İçeriğe geç

Kant ve Kırmızı Elbise Kitap Alıntıları – Lamia Berrada Berca

Lamia Berrada Berca kitaplarından Kant ve Kırmızı Elbise kitap alıntıları sizlerle…

Kant ve Kırmızı Elbise Kitap Alıntıları

Kitapların hepsi birer bilgi kuyusuydu, keşfedilecek evrenlerdi.
Başkalarının gözünde var olmak için kendini göstermenin yeterli olacağına inanan bireyler, başkalarını yönlendirme becerileri sayesinde hayatta kalırlar.
… her şey daima, söz konusu olan şeylerin gerçek bedelini belirleyen belirsizliklere bağlıydı ve bandan kaçış yoktu.
Bırak gözlerin dünyayı tüm incelikleriyle görsün. Senden sonrakiler için ne tür bir değişim düşlediğine dair özgür bir bakış açısı kazanmaya bak.
Dünya adaletsizlik kokuyordu. Yakılıp yıkılan düz bir arazinin üzerinde kokuşmuş küçük bir dışkı yığını gibi.
Elinde kalan, kendisine ait tek şey yalnızlıktı.
Gelmiş geçmiş en eski alışkanlığıydı bu.

İkinci bir alışkanlığı da, etrafta kendine teşkil edecek hiç kimse kalmadığında, pencereden dışarıyı izlemek ve hayal kurmaktı.

Tehlike, iyiyle kötünün farkını kendi kendine öğrenebileceğine inananlardan gelir.
“ Dünya adaletsizlik kokuyordu. Yakılıp yıkılan düz bir arazinin üzerinde kokuşmuş küçük bir dışkı yığını gibi .”
“Aklını kullanma cesaretini göster! ”
“Üzerinize giydiğiniz bir giysi, düşüncelerinizin bir yansımasıdır aslında.”
“ Elinde kalan, kendisine ait tek şey yalnızlıktı. Gelmiş geçmiş en eski alışkanlığıydı bu. “
Aklını kullanma cesaretini göster !
Genç kadın aslında gerçekten de şanslı olduğunu düşündü.
“Kocası ona el kaldırmazdı. Sadece onu yok sayardı.”
Burada din üzerine sonu gelmeyen münakaşalara giren insanlara rastlıyorum.. ancak bana öyle geliyor ki;Bu konu hakkında en fazla dil dökenlerle ona en az saygıyı gösterenler yine aynı kişiler 
Yapılacak şey şu:Bırak gözlerin dünyayı tüm incelikleriyle görsün.Senden sonrakiler için ne tür bir değişim düşlediğine dair özgür bir bakış açısı kazanmaya bak.
Elinde kalan,kendisine ait tek şey yalnızlıktı.
Gelmiş geçmiş en eski alışkanlığıydı bu.
Bizim evde bilinmesi gereken şeylerin dışındaki herşeyi biliyorlar..
Tehlike iyiyle kötünün farkını kendi kendine öğrenebileceğine inananlardan gelir.
Sapare Aude! Aklını kullanma cesareti göster!
zira ölüm, hayatın sonu değil, sadece bir parçasıydı. Ömrünün en sonuncu ve en hayırlı olayı olacak ölümü beklerken günlerini doldurmaktan ibaretti tüm hayatı.
Seni sevmemiz gerektiğini söylemek için beyaz elbiseler giyenler, kara yün örtülere bürünüp aynı şeyleri söyleyenlerden nefret etmesinler.
Bizlere bu kalpleri kendimizden nefret etmemiz, bu elleri de birbirimizin boğazına yapışmamız için vermedin.
Moliere’in bir deyişini anımsıyorum: Mutlak güç sakallıda bulunur.
Bu, üzerimde bir egemenlik kurmak için ne kadar da gülünç bir gerekçe! Ne yani, benim çenem doğuştan pürüzsüzken erkeğin çenesi kesilmesi gereken pis kara kıllarla kaplı diye ona boyun eğmem mi gerekiyor?
Başkalarının gözünde var olmak için kendini göstermenin yeterli olacağına inanan bireyler, başkalarının yönlendirme becerileri sayesinde hayatta kalırlar.
Aklını kullanma cesaretini göster!
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Şüphesiz doğa bizlere bağımlı olmamızı söylemez. Kadınları fiziksel olarak erkeklerden farklı yaratır; ancak erkekleri kadınlar için gerekli kıldığı gibi kadınları da erkekler için gerekli kılar. Doğa, birinin ötekine kölelik etmesini istemez!
“Ey kadınlar! Yaklaşın ve söyleyeceklerime kulak verin. Verin ki, bir kez olsun yararlı meselelere odaklanan merak duygunuz, tabiatın sizlere verip toplumun da sizlerden aldığı üstünlüklere kafa yorsun.”
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Tarihin dini savaşlarla dolu olduğunu kabul ediyorum; ancak savaşların sebebinin dinlerin çeşitliliği değil, o dinlerin üstünlüğüne inananların hoşgörüsüzlüğü olduğu idrak edilmelidir.
Burada, din üzerine sonu gelmeyen münakaşalara giren insanlara rastlıyorum; ancak bana öyle geliyor ki, bu konu hakkında en fazla dil dökenlerle ona en az saygıyı gösterenler yine aynı kişiler.
Neye yarar parmaklıkların ardındaki özgürlük?
Elinde kalan, kendisine ait tek şey yalnızlıktı.
Belki de hiçliğin arkasında bile bir dünya var olabilir.
Elinde kalan, kendisine ait tek şey yalnızlıktı. Gelmiş geçmiş en eski alışkanlığı buydu.
Dünya adaletsizlik kokuyordu. Yakılıp yıkılan düz bir arazinin üzerinde kokuşmuş küçük bir dışkı yığını gibi.
Üzerinize giydiğiniz bir giysi, düşüncelerinizin bir yansımasıdır aslında. Bir dünya görüşüdür.
Hayat bir şekilde idare edilirdi.
Cesaret, gerçek hayatta aynı değildi. Ama hayallerde evet.
Neye yarar parmaklıkların ardındaki özgürlük?
Belki de hiçliğin arkasında bile bir dünya varolabilir
Aklını kullanma cesaretini göster!
Burada yaşarken bile memleketlerinin kadınları olmayı sürdürürlerdi.
Cesaret, gerçek hayatta aynı değildi.
Ama hayallerde, evet
Özgürlük dolaba kaldırılamaz, açığa vurulurdu.
Sapare aude.
Aklını kullanma cesaretini göster! Bu söz şimdi aydınlanmanın parolası olmaktadır.
Artık ruhunu içerideki sözcüklerle beslemek istiyordu.
Okumak.
O gün olduğu gibi, bazı günler genç kadının gözleri kendi ufkunda sonsuz bir yolculuğa çıkardı. Sanki aralarında belirgin bir bağ kurulabilirmiş gibiydi.
Ayna ise Hayır, diyordu.
Genç kadın her şeyden uzaklaşmıştı.
Canlı ve özgürdü.
Dar ve donuk hayatı izlediği evin penceresinden gördüğü gri ve sessiz binaların ötesinden, insana yolculukları hatırlatan birkaç bulut ağır ağır geçiyordu.
Sadece bulutlar, gökyüzünde gizli saklı ne varsa ortaya döküyordu.
Günlerin gizli ve sessiz sarsıntısının arasında hiç iz bırakmadan süregiden bir savaştı bu.
Oysa hiçbir zaman karanlığından uzaklaşmasa da, adımları onu içeriden dışarıya sürüklese de, genç kadın kendi gerçeklerinin görünmez, düz akışı içinde bocalıyordu.
Dünyayı tamamen açık gözlerle yaşayabilme şansını elde ettiğinde bir kimseyi ne korkutabilirdi ki?
Belki de hayatta var olabilmek için, içeriyi dışarıdan ayıran o görünmez, ancak aşılması mümkün olmayan sınırı silebilmek gerekiyordu.
Dünya adaletsizlik kokuyordu. Yakılıp yıkılan düz bir arazinin üzerinde kokuşmuş küçük bir mektup dışkı yığını gibi.
Ancak genç kadın artık görünür olmak istiyordu.
Diğer herkesin arasında karanlık bir gölge olmaktan kurtulmak
Öfkesine ya da hüznüne dair hiçbir şey dile getiremeyen kayan bir yıldız, taş gibi donuk bir yüz olmaktan kurtulmak.
Var olmamaktan, daha fazla yok olmaktan kurtulmak.
Tutkuyla odaklanılan arzu yalnızca farklı bir yarın vaat eder hale gelmişti.
Duruma göre, ya karşılaşılmayan ama var olan ya da var olmayan ama karşılaşabilme ihtimali olan bir dünyayı izlemek
Kadın olmanın bedeli yüksekti.
Belki de hiçliğin arkasında bile bir dünya var olabilir, dedi ansızın kendi kendine.
Sessizlik, genç kadının silmek ya da değiştirmek istemediği bir hakikatti.
Hakikat oradaydı.
Sona eren gecede her şey yolundaydı ve ne olduğuna dair tek bir kelime dahi edilmemişti. Her şeye rağmen, bir şey olduğu ortadaydı: Genç kadının sakin ifadesi, arzunun izlerini taşıyordu.
Karalara bürünmek, erkeklerden korunmak anlamına gelirdi. Erkekler için durum daha farklıydı, kadınların aksine onların arzu duymaya hakkı vardı. Erkeklerin yaptığı ve yapmak istediği her şey normaldi. Erkekleri kadınlardan korumak, yine kadınların göreviydi.
Şüphesiz doğa bizlere bağımlı olmamızı söylemez.Kadınları fiziksel olarak erkeklerden farklı yaratır;ancak erkekleri kadınlar için gerekli kıldığı gibi kadınları da erkekler için gerekli kılar.Doğa birinin ötekine kölelik etmesini istemez.
Her şeyin sadece bir resimden ibaret olduğu bir dünyada, sinemaya gitmek nasıl yasaklanabilir?
Dünya adaletsizlik kokuyordu.
Genç kadın pencerenin karşısında oturmuş, var olmayan bir şeyi izliyordu.

Ufukta beliren hiçbir şey yoktu
Herhangi bir şey görme beklentisi de yoktu esasen. Alışmıştı hiçbir şey olmamasına.
Aslında bugün gözlemlediği uzaktan dikkatle baktı şey tam da oydu.
Belkide hiçliğin arkasında bile bir dünya var olabilir, dedi ansızın kendi kendine.

Elinde gökyüzünde sürüklenen bulutlar andıran ufak boncuklu tespihini tutuyordu.

Gece sadece kötü düşleri ve kötü arzuları kovalar, derdi büyükannesi.
Kendini ifade etmenin herhangi bir yolu olmadığını bildiği için konuşmaya razı olmayan bir varlığın sırrını hiç bir ses açığa çıkaramazdı.
“Başkalarının gözünde var olmak için kendini göstermenin yeterli olacağına inanan bireyler, başkalarını yönlendirme becerileri sayesinde hayatta kalırlar.”
“Kendini ifade etmenin herhangi bir yolu olmadığını bildiği için konuşmaya razı olmayan bir varlığın sırrını hiçbir ses açığa çıkaramazdı.”
Yapılacak şey şu: Bırak gözlerin dünyayı tüm incelikleriyle görsün. Senden sonrakiler için ne tür bir değişim düşlediğine dair özgür bir bakış açısı kazanmaya bak.
Şöyle geçirdi içinden:
Bir kadının kırmızı bir elbise arzu etmesi korkunçtur; çünkü günahların ilki kadın olduğunu farketmekti ve her şey gibi bu da bir hakikatti. Günahların ikincisi, kendini ifade edebilen diğer kadınlardan biri olduğuna safça inanmaktı. Günahların üçüncüsü, aslında bir arzu duyabileceği ve bu arzuyu sonunda dile getirebileceği fikriyle kendini avutmaktı. Günahların dördüncüsü, kişinin sadece kendisi için olabileceğini fark ettiren bir arzuyu beslemekti. Günahların beşincisi, tek başına var olmayı istemekti ve günahların altıncısı, buna inanmak istediğini safça dile getirmekti. Günahların yedincisi de, KADININ BİR BİREY OLDUĞU FİKRİNİ ORTAYA ÇIKARMAKTI.
Genç kadın aslında gerçekten de şanslı olduğunu düşündü.
Kocası ona el kaldırmazdı.
Sadece onu yok sayardı.
“Bizim evde bilinmesi gereken şeylerin dışındaki her şeyi biliyorlar.”
Aklını kullanma cesaretini göster!
“Dünya adaletsizlik kokuyordu. Yakılıp yıkılan düz bir arazinin üzerinde kokuşmuş küçük bir dışkı yığını gibi.”
Belki de hayatta var olabilmek için,içeriyidışarıdan ayıran o görünmez, ancak aşılması mümkün olmayan sınırısilebilmek gerekiyordu.
Diğer herkesin arasında karanlık bir gölge olmaktan kurtulmak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir