İçeriğe geç

Kâinat, İnsan ve Kur’ân’da Tefekkür Kitap Alıntıları – Osman Nuri Topbaş

Osman Nuri Topbaş kitaplarından Kâinat, İnsan ve Kur’ân’da Tefekkür kitap alıntıları sizlerle…

Kâinat, İnsan ve Kur’ân’da Tefekkür Kitap Alıntıları

Varlığım, Hâlık’imin varlığına şahiddir,
Başka bürhan-ı kavî var ise de zâiddir
(Şinasi)
Varlığım, Yaratıcı’mın varlığına en güzel delildir. Daha başka nice kuvvetli deliller var ise de bu bir delil bile kâfidir, diğerlerine ihtiyaç yoktur.
Kur’ ân-ı Kerîm, insan ve kâinatın şerhidir.
İnsan, Allâh’ın sanatındakî hârikulâdelikleri ne kadar çok öğrenir ve üzerinde ne kadar tefekkür ederse, O’nun celâl ve azameti hakkındaki mârifeti, yani Hakk’a yakınlığı da o nisbette artar.
Aklın;insan, kâinat ve bunlardaki hakikatlere bir ayna mesabedinde olan Kur’an-ı Kerim üzerinde tefekkür ederken elde edeceği netice, tıpkı topraktan çıkarılan ham madenler gibidir. Bu madenleri mamul hale getirense,kalptır.
kişiyi Allâh’ın azametini idrâke götüren tefekkür, aklî bir faâliyettir. Bu faâliyeti kâmil bir neticeye ulaştıransa kalptir. Kalbimiz, en şerefli uzvumuz olduğuna göre, tabiî ki onun ameli de diğer uzuvların amellerinden faziletli olacaktır. Zira kalp, nazargâh-ı ilâhîdir.
Tefekkür ( التفكر) ،kelime mânâsı bakımından; ibret alarak bir şey üzerinde teksîf olmak ve derinleşmek demektir.

Teemmül (التامل), durup düşünmek, tefekkürü devam ettirmek ve iyice araştırmak mânâsına gelir. Öğüt ve ibret almak ve hakîkate ulaşmak için kâinat ve hâdisât üzerinde inceden inceye düşünmeyi ifade eder.

Tedebbür (التدبر) , bir işin neticelerini ve âkıbetini düşünmektir.

..Kim bu yüzü çizen sanatkâr ressam;
Geçip de aynaya, soran olmaz mı..?

Necip Fazıl..

..Varlığım yaratıcımın varlığına en güzel delildir..
..Bir elimizin baş parmağını kullanamadığımızı düşünelim..
..Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki,
Kur’an elbette değerli bir elçinin sözüdür..
(hakka suresi 38)
gt;1. Kalbin şükrü: Nîmeti düşünmektir.
gt;2. Dilin şükrü: Nîmete karşılık hamd ü senâ etmektir.
gt;3. Diğer âzâların şükrü: İstihkâkı kadar nîmetin karşılığını vermektir..

..Allahın sana ihsan ettiği gibi sende ihsan et..
(Kasas suresi 77)

“Allah’ı Zikrederek Sohbet etmek Çok Güzeldir. Allah’ın Nîmetleri üzerinde Tefekkür ise, İbâdetlerin en fazîletlilerindendir ”
lt; lt; lt;..Sen infak et ki bende sana infak edeyim.. gt; gt; gt;
..Her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki öğüt alırsınız..
(Zariyat suresi 49
..Yine ne kadar ibretlidir ki bir eşek arısı bir çekirgeyi alt edebilir..
“Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olan şeyleri yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve konduğu yeri ne kırar ne de incitir.”
..Gerçek şu ki, sağmal hayvanlarda da sizin için büyük bir ibret bulunmaktadır. Nitekim, onların karınlarında fışkı ile kan arasından çıkardığımız, içenlerin boğazından kolayca geçen, lekelerden arınmış temiz bir sütle sizi besliyoruz..
(Nahl suresi 66)
..Biz gökyüzünü koruyucu bir tavan yaptık. O (inkârcılar ise) bu ayet ve alâmetlerden yüz çeviriyorlar..
(Enbiya suresi 32.)
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
..Kainatın ise sonsuz hesaplar ve hassas dengeler içinde varlığını sürdürdüğünü aklı başında ve düşünebilen hiçbir insan inkar edemez..!
..halbuki hiç kimse acaba yarın havadaki oksijen yüzde 21’den 25’e çıkar mı, yahut yüzde 18’e düşer mi, kkendime bir oksijen tüpü alsam mı..? diye bir endişe geçirmiyor..
En küçüğünden en büyüğüne kadar yaratılmış her şey, birer ibret levhası, ilâhî sanat harikası…
Alıp verdiğimiz her nefes bile çok ibretli ve büyük bir ilahi nimettir.
Merhum Necip Fâzıl ne güzel söyler:

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr.
İçiçe mîmârî, içiçe benlik;
Bildim Sen’i ey Rab, bilinmez meşhûr!

“Bir gün, (zamanın medeniyet merkezi olan) Bağdat şehrine bir öküz geldi ve şehri baştanbaşa dolaştı. Ancak o muhteşem güzellikler, lezzetler ve sanat harikaları arasında ancak ve ancak yol kenarındaki kavun ve karpuz kabukları dikkatini çekti. Zaten öküz ile merkebin seyrine lâyık olan şey; ya yola dökülüp saçılan samandır, ya da yol kenarlarında biten çayır çimendir!”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Büyüksün İlâhi büyüksün büyük!
Büyüklük yanında kalır pek küçük!
(Ali Haydar Bey)
Mevlana hazretleri buyurur ki:
“ Şeytanın aklı kadar aşkı da olsaydı, bugünkü İblis durumuna düşmezdi.”

Demek ki akıl, tek başına bir değer ifade etmez. Aklın dümenini ele alıp ona en doğru istikameti verebilmek için kalpteki hisleri manen olgunlaştırmak icab eder.

İslam nazarında iman; kalp ile tasdik, dil ile ikrar suretinde gerçekleşir.
Parmak izi nasıl ki bir nevî kimlik ise bir mü’minin tefekkür ve tahassüsündeki vasıf da onun mânevi kimliği mesâbesindedir.
Hiç tefekkür etmez ki; fâni hayat çarşısının en son giysisi olan KEFEN, bir gün mutlaka onu da saracak ve ölüm vâkıası, bütün fânî zevklere, cazibelere, aldatıcı yıldızlara iptal mührünü vuracaktır!..
Kâinâtta, diri bir kalbe sahip insana Hâlık’ını ve O’nun sanatkârâne kudretini tanıtmayan hiçbir zerre yoktur.
“Kendini bilen Rabbini bilir.”
“Tefekkür gibi ibadet yoktur.”
Amel, hâle tâbîdir, hâl ilme, ilim de tefekküre tâbîdir.
Gözlerinizi ağlamaya, kalplerinizi de tefekküre alıştırınız!
(Kişi), şahsını inciten herkesi affeder. Zîrâ kendisinin de Cenâb-ı Hakk’a karşı sayısız kusûrlarının olduğunu bilir. Kendisine karşı işlenen bir cürmü affetmezse Âlemlerin Rabbi’ne karşı olan cürümleri için hangi yüzle af dileyebileceğini düşünür.

Affede affede Allâh’ın affına lâyık hâle gelebilmek, kâmil mü’minler için vazgeçilmez bir îmân ufkudur.

Gerçek zafer, kişinin şahsına zulmedenleri, gönlünde en ufak bir kızgınlık duymadan affedebilmesidir.

İnsânın en yakın dostu Cenâb-ı Hak’tır.
Cenâb-ı Hak vermezse insânların gayretleri ve tedbirleri boşa gider
Allâh’a itâat eden bir kişi için kabir ne güzel bir menzildir.
Tasavvuf’un esâs gâyesi, nefse gâlip gelerek onun hodgâmlığından korunmak ve dünyâ sevgisini kalpten çıkarmaktır.
İnsân, her şeyden ziyâde, âkıbetini tefekkür etmelidir: Son nefesi nasıl olacak, kabir hayâtında nelerle karşılaşacak ve âhirette hangi makamda bulunacak?
İnsân, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfettiği güç ve kudreti hiçbir zaman nefsine mâl etmemeli, aslâ büyüklenmemeli, nîmetin asıl sahibini unutmamalı, dâimâ şükür duyguları içinde olmalı ve ilâhî kudret karşısında kendisinin bir toz zerresi bile olmadığını anlayıp dâimâ Hakk’a ilticâ etmelidir.
Hak dostlarından Mevlânâ Hazretleri, nâmütenahi sîr ve hikmetler meşheri olan şu cihanda hantal bir kalp ile dolaşan, varlıklardaki ilâhi mesajları alık ve abus bir çehreyle seyredip geçen gâfillerin halini şu teşbih ile ifade eder:
Bir gün (zamanının medeniyet merkezi olan) Bağdat şehrine bir öküz geldi ve şehri baştan başa dolaştı. Ancak o muhteşem güzellikler, lezzetler ve sanat harikaları arasında ancak ve ancak yol kenarındaki kavun ve karpuz kabukları dikkatini çekti. Zaten öküz ile merkebin seyrine layık olan şey; ya yola dökülüp saçılan samandır ya da yol kenarlarında biten çayır çimendir!
..Büyüksün ilâhî büyüksün büyük
Büyüklük yanında kalır çok küçük!..
Suların semâda temizlendiği gibi sen de Cenâb-ı Hakk’a yaklaşarak kendini bütün kirlerden arıt. Böylece sen de yağmur gibi ol;bereket ve rahmet saç!..
..Kalbimiz en Şerefli uzvumuz’dur..
..Bir saat tefekkür kırk gece nafile ibadetten üstündür..
..Tefekkür gibi ibadet yoktur..
.. Nitekim Allah rasulü (s.a.v) ümmetini tefekküre teşvik sadedinde şöyle buyurmuştur..
Rabbim bana sükûtumun tefekkür olmasını emretti..
..Nebiyy-i zî-şân efendimiz, Sürekli hüzünlü ve daima düşünceli idi..
Bütün varlıklar, insan idrâk ve şuuruna kudret eliyle tutulmuş bir ilâhi tecelliler aynasıdır. Bu aynadaki sır ve hikmetleri sezebilmek işe gönül aynasının berraklığına bağlıdır.
Sâdî-i Şirazî şöyle buyurur:
Akıl sahipleri nazarında yeşil ağaçların her bir yaprağı mârifetullah için bir dîvandır. Gâfiller için ise bütün ağaçlar tek bir yaprak bile değildir.
Nâzenîn bu ömrümüz, bir göz yumup açmış gibi,
Geldi geçti duymadık, bir kuş konup uçmuş gibi.
(Âşık Paşa)
Hasan-ı Basrî Hazretleri de şöyle der: “Akıllı kişiler kendilerini zikirle tefekküre, tefekkürle de zikre alıştırmaya devam ederler. Neticede kalplerini konuştururlar. Bundan sonra artık onların kalbi hep hikmetle konuşmaya başlar.”
İmanın parlaması veya iman nurunun artması , tefekkür sâyesinde mümkündür
Kim bu yüzü çizen sanatkâr ressam?
Geçip de aynaya soran olmaz mı?
(Necip Fazıl)
Osmanlı döneminde kabristanların şehir içlerinde, yol kenarlarında ve câmi avlularında yapılması, ölümü düşünmeyi kolaylaştırmak içindir. Bu durumu gören bir batılı seyyah:

Türkler ölüleriyle birlikte yaşıyorlar. demekten kendini alamamıştır.

Ebû Bekir bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:

Nerede herkesin hayran olduğu güzel yüzlü insanlar! Nerede gençliğine mağrur olan yiğitler! Nerede ihtişamlı şehirler kurup etrafını yüksek surlarla çeviren hükümdarlar! Nerede harp meydanlarının mağlubiyet tanımayan kahramanları! Zaman hepsini çürütüp yerle bir etti. Hepsi kabrin karanlıklarına gömülüp gittiler. Acele edin, acele edin! Vakit geçmeden aklınızı başınıza alın da ölüm ötesine bir an evvel hazırlanın! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın!

(İbnü’l-Cevzî, Zemmü’l-Heva, s. 668; Komisyon, Nadratü’n Naîm, III, 960)

Suları dağların altında nasıl depo etti? Pınarları fışkırtıp yeryüzünde ırmakları nasıl akıttı? Kupkuru taştan ve bulanık topraktan ince, tatlı ve tertemiz suyu nasıl çıkardı? O su ile her şeye nasıl hayat bahşetti? Onunla ağaç ve bitkilerin çeşitlerini, buğday, üzüm, yonca, zeytin, hurma, nar ve sayılamayacak kadar çok meyveleri nasıl çıkardı?
Nâzenîn bu ömrümüz , bir göz yumup açmış gibi ,
Geldi geçti duymadık , bir kuş konup uçmuş gibi .
(Âşık Paşa)
“ Kıyâmet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar .” (en-Nâziât, 46)
Anı, sonsuzla değiştirmek, hangi aklın kârıdır?!
Bir gün gelecek ki, o günün yarını olmayacak! O gün, hepimiz için meçhul bir gün!
Şeytanın aklı kadar aşkı da olsaydı, bugünkü İblis durumuna düşmezdi.
Mevlânâ
Ziya Paşa şöyle der:

Bin ders-i maarif okunur her varakinda,
Yâ Rab ne güzel mekteb olur mekteb-i âlem!

Bu kâinât kitabının her bir yaprağında mârifet ilminin binlerce dersi okunur. Yâ Rabbi! Şu âlem, tefekkür deryasına dalarak ibretler almak için ne güzel bir mekteptir.

Ay dünyaya şimdiki mesafede olacağına, meselâ sadece 50.000 mil ötede olsaydı, yeryüzündeki med ve cezirler öyle müthiş olurdu ki, bütün kıtalar günde iki defa sular altında kalırdı. Dağlar bile kısa bir zamanda aşına aşına ortadan silinirdi.
Dinimizin tefekkür tahassüse verdiği ve ehemmiyete rağmen, dünyevî meşgalelere ağırlık vermekten doğan gafleti sebebiyle insan, umumiyetle seviyeli ve ciddî bir tefekkür ve tahassüsten uzak yaşar. Bunun neticesi olarak da ölümü ve bu cihânın bir imtihan diyârı olduğu gerçeğini unutur.
Hiç tefekkür etmez ki; fânî hayat çarşısının en son giysisi olan KEFEN, bir gün mutlakâ onu da saracak ve ölüm vâkıâsı, bütün fâni zevklere, câzibelere, aldatıcı yaldızlara iptal mührünü vuracaktır!..
Kainat baştan başa Allah’ın en büyük kitabıdır. Bu büyük kitabın hangi harfini okusan, mânâsının hep Allah olduğunu görürsün. Kâinatın hangi zerresi üzerinde tefekkür etsen, seni Allah’a ulaştırır.
Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.
(Enfal/22)
İmanın parlaması veya iman nurunun artması, tefekkür sayesinde mümkündür.
Ey kardeş, sonunda toprak olacaksın! Toprak olmadan toprak gibi mütevâzı olmaya bak!
İnsanlara nasihat için ölüm kâfidir.
Ey İnsan! Seni (şekilsizlikten çıkararak en güzel bir şekilde) yaratıp düzgün ve dengeli kılan, seni dilediği bir sûrette birleştiren, keremi ve ihsânı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir