İçeriğe geç

Kalp Ağrısı Kitap Alıntıları – Halide Edib Adıvar

Halide Edib Adıvar kitaplarından Kalp Ağrısı kitap alıntıları sizlerle…

Kalp Ağrısı Kitap Alıntıları

İçinde ifade edemediği binbir ince his birbirine karışıyor, kalbini karmakarışık bir heyecan kasırgasına çeviriyordu.
.., hayatın bir sihirbaz gibi, en sabit insanları saatten saate değiştirdiğini düşündü.
…biz Hasan Bey’le yan yana yalnız iniyorduk. İkimiz de yıldırım çarpacakmış gibi birbirimizin gözlerinden, temasından korkuyor birbirimize bakamıyorduk. Bir an çabuk bir kumanda gibi fısıldadı:
-Gözlerini bana çevir, çıldırıyorum!
Kurtulmak isteyip istemediğini bile bilmiyordu.
__ Dayanamayacak kadar eziyet çekiyorum.
__ Kalp yarası kurşun yarasına benzemez, asker bey!
Aşk günahlarını acaba gizli bir kudret takip mi ediyordu?
İnsan gençliğinde kalbine ne kadar çok his ve hatıra biriktirirse o kadar geç ihtiyar olur. İnsana ekmekten, sudan fazla his lazım, yavrum.
Kalp yarası kurşun yarasına benzemez, asker bey!
Yalnız dost kalalım, evlenemeyiz demek, sevmeyenler için kolay, fakat buna muhatap olanlar için değil.
__ Seni hiçbir erkek aldattı mı, Zeyno?
__ Hayır, kimse aldatmadı.
__ O halde bir daha bu bahislerde kadın, erkek deme, çünkü kadın da insanı aldatabilir.
Artık hayat beni yenmişti.
Kendimi bir nevi Hazret-i Eyyûb gibi görüyorum.
İnsan gençliğinde kalbine ne kadar çok his ve hatıra biriktirirse o kadar geç ihtiyar olur. İnsana ekmekten, sudan fazla his lâzım, yavrum.
Senin sadece dostun olmak istiyorum; çünkü kalbinde benim kiralayacağım yer kalmadığını gördüm.
__ Niçin kiralayacak tabirini kullanıyorsun?
__ Çünkü insanların kalbinde ev sahibi olmak mümkün değildir. Kısa, uzun, muayyen bir müddet için, insan bir kalbe girer, sonra yerini yeni kiracılara, daha çok bedel veren kiracılara bırakır, gider.
__ Kalbin bedeli nedir, Dora?
__ Heyecan, Hasan.
Sanat ve dehâ, hattâ milliyet insanları ne kadar birbirlerinden ayırırsa ayırsın hepsinin birbirini tanıyacağı, hepsinin müşterek bir sıfatla birleşeceği nokta kalpleri ve iptilâlarıydı.
__ Yaşasın aşk hastalığı, yaşasın morfin iptilâsı, dedi.
__ Dünyada başkalarının saadeti için kendini feda eden insanlar vardır, hattâ bunlar belki daha çok kadınlarda bulunur.
Sevdiği fikir, yahut insan için taşıdığı zincirin etlerine batarak kanayan yerlerini öpen, gerildiği çarmıhtan elleri ve göğsü kanarken, kalbini delen çivinin altında ölürken, bu azap vereni takdis ederek, vecd içinde ölmek azizlerin ve pek ender âşıkların, o da tarihe karışmış âşıkların kârıdır.
Şimdi içimde palyaçoların herkesi güldüren, fakat içinden ağlatan, kanatan ıstırabın, yalnızlığın yüzlerindeki hem feci hem gülünç gerginlikleri var.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Zehre alışan vücutlar zehri derece ile çoğaltırlar.
Felâkette müşterek, ıstırapta müşterekiz.
Sully Prudhomme’un dediği gibi: Aşktan ölenler ne cennete ne cehenneme gidebilirler. Onlar için ebediyet olmaz, onlar cennet ve cehennemi yaşamışlar ve ruhları heyecanlarına, coşkunluklarına sarf edilmiş, bitmiş, yok olmuştur.
O gün düşündüm ki, iki insan birbirini severse birbirinin hayatından bu uzak iki vapur gibi geçmelidir.
__ Nasıl ayrılacağız?
__ Birbirimize ruhumuzun çirkin taraflarını görecek kadar yaklaşmadan ayrılmak belki daha iyi olur.
Dünyadan kimseye haber vermeden çekilip gitmek istiyordum.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Dünyada ne kimseye artık acıyor ne kimseyi düşünüyorum.
Bugün de yoktu.
Bana haber vermeden nasıl ve niçin gitti?
Kalbimden seni çıkarmaya muktedir değilim.
Hiç konuşamıyoruz, yanımdakinin titrediğini, kalbinin yine bir motor gibi attığını duyuyorum, fakat eli gibi bütün vücudu da vücudumun devamı kadar benim; belki bu titreme, bu heyecan benim kalbimdedir. Çünkü iki kalpli bir tek vücut mu, yoksa iki vücutlu bir tek kalp mi olduğumuzu bilmiyorum.
eli içinde sıktığı elimin bir parçası, devamı kadar benim!
Hayat ne yavan, ne çekilmez bir ağırlık; sonra ne kadar, ne kadar uzun!
__ Psikologların bir iddiası vardır, dedim, insan bir elmayı dörde ayırsa, dört lokmada yese, birincisinde aldığı lezzeti ikincisinde almazmış, dördüncü lokmaya kadar lezzetin kudreti kaybolurmuş
Sevmeye gelince, ne onu ne beni seviyorsunuz. Siz hiç kimseyi sevmeyeceksiniz, fazla ve karışık düşünüyorsunuz. Sevmek kafa ile, düşünme ile değildir. Sevmek Sevmektir işte!
İçimde bir şeyin yırtamayacağı ağır, kesif, elle tutulacak kadar katı bir sıkıntı vardı.
Esasen intihar etmemek, beni affet baba, hiçbir bağdan gelmiyordu. Sadece gururumu bu günahkâr ve faydasız ıstırabın öldürememesi, yenememesinden ileri geliyordu.
Yavaş yavaş yaşamaktan lezzet almıyor, sararıyor, sırf maddî olan hayat vazifeleri bana yavan ve çekilmez bir yük gibi geliyordu. Eğer vaziyet böyle devam etse, belki az bir zamanda çökecek, belki manevî manâsıyla ölecektim.
Ben bu azabı niçin çekiyordum?
Kalbin tırnağı olsa acıdan kendi kendine sökülecek kadar ıstırap veren bu derdin ne manâsı ve ne hazzı vardır!
Kendimle mücadele yavaş yavaş bana gözlerimden yaş getirecek kadar müşkül bir ruh idmanı gibi geliyordu.
Konuşmak istemiyordum; yanımda yürüyen insanın da kalbi aynı hislerle sarsılıyordu, biliyordum. Kalplerimiz büyük bir sanatkârın akort ettiği iki güzel keman gibi birbiriyle tamamıyla ahenkli, aynı şarkıları çalıyordu.
Bir çocuk kadar heyecanlı ve mesuttum.
__ İkimizin hikâyesini birleştirip Kalp Ağrıları desek nasıl olur?
Korkma, zorla değil, seni kalbimde, kafamda götüreceğim.
hayat başı ve sonu belli olmayan garip ve muvakkat bir devir. Geçenler ve geleceklerin mevcutları kadar ehemmiyeti olmuyor.
Çünkü insanların kalbinde ev sahibi olmak mümkün değildir. Kısa, uzun muayyen bir müddet için, insan bir kalbe girer, sonra yerini yeni kiracılara, daha çok bedel veren kiracılara bırakır, gider.
Artık kalbimi ağladım, aşkımı ağladım. Demek hepsi, bunlar bir avuç tuzlu sudan ibaretmiş. Gözyaşlarını eskiler niçin şişelere koyup ebediyen sevgililerinin mezarında saklarlarmış, anladım.
Kalp yarası kurşun yarasına benzemez, asker bey!
Aşk nedir anlamış gibiyim, muhtelif simalarla gelip dudaklarını yakan ve vücuduna, kalbine hakim olan insan gölgesi.
İnsanların kalbinde ev sahibi olmak mümkün değildir. Kısa, uzun, muayyen bir müddet için, insan bir kalbe girer, sonra yerini yeni kiracılara, daha çok bedel veren kiracılara bırakır, gider.
Aşktan ölenler ne cennete ne cehenneme gidebilirler. Onlar için ebediyet olmaz, onlar cennet ve cehennemi yaşamışlar ve ruhları heyecanlarına, coşkunluklarına sarf edilmiş, bitmiş, yok olmuştur.
Hep aynı safhalar, ıstıraplar, hep aynı kalp ağrısı, bazan hadiselerle uyuşan, fakat daima daha kudretli bir sızı ile tekrar gelen hastalık. Bunu ne kadar iyi biliyordum.
Sesi çölde kızgın güneşe tutuşan fırtınanın ateşli çağrısına benziyordu.
Hayatın nazımı, fiillerin hakimi, kim ne derse desin, yüzde doksan histi.
Ömrümde kimsenin kalbinin bu kadar dehşetli bir gümbürtü ile attığını görmeyecektim.
Kalplerimiz büyük bir sanatkarın akort ettiği iki güzel keman gibi birbiriyle tamamıyla ahenkli, aynı şarkıları çalıyordu.
İkimizin hikayesini birleştirip “Kalp Ağrıları” desek nasıl olur?
Hikayemin iki adı var: Zahiri ismi ‘Berabere’dir. Fakat hakiki ismi ‘Kalp Ağrısı’ olmak lazım gelir.
—Kalp yarası kurşun yarasına benzemez, asker bey!
Yüzü de kalbi kadar sert,
—Bir şeyi unutmadım, hayat başı ve sonu belli olmayan garip ve muvakkat bir devir.
İnsan gençliğinde kalbine ne kadar çok his ve hatıra biriktirirse o kadar geç ihtiyar olur. İnsana ekmekten, sudan fazla his lâzım, yavrum
—Daha o kadar öğreneceğim, yapacağım şey var ki!
—Nasıl şey? Mesleğini yapmış bir adam Artık ne ile meşgul olabilirsiniz? —Okurum. Okumak için hiç hayatta zaman bulamadım;
Siz hiç kimseyi sevmeyeceksiniz, fazla ve karışık düşünüyorsunuz. Sevmek kafa ile, düşünme ile değildir. Sevmek Sevmektir işte !
İkimizin hikâyesini birleştirip Kalp Ağrıları desek nasıl olur?
“Hayatın nâzımı (düzenleyicisi) fiillerin hâkimi, kim ne derse desin, yüzde doksan histi.”
Sevmek kafa ile, düşünme ile değildir.
Sevmek Sevmektir işte!
Hayat ne yavan, ne çekilmez bir ağırlık; sonra ne kadar, ne kadar uzun!
Yaşamak bana olmayacak bir iş geliyordu.
Çünkü insanların kalbinde ev sahibi olmak mümkün değildir. Kısa , uzun , muayyen bir müddet için , insan bir kalbe girer , sonra yerini yeni kiracılara , daha çok bedel veren kiracılara bırakır , gider.
Yalnız kalıcak bir arşın yer bulabilsem hatta bir mezar olsa sükûnla uzanacak . .
.
Hayat ne yavan, ne çekilmez bir ağırlık; sonra ne kadar, ne kadar uzun!
— Psikologların bir iddiası vardır, dedim, insan bir elmayı dörde ayırsa, dört lokmada yese, birincisinde aldığı lezzeti ikincisinde almazmış, dördüncü lokmaya kadar lezzetin kudreti kaybolurmuş
bugün hava soğuktu, içimde soğuktan olduğu kadar yalnızlıktan gelen garip bir ürperme hâsıl oldu.
O gün çok kuvvetle hissettim ki erkekler, kayıtsız oldukları zaman, umumiyetle tabiî bir surette hiçbir kuvvet sarf etmeden kayıtsızdırlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir