İçeriğe geç

Kadınlığın 21 Hikayesi Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Kadınlığın 21 Hikayesi kitap alıntıları sizlerle…

Kadınlığın 21 Hikayesi Kitap Alıntıları

Bir evlilik nasıl sürdürülürse sürdürülsün, asla keyfi bir biçimde gitmez, icatlara açık değildir, yenilik ve değişiklik­leri de kaldırmaz, çünkü bir evlilik yaşamını üstlenmek, onun biçimi­ni kabullenmek demektir.
Ama, her zaman, en sıradan şeyler değil miydi, birdenbire dönüp bambaş­ka, korkunç bir yeni yüz gösteren?
Yalnız arada bir, Öyle çok sık değil, ama ara sıra bunaldığımda beni uçurumun kıyısına itmek için çok büyük bir tekme gerekmediği duygusuna kapılıyorum.
Eğer, daha önceden birçok kez olduğu gibi, aşkımın karşılığı ol­saydı ve eğer bu bir gelecek sorunu, sevdiğiniz elektrikli tıraş maki­nesi ile tıraş olurken, sizin onun tabağındaki katılaşmış yumurtayı kazımanıza kaçınılmaz olarak yol açacak bir karar verme sorunu ol­saydı büyük panik yaşardım. Akademik araştırmalarım sayesinde, en yakın arkadaşınızın ve en sevdiğiniz dostunuzun, uzun sivri dişlerinin çıkıp yarasaya döndüğü o ana aşinaydım. Bu anın geleceğini ve benim için dehşet verici olacağını düşünüyordum. Bundan daha şa­şırtıcı olan, sevgilimin insan-dışı ve dayanılmaz bir yarı-tanrı ya da canavar değil de, bir insan olduğu gerçeğini gördüğüm andır. Psyche’ nin elindeki mumun ışığında gördüğü kanatlı bir yarı-tanrı değil, sivilceli, çıkık göğüslü bir gençti. Daha az kahramanca olmasına kar­şın bir adamı sevmek, bir yarı-tanrıyı sevmekten daha zordur.
Artık anlamını öğrenmişti sevginin, ama ne pahasına! İnsanların pek çoğunda birbirleriyle dü­şüp kalkmalar hazin bir teslimiyet gibi görünüyordu; bunu zorunlu sayıyorlardı kuşkusuz, çünkü ortada başka bir örnek yoktu, bu durumda ortada var olan şeyin doğruluğuna, güzelliğine ve istedikleri şey olduğuna kendilerini inandırmaya çalışmaları gerekiyordu.
Şimdi anlıyorum ki sen benim genç yaşta ve­remden ya da onun gibi bir hastalıktan ölmemi istemiştin.
Eğer bir kadında güzel olmadığı duygusunu uyandırırsan, döküntü ve kılıksız olduğu kanısını yerleştirirsen, artık onu istediğin köşeye sıkıştırırsın
Aşık olmak kolaydı, kendini bı­rakmak yetiyordu. Ancak bir başkasını özümsemek ve aşkı korumak çok güçtü, hiç kolay bir iş değildi.
Artık anlamını öğrenmişti sevginin, ama ne pahasına! İnsanların pek çoğunda birbirleriyle dü­şüp kalkmalar hazin bir teslimiyet gibi görünüyordu; bunu zorunlu sayıyorlardı kuşkusuz, çünkü ortada başka bir örnek yoktu, bu durumda ortada var olan şeyin doğruluğuna, güzelliğine ve istedikleri şey olduğuna kendilerini inandırmaya çalışmaları gerekiyordu.
Bir evlilik nasıl sürdürülürse sürdürülsün, asla keyfi bir biçimde gitmez, icatlara açık değildir, yenilik ve değişiklik­leri de kaldırmaz, çünkü bir evlilik yaşamını üstlenmek, onun biçimi­ni kabullenmek demektir.
Kendine özgü bir mutsuzluk, kendine özgü bir yalnızlık üzerinde ayak diremenin kibir ve gururu hep yaşayagelmişti içinde; ne var ki, ancak şimdi söz konusu kibir ve gurur kendini açığa vurmayı göze alabiliyor, yeşerip çiçekleniyor, büyüyüp dal budak salıyor, bir çit gi­bi örtüyordu üzerini. Kurtarılacak gibi değildi. Kimse onu kurtarma­ya, birbirine kenetlenmiş kırmızı çiçekli dalların aralanıp yolu kapamaktan vazgeçeceği bin yıl sonrasını yaşamaya yeltenmesindi. Gel uyku, gel bin yıl, gel de bir başka el uykudan uyandırsın beni!
Hiç şaşkınlık ya da sürpriz yoktu hayatında. Bir anda hayatına girmelerinden korkmuyor, ayrılmalarına da üzülmüyordu.
Bazı zamanlar elinde gazete olmadığı halde kafa­sını dolduran bu gibi haberleri düşünerek gözyaşı döküyordu.
Atom bombası dün­yaya düştüğünde sen ve yaptığın iyilikler çoktan yok olup gittikten sonra bile hamamböcekleri zırhlı araçlar gibi sokaklarda sinsi sinsi dolaşıyor olacak.
Aşık olmak kolaydı, kendini bı­rakmak yetiyordu. Ancak bir başkasını özümsemek ve aşkı korumak çok güçtü, hiç kolay bir iş değildi.
Eğer bir kadında güzel olmadığı duygusunu uyandırırsan, döküntü ve kılıksız olduğu kanısını yerleştirirsen, artık onu istediğin köşeye sıkıştırırsın
Ama, her zaman, en sıradan şeyler değil miydi, birdenbire dönüp bambaş­ka, korkunç bir yeni yüz gösteren?
Hepimiz lanetliyiz, dedi, ama bazılarımız gözlerimizdeki bağı çözdük ve görülecek bir şey olmadığını gördük. Bu bir tür kurtuluş.
Mrs. Hopewell, her şeyin iyi tarafını gören insanların, güzel olmasalar da güzel görüne­ ceğini söylerdi.
karın ve üç şipşak fotoğrafın var ve bayağılık her şeye rağmen, kar­şılıksız aşkın panzehiri.
Şimdi anlıyorum ki sen benim genç yaşta ve­remden ya da onun gibi bir hastalıktan ölmemi istemiştin.
Bu hüzünlülük ve işe yara­mazlık duygusu niçin genç kadınlar için bu kadar karşı konulmazdır?
Bu sendromu okuldaki öğrencilerim arasında da gözlüyorum. Yük­seköğrenim kurumunun halıları üzerine yayılmış, her birinin peşinde ona sigara ve kahve alan bir kız olan, pis ve uyuşuk ateşli genç erkekler ile bu hizmetleri karşılığında erkeğin öfkesini boşalttığı, dün­yasını kınadığı, özellikle giyinme tarzı, ebeveynlerinin sahibi olduğu iki televizyonlu oturma odası -belki bu onun için de aynıdır- arka­daşları, okudukları ve düşünme tarzları ile dalga geçilen genç kızlar arasında. Niye buna katlanıyorlar? Belki, tam tersi biçimde, bu onla­rın kendilerini sağlıklı ve hayat verici olarak görmelerini sağlıyor olabilir veya belki de bu erkekler onların yüzleşmekten korktukları mutsuzluklarını ve içinde bulundukları kaosu yansıtan aynalarıdır.
Eğer, daha önceden birçok kez olduğu gibi, aşkımın karşılığı ol­saydı ve eğer bu bir gelecek sorunu, sevdiğiniz elektrikli tıraş maki­nesi ile tıraş olurken, sizin onun tabağındaki katılaşmış yumurtayı kazımanıza kaçınılmaz olarak yol açacak bir karar verme sorunu ol­saydı büyük panik yaşardım. Akademik araştırmalarım sayesinde, en yakın arkadaşınızın ve en sevdiğiniz dostunuzun, uzun sivri dişlerinin çıkıp yarasaya döndüğü o ana aşinaydım. Bu anın geleceğini ve benim için dehşet verici olacağını düşünüyordum. Bundan daha şa­şırtıcı olan, sevgilimin insan-dışı ve dayanılmaz bir yarı-tanrı ya da canavar değil de, bir insan olduğu gerçeğini gördüğüm andır. Psyche’ nin elindeki mumun ışığında gördüğü kanatlı bir yarı-tanrı değil, sivilceli, çıkık göğüslü bir gençti. Daha az kahramanca olmasına kar­şın bir adamı sevmek, bir yarı-tanrıyı sevmekten daha zordur.
Platonik biçimim, eğer açılırsa belki de toza dönüşecek olan, gizemli bir şekilde sarmalanmış Mısır mum­yasına benzerdi. Ama karşılıksız aşkta giysilerinizi çıkarmanız ge­rekmezdi.
Ama insan delicesine sevdiği birinin yerine başka birini nasıl koyar? Allah aşkına doktor, geçen ay Bayan Crummlin-Brown’ın papağanı öldüğünde, dikkat edin papağanı diyorum kocası değil, öyle sarsılmıştı ki, asla bir daha kuş al­mayacağına yemin etti!
Bayan Cooper, insan bir papağanla cinsel ilişkide bulunamaz.
Evet ama
Onun için de yerine başka birinin konmasına gerek yoktur, ama bir eş öldüğünde hayatta kalan hâlâ aktif ve sağlıklı bir kadınsa üç yıl içinde olanağı varsa, her zaman olduğu gibi, yerine birini koyacaktır.
Ya da tersi.
Çoluk çocuk?
Bir tane Oğlan Senin?
Benim üç tane. İki kız, bir oğlan.
İnsan kabalık ve bayağılıklarını görmezden gelebilirdi. Asıl sorun o değildi, ama bu insanlarda yaygın bir acımasızlık, hayvanca, şiddete dönük öylesine amansız bir şey vardı ki, işte onu bağışlamak olanaksızdı. Hiçbir merhamet, acıma, şefkat duyguları yoktu. Erdem diye sundukları tek şey, yabancılara her an cakalı bir biçimde sergiledikleri bir tür profesyonel iyilikseverlikti. Tepeden tırnağa bununla sıvanmış gibiydiler. Sesleri, gülümsemeleri bununla dopdolu, şurup gibiydi ama Anna’yı buz gibi yaptı. İçi kaskatı dondu.
Bu kadar basitti işte.
Baştan beri tek gereksinimi sıkı bir iş, çözülecek bir sürü sorundu Kendininki yerine başkalarınınki
Deliliğe yakın bir mizacı vardı; mizacına delilik diyenler de.
Gülüyor olduğun için, dikkatle hazırlamış olduğum, üzerinde ikiniz için planladığım sonun yazılı olduğu kağıdı vermekten vazgeçtim. Gelecek önümüzde, umutlandırıcı ve tehlikeli bir biçimde, alabildiğine açılmıştı ve herhangi bir yöne doğru gidebilirdik.
Seks gerekli ve istenilen bir gelenek olmasına karşın, onun hakkında, hayalimde üzücü, duyarlı, kaçınılmaz ve kesin olarak canlandırdığım ayrılışımızdan daha az düşünmüştüm. Ayrılış sahnemizi akla gelebilecek her yerde hayal ettim: kapı aralıklarında, feribot iskelelerinde, trende, uçakta, metro istasyonlarında ve parktaki bankta.
Hayatımın bu döneminde, karşılıksız aşk bana en uygun olan duyguymuş gibi geldi. Bana çok acı verdi, ama geriye dönüp baktığımda avantajlarını da görüyorum. Hiçbir risk almam gerekmeksizin cinsel ve duygusal fırtınalar yaşattı. Zayıf ve sıradan bile olsa, benim olan hayatımı engellemedi ve hiç karar vermem gerekmedi.
Bu benim tekniğim, kendime giysilerle hayat veririm. Hatta o anda ne giydiğimi hatırlayamadığım sürece, ne yaptığımı, bana ne olduğunu hatırlamak benim için olanaksızdır. Elimden ne zaman bir süveter ya da bir elbise çıkarsam, hayatımdan da bir parçayı çıkarmış olurum. Yılan gibi gömlek değiştirir, arkamda solgun ve buruşuk izler bırakırım. Eğer herhangi bir anımı hatırlamak istersem, bu pamuk ve yün parçalarını bir bir toplayıp birleştirmem gerekir.
Aşk hiç bir zaman olağan bir durum değildir ki zaten.
Deliliğe yakın bir mizacı vardı, mizacına delilik diyenlerde.
Hiç kendi içine bakıyor musun ? Hiç kendi içine bakıp ‘ ne olmadığını’ görüyor musun ?
Geçmiş, benimle öylesine iç içe geçmişti ki bazen onu kendi hayatım sandığım oluyordu
İsteseydim kendim değilmişim gibi yapabilirdim
Bizim durumumuz sadece görünüşte farklıydı. Eminim mutsuzluk aynıydı.
Edebiyatın gücü, sahibinin hikayesini aşar.
Hemen hemen her kitap yaşamdan daha iyiydi Audrey’e göre.
Hiç kimse kendinden başka insanların dertlerini dinlemek istemez, tatlım. Yapman gereken iyi bir arkadaş olmak ve problemleri unutmak.
İnsan, ancak her şey yolundaysa kendisi gibi olabiliyor, ama her şey düzensiz ve karmakarışıksa çok büyük korkular yaşamaya başlıyordu.
Her şey insanların hangi açıdan baktıklarına bağlı.
Madem hiç durmadan okuyorsun, bari her okuduğuna inanma,
Hemen hemen her kitap yaşamdan daha iyiydi Audrey’e göre. Ya da işte, kendi sürdürdüğü yaşamdan
İnsan, Kızım hemşire, veya Kızım öğretmen, hatta Kızım kimya mühendisi, diyebilirdi. Kızım filozof, diyemezdi. O iş Yunanlılar ve Romalılar zamanında bitmişti.
Kendini aldatıyorsun, ama avutulmayı da reddediyorsun.
Bizim durumumuz sadece görünüşte farklıydı. Eminim mutsuzluk aynıydı.
Bu hüzünlülük ve işe yaramazlık duygusu niçin genç kadınlar için bu kadar karşı konulmazdır?
Belki de, eğer elbiselerim büyük ve şekilsiz olursa, eğer etrafımda bir çeşit çadır gibi bir şey oluştururlarsa daha az görülebilir olacağıma inanmıştım.
İkimizi birden uydurmadığımı nasıl bilebilirim?
Ama insan delicesine sevdiği birinin yerini başka birini nasıl koyar?
bana kızgın değilsin değil mi?”
Kızgın mı? Aman Allahını Anna! Kızgınlık, oyuncağını kaybeden çocuklar içindir .
Böyle bir şey yaptığım için hâlâ bana kızgın değilsin değil mi ?
Kızgın mı? Aman Allahım Anna! Kızgınlık, oyuncağını kaybeden çocuklar içindir. Ben kadınımı kaybettim.
Eleştirici bir yapım var. Kendime karşı bile. Bir güzellik abidesi değilim, bacaklarım kısa, bu nedenle kısa etek giymiyorum, ağzım eğri, fazla göze çarpmaması için ona göre makyaj yapıyorum, yüzüm biraz yuvarlak, bunun için kesinlikle saçlarımı kestirmem. Hoşa git­meyen alışkanlıklarım, bildiğim kadarıyla, yok. Kendimde böyle bir şey keşfettiğimde, mesela kendimden emin olmadığımda kulağımı çekmek gibi, bunlardan hemen kurtulmaya çalışıyorum. Hiçbir za­man şişmanlamayacağım. Kemiklerimin üzerinde yarım kilo fazlalık olduğunda bu beni hasta ediyor ve ancak bu fazlalıktan kurtulduğum­ da kendimi iyi hissediyorum. Her kadın güzel olmak istemez mi?
Geçmiş, benimle öylesine iç içe geçmişti ki bazen onu kendi hayatım sandığım oluyordu
Hayatımın bu döneminde, karşılıksız aşk bana en uygun duyguymuş gibi geldi. Bana çok acı verdi, ama geriye dönüp baktığımda avantajlarını da görüyorum. Hiçbir risk almam gerekmeksizin cinsel ve duygusal fırtınalar yaşattı. Zayıf ve sıradan bile olsa, benim olan hayatımı engellemedi ve hiç karar vermem gerekmedi. Çıplak fiziksel gerçeklik dünyasında, üzerime uymayan giysilerimi çıkarmam gerekebilirdi. O zamanlar metafiziğe inanırdım. Platonik biçimim, eğer açılırsa belki de toza dönüşecek olan, gizemli bir şekilde sarmalanmış Mısır mumyasına benzerdi. Ama karşılıksız aşkta giysilerinizi çıkarmanız gerekmezdi.
Hiç kendi içine bakıyor musun? Hiç kendi içine bakıp ‘ne olmadığını’ görüyor musun?
Başarısız olanlar aslında başarısız olmak ‘isteyenlerdi’.
Bütün üzüntüler, sen durup onu düşünmeye başladığın zaman ortaya çıkıyor.
Öte yandan bilimin, ağırbaşlılığını ve ciddiyetini yeni baştan kanıtlaması ve sadece olguyla ilgilendiğini açıkça ifade etmesi gerekmektedir. Hiçlik bilim açısından dehşet ve hayalden başka bir şey olabilir mi? Bilim doğruysa, şurası da kesin­dir ki, bilimin hiçlikle hiçbir ilişkisi olamaz. Nihayet, Hiçliğe bilimsel yaklaşım budur Hiçlikle hiçbir ilişkiyi kabul etmeyerek Hiçliği tanırız.
Onların ne tür insanlar olduklarını hayatın boyunca unutmayacaksın, dedi, çağıldayıp cıvıldayan, annesinin gergin yüzüne endişesiz bir düşkünlükle bakan çocuğa.
Müzik dinleyeceksin, dedi İmani. Onların öldürmeye uğraştıkları müziği. Ateşinin çıktığını hissetti ve fısıldayarak konuştuğunu fark etti. Aldırmadı.
Onlar bir kıtayı -insanları, ağaçları, bufaloları- öldürebileceklerini düşünüyorlar, sonra uçup aya giderler ve tüm bunları unutuverirler. Ama sen ve ben, insanları, ağaçları ve lanet olası bufaloları unutmayacağız. Tanrı cezalarını versin.
Birbirlerine karşı sevecenlikler icat etmede örneğin bir yıldızdan, bir fidandan ve bir taştan daha becerikli olması gereken insanların acınacak durumda bulunmalarına ikide bir şaşıp kalmıştı
( ) Bir de, aslında en garibi şuydu: İnsan ne kadar aç olursa, açlıktan ölüyorum demek o kadar zorlaşıyordu.
Geçmiş, benimle öylesine iç içe geçmişti ki bazen onu kendi hayatım sandığım oluyordu
İnsanların gençliği neden özgürlük ve eğlence çağı olarak gördüklerini asla anlamadım.
Gerçek yaşamda senin ironin aşılamazdı, ama yalnızken kesintisiz, kaçınılmaz bir romantizmin sefasını sürebilirdim
Sanırım bizim problemimiz ne çevremizdeki dünya, ne de muhtemelen ne olacağımıza ilişkin hiçbir işaret taşımayan önümüzdeki gelecekti. Bozuk ya da boş bir trende seninle sıkışıp kalmıştık ve bu yalnızlıkta birbirimizin gölgesine mutsuzca tutunmuştuk
Geçmiş, benimle öylesine iç içe geçmişti ki bazen onu kendi hayatım sandığım oluyordu.
Aşık olmak kolaydı, kendini bırakmak yetiyordu. Ancak bir başkasını özümsemek ve aşkı korumak çok güçtü, hiç kolay bir iş değildi.
en iyi ilişkilerin uykuda kurulabileceğini o zaman öğrendim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir