İçeriğe geç

Kanlı Düğün Kitap Alıntıları – Federico Garcia Lorca

Federico Garcia Lorca kitaplarından Kanlı Düğün kitap alıntıları sizlerle…

Kanlı Düğün Kitap Alıntıları

Bir bıçaktı,
Ufacık bir bıçaktı
Avucuna sığardı insanın;
Pulsuz, ırmaksız balıktı,
İkiyle ile üç arasında, kader ağlarını ördü
Ve bıçak işini gördü
İki erkek kasıldı kaldı
Dudakları sarardı.
Suç bende değil,
Suç bu topraklarda
Ve senin göğsünden,
Saçından yayılan kokuda
Kansız kalıp ölmek, kanı kuruyarak yaşamaktan iyidir.
İnsan yaşadıkça kavga sürer
Yüreğimde hep fışkırmaya hazır bir çığlık duruyor; onu gemlemek, örtülerin altına saklamak zorundayım.
Susup için için yanmak, kendimize verebileceğimiz en büyük ceza.
Sen, zamanla yaralar iyileşir, duvarlar insanı saklar sanıyorsun, ama öyle değil,öyle değil.
Gümüş ne kadar parlak olsa da, bazen kararır.
Ama ölüleri alıp götürürler, susmak zorunda kalırsın. Yoksa insanlar tenkit eder.
Sürü sürü çocuk yapsınlar istiyorum. Parayla tutulmamış eller gerek bu toprağa.
Sesin beni sürüklüyor, boğulacağımı biliyorum, yine de peşinden gidiyorum.
Sesin beni çekip duruyor, biliyorum boğulacağımı, yine de izleyip duruyorum bu sesi.
Sen zamanla yaralar iyileşir, duvarlar insanı saklar sanıyorsun ama öyle değil. Bir şey içine, ta derinlerine işledi mi bir kez, kimse onu yerinden sökemez.
Kansız kalıp ölmek, kanı kuruyarak yaşamaktan iyidir.
Bana bir baksana. Deli gibi görünmüyor muyum? Yüreğimde sıkışıp kalanları haykıramadığım için delirdim. Yüreğimde hep fışkırmaya hazır bir çığlık duruyor.
Bana bir baksana. Deli gibi görünmüyor muyum? Yüreğimde sıkışıp kalanları haykıramadığım için delirdim.

Kanlı Düğün, Federico Garcia Lorca

GÜVEY: Ne çıkar? Duası edildi, kutsandı artık.
LEONARDO: Zaman yaraları kapatır, duvarlar sır saklar sanıyorsun, ama doğru değil, doğru değil! Bir şey içine, ta derinlerine işledi mi bir kez, kimse söküp atamaz artık.
Gel karanlık köşeye gidelim, seni sonsuza dek seveyim, ne insanlar umrumda benim, ne de kustukları zehir.
Seninle ne yatak paylaşmak istiyorum, ne sofra ve bütün gün, her dakika, yanında olmayı özlüyorum, sürüklüyorsun beni, gidiyorum.
İnsan yaşadıkça kavga sürer.
Tek başıma değil. Kafam olaylarla, adamlarla, kavgalarla dolu.
Yüreğimde hep fışkırmaya hazır bir çığlık duruyor; onu gemlemek, örtülerin altına saklamak zorundayım.
Deli gibi görünmüyor muyum? Yüreğimde sıkışıp kalanları haykıramadığım için delirdim.
ANA: Keşke kimse onlar üstüne bir şey bilmeseydi, ne sağ olanı bilselerdi ne de ölü olanı. Kimsenin adını anmadığı, ama tam vaktinde kesilen dikenli birer çalı olsaydılar keşke.
Sesin beni sürüklüyor, boğulacağımı biliyorum, yine de peşinden gidiyorum.
Gururun sana hiçbir faydası yok.
Gece gündüz hep suç kimindi diye düşünüyorum; her düşündüğümde yeni bir suç çıkıp bir öncekini unutturuyor, ama hep bir suç var!
Herkes kendi yarasını deşmekten hoşlanır.
Bana bir baksana. Deli gibi görünmüyor muyum? Yüreğimde sıkışıp kalanları haykıramadığım için delirdim.
Sürü sürü çocuk yapsınlar istiyorum. Parayla tutulmamış eller gerek bu toprağa.
“Sen, zamanla yaralar iyileşir, duvarlar insanı saklar sanıyorsun ama öyle değil. Bir şey insanın yüreğine yerleşince kimse onu yerinden sökemez.”
Ne cam kırıkları saplanmış dilime! Seni unutmaya çalıştım diye.
Ah, kendini gösteren ölüm! İri yapraklardaki ölüm!
Ama ölüleri alıp götürürler, susmak zorunda kalırsın. Yoksa insanlar tenkit eder.
Hapishane nedir ki? Orada yemek de yiyorlar, sigara da içiyorlar, çalgı da çalı­yorlar! Benim ölülerimi ise ot bürümüş, suskunlar, toprak olmuşlar, sardunyalar misali iki adam Katilleri hapishanede, dipdiri, dağları seyrediyorlar
Susup için için yanmak, kendimize verebileceğimiz en büyük ceza.
Beni öldürebilirler, ama kara çalamazlar. Gümüş ne kadar parlak olsa da, bazen kararır.
Umutsuzluk gözlerimi yakıyor, saçlarımın ucu bile acıyor.
Sen olsan sen de giderdin. İçi dışı yarayla dolu, arzudan yanıp tutuşan bir kadındım ben; oğlun da, kendisinden çocuklar, toprak, sağlık umduğum bir avuç suydu; ama öteki, çalılıklarla tıkalı, karanlık bir ırmaktı, sazlarının fısıltısını, mırıltılı türküsünü getiriyordu bana. Soğuk sudan bir küçük çocuğa benzeyen oğluna uydum ben de; ötekiyse, yüzlerce kuş saldı üstüme, bu kuşlar yolumu tuttular, beyaz beyaz kırağı bıraktılar yaralarım üzerinde, zavallı, sararıp solmuş bir kadının, ateşle okşanmış bir kızın yaraları üzerinde. İstemezdim, unutma ki, ben de istemezdim! Oğlun benim yazgımdı, ona ihanet etmiş değilim; ama ötekinin kolu, denizin çekmesi, boğanın itmesi gibi sürüklüyordu beni, her zaman da sürükleyecekti, her zaman, her zaman; kocamış bir kadın olsam da, oğullarımın oğulları saçlarımdan tutsa da!
İnsan yaşadıkça kavga sürer.
Dünya büyük. Herkese yaşayacak yer var.
— Yalnız ha.
— Yalnız değil. Çünkü kafam bir sürü şeyle dolu.
Ne insanlar umurumda benim,
ne de kustukları zehir.
Herkes kendi yarasını deşmekten hoşlanır.
“Sen,zamanla yaralar iyileşir,duvarlar insanı saklar sanıyorsun,ama öyle değil.Bir şey insanın yüreğine yerleşince kimse onu yerinden sökemez.”
Ne cam kırıkları saplanmış dilime!
Seni unutmaya çalıştım diye.
Bana bir baksana. Deli gibi görünmüyor muyum? Yüreğimde sıkışıp kalanları haykıramadığım için delirdim.
“ Boğulacağımı biliyorum, yine de peşinden gidiyorum. ”
Bana bir baksana. Deli gibi görünmüyor muyum?
Yüreğimde sıkışıp kalanları haykıramadığım için delirdim.
Kollarım güçlüdür. Ara vermeden kırk yıl sararım seni.
Zaman yaraları kapatır, duvarlar sır saklar sanıyorsun, ama doğru değil, doğru değil! Bir şey içine, ta derinlerine işledi mi bir kez, kimse söküp atamaz artık.
Senin yanından ayrılınca büyük bir boşluk duyuyorum, sanki bir şey düğümleniyor boğazımda.
Zaman yarala­rı kapatır, duvarlar sır saklar sanıyorsun, ama doğru değil, doğru değil! Bir şey içine, ta derinle­rine işledi mi bir kez, kimse söküp atamaz artık.
ne zaman adını ağzıma alsam, alnımın ortasına bir taş yemiş gibi oluyorum.
Yüreğime sıkışıp kalanları haykıramadığım için delirdim
“İnsan yaşadıkça kavga sürer.”
“Tüfeğe de,tabancaya da,bıçağın en ufağına da,hattâ çapaya ve tırmığa da lanet olsun.”
Ama ölüleri alıp götürürler, susmak zorunda kalırsın. Yoksa insanlar tenkit eder.
İnsan yaşadıkça kavga sürer.
Sen, zamanla yaralar iyileşir, duvarlar insanı saklar sanıyorsun, ama öyle değil, öyle değil. Bir şey insanın yüreğine yerleşince kimse onu yerinden sökemez!
Susup için için yanmak, kendimize verebileceğimiz en büyük ceza.
Hapishanedeymiş. Hapsihane nedir ki ? Orda yemek de yiyorlar, sigara da içiyorlar, çalgı da çalıyorlar ! Benim ölülerimi ise ot bürümüş, suskunlar, toprak olmuşlar..
Bir köşeye gizlenelim gel,
sonrasızca seveyim orda seni,
çünkü ne insanlar umurumda
ne de üstümüze attıkları zehir.
Ey üzgün ölüm!
Yeşil bir dal ayır aşklarına.
Ne insanlar umurumda benim,
ne de kustukları zehir.
Kansız kalıp ölmek , kanı kuruyarak yaşamaktan iyidir.
İnsan yaşadıkça kavga sürer.
Sen zamanla yaralar iyileşir, duvarlar insanı saklar sanıyorsun, ama öyle değil , öyle değil. Bir şey insanın yüreğine yerleşince kimse onu yerinden sökemez.
Susup için için yanmak, kendimize verebileceğimiz en büyük ceza.
Herkes kendi yarasını deşmekten hoşlanır.
Aylar geçtikçe umutsuzluk gözlerimi yakıyor, saçlarımın ucu bile acıyor.
Hep tetikte bekleyen bir çığlık vardır bağrımda, bastırıp atkımın altında tutmam gerekir. Ama ölenleri alır götürürler, sen de susmak zorunda kalırsın. Sonra da kusur bulurlar insanda.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir