın sınırlanması”dır. Özgürlüğün kişinin her istediğini yapmasından meydana gelmediğine özellikle vurgu yapar. Özgürlük, yasaların çizdiği çerçeve içinde hareket etme serbestisi anlamına gelir. Bir monarşi, ona göre, bir demokrasiden çok daha özgürlükçü olabilir. Özgürlüğün güvencesi olan şey, kuvvetler ayrılığına dayanan bir denetim ve denge sistemidir. Yasama ve yürütme güçleri aynı kişi ya da kurumda olursa, burada politik özgürlük olamaz.
_Asi kanıtlanmadıkça hiç kimse suçlu değildir.
_Cumhuriyet, erdemli insanların yönetimidir.
_Bir ülkede yalakalığın getirisi, dürüstlüğün getirisinden daha fazla işe, o ülke batar. _Aşırı itaat, itaat edenin cahil olmasını gerektirir.
_Geçmişi geri getiremezsiniz ama bir kitapla geçmişteki en bilge kişilerin deneyimlerini elde edebilirsin.
_Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üzerinde tutmaktır. _Dünya üzerinde en güçlü silah, ateşlenmiş insan ruhudur.
_Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkum olmuştur.
_Az bilmek için çok okumak gerekir. _Okumayı sevmek, hayattaki can sıkıcı saatları en güzel saatlerle değiştirmektir.
_Lüks daima servet eşitsizliği ile orantılıdır. Şayet bir devlette zenginlikler eşit paylaştırılıyorsa orada lükse yer olmayacaktır. zira lüks salt başkalarının emeği ile elde edilen konfor üzerine kurulur.
_Yasası olan toplum mutlu toplumdur. Ondan daha mutlusu yasaların kabul gördüğü toplumdur. Ondan daha da mutlu olanıysa yasalarında ayrım bulunmayan toplumdur. Toplumların en mutlu olanı ise yasaya ihtiyacı olmayanıdır.
_Eğer insanları ön yargılarından kurtaracak bir şey yapabilirsem, kendimi ölümlülerin en mutlusu sayarım. ön yargı dediğim, bazı şeyleri bilmemek değil, kendi kendini bilmemektir.
_ Bir cumhuriyette bir vatandaşa bir anda tanınan aşırı bir yetki, bir monarşiden fazlasını yaratmak olur. Monarşilerde kanunlar devlet yapısına uydurulmuştur. Yönetimin kendi prensibi prensi durdurur. Oysa bir vatandaşa aşırı bir yetki tanıyan bir cumhuriyette, bu gücün istismarı daha vahim olacaktır, zira böyle bir istismarı kesinlikle öngörmemiş olan kanunlar, bu istismarı durdurmak için önlem de almamıştır.
_Bir yönetim, kendisinden dolayı değil fakat üzerinde hüküm sürdüğü toplumun koşullarına uygun düşmesine bağlı olarak iyi ya da kötü olabilir.

_Farklı politik toplumlardaki farklı pozitif hukuk sistemlerinin çok çeşitli faktörlere, örneğin, halkın karakterine, ekonomik koşullarla iklime, vs. göreli olduğunu söylemiştir. O, işte bütün bu temel koşullara, Yasaların Ruhu adını vermiştir. Yasaların da tâbi olduğu yasalar vardır. Kısaca yasaların da bir ruhu vardır.

_Yönetim Biçimleri: Belli bir yönetim şeklinin varlığını sürdürebilmesi için yönetilenlerin ona boyun eğmeleri gerekir. Bu boyun eğiş gönülden gelmelidir. Demokrasilerde erdem, monarşilerde onur ve despotizmde korku, sadece farklı yönetim tarzlarının çıkış noktalarını oluşturan ahlaki nedenler değildir; onlar aynı zamanda varlık sebepleri olarak görülmeleri gereken, sürekli nedenlerdir. Yönetim türlerine hayatiyet veren ilkeler başarısız olurlarsa, yönetimin kendisi de varlığını sürdüremez olur ve içten içe çürüyerek başka bir yönetim tarzına dönüşür. İşte bu çerçeve içinde yurttaşının vatanseverliğini yitirip şan ve şeref peşinde koşmaya başladığı bir idare, cumhuriyetten monarşiye dönüşmekte olan bir yönetimdir; aynı şekilde onur duygusunun yerini korkuya bıraktığı bir monarşi de artık despotizm yoluna girmiş bir saltanat yönetimi olmak durumundadır.
_Cumhuriyeti, demokrasi ve aristokrasi gibi iki ayrı başlık altında ele alır.

_Demokrasi_
İnsanlar her şeydir ama herkes yasalarca belirlenmiş bir düzene boyun eğmek durumundadır. Halk hem hükümdar hem de uyruktur. İlkesi, politik erdemdir yani yurttaşlar erdemli olmaları gerekir. Ortak iyiye, genel çıkara ihtiyaç vardır. Politik erdemi, vatanseverlik, cumhuriyete ve yasalara duyulan aşk olarak tanımlar. Erdemi korumak için zenginlik ve yoksulluk aşırılıklarından sakınılması gerekir. Demokrasi ancak küçük devletlerde başarılı olabilir, demokrasinin yoksulluğa yakın bir maddi eşitliğe dayanması, bireyselliğin ve özel çıkarların göz ardı edilmesine bağlı bulunması, onda bireysel özellik ve yeteneklerin tam gelişimine engel olur. Bu açıdan bakıldığında, demokrasinin entelektüel ve sanatsal açıdan vasatiliği temsil ettiği söylenebilir. Demokrasiye zarar veren iki şey olduğunu söyler: Eşitsizlik ruhu ve aşırı eşitlik ruhu. Eşitsizlik, Çıkarcılık ve polisik baskıdır. Eşitlik ise her bakımdan yurttaş eşitliğine dayanır
_Aristokrasi_Demokrasinin sınırlanmış, yoğunlaştırılmış şeklidir. Temel ilkesi ise demokrasideki erdemin yerini tutan ılımlılıktır. Yönetici sınıfın kendi çıkarlarıyla halkın çıkarlarını özdeşleştirmesidir. Ilımlılık, aristokraside yönetenlerin hem halkı baskı altına almaktan hem de birbirleri üzerinde güç elde etmekten alıkoyan eşitliği koruyan en temel erdemdir. Eşitsizlik üzerine temellenmiş olması nedeniyle çelişik bir yönetimdir. Sağlam ve kalıcı bir yönetim olabilmesi mümkün değildir.

_Despotizm-Tiranlık_
Tek adamın kanun ve kural tanımaz keyfi yönetiminidir. Despotizmin temel ilkesi korkudur ve toprakları üzerinde erdemin veya onurun bulunmasına katlanamaz. Amaç, iyi yurttaşlar değil de köle ruhlu insanlar yetiştirmektir. Tiranın egemenliğini sağlayan şey; kara cahil, korkak, alçak ve her türlü dalkavukluğa açık, mutlak itaatkâr insanların varlığıdır. Despotizmde halk despottan korktuğu kadar, despot da halktan korkar. Despotizm aklı dışladığı için doğaya aykırı bir yönetim olup, insan doğasına bir hakarettir. Akıldışılık bütün topluma yayılmıştır. Bütün insanlar bir hiç derecesine indirgendiklerinden, aralarında aşırı bir eşitlik bulunur. Despotizmde gelecek belirsiz olduğu için topraklar işlenmeyip kendi haline bırakılır; despot istilaya açık sessiz kentler, yıkılmış bir sanayi ve can çekişen bir ticaret düzeni üzerinde hüküm sürer. Despotun hiç kimsenin yarınından emin olamadığı ülkesi, tam bir çöl olmak durumundadır. Kamusal bir kişiliğe bürünmeyi reddederek saraya kapanan ve kendini şehvete bırakan despot, aslında esas itibariyle arzulardan ibaret biridir ve tüm ülkeye bu kendini arzularına bırakma güdüsü yayılır. Despotizme dönüşme tehlikesinin panzehirinin gelenekler ve eğitim olduğunu düşünür. Krallığın bozulmuş şeklidir.

_Monarşi_
Monark ile halk arasında ara iktidarlar bulunduğunu öne sürer. Soylular ile din adamları sınıfından meydana gelen toplumsal tabakaların ara iktidarları oluşturduğu dikkate alınırsa, onların krala bağlı oldukları söylenebilir. Bu ara iktidarlar monarşi iktidarının “akmasını” sağlayan zorunlu kanallar olup, monarşinin despotizme dönüşmesinin önündeki en büyük engeli oluşturur. Monarşide iktidar, demokraside herkesin yurttaş veya despotizmde herkesin kul köle olması gibi değil de aralarında eşitsizlikler, farklılıklar olan, birtakım imtiyazlara sahip bulunan insanlar üzerinde hüküm sürer. her sosyal tabaka kralın karşısına dikilmiş bir engel oluşturur. Onlar sadece halkı değil, kralı da sınırlamaya yararlar. “Her şeye karışan, bütün düşünce tarzlarının, bütün duygu türlerinin içine giren, hatta ilkelere bile yön veren” onur, ihtiva ettiği gurur ya da kibir sayesinde, kibarlık, doğruluk, işini en iyi şekilde ifa etme, yasalara ve politik otoriteye itaat etme benzeri erdemleri doğurur. Onurun, iyiliğini sağlama işini gerçekleştirdiğini söyler. Demokrasinin Antikçağ’da kaldığını, yeni zamanların yönetim biçiminin anayasal monarşi olduğunu dile getirir. Gerçekten de ona göre, modern toplumlar kişisel çıkarın peşinden koşulduğu ve ticaretin, zenginliğin, lüksün her yanı sardığı yapılar olduğu için eşitsizlikler ve farklılıklar üzerinde temellenmiş monarşi, bütün bunlara en uygun düşen yönetim şeklidir. Monarşinin modern zamanların yönetim biçimi olmasının temel nedeni, kimi yazarlara göre, liberalizme bağlı olmasıdır. Monarşinin diğer yönetim biçimleri karşısında bir başka üstünlüğü de ona göre, toplumdaki herkesin özgürce hareket edip, yükselebileceği umudu taşıması. Liberal bir aristokrat olarak Montesquieu İngiltere’ye yapmış olduğu iki yıllık bir gezinin ardından ideal yönetim tarzı olarak, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrılığına, dengeli anayasa düşüncesine dayanan anayasal monarşiyi keşfetmiştir.

‘Oysa bir devletin önde gelenlerinin çoğunun namussuz insanlar, bunlara tabi olanlarınsa iyi insanlar olması, birinciler kandırırken ikincilerin aptal yerine konmaya razı olması çok rahatsız edici bir durumdur.’
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Cehaletin hüküm sürdüğü bir çağda, insanlar en büyük kotulukleri yaparken dahi, herhangi bir şüphe duymazlar. Aydınlık çağında ise, insan en büyük iyilikleri yaparken dahi korkuyla titrer.
Zira iyi insan olmak için, insanin iyi bir insan niyetinde olması ve devleti kendi menfaatinden ziyade o devletin kendi menfaati için sevmesi gerekir.
Bir adama beş duyusunun beşi de kendisinin her şey, diğerlerinin hiç olduğunu söylüyorsa, bu adam doğal olarak tembel, cahil ve zevk düşkünü olur.
Kalbin hareketlerini serbest bırakırsanız, aklın zaaflarını nasıl frenleyebilirsiniz ??
Monarşinin ruhu; savaş ve genişlemedir.
Cumhuriyerin ruhu ise; barış ve itidaldir.
Bütün ahlaksızlıkların nedenlerini incelersek, bunların cezalarının hafifliğinden değil, suçların cezasız kalmış olmasından ileri geldiğini görürüz.
Cehaletin hüküm sürdüğü bir çağda, insanlar en büyük kötülükleri yaparken dahi, herhangi bir şüphe duymazlar.
Tek adam yönetimli devletlerde hükümdar,yönetmesi gereken nüfus ne kadar artarsa, yönetime o kadar az kafa yorar. Meseleler ne kadar mühim hale gelirse, bu meseleler hakkında o kadar az tartışılır.
Kanunlar, daima kanun koyucunun tutkunlarına ve önyargılarına ayak uydurur.
Kimi zaman kanunlar, bunların içinden geçer ve rengini alır, kimi zamansa içinde kalıp bunlara karışır.
Halkın selameti en yüce kanundur.
Platon bir taraftan, Namussuz bir adamdan hediye kabul eden iyi bir adamın yüzünün kızaracağını söylerken, dinsizlerin sunuları hakkında tanrı ne düşünmektedir acaba sualini de sormadan edemiyor“
Bazı davaların, özellikle de sanığın hapse girdiği andan itibaren, halkın sakinleşebilmesi ve soğukkanlılıkla hüküm verilebilmesi için belli bir yavaşlıkta ilerlemesini sağlamak yerinde olacaktır.
Yunanistan’da iki çeşit cumhuriyet mevcuttu:Lakedaimonia gibi askeri cumhuriyetler ile Atina gibi ticaretle geçinen cumhuriyetler. Askeri cumhuriyetlerde vatandaşın aylak olması, diğerlerinde ise vatandaşlara çalışma zevki aşılanması isteniyordu.
Nasıl ki bir cumhuriyete fazilet, bir saltanat idaresine onur gerekiyorsa, istibdat hükumetine de korku gerekir; fazilete lüzum yoktur orada; onur ise tehlikeli bir şey olur.
Montesquieu’nun naklettiğine göre eski İran’lıların kutsal kitapları şöyle derdi;
Aziz olmak istiyorsanız çocuklarınızı eğitin, zira çocuklarınızın yapacağı bütün iyi eylemler hanenize yazılacaktır.
Tek adam yönetimli devletlerde hükümdar,yönetmesi gereken nüfus ne kadar artarsa, yönetime o kadar az kafa yorar. Meseleler ne kadar mühim hale gelirse, bu meseleler hakkında o kadar az tartışılır.
Kanunlar uygulandıkları halkla öyle özdeşleşmelidir ki, bir ulusun kanunlarının başka bir ulusa uygun düşmesi ancak çok büyük bir tesadüf olabilir
Şayet ruhun karakteri ile kalbin tutkunlarının farklı iklimlerde birbirlerinden son derece farklı oldukları doğru ise, kanunların da hem bu tutkular arasındaki farklılıklarla hem de bu karakterler arasındaki farklılıklarla ilintili olması gerekir.
Yazgısı çalışmak olanlar ile yazgısı istifade etmek olanları, ancak kar ve zarara dayalı bir ortaklık uzlaştırabilir.
Cehaletin hüküm sürdüğü bir çağda, insanlar en büyük kötülükleri yaparken dahi, herhangi bir şüphe duymazlar.
Mısır’a giden Augustus, İskender’in mezarını açtırmıştı. Ona Ptolemaiosların mezarlarının da açılmasını isteyip istemediği sorulduğunda , Augustus , ölüleri değil kralı görmek istedigini söylemişti .
Bir ülkede zenginliğin etkisi, herkesin aklında bir takım tutkular uyandırmasıdır.
Fakirliğin etkisi ise, herkesin aklında umutsuzluk uyandırmasıdır. İlkini iş kamçılar; ikincisi ise tembellikle teselli olur.
“İnsanları yönetirken aşırı uçlara gitmek gerekmez. Onları yönetmek için doğanın bize verdiği imkanları..kullanmalıyız. Kötülüklerin sebebi araştırıldığında görülecektir ki, bunun nedeni,cezaların hafifliği değil, suçların cezasız kalmasıdır”.
Özgürlük kelimesi kadar anlam çeşitliliği yüklenmiş bir kelime daha yoktur.
Kimileri özgürlüğü; zorbaca bir güç verdikleri kişiyi tahtından indirme kolaylığı,
Kimileri; itaat edecekleri kişileri seçme yetkisi,
Kimileri; silah taşıma ve şiddete başvurabilme hakkı,
Kimileri de; sadece kendi milletine mensup bir adam tarafından veya kendi kanunlarına göre yönetilme ayrıcalığı olarak almıştır.
Devletlerin hayatı da insan hayatına benzer. İnsan, doğal savunma halinde öldürme hakkına sahiptir. Devletler de, varlıklarını müdafaa etmek adına savunma hakkına sahiptir.
Demokrasinin prensibi sadece eşitlik ruhu kaybolduğu vakit değil, aşırı eşitlik ruhu benimsendiği, herkes kendisini yönetmek üzere seçtiği kişilerle eşit olmak istediği vakit de bozulur.
Her yönetim şeklinin bozulması hemen her zaman prensiplerin bozulmasıyla başlar..
Kalbin hareketlerini serbest bırakırsanız, aklın zaaflarını nasıl frenleyebilirsiniz ??
Cumhuriyetler lüks yüzünden, monarşiler fakirlik yüzünden yıkılır.
İstibdat devletlerinde kanun yoktur. Hakim, kendi kendinin kanunudur. Monarşilerde bir kanun vardır. Bu kanun belirgin ise, Hakim; bu kanuna uyar, değilse kanunun ruhunu arar. Cumhuriyet yönetiminde ise, hakimin; kanun metnine riayet etmesi devlet yapısının doğasından kaynaklanır. Bir vatandaşın malı, canı veya onuru söz konusu olduğunda, kanun o vatandaş aleyhine yorumlanamaz.
Hiçbir şey bilimin önünü, ünlü bir yazarın kötü bir eseri kadar kesemez, zira bilgi vermeden önce, insanları edindikleri yanlış bilgilerden kurtarmak gerekir.
Cumhuriyet yönetiminde insanlar eşittir. İstibdad(despot) yönetiminde de insanlar eşittir. İnsanlar; cumhuriyette herşey, istibdadda ise birer hiç oldukları için eşittir.
Oysa bir vatandaşa aşırı yetki tanıyan bir cumhuriyette, bu gücün istismarı daha vahim olacaktır.
İnsanın hiçbir değerinin olmadığı, hatta değersizden de öte olduğu ülkeler mevcuttur.
Hatta çoğu hayvan kendini bizden daha iyi korur, kendi tutkularını bizim kadar kötüye kullanmaz.
Akıl da, tıpkı vücut gibi yaşlanır. Aristoteles
Vatan olmadan vatandaş olmak, kendilerini yok edenlerden servet elde etmek isteyen insanlar ne bedbaht insanlardır.
İnsanlara ancak para karşılığında güvence verilir oldu.
Gerçekte eylemlerimiz o kadar çok şeye bağlıdır ki, bir iyiliği iyi bir şekilde yapmak, iyilik yapmaktan bin kat zordur.
İyiliksever insanlar bile kendilerini o kadar çok severler ki, kendi iyi niyetinden şüphe etmeye lüzum duymayacak kadar talihli bir insan yok gibi bir şeydir.
İnsan ruhu başka insanlara egemen olmaktan sonsuz bir haz duyar.
İnsanlığa mahsus bir talihsizlikten ötürü, aynı anda hem yüce hem de ölçülü olabilen çok az insan vardır.
Temelde mantıklı olan insanlar, önyargılarını dahi çeşitli kurallara bağlarlar.
Kanunlar; devlet yapısının kaldırabileceği özgürlük derecesine, ülke sakinlerinin dinine, onların eğilimlerini, zenginliklerini, nüfusuna, ticaretine, ahlak kurallarına, davranışlarına uygun olmalıdır.
Kanunlar ülkenin fiziki yapısıyla; dondurucu, yakıcı ve ılık iklimiyle; toprağın niteliğiyle, konumuyla, büyüklüğüyle;
çiftçi olsun, avcı olsun, çoban olsun, halkların meşguliyetleriyle ilişkili olmalıdır.
Kanunlar, ister Siyasi Kanunların yaptığı gibi yönetimi oluştursun, ister Medeni Kanunların yaptığı gibi yönetimi muhafaza etsin, kurulmuş olan veya kurulmak istenen yönetimin doğasına ve prensibine uygun olmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir