İçeriğe geç

Kafka Okur – Özel Sayı 2 Kitap Alıntıları – Kafka Okur

Kafka Okur kitaplarından Kafka Okur – Özel Sayı 2 kitap alıntıları sizlerle…

Kafka Okur – Özel Sayı 2 Kitap Alıntıları

“…kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür.”
İnsanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Anlamak yaraya merhem olmak mıdır peki?
Piraye Nâzım’ı bağışlamamıştır ama ömrünün sonuna kadar bir daha da evlenmemiştir.
“İçimde sarmaş dolaş karmakarışıktı; büyük uzak iki şehrin hasreti.”
Sadece cezaevi mi?
Onca sürgün, onca hasret, onca acı da cabası.
“Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir;
Ben ayrılıkların.
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını;
Ben hasretlerin.”
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
En güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: henüz söylememiş olduğum sözdür.
Seninle ben aynı insanız gibi geliyor bana, sen ağladığın zaman ağlamak, güldüğün zaman da gülmek istiyorum.
Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
~Nazım Hikmet
Bir kapı açıldı, girdim, yitirdim kendimi kendi içimde.
~Nazım Hikmet
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
1920’li yılların başlarında emperyalizme karşı savaş veren ülkemizde toplam yetmiş beş bin işçi ancak vardır. Küçük işletme sayısı ise yalnızca otuz üç bindir. Basit bir oranlamayla işletme başına üç işçi bile düşmemektedir. Öyleyse Türkiye’deki sosyalist devrimi hangi işçiler gerçekleştirecektir ki!
İnsanlar sizi çağırıyorum:
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
gelecek günler için
gökten âyet inmedi bize.
Onu biz kendimiz
vaadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum
zaferden sonrasına dair.
Kim bilir belki yarın (Kuvayi Milliye)
《Nâzım Hikmet》
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansin el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim .
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim
YAŞAMAK: SENİ SEVMEK GİBİ CİDDİ BİR İŞTİR.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kısa sürede dostluk kurduğu ve bir gün ülkeye geri dönerken de kendisine eşlik etme sözü verdiği kaptan. Unutma Kaptan.. demiştir Nâzım Gheorghe’ye, ülkeme bir gün senin geminle döneceğim. Bor Oteli bu sözün gerçekleşmeyeceğini fark ettirir Nâzım’a, mavi liman ulaşılamazdır artık.

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Kubbeli, çınarlı mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın

Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Bu dizeleri Hiroşimalı, Sadako Sasaki isimli, atom bombasının yarattığı etkiler nedeniyle lösemi olup hayatını kaybeden bir kız çocuğunun ardından yazıyor Nâzım.

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
《Nazim Niemet》
Çoğu zaman bir biyografi filmini beğenip beğenmememiz, ne yazık ki, ilgili olduğumuz kişi hakkında yeni bir şey öğrenip öğrenmememize bağlıdır.
“Yolculuklar başlamaz yürek çağırmasa,
Akıl yorulabilir, yılabilir ama
Yüreğin sırtı gelmez yere!”
NAZIM HİKMET
“Yok edin insanın insana kulluğunu!”
“Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!”
“Hiçbir korkuya benzemez
Halkını satanın korkusu”
NAZIM HİKMET
“Hepimiz alevlenmek için bir kıvılcım bekliyor gibiydik.”
“Vatanın parçalanmış bağrı,
Bekliyor senden ümit!”
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.
NAZIM HİKMET
Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
《Nâzım Hikmet》
En sevdiğim
memleket
yeryüzüdür.
Sıram gelince
yeryüzüyle örtün
üzerimi.
《Nâzım Hikmet》
saat kaç?
sekiz
demek ki akşama kadar emniyettesiniz
çünkü teamüldendir
polis ev basmaz güpe gündüz
Nâzım’sa Kerem Gibi şiirini (Haziran 1930) yazdı ve sordu:
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak.
nasıl
çıkar
karan-
lıklar
aydın-
lığa
Dün erkendi, yarın geç, zaman tamam bugün.
hiçbir
korkuya
benzemez
halkını satanın
korkusu.
《Nâzım Hikmet》
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür.
Yolculuklar başlamaz yürek çağırmasa
Akıl yorulabilir, yılabilir ,ama
Yüreğin sırtı gelmez yere.
Gerçi şu da bir gerçek ki yaptığınız herhangi bir eylem,okuduğunuz herhangi bir kitap,giydiğiniz kıyafet, cinsiyetiniz ,cinsel yöneliminiz ,kullandığınız dil yaşadığınız ülkeye hatta o ülkede yaşadığınız döneme göre farklı algılanabiliyor.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine,bu hasret bizim..
Kendilerinden başka herkesin üzüntüsünü üzüntüsü yapanlar nasıl mutlu olur ki?
“benim sıska benim cılız benim zavallı çocuğum Orhan Selim.!
Sen benim ne gözüm ne kafamsın; sen benim bir kurşun balyası gibi sıska sırtına bindiğim ve alnının teriyle geçindiğim ilk ve son adamsın.!”
“Ben yanmasan sen yanmasan biz yanmasak.Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..”
Dün erkendi,yarın geç,zaman tamam bugün
Yolculuklar başlamaz yürek çağırmasa
Akıl yorulabilir, yılabilir ama
Yüreğin sırtı gelmez yere.
#Nâzım Hikmet
Gönlümde gözümde aklımdasın biriciğim… sen hudutsuz derecede içimdesin…
hudutsuz derecede sana sevdalıyım…
Bıraksın peşimizi
Kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
Bir kapı
açıldı
Girdim
Yitirdim kendimi
Kendi içimde
Rejim tarafından engellenen, hapislere atılan,vatan haini nitelemesiyle tanımlanan ve ülkesinden uzakta ölen Nâzım’ın hayatına dair yapılan bir film Mavi gözlü dev.

Düşünceleri uğruna hapis yatmış ve bugün bile devlet nezdinde tam anlamıyla sahiplenilmemiş bir şairdir o.

Fakat emin ol sevgili;
zavallı bir çingenenin kıllı,
siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar Nâzıma !
Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür.
İkisinde de korkudan eser yoktu. Tek düşündükleri, şiire dönüştürdükleri şey vatan sevdası ve işgal altında kalmış olmaktı. Derken, gerekli görüşmeleri hız kesmeden yaptılar. Kafaya koymuşlardı bir kere. Kurtuluş mücadelesine katılacaklardı.

İstanbul Emniyet Müdürlüğünden Ankara hesabına çalıştığı az çok belli olan millici bir taharri memuru beni bularak ‘kanunusani’nin ilk günü İstanbul’dan vapurla Inebolu’ya hareket edecegimizi, arkadaşımın da benimle birlikte gelecegini, sahte isimleri mizle yumurta taciri’ olarak mesleklerimizi, ‘muhtevi müruru tezkerelerimizin daha sonra bize ulaştırılacağını belirttikten sonra eklemişti: ‘Sizden başka Ankara yolcuları da ola cak vapurda, iki de sair! deyince merak edip, ‘Kim bu şairler?’ diye sormaktan kendimi alamamıştım. Babacan görünüşlü memurun hemen nasıl ciddileşiverdigini hiç unutmam: ‘Askerde ve poliste sual sorulmaz. Sadece söylenen yapılır. Bir şey daha var, gideceğiniz vapur pamuk balyaları yüklü olacak. Tekneye, bugünlerde elinize geçecek tezkerelerinizi gösterip, sabah karanlığında girecek ve bu balyaların arasına saklanacaksınız. Hareketten önce işgal devriyeleri kontrol için gemiye çıkabilir. Yakalanırsanız bizden söz etmek yok. Tamam mı? Cevap verdim: Tamam!

Sayılı gün çabuk geçti. Názım ve Vä-Nu esyalarını toplayıp, pek kimseye haber ver meden, iskeleye gidip gemiye bindiler. Tesadüf buydu ya, geminin adı Yeni Dünya’ydı. İçe riyi şöyle bir kolaçan ettiklerinde bahsi geçen iki şairin de kim olduklarını gördüler. Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz de direnişe destek olanlardandı.

Yeni Dünya, Zonguldak limanına yanaşırken iskele bayram yeri gibiydi. Bir sürü insan toplanmıştı, gelenleri coşkuyla karşılıyorlardı. Haliyle çok şaşırmışlardı. Va-Nu şöyle anlatıyordu bu şaşkınlığı

Ne oluyordu? Gemimizde ünlü bir kişi mi vardı ki karşılamak için böyle tören yapılıyordu? Şehrin gençleri heyecanla vapura girdi. Hececi dört sairi sordular. Nasıl hürmet, nasıl itibar Bizi süslü kayıklara bindirip şehre aldılar. Muazzam bir masa kurulmuştu. ( ) Siirler okumuştuk. O devirde yasak olan rakılardan içmiştik.

“Dışarda , karanlıklarda
çatırdıyor deniz
Böğründen vurulmuş bir orman gibi…
Biz içerde susuyoruz,
susuyor zindan
Kanı içine akan yaralı bir hayvan gibi…”
Belli bir zaman sonra,cepheye gidemeyeceklerine ikna olmalarının ardından onlara yeni bir görev
Verildi.

Mustafa Kemal,işgalcilerin yanında cehaletle de savaşılması gerektiğini düşündüğünden Nâzım ve Va-Nü Bolu’nun bir kasabasında öğretmenlik yapmak için yola koyuldular.

“Gel ey imanlı gençlik ,
gel ey beklenen gençlik,
Gel ki Anadolu’da senin çelik
İmanına , azmine ümit bağlayanlar var!
O satılmış vezire , o satılmış kullara
O satılmış hünkâra siz de mi katıldınız?
Siz de mi satıldınız, siz de mi satıldınız?
Nâzım’la Vâ-Nü kısacık bir süre de olsa , Mustafa Kemal’le tanışabilmişlerdi. “ İki genç şair” olarak taktim edildiklerinde Mustafa Kemal şöyle dedi:
“Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz yazmak yoluna sapıyorlar.
Size tavsiye ederim , gayeli şiirler yazınız. “
“…İşgal altındaki İstanbul’un yürekler acısı fonunda gemimizin zavallı görünüşü bizde yurdumuz adına acı ve onur kırıklığı duygusu uyandırıyordu; düşmana utanmazca teslim olan komutanlarımıza isyanla dolup taşıyorduk.
“Sisli bir sabahtı henüz
Etrafı bürümüştü duman
Uzaktan geldi bir ses aman aman!
Sen bu feryad-ı vatanı dinle işit
Dinle de vicdanına öyle hükümet
Vatanın parçalanmış bağrı
Bekliyor sen den Ümit,”
3 Temmuz 1913
Nâzım sadece yoksulun, haksızlığa uğrayanın, çokken kendini az hissedenin olmakla kalmamış,bunun bedelini de yıllarca ceza evlerinde yatarak ödemiş bir şairdir. Onca sürgün, onca hasret, onca acı da cabası.
“Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
Ben hasretlerin.”
Gökte parlayan Kutup Yıldızı, gökte parlayan o emekçi yıldız
Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal’den başka kimi hatırlatır?..
Kardeşim, bu laf ebeliklerine, bu hokkabazlıklara ne lüzum var İçtenlik duymadığınız şeyleri niye yazıyorsunuz?..
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle
yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela
Bir şairin vatansızlığına başka nasıl merhem olunabilir ki? Onu okuyan her bir insanın yüreği şairin vatanı olur.
Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.
Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü.
Ne var ki Nâzım çok okunuyor, dolayısıyla çok göze batıyordu. Vâ-Nû araları limoni de olsa arkadaşını uyarıyordu, ona biraz sessiz kalması gerektiğini söylüyordu. Nâzım’sa Kerem Gibi (Haziran 1930) şiirini yazdı ve sordu:
Ben yanmazsam
sen yanmazsan
biz yanmazsak.
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa
Nâzım’la Vâ-Nû bu süreçte, kısacık bir süre de olsa, Mustafa Kemal’le tanışabilmişlerdi. İki genç şair olarak takdim edildiklerinde Mustafa Kemal şöyle dedi onlara: Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız.
YOLCULUKLAR BAŞLAMAZ YÜREK ÇAĞIRMAZSA
AKIL YORULABİLİR, YILABİLİR, AMA
YÜREĞİN SIRTI GELMEZ YERE.
“İnanın:
güzel günler göreceğiz çocuklar
güneşli günler
göre-
-ceğiz.
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar, ışıklı maviliklere
süre-
-ceğiz…”
“Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…”

Seninle ben aynı insanız gibi geliyor bana, sen ağladığın zaman ağlamak, güldüğün zaman gülmek istiyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir