Karin Boye kitaplarından Kallocain kitap alıntıları sizlerle…
Kallocain Kitap Alıntıları
Peki sizler, gerçeği dinlemeye hazır mısınız? İşin üzücü yanı, herkes gerçeği duyabilecek kadar gerçekçi olmuyor maalesef. İnsanla insan arasında bir köprü olabilirdi bu oysa, isteyerek yapıldığı, bir armağan gibi verilip bir armağan gibi karşılandığında elbette. Armağan olmaktan çıktığında her şeyin değerini yitirmesi çok garip değil mi, gerçeğin bile? Tabii ki bunu fark edemediniz ama, çünkü o zaman nasıl da yoksul, iskeletinize kadar çırılçıplak olduğunuzu görürdünüz. Ama bunu görmeye kimin gücü yeter ki? Kim yüzleşmek ister, ta ki buna zorlanana kadar?
Batıl inanç her zaman çekicidir, diye düşündüm alayla; insanın en gizli günahlarını birer mücevher gibi sakladığı bir göğüs kafesidir o
Korkumuz büyüdükçe saldırı dürtümüzde büyüyor. Bir vahşi hayvan tehlikeyle karşılaştığı ve kaçış yolu olmadığını anladığı zaman saldırıya geçmez mi? Korku bizi ele geçirdiği zaman yapacak tek bir şeyimiz kalıyor; saldırmak. İşin kötüsü ne yöne saldırmamız gerektiğini de bilmiyoruz
ergenlik yılları _özellikle de düzenli ergenlik yılları- yalnızlığın ve hayal kırıklığının asıl zirve yaptığı yıllardı -ya da belki de yalnızca cüretkâr bir yalnızlığın ve hayal kırıklığının yılları mıydı acaba?..
İnsan beklemeyi öğrenmeli.
KİMSE EMİN OLMAMALI! EN YAKININIZ BİR HAİN OLABİLİR!
İnsan ‘yapamıyorum’ dediğinde ‘yaşayamıyorum’ der, ‘ölemiyorum’ değil; yapabilir insan; insan her zaman ölebilir çünkü o zaman istediği kişi olabilir
İnsan yaşamının geri kalanı boyunca bir şimdiye ihtiyaç duyar, anlıyorsunuz ya, geçmiş zamanların hatırası yetmez.
“İnsan!” dedim. “İnsanlar bu kelimeye nasıl da gizemli bir anlam yüklediler! Sanki birinin insan olması saygı duyulması gereken bir şeymiş gibi!
Gençlerin hisleri her şeye rağmen bir süre sonra sönecek, yerini yeni bir alev alacaktı. Anılarını saklamayı sürdürürlerse de yaşananlar bir süre sonra acıtmayı bırakacak, yaşamın monotonluğunda elde edebildikleri hoş, güzel, değerli bir şeymiş gibi gelecekti. Annenin fedakârlığı ise her gün tazelenecekti.
Hala hayattayım, benden çaldıkları her şeye rağmen hayattayım ve olduğum kişinin bir geleceği var biliyorum. Ölümün gittikçe büyüyen dalgalarla dünyaya yayılışını gördüm ama o zaman yaşamın kendi dalgaları olması gerekmez mi; her ne kadar ben onları fark edememiş olsam da?…
Bir erkek bir kadından etkileniyor, bir kadın bir erkekten etkileniyor ve birbirlerine yaklaştıkları her adımda ikisi de kendinden bir parçayı yitiriyor; zafer bekledikleri yerde yenilgilerle karşılaşıyorlar.
İnsan yaşamının geri kalanı boyunca bir şimdiye ihtiyaç duyar, anlıyorsunuz ya, geçmiş zamanların hatırası yetmez.
Çünkü hayata dair bir anlam bulmalıyım yeniden ama asla bulamıyorum; artık çok gerilerde kaldı. Sanırım çok fazla arayarak yok ettim onu.
Sanırım umutsuzluğun ortasında her şeye rağmen bir mucize gerçekleşebilirmiş gibi iki insan hala birbirine tutunuyorsa bunun için “aşk” uygun bir kelime olabilir; çünkü ıstırap bile kendince bir değer edinmiş, en azından ortak bir şeyleri olduğunun kanıtı haline gelmiştir: İkisinin de var olmayana dair umudu vardır.
İnsanlara göre “aşk” artık modası geçmiş romantik bir kavram olabilir fakat korkarım yine de aşk diye bir şey var ve var olduğundan bu yana tarif edilemez derecede acı verici bir unsura sahip.
Olduğum kişinin bir geleceği var.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Anlamalısın, dünyada böylesine bir neşe varken ve bütün özlemlerin bir amacı varken mutsuzluk bile umutsuzluk değildir.
İnsan! dedim. İnsanlar bu kelimeye nasıl da gizemli bir anlam yüklediler! Sanki birinin insan olması saygı duyulması gereken bir şeymiş gibi! İnsanmış! Bu yalnızca biyolojik bir kavram; eğer farklı bir anlam yüklenmişse derhal buna bir son verilmeli.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan öldüğünde yeniden öyle bir ânı yaşayabilir mi sizce? Düşündüm bunu önceden; öyle ölmek istiyorum ki. Hayattan hiçbir şey elde edemesem bile en azından bunu elde ederim. İnsan ‘yapamıyorum’ dediğinde ‘yaşayamıyorum’ de, ‘ölemiyorum’ değil; yapabilir insan; insan her zaman ölebilir çünkü o zaman istediği kişi olabilir
Sanırım umutsuzluğun ortasında, her şeye rağmen bir mucize gerçekleşebilirmiş gibi iki insan hâlâ birbirine tutunuyorsa bunun için aşk uygun bir kelime olabilir; çünkü ıstırap bile kendince bir değer edinmiş, en azından ortak bir şeyleri olduğunun kanıtı haline gelmiştir: İkisinin de var olmayana dair umudu vardır.
Eğer kendimi mahtığa teslim etseydim muhtemelen hayatımın sonuna kadar keder içinde yaşardım.
Bildiğim tek şey, hastalıklı ebeveynlerin ve hastalıklı öğretmenlerin daha da hastalıklı çocuklar yetiştirdiği; öyle ki hastalıklı olmak bir norm, sağlıklı olmaksa korkulacak bir şey haline gelmiş. Yalnız varlıklardan daha da yalnızları doğuyor, korkaklardansa daha da korkakları…
Herkes gerçeği duyabilecek kadar gerçekçi olmuyor maalesef.
Dudaklarım aklıma gelmeyen, söylenemeyen kelimelerle savaşıyordu. Gitmek istiyordum, harekete geçmek, her şeyi kırıp döküp hepsini yeniden yaratmak istiyordum. Artık benim için bir dünya, içinde yaşayabileceğim hiçbir yer yoktu.
Çiçeklenen bir daldı o ve ben köküm ya da gövdem hakkında hiç bir bilmiyor ama derinlerimden yayılan özü hissedebiliyorum…
Nasıl olur da insan var olmayan bir şeyi arar? Nasıl insan tamamen sağlıklıyken, her şey olması gerektiği gibiyken ölümüne hasta hisseder kendini?…
Bütün özlemlerin bir amacı varken mutsuzluk bile umutsuzluk değildir.
Mutsuz bir aşık ise – memnuniyet dolu bir mutsuzluk içinde oluyor çünkü diyorsun ki ben mutlu olamadım ama seninle mutlu olamadım yani bu mutluluğu başkalarının bulmuş olabileceğine inanıyor. Anlamalısın, dünyada böylesine bir neşe varken ve bütün özlemlerin bir amacı varken mutsuzluk bile umutsuzluk değildir. Çaresizlik değildir. Ama aşık ve mutluysan, bu eninde sonunda boşluğa bırakıyor yerini. Hiç bir amaç kalmıyor geriye; sadece yalnızlık.
İnsan gençken başka bir şeyin mümkün olduğuna, aşkla özgürlüğün, sevdiği insanla var olabileceği bir sığınağın, sıcaklığın, huzurun geleceğine inanıyor – var olmayan bir şeye yani.
Söylemek, yapmak istediğim bir şey var ama ne olduğunu bilmiyorum. Küçük şeylerdi bunlar belki de “ arkadaşlık, samimiyet, dokunmak” ve bunlar imkansızlaşınca büyük, önemli şeyler de imkansızlaştı.
Güvensizliğimi sevginin ardına saklamaya çalışsam bile ne işe yarayacaktı ki?
İflah olmaz birini eğitmeye değmez.
Olduğum kişinin bir geleceği var .
Korku bizi ele geçirdiği zaman yapacak tek bir şeyimiz kalıyor; saldırmak. İşin kötüsü ne yöne saldırmamız gerektiğini de bilmiyoruz…
Eğer propaganda doğru sunulursa hayattaki bazı kriz anlarında ortaya çıkan endişe, ani verilen kararlarla keskinleşir ve insanı doğru yöne iterdi.
Her alanda ve her yaş grubunda ‘yalnız’lar da vardı; bu kişiler, ‘mutluluk’ ve ‘hayat’ denen şeylerdeki arayışlarında hayal kırıklığına uğradıklarında belki bu sefer şansları biraz yaver gider diye tam tersi alana yöneliyorlardı.
Hayatımızın hangi gününün, hangi saatinin tek başına değerli olduğunu düşünebiliriz ki? Düşünemeyiz.
Kimse hayatının tek başına bir değeri olduğuna inanmaz.
İnsanın kendini daha yüce bir amaca hizmet eden bir araç olarak hissetme ihtiyacı, şu ana kadar bahsettiğim kahraman tiplemelerinin sınırlamalarından çok daha önemli bir güçtür.
Ancak müstakbel kahramanların yıkımlarına dair her zaman bazı tercihleri olur. Bu nedenle insanı büyüleyen ölümler sergilemeliyiz.
İnsan! dedim.İnsanlar bu kelimeye nasıl da gizemli bir anlam yüklediler! Sanki birinin insan olması saygı duyulması gereken bir şeymiş gibi! İnsanmış! Bu yalnızca biyolojik bir kavram; eğer farklı bir anlam yüklenmişse derhal buna son verilmeli.
Bir erkek bir kadından etkileniyor,bir kadın bir erkekten etkileniyor ve birbirlerine yaklaştıkları her adımda ikisi de kendinden bir parçayı yitiriyor;zafer bekledikleri yerde yenilgilerle karşılaşıyorlar.
Nasıl olur ki böyle bir şey? Nasıl olur da insan var olmayan bir şeyi arar? Nasıl insan tamamen sağlıklıyken, her şey olması gerektiği gibiyken ölümüne hasta hisseder kendini?
Birey için en büyük mutluluğun ne olduğu hiçbir zaman belli olmaz.
İnsan beklemeyi öğrenmeli.
Unutmayalım ki bireyler en değerli ve pahalı araçlardır.
Bir şey ne kadar soyutsa etkileri de o kadar az teklikeli oluyor. Genel tabirler o ya da bu şekilde kullanılabilir, şu an bir şey ifade ederken başka bir zaman başka bir anlama gelebilir.
Kanunlar ve yönetmelikler bizim güvenliğimiz için vardır.
“İnsan!” dedim. “İnsanlar bu kelimeye nasıl da gizemli bir anlam yüklediler! Sanki birinin insan olması saygı duyulması gereken bir şeymiş gibi! İnsanmış! Bu yalnızca biyolojik bir kavram; eğer farklı bir anlam yüklenmişse derhal buna son verilmeli.”
Ama hainler neye benzer ki zaten? Onlar da diğer insanlara benzemez mi?
Bir erkek bir kadından etkileniyor,bir kadın bir erkekten etkileniyor ve birbirlerine yaklaştıkları her adımda ikisi de kendinden bir parçayı yitiriyor;zafer bekledikleri yerde yenilgilerle karşılaşıyorlar.
Kim zavallılığıyla yüzleşmek ister, ta ki buna zorlanana kadar?
Nasıl olur da insan var olmayan bir şeyi arar
? Nasıl insan tamamen sağlıklıyken, her şey olması gerektiği gibiyken ölümüne hasta hisseder kendini?
? Nasıl insan tamamen sağlıklıyken, her şey olması gerektiği gibiyken ölümüne hasta hisseder kendini?
İnsan ne kadar da nankör olabiliyor, diye düşündüm; bireylerin zevklerinden çok daha yüce bir şey söz konusuyken bile kişi nasıl da kendi zevklerine ve bencilliğine odaklanıyor.
İnsan! dedim. İnsanlar bu kelimeye nasıl da gizemli bir anlam yüklediler! Sanki birinin unsan olması ona saygı duyulması gereken bir şeymiş gibi! İnsanmış! Bu yalnızca biyolojik bir kavram; eğer farklı bir anlam yüklenmişse derhal buna bir son verilmeli..
Güç, üstünlük ve kuvvet de her zaman tehlikelidir.
Tek istediğim sıradan bir hayat ve onun anlamını yeniden keşfedebilmek. Çok şeyi sırtlanmışım. Yeteri kadar güçlü değilim ben.
Çünkü hayata dair bir anlam bulmalıyım yeniden, ama asla bulamıyorum; artık çok gerilerde kaldı. Sanırım çok fazla arayarak yok ettim onu.
Aslolan, kendi fikrinizden vazgeçip doğru olanı kabul edebilme yeteneğidir.
Gençlerin hisleri her şeye rağmen bir süre sonra acıtmayı bırakacak, yaşamın monotonluğunda elde edebildikleri hoş, güzel, değerli bir şeymiş gibi gelecekti.
Hayatları boyunca büyük bir fedakarlığın özlemiyle yaşayan onlarcası yok mu?
Korku salamayan birine saygı da duyulmaz doğal olarak çünkü saygı her zaman için güç, üstünlük ve kuvvet demektir. Güç, üstünlük ve kuvvet de her zaman tehlikelidir.
İnsan öldüğünde yeniden öyle bir ânı yaşayabilir mi sizce? Düşündüm bunu önceden; öyle ölmek istiyorum ki. Hayattan hiçbir şey elde edemesem bile en azından bunu elde ederim. İnsan ‘yapamıyorum’ dediğinde ‘yaşayamıyorum’ der, ‘ölemiyorum’ değil; yapabilir insan; insan her zaman ölebilir çünkü o zaman istediği kişi olabilir
Düşüncelerden ve duygulardan sözler ve eylemler doğar.
Sanırım umutsuzluğun ortasında, her şeye rağmen bir mucize gerçekleşebilirmiş gibi iki insan hala birbirine tutunuyorsa bunun için “aşk” uygun bir kelime olabilir; çünkü ıstırap bile kendince bir değer edinmiş, en azından ortak bir şeyleri olduğunun kanıtı haline gelmiştir: ikisinin de var olmayana dair umudu vardır.
Bir insanı, hayatı nasıl gördüğünden daha iyi tanıtan çok az şey vardır.
Hainlerin en kötü yanı onların diğer insanlara benzemeleridir.
hala hayattayım, benden çaldıkları her şeye rağmen hayattayım ve olduğum kişinin bir geleceği var, biliyorum.
Örgütümüz yok bizim. organik olan bir şeyin örgüte ihtiyacı olmaz. siz dışarıdan büyüyorsunuz , biz içeriden. siz kendinizi yapı taşları olarak kullanıyor, içeriden de dışarıdan da dökülüyorsunuz. biz içeriden gelişiyoruz, tıpkı bir ağaç gibi; aramızda ölü malzemelerden ya da ölü bir kuvvetten olmayan köprüler uzanıyor. bizden hayat doğuyor. cansız ne varsa sizde.
Doğuştan şartlandırıldığın değerleri savunurken bulursun kendini. Başka şansın yoktur.
Gerekirse kafanı kırarlar ama kafanın içine giremezler.
…içim neden böyle parçalara ayrılıyormuş gibi hissediyordum?
hayata dair bir anlam bulmalıyım yeniden ama asla
bulamıyorum; artık çok gerilerde kaldı. Sanırım çok fazla
arayarak kaybettim onu.
bulamıyorum; artık çok gerilerde kaldı. Sanırım çok fazla
arayarak kaybettim onu.