İçeriğe geç

Kafesteki Kuşun Şarkısı Kitap Alıntıları – Maya Angelou

Maya Angelou kitaplarından Kafesteki Kuşun Şarkısı kitap alıntıları sizlerle…

Kafesteki Kuşun Şarkısı Kitap Alıntıları

Ey Atlanta ey esrarlı ve
Yitik şehir.
Yeni bir şarkı söyle bizim için. Güneydeki
Huzurun şarkısını.
Söyler şarkısını
kafesteki kuş
sesi bilinmezliğin
korkusuyla titrer
o kadar çok ister ki
duyulur uzak tepelerden
kafesteki kuşun
özgürlük şarkısı
Senin tenin şafağa benzer
Benimki akşam karanlığına.

Biri başlangıcını anlatır
mutlak bir bitişin.

Öteki, sona erişini
kesin bir başlangıcın.

Kemikleri bulundu
yaklaşık otuz yıl sonra
yerine bir otopark
yapmak için evini
yıktıklarında.
Otopsi raporu okundu:
ölüm sebebi şiddetli insansızlık.
Kıyametin yarın kopacağını söylüyor bazı kahinler
Ötekilere göre bir iki haftamız daha var
Gazeteler türlü felaket haberleriyle dolu
Ve sen hangi yöne döneceğini bilmeden oturup bekliyorsun.
Ben biliyorum.
Gel. Sevgilim ol.
İçinizde anlatılmamış bir hikaye taşımaktan daha büyük bir ıstırap yoktur.
Beni sözlerinizle vurabilirsiniz,
Gözlerinizle yaralayabilirsiniz beni,
Nefretinizle beni öldürebilirsiniz
Ama hava gibi, su gibi
Ben yine ayağa kalkacağım.
Gün kasvetli bulanık
ve kül rengi
sen gittiğin zaman.

Kimse bilmez
ne halde garip kalbim
ayrı düştüğümüz zaman.

“İçinde anlatılmamış bir hikâye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur..”
Bizi sarsıp kendimize getirecek
Bir rüzgar lazım bize
Yumuşa ey zaman, kadife gibi yumuşa
Tanrılar ki ne bilirler
ne de bilmek isterler
CEHENNEM İÇİMİZDEDİR
senin tenin şafağa benzer
benimki akşam karanlığına
işte işkencem benim
bir başına geçen uzun gecelerim
Her biriniz, göçüp gitmiş bir seyyahın neslisiniz,
Ödendi hesabınız.
Kırkımı geçince ben
bıraktım rol yapmayı,
zira sever erkekler
akıllı kadınları.
Ben kendimce var olduktan sonra bu dünyada
sığmaz benim tarifim sizin dilinize,
Ve kıpırdamam, kıpırdamayacağım.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ve ömürleriniz
Hiçbir zaman bana ait olmadı zaten,
İdam edilecek masumların katledildiği siyaset
meydanında.
Kalbime ve sözlerime kulak verip
Benimle birlikte söylemezseniz eğer,

kıpırdamayacağım.

Beni sözlerinizle vurabilirsiniz,
Gözlerinizle yaralayabilirsiniz beni,
Nefretinizle beni öldürebilirsiniz,
Ama hava gibi, su gibi
Ben yine ayağa kalkacağım
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Geçen yıllar
Ve kaçınılmaz bozgunlar
Yaşıyor derin çizgilerinde
Yüzümün.
Tekrar karşılaşacağımız
Kesin mi sanki
Başka dünyaların takvimsiz
Geleceğinde.
Mahşeri hatırlatan o günlerde
Neşe ömürsüzdü, yaz aşkları gibi
Mutluluğun yarışı sona erdiğinde
Acı talan etmek için kol gezerdi.
Dedi ki:
Ben kendimce var olduktan sonra bu dünyada
sığmaz benim tarifim sizin dilinize
Dipdiri yeni bir ay,
Bir kış gecesi ve dingin,
Endişesiz, öylece
Akıp giden
Huzur
Tek ihtiyacımız.
Dudaklarında o kaygısız tebessümle
Nasıl da yürürdün
Ne çok severdim söylediklerini dinlemeyi
Ve sevmiştim
Sen yapan ne varsa seni.
Beni sözlerinizle vurabilirsiniz,
Gözlerinizle yaralayabilirsiniz beni,
Nefretinizle beni öldürebilirsiniz
Ama hava gibi, su gibi
Ben yine ayağa kalkacağım.
Altmış yıldır tanırım bu insanları,
Emrinde çalıştığım çocuk Kızım diye sesleniyor bana,
Buy’run efendim diyorum işimi kaybetme korkusuyla,
Gururluyum eğilemem,
Yoksulum karşı çıkamam,
Gülüyorum karnım ağrıncaya kadar,
Düşündüğümde kendi hâlimi.
Eve geldi, masumdu hâlâ
Hacer’in kızı kadar siyahtı
Belkıs’ın kızı gibi boylu poslu
dindi kuzey rüzgarlarının tehdidi sahranın yüzünde
Eve geldi, masumdu hâlâ
Gözyaşı
Billur süprüntü
Tükenmiş bir ruhun
yapışkan paçavrası.
Senin tenin şafağa benzer
Benimki akşam karanlığına.
Biri başlangıcını anlatır
mutlak bir bitişin.
Öteki, sona erişini
kesin bir başlangıcın.
yan yana uzanan sevgiler vardır
aynı şeyi düşünmezler yine de.
Acı yapışır diline
Durmadan yakar,
Bir aşk ilahisi
Söylenmeden susar,
İşte ölüyorum bir kez daha.
Çatlıyor damarlarım, uyuyan çocukların
Minicik avuçları gibi
Açılıyor.
Eski mezarların anıları,
Etin çürüyüşü, kurtlanan beden
Alıkoyamıyor beni
Meydan okumaktan. Geçen yıllar
Ve kaçınılmaz bozgunlar
Yaşıyor derin çizgilerinde
Yüzümün.
Kimse bilmezdi ne yaptığını ötekinin
Kalbim bin bir parçaya ayrılırdı.
Bir ilahiye dönüşüyor dudaklarımda
o pelteleşmiş hatıralar
Geldiğinde bana sen, davetsiz, ansızın
Çağırıyorsun beni
Hatıraların beklediği
Evvel zaman odalarına.

Bir çocuğu avutur gibi,
Tavan araları bana sunduğun,
Günlerin bir avuç tortusu,
Öteberisi kaçamak öpüşlerin,
Ödünç aşkların pılı pırtısı,
Ve sandıkları gizli sözlerin,

Sus ey kalbim, ölüm gibi sus,
Biricik sevgilim uzaklaşıyor
Neden yıldızlar arasında rivayetler
gibi fısıldayarak gezip duruyoruz?
Bir boyut mu yitirdik yoksa?
Yoksa aşk bu mu?
Otopsi raporu okundu:
ölüm sebebi şiddetli insansızlık.
Beni sözlerinizle vurabilirsiniz,
Gözlerinizle yaralayabilirsiniz beni,
Nefretinizle beni öldürebilirsiniz
Ama hava gibi, su gibi
Ben yine ayağa kalkacağım.
Ölüyorum bir kez daha.
Yaşamayı bu denli sevdiğim için.
Benim hatamdır “geçip giden kahramanlar”
Vesey ve Turner ve Gabriel, hepsi öldüer,
öldü Malcolm ve Marcus ve Martin King.
Ölesiye dövüştüler, tüm kalpleriyle sevdiler.
Anlatmak için yaşıyor olmak benim hatamdir.
Hayatım koskoca bir şaka sanki,
Yurüyerek edilmiş bir dans,
Konuşarak söylenmiş bir şarkı
Gözyaşı
Billur süprüntü
Tükenmiş bir ruhun
yapışkan paçavrası.
Beni tarihe kaydedebilirsiniz
Acı sözlerinizle, yalanlarınızla,
Beni yerin dibine, çirkefe batırabilirsiniz
Ama uçuşan toz gibi
Ben yine ayağa kalkacağım.

Hırçın özgüvenim üzüyor mu sizi?
Hangi sıkıntıyla kaçıyor rahatınız?
Biliyorum, çünkü oturma odamda keşfettiğim
Petrolü çıkarır gibi yürüyorum.

Aylar gibi ve güneşler
Mutlaklığı gibi medcezirin
Göğeren umutlar gibi
Ben yine ayağa kalkacağım.

Mahvolduğumu görmek mi istemiştiniz?
Boynum eğik ve gözlerim yerde?
İç burkan feryatların dermansız bıraktığı
Gözyaşları gibi düşen omuzlarımla?

Böyle gururlu duruşum incitiyor mu sizi?
Neden kederleniyorsunuz bu kadar?
Biliyorum, çünkü arka bahçemdeki altın madenini
Kazıyormuş gibi gülüyorum.

Beni sözlerinizle vurabilirsiniz,
Gözlerinizle yaralayabilirsiniz beni,
Nefretinizle beni öldürebilirsiniz
Ama hava gibi, su gibi
Ben yine ayağa kalkacağım.

Cazibem dert mi oluyor içinize?
Baldırlarımın birleştiği yerde
Elmaslar varmış gibi dans etmem mi
Şaşırtıyor sizi?

Kulübesinden çıkarak utanan tarihin
Ayağa kalkıyorum
Acıda kök salmış bir geçmişten gelerek
Ayağa kalkıyorum
Yükselen ve uçsuz bucaksız bir kara ummanım ben
Kaynayıp kabarıyorum, dayanıyorum cezirde medde

Korku ve dehşet gecelerini bırakarak geride
Ayağa kalkıyorum
Harikulade aydınlıktaki şafaklara doğru
Ayağa kalkıyorum
Beraberimde atalarımdan yadigar armağanlar
Umudu ve hayaliyim ben kölelerin.
Ayağa kalkıyorum
Ayağa kalkıyorum
Ayağa kalkıyorum.

Otopsi raporu okundu:
ölüm sebebi şiddetli insansızlık.
Hakikati çıkarıp alamadım yalanın içinden
ya da anlayamadım düşlerim gerçek mi,
Yalnız biri yanıltmadı beni tahminlerimden
bu koca dünyada, o da seninle ilgili.
Yüzünün çizgilerine tek tek dokunmuştum,
tanımıştım aşkı, hazırdım bedeline.
Büyüleyen sözlerle darmadağın olmuştum
aklım benim, çoktan yitmişti bile.
Benim günahımdır “bir ağaçta asılmak” Ağlamadım, budur gururumun sebebi. Ölümümü adam gibi karşıladım, evet.
İşte böyle etkiledim ölürken beni izleyenleri. Ağlayıp, yalvarmamak benim günahımdır.
O günlerinde gizli dil dökmelerin
Bugün, yarınların yıkımını hazırlardı
Kimse bilmezdi ne yaptığını ötekinin
Kalbim bin bir parçaya ayrılırdı.

Kaçamak iç çekişlerin o günlerinde
Elvedalar hazin, merhabalar tatlıydı
Yalanlar ve yarım doğrular içinde
Vicdanımda yıldırımlar yankılanırdı.

Mahşeri hatırlatan o günlerde
Neşe ömürsüzdü, yaz aşkları gibi
Mutluluğun yarışı sona erdiğinde
Acı talan etmek için kol gezerdi.

Gel ey ölüm, çabucak gel,
Kara kefenim dalgalanıyor.
Sus ey kalbim, ölüm gibi sus,
Biricik sevgilim uzaklaşıyor.
Kül rengi hayaletler kollarımdan tırmanıyor
gözlerini dikiyorlar gözlerime
ben tehditlerini görmezden gelirken
ve yalanlarla cevap verirken onlara.

Bir ilahiye dönüşüyor dudaklarımda
o pelteleşmiş hatıralar
ben taştan umutsuzluğun pençesindeyim
ve ruhumu dilim dilim ediyor onlar.

Bir başka sevdiğin var ve ben biliyorum bunu
Seni delicesine seven biri tıpkı benim gibi
Mücevher sanki sözlerin pür dikkat dinliyor her söylediğini
Anladığını düşünüyor seni
Zavallı Kız
Tıpkı benim gibi.

Başka bir kalbi daha kırıyorsun ve ben biliyorum bunu
Ve yapabileceğim hiçbir şey yok
Eğer anlatsam ona bildiklerimi
Yanlış anlayacak ve defedecek beni
Zavallı Kız
Tıpkı benim gibi.

Onu da terk edeceksin ve ben biliyorum bunu
O da bilmeyecek onu neden terk ettiğini
Ağlayacak ve bilmek isteyecek neyin yanlış gittiğini
Bu şarkıyı söyleyecek o da sonunda
Zavallı Kız
Tıpkı benim gibi

Özgür bir kuş atılır
terkine rüzgarın
ve süzülür akıntıyla beraber
sonuna kadar
ve daldırır kanatlarını
gün rengi ışığına güneşin
ve sahiplenmek ister
cesaretle gökleri.

Fakat daracık kafesinde
durup dolanan bir kuş
görebilir mi hiç
gazap parmaklarının ötesini
kanatları yolunmuştur
ve zincirlidir ayakları
bundandır şarkı söylemek için
gırtlağını hazırlaması.

Söyler şarkısını
kafesteki kuş
sesi bilinmezliğin
korkusuyla titrer
o kadar çok ister ki
duyulur uzak tepelerden
kafesteki kuşun
özgürlük şarkısı.

Otopsi raporu okundu:
ölüm sebebi şiddetli insansızlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir