Lev Tolstoy kitaplarından Kafkas Tutsağı kitap alıntıları sizlerle…
Kafkas Tutsağı Kitap Alıntıları
&“&”
İşte böyle azizim, günler birbiri ardınca geçip gidiyor, ama birbirini yinelemeden…
Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
Herkesin bildiği,ama üzerinde konuşulmayan şeyler vardır.
Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını,mutluluğumu,geleceğimi harcıyorum.
Sakin olun, dedim. Bu kadar duyarlı olmayın; her söze takılıyor, çok fazla analiz ediyorsunuz. Daha basit bakmaya çalışın her şeye.
“Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?”
Evet, onun için sonsuza dek öldüm!
Herkes bu asık yüzlü sessizliği içinde duyumsayarak, onun usul, sessiz uyumunu bozmaktan çekiniyordu.
“Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını,mutluluğumu,geleceğimi harcıyorum.”
Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu, geleceğimi harcıyorum!
Her zaman nasılsa, yine öyle olmak kolay iş değildir.
Şu sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzü altındaki güzeller güzeli dünya nasıl dar gelir insanlara?
Cesur, korkulmayacak şeyden değil, yalnızca korkulacak şeyden korkandır.
Ne kadar korkak olursan başına o kadar çok iş gelir."
Gerçekten çok mutsuz bir insanı içimden de olsa kınadığım için pişmanlıktan boğulacak gibiydim.
Kara cahil, yabanıl biriyle yan yana yürümek ve onunla benim aramda hiçbir fark olmadığını bilmek, yani gelen bir kurşunla ha o ölmüş, ha ben ölmüşüm, arada hiç fark olmaması…
Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu, geleceğimi harcıyorum.
İnsan unutmak istediği şeyi yinelemez.
Şu sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzü altındaki güzeller güzeli dünya nasıl dar gelir insanlara? Şu büyüleyici doğanın bağrında insan ruhu nasıl olur da kin, öç, kendi benzerlerini yok etme gibi duygulara kapılabilir? Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
Bilmem sizin de başınızdan geçti mi? İyi bilmediğiniz dilde şiir okumak gibi bir şey bu: Olduğundan daha iyiymiş gibi geliyor insana o şiir?
İşte böyle azizim, günler birbiri ardınca geçip gidiyor, ama birbirini yinelemeden…
Bir tek kendine karşı kendi istediğin gibi olabilmekten, arkadaşlarıyla askerlerinin onu onun istediği gibi anlayamamalarından acı duyarmış.
Sanki bu insanlar bir nedenle onu aldatmışlar, düş kırıklığına uğratmışlardı ve sanki kendisi de bir nedenle onlardan nefret etmişti.
Sanırım her tehlike karşısında bir seçim söz konusudur, örneğin seçimini görev duygusunun etkisiyle yapan kişi cesurdur, ama seçimini bayağı bir duygunun etkisiyle yapan kişi korkaktır; çünkü ün kazanmak, merak ya da aç gözlülük gibi nedenlerle hayatını tehlikeye atan kişiye cesur diyemeyiz ve bunun tersi olarak,seçimini aile görev ve sorumluluğu gibi saygı duyulacak duyguların etkisiyle ya da yalnızca inançlarının gereği olarak yapan kişiye de korkak diyemeyiz."
Her işe burnunu sokana, aranıp sorulmadığı yerde kendini gösterene cesur denmez ki!"
"Peki kime denir sizce cesur diye?"
Böyle bir soruyla ilk kez karşılaşıyormuş gibi:
"Cesur… cesur" diye birkaç kez yineledi, sonra "gerektiği gibi davranana cesur derler," dedi.
Platon’un cesaret tanımı aklıma geldi: Cesaret, korkulacak şeyden korkma, korkulmayacak şeyden korkmama bilgisidir ve yüzbaşının tanımı çok genel, biraz da belirsiz olmasına karşın her iki tanımın ana fikrinin birbirinden çok da farklı olmadığını, hatta yüzbaşının tanımının Grek filozofun tanımından daha doğru olduğunu, çünkü Platon’un tanımına benzer biçimde kurgulanacak olursa, yüzbaşının tanımının cesur korkulmayacak şeyden değil, yalnızca korkulacak şeyden korkandır, biçimini alacağını düşündüm.
"Peki kime denir sizce cesur diye?"
Böyle bir soruyla ilk kez karşılaşıyormuş gibi:
"Cesur… cesur" diye birkaç kez yineledi, sonra "gerektiği gibi davranana cesur derler," dedi.
Platon’un cesaret tanımı aklıma geldi: Cesaret, korkulacak şeyden korkma, korkulmayacak şeyden korkmama bilgisidir ve yüzbaşının tanımı çok genel, biraz da belirsiz olmasına karşın her iki tanımın ana fikrinin birbirinden çok da farklı olmadığını, hatta yüzbaşının tanımının Grek filozofun tanımından daha doğru olduğunu, çünkü Platon’un tanımına benzer biçimde kurgulanacak olursa, yüzbaşının tanımının cesur korkulmayacak şeyden değil, yalnızca korkulacak şeyden korkandır, biçimini alacağını düşündüm.
… Her zaman öndeydi. Nerede çatışma şiddetlense, oradaydı."
"O zaman cesurmuş," dedim.
"Her işe burnunu sokana, aranıp sorulmadığı yerde kendini gösterene cesur denmez ki!"
"Peki kime denir sizce cesur diye?"
Yüzbaşı böyle bir soruyla ilk kez karşılaşıyormuş gibi:
"Cesur… cesur" diye birkaç kez yeniledi, sonra "gerektiği gibi davranana cesur derler," dedi.
"O zaman cesurmuş," dedim.
"Her işe burnunu sokana, aranıp sorulmadığı yerde kendini gösterene cesur denmez ki!"
"Peki kime denir sizce cesur diye?"
Yüzbaşı böyle bir soruyla ilk kez karşılaşıyormuş gibi:
"Cesur… cesur" diye birkaç kez yeniledi, sonra "gerektiği gibi davranana cesur derler," dedi.
Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu, geleceğimi harcıyorum!
Her zaman nasılsa, yine öyle olmak kolay iş değildir! Başkalarında öyle değişimler görüyordum ki…
Ve benim artık gücüm, enerjim tükenmek üzere.
Böyle rezil bir yaşamın ve dünyada iyi ve güzel olan her şeyin gözünde artık var olmayan birinin nesini seveceğim diyorum.
..insanoğlunun yapısı bu işte: Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu, geleceğimi harcıyorum!
..korku benim için kolay baş edebileceğim bir şey değil…
İnsan unutmak istediği bir şeyi yinelemez.
İşini bilmek, cesur ve düzenli olmak, en gözde niteliklerdir.
..umutsuzlar, berbat insanlardır.
Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
Şu büyüleyici doğanın bağrında insan ruhu nasıl olur da kin, öç, kendi benzerlerini yok etme gibi duygulara kapılabilir?
..sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzü altındaki güzeller güzeli dünya nasıl dar gelir insanlara?
Cesaret, korkulacak şeyden korkma, korkulmayacak şeyden korkmama bilgisidir…
Her işe burnunu sokana, aranıp sorulmadığı yerde kendini gösterene cesur denmez ki!"
Ama insanoğlunun yapısı bu işte: Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu, geleceğimi harcıyorum!
İyi bilmediğiniz dilde şiir okumak gibi bir şey bu: Olduğundan daha iyiymiş gibi geliyor insana o şiir
Askerlerimizden birine gelen bir güllenin onu nasıl paramparça ettiğini gördüm. Bu korkunç sahnenin ayrıntılarını anlatacak değilim, çünkü insan unutmak istediği bir şeyi yinelemez. O sahneyi unutabilmek için neler vermezdim!
Şu sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzü altındaki güzeller güzeli dünya nasıl dar gelir insanlara? Şu büyüleyici doğanın bağrında insan ruhu nasıl olur da kin, öç, kendi benzerlerini yok etme gibi duygulara kapılabilir? Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
Her işe burnunu sokana, aranıp sorulmadığı yerde kendini gösterene cesur denmez ki!"
"Peki kime denir sizce cesur diye?"
Yüzbaşı böyle bir soruyla ilk kez karşılaşıyormuş gibi:
"Cesur… cesur" diye birkaç kez yineledi, sonra "gerektiği gibi davranana cesur derler," dedi.
Platon’un cesaret tanımı aklıma geldi: Cesaret, korkulacak şeyden korkma, korkulmayacak şeyden korkmama bilgisidir ve yüzbaşının tanımı çok genel, biraz da belirsiz olmasına karşın her iki tanımın ana fikrinin birbirinden çok da farklı olmadığını, hatta yüzbaşının tanımının Grek filozofun tanımından daha doğru olduğunu, çünkü Platon’un tanımına benzer biçimde kurgulanacak olursa, yüzbaşının tanımının cesur korkulmayacak şeyden değil, yalnızca korkulacak şeyden korkandır, biçimini alacağını düşündüm.
"Peki kime denir sizce cesur diye?"
Yüzbaşı böyle bir soruyla ilk kez karşılaşıyormuş gibi:
"Cesur… cesur" diye birkaç kez yineledi, sonra "gerektiği gibi davranana cesur derler," dedi.
Platon’un cesaret tanımı aklıma geldi: Cesaret, korkulacak şeyden korkma, korkulmayacak şeyden korkmama bilgisidir ve yüzbaşının tanımı çok genel, biraz da belirsiz olmasına karşın her iki tanımın ana fikrinin birbirinden çok da farklı olmadığını, hatta yüzbaşının tanımının Grek filozofun tanımından daha doğru olduğunu, çünkü Platon’un tanımına benzer biçimde kurgulanacak olursa, yüzbaşının tanımının cesur korkulmayacak şeyden değil, yalnızca korkulacak şeyden korkandır, biçimini alacağını düşündüm.
Şimdi, sordular bunlar bana: Dediler ki sizin o Kapkaz’da Çerkezler varmış, Türkler varmış… Bir vuruşta adamı öldürüyorlarmış, aslı var mı?"
Sakin olun, dedim. Bu kadar duyarlı olmayın; her söze takılıyor, çok fazla analiz ediyorsunuz. Daha basit bakmaya çalışın her şeye.
Nerede, nasıl yaşar, onu görmek istedim yalnızca.
Manevi olarak korkunç acılar çektim.
En önemlisi de bu durumdan bir kurtuluş yolu göremememdir.
En önemlisi de bu durumdan bir kurtuluş yolu göremememdir.
…İnsanoğlunun yapısı bu işte:Yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını,mutluluğumu,geleceğimi harcıyorum!
Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
Gerektiği gibi davranana cesur derler.
Şu sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzü altındaki güzeller güzeli dünya nasıl dar gelir insanlara? Şu büyüleyici doğanın bağrında insan ruhu nasıl olur da kin, öç, kendi benzerlerini yok etme gibi duygulara kapılabilir? Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
…yüzbaşı dalgın dalgın mırıldandı:
Bayram çocuğu gibi gençlik işte!"
Bayram çocuğu gibi gençlik işte!"
Gerektiği gibi davranana cesur derler, dedi.
Gördüğünüz gibi evlilik bana göre değil.
Ben de yalnız giderim o zaman, elveda!
İnsanoğlunun yapısı bu işte: yüzlerini bile görmek istemediğim insanlar için hayatımın en güzel yıllarını, mutluluğumu ve geleceğimi harcıyorum!
Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
Şu sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzünün altındaki güzeller güzeli dünya nasıl olurda dar gelir insanlara?
Şu sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzü altındaki güzeller güzeli dünya nasıl dar gelir insanlara ?
Şu büyüleyici doğanın bağrında insan ruhu nasıl olur da kin,öç, kendi benzerlerini yok etme gibi duygulara kapılabilir ?
Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz ?
Şu büyüleyici doğanın bağrında insan ruhu nasıl olur da kin,öç, kendi benzerlerini yok etme gibi duygulara kapılabilir ?
Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz ?
Umutsuzum, çünkü bu hayat içimde ne varsa tüketti, yok etti…
Hepimizin bildiği ama üzerinde konuşulmayan şeyler vardır.
Dağların arasında orman, maviye çalıyordu ve dağlar, daha da yükseliyordu orada. "
Büsbütün kötüleşti hayatları. Ne ayaklarından prangalarını çıkarıyorlar, ne de dışarı çıkmalarına izin veriyorlardı.
Burası her türden mutsuz insan için bir tür vaat edilmiş topraktır.
İnsan unutmak istediği bir şeyi yinelemez.
Her zaman nasılsa, yine öyle olmak kolay iş değildir! Başkalarında öyle değişimler görüyordum ki…
Şu sayısız yıldızla donanmış uçsuz bucaksız gökyüzü altındaki güzeller güzeli dünya nasıl dar gelir insanlara?
Sadakatsizlerle savaşmaya ahdettim, onun için sadakatsiz olmaktan kaçının!
Nasıl olur da güzelliğin ve iyiliğin doğrudan ifadesi olan doğanın bir dokunuşuyla insan yüreğindeki bütün kötülükler yok olmaz?
12 Temmuz günü Yüzbaşı Hlopov, Kafkasya’ya geldiğimden beri üzerinde hiç
görmediğim bir kılıkla, apolet takmış, kılıç kuşanmış olarak evimin alçacık kapısından içeri
girdi.
görmediğim bir kılıkla, apolet takmış, kılıç kuşanmış olarak evimin alçacık kapısından içeri
girdi.