İçeriğe geç

Kandan Kına Yakılmaz Kitap Alıntıları – Hasan Hüseyin Korkmazgil

Hasan Hüseyin Korkmazgil kitaplarından Kandan Kına Yakılmaz kitap alıntıları sizlerle…

Kandan Kına Yakılmaz Kitap Alıntıları

kahkahalar gözyaşları
ayrılıklar özlemler
çalış didin kaç kovala düşle
çalışsın kumsaati
suçlu sen ben
suçlu şu bu
o değil
suçu vurmak gerekiyor dostlarım
suçluyu değil
hep aynı Kapıdan geçip gideceğiz günün birinde
çirkini de güzeli de yiğidi korkağı da
o kapıda ne aslanlık para eder ne kaplanlık
pehlivan da o kapıda
kılkuyruk da
hepsi bir
ne güzeldi saçları
saçlarını yandan yandan savuruşları
vay anasını

nasıl da dönüp baktı
bir hercayimenekşe bakar gibi güneşe
vay anasını

bal değildi gül değildi insandı
öptükçe ballanırdı kokladıkça güllenir
vay anasını

kızamık kızıl sıtma çiçek sanırdım aşkı
gördüm de insan kılığında felâket şaştım
vay anasını

nelerimi alıp gitti bilmem ki
biryerlerim çoğaldı
vay anasını

gidenleri anıp sustuk, eşeledik küllerini geçmiş yazların
kırıntılar topladık, birzamanlar sevilmiş şarkılardan

bilmesek şu akşamın yine geleceğini
böyle sessiz durur muyduk kimbilir

elmayı kokusundan
güvercini biçiminden soyutlamaktır
yaşamak denilen kavgayı
aşksız düşünmek
ah bir varabilsek o boyutlara
görebilsek önümüzü azıcık
seçebilsek ardımızı tozdan dumandan
gürültüye gitmese kısa günümüz
kaygusundan geleceğin
ve geçmişin pişmanlığından
ah bir varabilsek o boyutlara!

arıyorsak kendimizi durmadan
yerden yere çalarak yüreğimizi
ve yıkarak koskoca dünyaları küçücük başımıza
kendimizi kendimize zindan ederek
bu rezil kargaşada
hep yarım
hep eksik
hep kusurlu olmamızdan, sevgilim!
biraz bitki
biraz böcek
biraz insan olmamızdan, sevgilim!
yâni elma
yâni diş
yâni toprak olmamızdan, sevgilim!
tut elimden
bir tek kişilik de olsa azalsın şu karanlık

yaşamak diyorum
ey güzel ellerini bulanık sularda dolaştıranlar
mutluluk arıyanlar onursuz karanlıklarda
yaşamak diyorum
yaşamak
sevişir gibi!
bir taze çığlık gibi karıştığım şu insan denizinde ben
balıklar oynaşır gibi güneşli kıyılarda
ve çocuklar yaşar gibi oyun dünyalarını
sevdiğimin yüzü gibi açık ve temiz
dost elince sıcak ve güvenilir
bir düzenin sevdâsındayım
sen olmasan şu sabahlar olmasa
şu benim büyük büyük susamışlığım
bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım
karanlığın en koyusu
öncesidir şafağın
böyle demiş büyük ustaların
en büyüğü
nasıl gelir güzel günler dostlarım
işitmezken kulaklar
diller susmuşken
gözler böyle görmezken
nasıl gelir güzel günler dostlarım
yıllaryılları kovalıyor
sayılı yaprakları ağacımın
sessizce dökülüyor
yem atarken balkonda serçelere
sardunyaya kızarken niçin açmadın diye
filistirfi düşünürken otobüs durağında
dalmışken kavak dallarının sabah ışıltısına
yıldızları gagarince görüp gözlerken
sıvazlarken enflasyonu etsiz soframda
düşte deve görmeyi yorumlarken yatakta
sesine kapılmışken telefonda birinin
gülümserken suratına asalak devrimcinin
şiirini deşelerken çöplüksel bir olayın
kaçırılmış fırsatlara ağlarken türkülerde
ve sessizce ölüşünü bir koca kelebeğin
saksıda sarmaşığın güneşe gülüşünü
çokboyutlu izlerken
ortasında alnımın
birdenbire bir ağrı
neye vursam
hangi taşa bu başı
kime sövsem
hangi puşta
hangi soysuza!
liberte egalite fraternite
hürriyet müsavat uhuvvet
özgürlük eşitlik kardeşlik
balık açlık ve zoka
hep aynı kapıdan geçip gideceğiz günün birinde
çirkini de güzeli de yiğidi korkağı da
o kapıda ne aslanlık para eder ne kaplanlık
pehlivan da o kapıda
kılkuyruk da
hepsi bir
yakınımda
yanımda
yanıbaşımda
daldan yaprak düşer gibi düşüyor insanlarım
baka baka gözlerimin içine
yıllar var ki tat yok çayda zeytinde

neyimiz var kardeşler şu kısa konuklukta
sevmekten ağlamaktan gülmek­-
(ken başka

aradım aradım günlerce
bulamadım çocukluğumu
ölüm ucuz olmamalı bu çağda
ayrılıksa yenilmeli
açlıksa kovulmalı dünyadan
savaşsa durdurulmalı
neyimiz var kardeşler şu kısa konuklukta sevmekten ağlamaktan gülmek­ten başka
okuyorum okuyorum bitmiyor
dinliyorum dinliyorum yetmiyor
bugün bir gariplik var üzerimdemde
beni bugün aramayın dostlarımdamda
yıllar var ki görüşmedik kardeşimdemde
nedenini biliyorsun sevgilimdemde
yakınımda
uzağımda
çok uzağımda
daldan yaprak düşer gibi
düşüyor insanlarım
baka baka gözlerimin içine
yüreğim kanatlanmış
çekmiş gidiyor
ortasında alnımın
birdenbire bir ağrı
neye vursam
hangi taşa bu başı
kime sövsem
hangi puşta
hangi soysuza!
bir de bir kavga, var ki adı yaşamak
o kavgada yenilip düşmemenin yolu
ormanlarca uğultulu
sularca gürül gürül
durmak güneşe
o kavgadan vazgeçmeyin çocuklar
biliyorum
yaşamak güç
kolay değil eğrilmemek sapmamak
satılmamak kolay değil canlarım
dik tutmak kolay değil
şu güzel başı
dostlarım
direnin karanlığa
sevmek yapabilir bu dünyayı yenibaştan!
Lorca’yı kitaplardan tanırım
Bedrettin’i aşımdan, ekmeğimden
Biri ette dikendi
Biri etimde diken
Sevdiklerim kopup gitmiş yüreğimden sessizce..
yıllar var ki şu ülkede
şöyle sıcak şöyle mutlu
şöyle yürek soğutan
tek bir haber değmedi kulağıma
tek bir olay yaşamadım
hep kan gölü hep gözyaşı hep kargış
sanki yunus yaşamamış bu topraklarda
hacıbektaş diye biri geçmemiş buralardan
Elmayı kokusundan
güvercini biçiminden soyutlamaktır
yaşamak denilen kavgayı aşksız düşünmek.
acı çekmek özgürlükse
özgürdük ikimizde
Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin,
çünkü sen gagasından tutup kuşu
öt kuşum
öt kuşum
demiyorsun..
öptüm seni
seni değil yalnızca
sende senden öncekileri
insan insandan korkar elbette niçin korkmasın?
yağmaya talana gitmişse ülke can kalmışsa ortada çıplak kimsesiz tutulmuşsa subaşları
peşkeş çekilmişse geleceğimiz
biri hep yargılıysa omuzda taşımağa
öbürüne haksa eğer taşınmak
birinin osurması fermansa eğer
öbürüne haksa eğer koklamak
insan insandan korkacak elbet..
silah çirkin ve soysuzdur delikanlım
doğrulmuşsa yüreğine güzel günler düşleyenin
vurmuşsa koşanları barışa kardeşliğe
silah çirkin
silah zorba ve soysuz.
inanın ki yorgunluk veriyor insana
tok serçelerle başlamak güne
hele de dinmişse uğultusu şafak vaktinin
bir biz miyiz canlarım
yanlış giden bu yollarda?
Acıların yükü­nü kendine göre taşırdın. Her kanatlanışında yepyeni de­yişlere, anlatımlara, ufuklara varmaktı muradın; sonuçları kendine göre biçimlendirirdin.
Tepeden tırnağa arı bir ozandın sen; o dağlarda da, bu yerlerde de
Seni şimdi ben, bu dünyadan çekip gitmişlerle bir, düşünebilir miyim, buna kim dayanabilir!.
yine ağustos gelse elele versek
sen anandan kurtulsan ben yalnızlığımdan
yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek
güneşin bahçeleri emzirdiği saatte
susamışlar aşkına, kandım diyesi uzun
uzun öpüşsek
geri dönsen bile ben artık o ben olmıyacağım
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmiyecek
geceleri birdenbire uyanıyorum
bir sigara/bir sigara daha
kentin yaşadığını/sessizliğinden anlıyorum
ağamsın sen paşamsın sen
karanlık
namlular ışıtmaz geceyi
oy lili
Bu gece seni okuyacağım.
Öfke ve acı yanyana. Dokunmasalar da ağlayacağım.
inanın ki yorgunluk veriyor insana tok serçelerle başlamak güne
Hele de dinmişse uğultusu şafak vaktinin
çiy uçmuşsa yeşillerden hiçbir bereketi olmuyor günün.
Ağaç görmüş yakmışlar, kanat görmüş kırmışlar,
Şimdi de düşmüşler insan izine,
Nerede insan,
Nerede ışık,
VURMUŞLAR..
“Bir demir kafesteyim yıllardan beri,
Dişliyorum yorulmadan zincirlerimi..”
“Varlığından daha büyük olmalı yokluğun.
Anlıyor musun?”
“Çünkü aşk kavganın içindedir..
Çünkü sen içindesin kavganın..”
“Ah nasıl da kıskancız insan olmakta.
Ah nasıl da yalnızız insan olarak!”
“Durup durup kaygılanmak gibi bir şey bu bizim sularla akıp gitmelerimiz..
Sonsuz bir tren penceresinden savrulan güvercinleriz..”
“Ben bir ışık için tepmişim rahatımı ”
“Şu benim büyük büyük susamışlığım..
Bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım..”
“Yanlızlıktan irileşmiş gözleri ”
“Gitmeden gitmelerim
Duyulmayan çığlıklarım
Acılarım, özlemlerim, pişmanlıklarım çökelmiş yüreğime..”
“Korkardı yalnızlığım görünmez kanatlarımdan ”
“Nedir bana kızgınlığı takvimdeki sabahların ”
artık anlıyorum ki söz bir ilkel kayıktır
geçirmiyor bu kıyıdan öbür kıyıya bizi
kolumdaki saat uzun bir tiren
yüreğim munzur suyu
halkı göçmüş bir obaydım o akşam
direnmektir çiçeklenmek
“Nasıl gelir güzel günler dostlarım
İşitmezken kulaklar,
Diller susmuşken,
Gözler böyle görmezken ”
ah nasıl da kıskancız insan olmakta
ah nasıl da yalnızız insan olarak!
arıyorsak kendimizi durmadan
yerden yere çalarak yüreğimizi
ve yıkarak koskoca dünyaları küçücük başımıza
kendimizi kendimize zindan ederek
bu rezil kargaşada
hep yarım
hep eksik
hep kusurlu olmamızdan, sevgilim!
“Sızlardı bir yerleri o çocuk yüreğimin ”
Yere batan şehrin tek yalnızıyım
Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum.
“Bir de bir kavga, var ki adı yaşamak
O kavgada yenilip düşmemenin yolu
Ormanlarca uğultulu
Sularca gürül gürül durmak güneşe
O kavgadan vazgeçmeyin çocuklar.”
yere batan şehrin tek yalnızıyım
yüzyılın ağrısını anlıyarak çekiyorum
“Çırpın serin suya düşlerinizi ”
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
insan insandan korkar elbette
niçin korkmasın?
yağmaya talana gitmişse ülke
can kalmışsa ortada çıplak kimsesiz tutulmuşsa subaşları
peşkeş çekilmişse geleceğimiz
biri hep yargılıysa omuzda taşımağa öbürüne haksa eğer taşınmak
birinin osurması fermansa eğer
öbürüne haksa eğer koklamak
insan insandan korkacak elbet
hem de korkar gibi yılandan
çıyandan
akrepten kuduzdan sırtlandan korkar gibi
korkar gibi tifodan tifüsten vebadan
“Ölüm ucuz olmamalı bu çağda
Ayrılıksa yenilmeli
Açlıksa kovulmalı dünyadan
Savaşsa durdurulmalı
Neyimiz var kardeşler şu kısa konuklukta
Sevmekten,ağlamaktan, gülmekten başka..”
doydu toprak
kana doydu
doydu ateş
doydu su
doymadı fakat cellât

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir