Onur Behramoğlu kitaplarından Kalbim Ağır İşçim Sevgilim kitap alıntıları sizlerle…
Kalbim Ağır İşçim Sevgilim Kitap Alıntıları
harfler göğsümden
havalanırmış meğer..
kimsenin kimseyi çıldırasıya istemediği bir çağ..
seslerle
sözcüklerle
görüntülerle
donatıyorum
ki
zihnimde
yarattığım
dünya
gerçek
dünyaya
olabildiğince
benzesin
hatta
mümkünse
sollasın
gerçekliği..
“seni seviyorum yabancı bir ülkeyi sever gibi”
sana mavi
masmavi bir ışık gönderiyorum
beni hatırlaman için
ayrıldığımızda
“ölüm, bir hanımefendinin elbisesi gibi
yerleri süpürerek gelir.”
yerçekimine inandığımız kadar inandığımız günden
hikâyeler anlatmak
avunmak
onca yoksulluk varken
ateş ritminde çalarak
kalbim, kürek mahkûmum, canımın içi
senle ben sonsuz ah’ıyla hayatın
senle ben aydan yağan yağmurda
senle ben
olabilirdim, olabilirdim, olabilirdim
yaşarım yaşarsam bundan sonra
no pasaran! no pasaran! no pasaran
geçit yok, geçit yok hayatın düşmanlarına
her şeyin rakama
sığabileceği sanılır
yabangüllerinin
yaz gülüşlerinin
sabır taşının
oysa hayattır, şu vasatlık
paylaşacağımız yegâne ekmek
inkâr edemeyiz onu
sadık kalacaksak kendimize
Zamanla un ufak her şey gibi.
Beni hatırlaman için ayrıldığımızda.
– ‘ölmüyorum,merak etmeyin’-
Kadar hazin günler.
bağbozumu gibiyiz ilk çağdan haber gibi
kavuşmak mümkün değil ya hızla çarpışalım
ya dörtnala geçelim birbirimizi
başka yolunu bilmediğimden unutuşun
ve umutlu bir şarkı
okların en bükülmezi, özgürü
korkudan, cesaretten doğan çılgınlık
aşar darağaçlarını
dante’den bir sayfanın anısı
her şeyi fetheder aşkın
roma’yı, atları ve tanrıları
müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.
suç mahalli gibiyim.
mazur
gösterecek
ya da
eksiksiz
açıklayabilecek
hiçbir
kuram
ideoloji
felsefe
din
yok.
ah ki öyle okunmuyordu aşk.
sessiz dinler,
anlamıştır,
bir şey söylemeden çeker gider.
Yerleri süpürerek gelir
Konuyu değiştirmek istemiştir tanrı
Yahut konunun seninle
İlgisi olmamıştır hiçbir zaman
Kara gözlüklü bir ihtiyar olabilir
Bastonuyla denizleri yaran
Çarmıhtaki oğlunu duymayacak kadar
Ağır işittiği de söylenebilir
Hikayeler anlatmak
Avunmak
Sonu kederli biter
Çiçeği, kuşu öldü
Nefes darlığı yapıyor
Seslerle
Sözcüklerle
Görüntülerle
Donatıyorum
Ki
Zihnimde
Yarattığım
Dünya
Gerçek
Dünyaya
Olabildiğince
Benzesin
Hatta
Mümkünse
Sollasın
Gerçekliği
Sen uçuşu hatırla
Bir gün el olacak ellerimi
Yaşarım yaşarsan bundan sonra
Boyun fıtıklarına
Evin önünden geçtiğimde
Işıkların sönük oluşuna..
Sırtma koyduğun havlu
Göğsüme sürdüğün viks
Kaynattığın ıhlamur
Kadar olamayışıma
Yani işte
Şiir bile yazamayışıma
Esirgeyip bağışlayan
Var eden
Ve yaratan
Anneme
Hayat da soyutlaştı demektir
marangoz hatası var
bir gün devrilir koltuklar
silinir tarihten adları
aman şair söz söyleme
seni bekler hapishane
kanun hükmü kararname
saplar sırta bıçakları
biz hakikat erbabıyız
özgürlüğe sevdalıyız
haklılığın isyanıyız
bize her yer başkaldırı
haramidir halktan çalan
sor kendine ey müslüman
çok mu sevdin iktidarı?
muhterem yaman tacir
alıp satmasını bilir
köprü yapar yol gösterir
gösteremez diplomayı
ne istedilerse verdi
vefasızmış kardeşleri
üst akılı, paraleli
kaplamışlar dört bir yanı
romanlardan, filmlerden öğrenilmemiş
ilk seninle
yalnız seninle denenmiş
yürürken paramparça olabilirim
yanımdan geçip giden adam
belki kendini patlatacak birazdan
birkaç dakikalığına senindir sahne
sadece taklit edersin
senden öncekileri
küçük mabetler yapmaktır
abarttığın fikirlerle duygular için
annenin bile fark edemediği
nazar boncuğu gibi bir sancı
kalbine usulca yerleşirken
şansın döndüğü an
ölüm, bir hanımefendinin elbisesi gibi
yerleri süpürerek gelir
konuyu değiştirmek istemiştir tanrı
yahut konunun seninle
ilgisi olmamıştır hiçbir zaman
öfkesi kederde boğulmuştur
odası mağaradır bakışları karanlık
söz bitmiş ses kısılmış heves büsbütün kırık
heves et bana, bütün kitaplarımı yırt
aklımdan geçenleri oku, bana gücen, beni öp
beş yüz sayfalık bir romanı bitirir gibi bitirdiğim şiirler
hiçbir yaramı iyileştirmiyor artık
her yerde zincire vurulan insan
yani kaskatı gerilmiş
suratımın ortası
okumak
düşünmek
tefekkür
demlenmek derinleşmek
-hassiktir ordan!-
rom içen korsanlara özenip
sallama çay içmekten başka bir halt etmediğim günler
sen uçuşu hatırla
bir gün el olacak ellerimi
zerdali iyiliğiydin sen
sessiz dinler,
anlamıştır,
bir şey söylemeden çekip gider
öyleyiz, öyle bir
canlı hücre,
ağzına kadar yüklü,
ormanın sessizliği,
insanın ölümü reddeden yanı,
kırık bir saatin
akrebi
yelkovanıyız biz
gezegendeki son kuşun
çır çır çırpınışı
her şeyin rakama
sığabileceği sanılır
yabangüllerinin
yaz gülüşlerinin
sabır taşının
oysa hayattır, şu vasatlık
paylaşacağımız yegâne ekmek
inkâr edemeyiz onu
sadık kalacaksak kendimize.
kelebek kanadındaki damar
kanayan yaram belki
belki çocukken okuduğum kitaplar
Şimdilik ölmekteyiz.
Kemiklerimi kırmalı, başımı çatlatmalı
Sakın aşık olmamalıyım.
Hafifçe öne eğilen başın
Belki parçalanıp durmak
Belki parçası olamamak dünyanın.
Sanki bir kış denizinde boğulmaktayım.
Hiçbir yaramı iyileştirmiyor artık.
yürürken paramparça olabilirim.
heves et bana, bütün kitaplarımı yırt
hiçbir yaramı iyileştirmiyor artık
seslerle
sözcüklerle
görüntülerle
donatıyorum
ki
zihnimde
yarattığım
dünya
gerçek
dünyaya
olabildiğince
benzesin
hatta
mümkünse
sollasın
gerçekliği
yeniden başlamalı