İçeriğe geç

Kalenderiye Kitap Alıntıları – Gürsel Korat

Gürsel Korat kitaplarından Kalenderiye kitap alıntıları sizlerle…

Kalenderiye Kitap Alıntıları

Bir ayı inine girseñ, önüñ karanlık, ardıñ ışıklı olsa, kölgen duvara vurma mı? Sanma ki o sade bir kölgedir. Kölgeye bir sor, sen aslıñı bildiñ mi? Eğer bir kölge aslını görse hayran olma mı? Ey insan, sen Allah’ıñ kölgesi değil misün? Dön de bir bak zatıña, hangi ışığıñ oñündesin? Sen aslıñı bilmeziseñ, asıl seni ne bilsüñ?
Bana denenmiş, işe yarar bir yalan söyler misiniz?
Agostino zevkle dilini şaklattı: Ben asla yalan söylemem.
Aşk için ölmek hiçbir zaman aşk uğruna ölmek değildir. O bir benlik çılgınlığıdır. Tanrı, insanları, benliğini her şeyin önüne koyan aşıklardan korusun.
Bir zamanlar aya baktığımda onun çopur yüzünü seçebilirdim; ya ayın yüzü düzleşti ya da sayısı ikiye çıktı. Gençlere gökyüzünde kaç tane ay gördüklerini soruyorum, gülüyorlar. Halbuki ben onlara gerçeğin ummadığımız bir se ye dönüşebileceğini anlatmaya çalışıyorum. Eskiden bildiğim bir şeyin yanlış olabileceği aklıma hiç gelmezdi, gectigim yılları unutabileceğime inanmazdım. İlgilendiğim bir kadının beni reddetmesi olasılığını da bilirdim, ama ilgilenmediğim bir kadınla aşk yaşayabileceğim hiç aklıma gelmezdi.
İncitmeden sevdiğini anlayamaz insan.
Ayrı koyarak incitir insan. İncitmeden sevdiğini bilemez.
Ruhun rengi varsa, onu mekanın boyadığı söylenebilirdi.
Tanrı, insana ya düşleri vermeyecekti, ya da zamanı.
Hiçbir ticaret malı, aşk ya da bağlılık sözü gerçek değildir, çünkü tükenebilen şeyler gerçek olamaz.

Ticarette, arkadaşlıkta ve cinsel yaşamda dürüstlük, bağlılık, eşitlik ve saygı olamaz; eğer bunlar gerçekte olsaydı, biz istemesek bile varlıkları sürerdi. Ticaret, arkadaşlık ve aşk bir soygundur. Hele aşk en beteridir, çünkü aşkta başkalarının hayatını çalmaktan başka bir şey yoktur.

Bak, tanrıyı yalan söylerken ve ihanet ederken düşünebiliyor musun? Hayır. Çünkü sevgi verenler hain olmaz. Sevgi arayanlar yalancıdır, aşıktır ve ihanet eder, kural budur.
Bence değirmen taşıyla kadın aynı şey. İkisi de döner ve küçük şeyleri ezer.
“Aşk, dedi, yaşanan şeylerden çok yaşanmayanlarda; ihtimallerde ve hatta şüphede durur”
“Fakirin sezgisi kıttır ya, zenginin de vicdanı eksiktir. Akıllı ama vicdanı yok zenginden korkarım. Hem vicdansız hem akılsız fukaradan daha çok korkarım. Çünkü hem doğruyu sezemez hem de benzerine acımaz”
“Ticaret, arkadaşlık ve aşk bir soygundur. Hele aşk en beteridir, çünkü aşkta başkalarının hayatını çalmaktan başka bir şey yoktur.”
“Her sahtekârlık, yaşamdaki bir eksiğin karşılığıdır”
“İnsan en çok âşıkken yalancıdır”
“Hiçbir erkek, koynunda uyuduğu fahişeyi diğer erkekten kıskanmaz, hatta onu başkasına da ikram eder. Düşündükçe buna çok şaşırırım: Tadını çıkardığı kadını kıskanmayan erkek, elini tutmaktan bezdiği kadını kıskanır”
“Yaşlılar dışında hiç kimse, birinin nasıl olduğunu sorduktan sonra, onun yaşayıp yaşamadığını aklına getirmez”
“Gidecek başka bir yolun yoksa ve gittiğin yol da tesadüfen doğruysa erdemli oluverirsin”
“Yabancı olmadığı bir yüzde yabancı bakış görmenin dokunaklığı”
İnsan eski zamana düş kapısından geçip giriyor. O gece düşüm bana bir kapı açtı, geçmişte kalan ve bilmediğim bir zamana işte ben oradan girdim.
çünkü sevgi verenler hain olmaz. sevgi arayanlar yalancıdır, âşıktır ve ihanet eder, kural budur.
insan en çok aşıkken yalancıdır.
aşk için ölmek hiçbir zaman aşk uğruna ölmek değildir. o bir benlik çılgınlığıdır.
Allah’ın adaletsizliğine kızmaya başladı. Kadının arzulanmalı isteyip kendini gösterdikçe adi ve çirkef sayıldığı, kadınlığını yok edip sustukça bir kenara atıldığı bu yaşam biçimine isyan ediyordu. Erkeğin cinsel istediğini bile rahatça söyleyip cilvelendiği bir yerde, put gibi oturup arzulanmayı beklemenin sıkıcılığı onu hiçbir sevimli davranışı olmayan cadılara çevirmişti. Cilvelenen erkeğin cilvelenen kadına da tahammül edemediği bu akıldışı cinsellik oyununun sırrını, Sare’ye göre yalnızca erkekler biliyordu. Tanrı bu sırrı onların bedenine bağışlamış, kadınları da bu sırrın sınandığı bir rahim çukuru olarak cezalandırmıştı.
Bir kız çocuğunun bedenini harekete getiren, pıtısını oraya buraya sürtme ihtiyacı doğuran, çişi gelen erkek çocuğunun lülüğünü dikleştiren şeyi buncağızların içine bile veren Allah, büyüğünce yaptıklarını niye hoş görmüyor? Niye kızlarını bu halde gören anaların aklı başından gidiyor, oğlanları böyle yakalayınca da kıçına şamarı indiriyorlar? Azıcık kıvranan, zevk alan kadın niye dayak yiyor? Utançla yan yana duran insanların gövdesi birleşir mi? Bundan daha büyük bir utanç doğar. Besmele okuyarak karısının üstüne çıkan herifin çocuğu olsa ne, olmasa ne? Allah’ı her an hatırlamak; asıl büyük günah bu değil mi?
1482 yılı, Leo burcu
Konstanzlı Theo’nun oğlu Markus
“ yarab beni sevmeyeni sevmekten ar etmem ama hiç değilse onun yüreğine de benim için biraz şefkat koysaydın.”
Kadınlar, kadınları erkekler yerine en ağır cezalara çarptıracak bir cinsiyet düşmanlığı içine girdi mi, düşmanlıklarına, korkunçluklarına ve acımasızlıklarına diyecek söz olmuyordu.
Genç kadın, aslında başından beri bu koca gövdeli adamı sevmemişti. Kadınlara böyle şeyler sorulmuyordu. Bu kadını aldım, bu kadını sattım gibi sözler onların ömrünü belirliyordu. Bahri Efendi’nin yanında üç yıldır duruyordu, ne yazık ki adamın onun güzelliğinden coştuğu birkaç hal dışında, güzel söz söylediği bile yoktu.
Bizim mutlu bir zamanımız olmayacak mı?
aşk için ölmek hiçbir zaman aşk uğruna ölmek değildir. o bir benlik çılgınlığıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir