İçeriğe geç

Kalbin Arka Odası Kitap Alıntıları – Ayşegül Genç

Ayşegül Genç kitaplarından Kalbin Arka Odası kitap alıntıları sizlerle…

Kalbin Arka Odası Kitap Alıntıları

Ben, bana rağmen bir cennet istiyorum, cehenneme çevirmeye gücüm yetmesin
ruhlarımız ise kavuşamadıkça sokulurlar birbirlerine, uzaklaştıkça yaklaşırlar, mesafe arttıkça daha çok koşarlar, koşmak en iyi bildiğim duadır taya
Sevildiğini zanneden biri , sevilmediğini hisseden birinden daha fazla kırgınlık yaşar.
Saat insanı ölüme hazırlar.
İnsan kendi eksikliğinde boğulmamak için başkasının eksiklerini bulur ve ona tutunur.
kendimi kendimle yaralamaktan korkuyorum balım..
Ben bana rağmen bir cennet istiyorum balım, cehenneme çevirmeye gücüm yetmesin.
Kendimizi düzeltmeden aştığımız her yol ziyandır.
Hayatını ihtiyaçlarınla doldurursan başka kişiye yer kalmaz kuzum. Kendine de yer kalmaz hatta. Kapitalizm yalnızlığa bir paradoks ekler. Yalnızlığın güzel tarafı kalmaz böylece.
İnsana en büyük yardım,bir kalp ile yaratılmış olması değil midir kuzum. İnsan kırık kalbini hissedip acziyetini kavradığı anda bir adım atmış olur; o bir adımdan sonra eşyalar, imkânlar, insanlar ve en önemlisi zaman insan için koşturmaya başlar.
İnsan olmanın yükü boynunu bükecek, belini eğecek, kalbini kıracak. İnsan ömrü boyunca kendi yükünü değil bir diğer insanın yükünü hafifletebilecek sadece.’
Başkasının yarasına dokunurken,suyu takip eder gibi başkasının hikayesini takip ederken, kendi yaralarının sarıldığını görürsün.
Kendinden emin olarak yaşayamamaktır insan olmak. Bu tereddüt, en büyük yarayı açar insanın göğsüne. Bu tereddüt insanı ölmeden ölüme getirir.
Ustam bir gün bana şöyle demişti: Bir boşluğu dolduracak hasleti bulmak ve diğer insanlardan seni ayıran yönü parlatmak için kendine dışarıdan bakmak zorundasın.
Ustamın karşısında bir dilenci gibi dikilmek istiyorum yeniden. Elindeki çelik makasla kesiver bağlarımı demek istiyorum. Ne verirsen kabulüm. Birkaç kelime, bir gülümse, beni terbiye edecek bir hamle, bir ah, bir kaç eğme.
İçimdeki tencere tava sesleri kesilince içeriye doğru bir adım atıyorum. Buluşma yakın.
Edebiyatı, insanı insana tanıtan rolüyle hayatımızın bir parçası kılarız.
Koşmak en iyi bildiğim duadır.’
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ölmeden önce ölmek için bile ölmeden önce yaşamak gerekiyor taya.’
Başkasının yarasına dokunurken, suyu takip eder gibi başkasının hikâyesini takip ederken, kendi yaralarının sarıldığını görürsün. Seni tutar yara, ansızın bir kelimenin üzerine iki çizik atmanı engeller. Dünyada benden bir tane daha yok bunu biliyorum. Bu bilmeyi, yaraları benimle aynı olan birini arama telaşıyla sağaltmaya çalışıyorum. O’nu arıyorum. Bende dile gelmeyeni başka biri dile getirirse, bende kanayan yara başkasında sızlarsa bulunduğum an anlam kazanır. İnsan bu şekilde şimdiki zamanda yerini alır.
Sevildiğimi mi zannettim? Üzgünüm.
Sevildiğini zanneden biri, sevilmediğini hisseden birinden daha fazla kırgınlık yaşar. Biri sevgisizlikle hiç yüzleşmemiştir, diğeri ise sürekli yüzleşme hâlindedir. Filozoflar insanın acı karşısında iki tutum geliştirdiğinden bahsederler. Acıda yaşamak veya acı ile yaşamak. Sevildiğini zannederek yaşayan kişi hiç yüz yüze gelmemiştir acı ile. Kendisinden ilk defa yüz çevrildiğinde ise büyük bir düşüş yaşar ve acının elamanı olur. Sevilmediğini hissedenler ise sürekli kalplerini onarma ve düzeltme yoluna girerler acı da onlara eşlik eden bir elemana dönüşür. Sevilen sevmediğine sevmediğini de hissettirmeli balım. Düşüyorum. Her türlü düşüş bu.
Ismarlanan, adres verilen, beklenen, hadi artık gel denilen buluşmalar hep eksiktir, kusurludur. İnsanın kendi ile yüzleşmesi de beklenmeyen bir anda gerçekleşir.
İnsan şifa sunmaya talipse yaralının yarası kadar bir ilaca sahip olması gerektiğini bilmelidir, ne azına ne fazlasına..
Bakmaya başlarsan sen de görürsün bir tanem. Odandan çıkarsan, pencereleri kapatıp kapıyı çekip kendini dışarıya atarsan sen de görürsün. Bu dünyada gerçek bir evi yok insanların. Tüm harita ve levhalar evsizliği işaret ediyor. O tabelanın gösterdiği sokakta huzur yoktur, o virajı dönünce varacağımız tek yer yalnızlıktır, o hız sınırı levhası uçurumu ima eder, o navigasyon cihazındaki sesin bize diyecek tek sözü yoktur. Kontrol kulesi, deniz feneri, mobese kamerası her insanın omuzunu
görülmüştür diye mühürlüyor. Omuzlarımıza bir çift gözden başka bir el dokunmuyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Karanlıktan korkmayız, asıl korktuğumuz şey bilmediğimiz bir şeye dokunma ihtimalimizdir, karanlıktan korkmayız asıl korktuğumuz şey dokunduğumuz şeyle elimizi kirletme ihtimalimizdir, karanlıktan korkmayız asıl korktuğumuz şey dokunduğumuz şeyle kendimizi yaralama ihtimalimizdir. Bir ihtimalden korkarız. Ben dokunduğum şeyin kendim olmasından korkuyorum. Kendimi kendimle yaralamaktan korkuyorum.
İnsana en büyük yardım, bir kalp ile yaratılmış
olması değil midir kuzum. İnsan kırık kalbini hissedip acziyetini kavradığı anda bir adım atmış olur; o bir adımdan sonra eşyalar, imkânlar, insanlar ve en önemlisi zaman insan için koşturmaya başlar. Böylece hepsi insanın lehine döner. Muhabbet mesafesi, vuslat yolu kısalır. Yaklaşılır. İnsanın kalbi kendisi için bir müdahale aracına dönüşür. İnsan bunu benim yaşımda öğrenince ağlamak istiyor kuzum.

Ben nerelerin ahalisi oldum bunca yıl, nerelere yerleştim, nerelerde sabahladım diye sormak istiyor. Kendim gibi dediğim insanların en
yabancısı, yabancısıyım dediğim topluluğun en buralısı olduğumda o eşiği göğsümde hissedebildim mi? Kendime koşup gelmek yerine oyalandım mı? Titreyen ellerim, ağarmış saçlarim bir mevsim gibi benimle birlikte hareket ederken artık takvimlere bakmıyorum diye sevinebildim mi? İnsan yaşlandıkça daha çok soru sormak istiyor. Bilmediğinden değil, emin olamadığından..

Ne olduğunu bilenlerin de ne olmadığını bilenlerin de dördüncü uçtan düşüşünü izlersin. Sürekli kalbimi kırıyor bu düşüşler meleğim. Seninkini de kıracak, insanların elleri senin için birleşmezse.
,dolayısı ile dünyayı kalpten söküp attığımızda asıl eve doğru yürümez miyiz? Bu kapıdayım dünyayı mı kalbimden söküp attım, kalbimi mi söküp attım emin değilim. Ama kapıdayım. Cennetten gelmek ve oraya dönmek inancımın ve umudumun parçasıdır kuzum.
Ne zaman saatime baksam ben de bir darağacı görüyorum. Yaklaşıyor. Bir tanem, biricik yavrum yaklaşıyor yaklaşmakta olan.
Dalların uçları benim içimde yükselen kalenin burçları ile aynı boyda. Burçlarıma tırmanıp ağacın kımıldayan parmak uçlarını görebiliyorum.
Üç gün yatak dördüncü gün toprak diye dua ederdi bizim dedelerimiz. Ben de onlar gibi sade bir duaya gömülmek istiyorum topraktan önce.
Bu dünyadan bir kere geçebilenler, bir kere daha geçebilmek için sanatı keşfettiler
Sizden öncekiler evlenmeye ocak kurmak dermiş taya, onlardan öncekiler ise kavuşmak derlermiş, ne farkeder her halükarda içinde yanmak var bu işin.
Vuhuu, ölümü düşünmeye mahkumuz, dibi bulana kadar, bizi bulana kadar!
Kötülüğe zorlanan insan da iyiliğe zorlanan insan da her şeyi unutup sadece zorlanmayı hatırlar.
Dışardan bir müdahele ile değil, sistemlerin, güçlerin zoruyla değil, ilaçlar, serumlar ve çiplerle değil içimizden gelerek kusursuz parça olmaya çalışıyoruz.
Onu çok sevdim taya, Tanrı’dan çok sevmedim ama onu çok sevdim ama bu bilgi neden yetmiyor sizin neslinize. Tanrı’dan çok sevemedim ama onu çok sevdim.
Ölürken ellerinin arasından akıp gidenin kan değil ömür olduğunu düşün
Ben küçük bir kızım taya, tamam o kadar küçük değilim, ben küçük bir kızım taya yine de. Küçük kızlar evlerini koruyamaz, hangi kapı çalsa açmak için koşarlar, sevinçle, merakla, saflıkla. Kapıları kapatmadan gitmişsin taya. Kapıları gösterip gitmişsin. Kapıları gözyaşı ile yıkayıp gitmişsin. Kapıları kapatmamıș gitmişsin, ölmüş gitmişsin.
Ama kapıdayım. Cennetten gelmek ve oraya dönmek inancımın ve umudumun parçasıdır. Lakin umut ile inşaa ettiğim varacağım ev, inanç ile inşaa ettiğim çıktığım evden daha yücedir.
..çok konuştuğuna göre sen de kavuşamamışsın, kavuşmada konuşma yoktur taya, kelime yoktur, bütün ölüler ayrıldıkları için değil kavuştukları için tek kelime etmezler..
Ben inanmaya inanıyorum
Zikr üç bin yıllık mesafeden düşmanın kalbine korku salar derdi ustam.
Yanmış bir saatim ben taya, kırılmış bir aynayım, aslına dönmüş bir gölgeyim, aşk da bir evdir taya, nar gibi her tanesi bir tanedir, hepimiz kadar hüzün, hepimiz kadar keder sığar o nara..
Saatleri kurşunlamak işten değil.
..koşmak en iyi bildiğim duadır benim
Ufka bakmak beklemenin ilk şartıdır. En azından bunu bilecek kadar biliyorum. Neyi? Bilmiyorum. Ben sadece ben geldim demeyi biliyorum çiçeğim. Ben geldim farkında olmayarak ama perdelerimin farkında olarak
İnsanın evi de evini ummaktır belki de çiçeğim. Sen de evini umacaksın yaşadıkça. Bir kapıya gelip elinde anahtarla duracaksın, buluşmak için, kilit altında tutulan tüm kelimeler ile birlikte.
Bir doğuş ne zaman başlar ne zaman tamamlanır kim bilebilir taya
Benden yüzyıllar sonra yaşamış gibisin, ben senden yüzyıllar önce yaşıyor gibiyim..
bizim yeniden başlayışımız kıyamet ile ilgili olsa da bitirmek ile ilgili değil
balık kılçığı, deniz minaresi, midye kabuğu gibi kaldık geride
Ben bana rağmen bir cennet istiyorum balım, cehenneme çevirmeye gücüm yetmesin.
kendisi için çalışan, her şeyi kendisi için isteyen herkes döngünün bir parçasıdır
kavuşmada konuşma yoktur taya, kelime yoktur, bütün ölüler ayrıldıkları için değil kavuştukları için tek kelime etmezler
( ) içim bağırıyor taya, tanrım bana aşkı bağışladın ama nasıl yaşayacağımı unutturdun
aşk insanı hem ikiye böler, hem bir yapar
Üç şekilde dünyadayız kuzum. Yaşamayarak, yaşayarak ve yaşamayı üstlenerek. En zoru yaşamayı üstlenmek değil midir?
Kana ve acıya hayretle bakmaz inanan. Ölürken ellerinin arasından akıp gidenin kan değil ömrü olduğunu düşünür. Gözünden dökülen gözyaşı değil inci mercan olur.
kavuşmada konuşma yoktur taya, kelime yoktur, bütün ölüler ayrıldıkları için değil kavuştukları için tek kelime etmezler
çaresizliğin de insanı aşka yaklaştıran bir tarafı olmalı, acizlik insana bilmekten ve inanmaktan daha büyük ve daha hızlı adımlar attırıyor olmalı
İnsan yaşlandıkça daha çok soru sormak istiyor. Bilmediğinden değil, emin olamadığından su kuşum.
İnsana en büyük yardım, bir kalp ile yaratılmış olması değil midir kuzum.
Her sanat dalı insanı yükseltir kuzum. Ama iyi sanat insanı yükseldiği yerde yalnız bırakmayandır.
Muhabbet tek taraflı olunca duvar taşla değil gözle de örülürdü
Ufka bakmak beklemenin ilk şartıdır.
Arının evi bal yapmaktır, devenin evi yol yürümektir diyebiliriz. İnsanın evi de evini ummaktır belki de çiçeğim.
Eve dönmek aslında içinde hiçbir zaman tam anlamıyla bulunmadığımız yerlerden geçmekle mümkün bebeğim, yolu mekân bilmek ama onu yurt edinmemekle mümkün, dolayısı ile dünyayı kalpten söküp attığımızda asıl eve doğru yürümez miyiz?
toprağın içinden gökyüzüne bakıp kar mı yağacak nur mu diye beklemek ne güzel, toprağa karışmak ne güzel,
İnsana en büyük yardım, bir kalp ile yaratılmış olması değil midir kuzum.
aşk geçiştirmiyor bizi, aşk bağrımızda paslı bir hançer, içimize doğru bir göz açıyor, insanın içinde bir yerlerde eksik bir parçanın olduğunu o gözle görüyoruz taya, o parça tanrının elinde, buna ben de inanıyorum, lakin parçadan tüme gitmeye inanmıyorum ben, parçalanarak tüme gitmeye inanıyorum, eksik parçam hangisi, tanrı’nın ellerinde duran eksik parçam hangisi, bulmak için uğraşıyorum, asla vazgeçmeyeceğim,
kimsesiz olanı incitmek, sahipsiz olanı yıpratmak, evsiz olanı acıtmak, akılsız olanı dövmek bir dürtü mü, bilinçli bir eylem mi, tanrılık butonu mu, firavun böbürlenmesi mi, ne, ne, ne, her ne ise!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir