İçeriğe geç

Kağnı / Ses Kitap Alıntıları – Sabahattin Ali

Sabahattin Ali kitaplarından Kağnı / Ses kitap alıntıları sizlerle…

Kağnı / Ses Kitap Alıntıları

.’teneke bir tabaka’.☘
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım.
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım.
Biliyor musunuz, bir dakika,hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar,bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.
Beni asıl berbat eden bu Onun beni sevdiğini, hâlâ beni sevdiğini, deli gibi beni sevdiğini, benden başkasını asla sevemeyeceğini bilmek
Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için, müthiş yalnızlığının farkında bile değildi.
Döndüm daldan kopan kuru yaprağa
Seher yeli, dağıt beni, kır beni;
Götür tozlarımı buradan uzağa
Yârin çıplak ayağına sür beni
Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için, müthiş yalnızlığının farkında bile değildi.
Seni bilmem, fakat ben maddelerin fevkinde bir manevi bağa, insanları birbirine yaklaştıran bir hisse inanıyorum. Düşün, dünyada birbirini sevmek,birbirine yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası kalır mi? Bizi kütlenin fevkine yükselten yalnız bunlardır.
Fakat bir insan kalbi bu şehirden daha karmakarışık , daha uçsuz bucaksız değil miydi?
Ölüm ona hiçbir zaman fevkalâde bir şey gibi görünmemişti. Etrafında, küçükten beri , en çok gördüğü şey ölümdü.Gözlerini bir müddet denize , bir müddet aya dikti; sonra birdenbire içini bir sızının kapladığını ve ölmek istemediğini anladı
Dünyada en tahammül edilemeyecek şey de artık aşık olmadığımız birisiyle beraber yaşamak mecburiyetidir. Şu halde aşık olduğumuz birisiyle hayatımızı birleştirmek, en hafif tabiriyle, düşüncesizliktir.
Dünyada hiçbir aşkın ebedi, hatta uzun ömürlü olmadığı muhakkaktır. Bunun aksini düşünenler başkalarını ve kendilerini aldatmaya çalışan divanelerdir.
Büyük şehir bütün karmaşıklığı, sonsuzluğu içinde sessiz sedasız uyuyor ve koynunda birbirine benzemez milyonlarca insan ve macera saklıyordu. Esmer taş duvarları aşan bir hayal gücü için bunun hayal edilmesi bile korkunçtu. Fakat bir insan kalbi bu şehirden daha karmakarışık, daha uçsuz bucaksız değil miydi?
Niçin bu adamlara mağlup oluyordum? Gayet basit. İlk zamanlarda onların silahlarını bilmiyordum. Bana o zamana kadar bilmediğim şekillerde hücum ediyorlardı. Mesela ben aklıselimi en büyük hakem tanıdığım halde, onlar bunu herhangi bir dalavereye feda etmekte tereddüt etmiyorlardı. Ve ancak menfaatlerini haleldar etmediği müddetçe namuslu idiler. İcap ettiği zaman yüzünüze karşı en hayâsızca (namussuzca) yalanları söylemekten, en namussuzca hareketleri yapmaktan çekinmeyen bu adamlar on dakika sonra size akılların almadığı bir küstahlık ve pişkinlikle namustan, faziletten bahsederlerdi. Ve bunu gayet samimi ve tabii olarak yaparlardı. Ben bu hareketler karşısında eli kolu bağlı, hayret ve dehşetten ağzı açık bir vaziyette bakakalıyordum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
O zamanlar insanların çok cahili idim ve bazı adamların dimağlarında, sırf fenalık yapmak için konulmuş hususi bir cihaz bulunduğunu bilmiyordum. O zamana kadar birisine fenalık yapmak için muhakkak bir sebep lazım geldiği kanaatindeydim. Fisebilillah (karşılık beklemeden) kötülük yapan adamlar bulunacağını, kötülüğün bazı insanlara hususi zevkler verebileceğini tasavvur edemiyordum.
Seni bilmem fakat ben maddelerin fevkinde (üstünde) bir manevi bağa, insanları birbirine yaklaştıran bir hisse inanıyorum. Düşün, dünyada birbirini sevmek, birbirine yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası kalır mı? Bizi kütlenin fevkine (üstüne) yükselten yalnız bunlardır.
Bir mahpusu dünya ile hiç alakası olmayan bir zindana kapamak ona en büyük iyiliği yapmaktır. Onu en çok yere vuran şey, hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında bulunmak, aynı zamanda ondan ne kadar uzak olduğunu bilmektir.
Budalalarla alay etmeyecek olduktan sonra niçin zeki oldum?
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım.
Bir şey eksik gibiydi, bütün ömrünce işlenmeyen bir yeri varmış gibiydi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İşte ben de, kuvvetli olduğunu sandığım ve bana daima böyle olduğu tekrar edilen zekânın, şimdiye kadar hiç tesadüf etmediğim, hatta mevcudiyetinden bile haberdar olmadığım kuvvetler karşısında eli kolu bağlandığını görüyor, şaşırıyordum.
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım .
Kafama düşünmeyi gözlerime görmeye yasak edebilsem, senin çıktığını zannettiğin yere varmanın bana güç gelmeyeceğini bilirsin
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım.
Düşün, dünyada birbirini sevmek, birbirine yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası kalır mı?
Fakat bir insan kalbi bu şehirden daha karmakarışık, daha uçsuz bucaksız değil miydi?
Biliyor musunuz, bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.
Her şeyde yarı sarhoş, yarı baygın bir hal vardı. Her şeyden, bu sessizliğe ve baygınlığa rağmen, oluk oluk hayat fışkırıyordu.
Ben arkadaş canlısıyım. Bilhassa fikir arkadaşı olabilecek insanlara bayılırım. Değil mi kardeşim, şu memlekette beş on entelektüeliz, birbirimizi tanıyıp tutmazsak halimiz ne olur? “ Şimdi menfaat dünyası, hasbi arkadaşlık yok!..” diyorlar ama, ben bu fikirde değilim.
Seni bilmem, fakat ben maddelerin üstünde bir manevi bağa, insanları birbirine yaklaştıran bir hisse inanıyorum….
İnsan kendini ne kolay aldatıyor…
İnsan anlaşılmaz mahluk vesselam
Biliyor musunuz , bir dakika , hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.
Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için, müthiş yalnızlığının farkında bile değildi
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım .
Hayat ne güzel fakat ne can sıkıcı şeydi.
Ağlamak bile elimden gelmiyordu.
İnsanların bazzen ne kadar budala ve aşağılık olduğunu bilmiyor gibisin ?
İnsan kendini ne kolay aldatıyor .
İnsanlar böyle işte
“Hayatta yalnızlıktan başka bir şey görmediği için müthiş yalnızlığının farkında bile değildi..”
“Düşün, dünyada birbirini sevmek, birbirine yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası kalır mı? “
“Bu seferki aşkım bir mevsim gibi sakin, ağır, belirsiz adımlarla gelmişti. Ve nasıl bir mevsim bu belirsiz gelişine rağmen ortalıkta hayret verecek bir değişiklik yaparsa bu aşk da beni bu tanınmayacak hallere sokmuştu ve artık çekilip gideceğe hiç benzemiyordu.”
Dünyada en tahammül edilemeyecek şey de artık aşık olmadığımız biriyle beraber yaşamak mecburiyetidir. Şu hâlde âşık olduğumuz birisiyle hayatımızı birleştirmek en hafif tabiriyle, düşüncesizliktir.
Dünyada hiçbir aşkın ebedi, uzun ömürlü olmadığı muhakkaktır. Bunun aksini düşünenler başkalarını veya kendini aldatmaya çalışan divanelerdir.
Zekanın bazen kendisinde söz söylemek iktidarı görmeyerek susabileceginden, dünyanın en kuvvetli adamının bile bazen eli ayağı bağlanmış bir acze dusebileceginden habersizdim.
Aklıma her eseni yapıyordum. Çünkü etrafım, her yaptığımı hoş görmüş, beni hareketlerime gem vurmamaya alıştırmiştı.
Sevgilime değil, aşka, beni sarsan, serseri yapan, vukuat çıkaran bir aşka aşıktım.
Hayatımda kendisine bu kadar kizan insan görmedim. Her gün üst üste yığılarak müthiş bir kin halini alan bu nefret, dudaklarından çıkarak bir tükürük halinde kendi korkaklığının yüzüne firlatiliyordu.
Oğlunun acısı daha içinden çıkmamıştı fakat hükümet kapısına düşmek ona oğlunun ölümünden daha korkunç geliyordu.
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım.
Hayat ne güzel, fakat ne can sıkıcı şeydi.
Düşün, dünyada birbirini sevmek, birbirine yakın olmak hisleri de olmasa yaşamanın manası olur mu?
Doğru düşünüyorsun ama bunları söyleme diyen adam adeta namussuzluk tavsiye ediyor demektir ve bu sersemler bunun farkında değil.
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım.
Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lâzım..
Kağnı- Ses/ SABAHATTİN ALİ
Hiç tanımadığı, ne olduğunu, kim olduğunu bilmediği bir insanın üzerine eğilerek böyle perişan, böyle acı gözyaşları dökebilen bu kadın ona harikulade bir mahluk gibi görünüyordu.
“Fakat bir insan kalbi bu şehirden daha karmakarışık, daha uçsuz bucaksız değil miydi?”
Biliyor musunuz, bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.
“Söyleyiniz” dedim, “sizi alaka ile dinleyeceğim!”
“Ah!.. Alaka ile değil Beni anlayarak dinleyiniz Bana acıyınız. Ahhh!..” diye inledi.
“Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım.”
Ay, her şeyi yalancı bir güzelliğe bürüyen örtüsünü sürüyerek garp tarafındaki sırtlara yaklaşıyor ve karşılarındaki dağların tepeleri hafif pembe bir ışığa gömülüyordu.
Her şeyde yarı sarhoş, yarı baygın bir hal vardı. Her şeyden, bu sessizliğe ve baygınlığa rağmen, oluk oluk hayat fışkırıyordu.
Duvar harabelerinin ve çöp yığınlarının üzerinde fışkıran arsız nebatlar, bir masal bahçesinin çiçekleri gibi nazlı nazlı sallanıyorlardı.
Ölüm ona hiçbir zaman fevkalade bir şey gibi görünmemişti. Etrafında, küçükten beri en çok gördüğü şey ölümdü. Yalnız ölümün bir şekli vardı ki, düşündükçe tüylerini ürpertiyordu.
Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için, müthiş yalnızlığının farkında bile değildi.
Bir tek korkusu vardı:
Kalabalık bir yerde, mesela bir sokak köşesinde düşüverirse, başına üşüşürler, ifade almaya, itip kakalamaya, götürmeye kalkarlar, onu rahat can vermeye bırakmazlardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir