İçeriğe geç

Kadınlar Arasında Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Kadınlar Arasında kitap alıntıları sizlerle…

Kadınlar Arasında Kitap Alıntıları

&“&”

Mış gibi yapmadan yürüyen bir ilişki var mı ?
Kafamın içinde kendi kendimle durmadan konuştuğumu, bu yüzden dışarıya söyleyecek sözüm kalmadığını nereden bilecek?
Başkalarının açtığı yaraları, neden kendi başımıza iyileştirmek zorundayız ki ?
Edebiyat, ‘öteki’ dediğinin hikayesinde biraz da kendini bulmak demek değil midir ?
(..)
Çocukluğun o uzak,
yarı gölgeli bahçesi gibi bir yerdeydim ben.
Kimse kimseye, göz göze nasıl bakar bilmezken.
O benim gözlerime
niye öyle
neden öyle
hangi öyle
nasıl öyle bakmıştı ki,
ben sağ elimle kalbimi yoklamıştım…
İstiyorum ki gece birbirimize arkamızı döndüğümüzde yastığımızı kimleri düşünerek gözyaşlarıyla ıslattıysak, birbirimizin bedenlerinde kimlerle seviştiysek onlara gidelim.
Eli elimdeydi. Kalp gibi atıyordu. Elimde kalbini tutuyordum
yaşamak için insanın başka bir şeye ihtiyacı var. Etine batan bir şeytantırnağı, sızlayan bir yara, ayağımın üstünde su toplamaya başlayan şu yanık gibi insana sadece nefes alan ve ölümü bekleyen bir et yığınından ibaret olmadığını hatırlatacak bir şeye. Başka bir şeye…
Bazı şeyleri yaşayarak değil, mahrum kalarak öğrenirim.
İnsan kendi anılarıyla kavgaya doyamayabilir ama başka birinin geçmişiyle savaşamaz.
Cennet Apartmanı’ndaymış yılan.
Bir kadını galiba sadece, başka bir kadın anlayabilir…
başkalarının açtığı yaraları, neden kendimiz iyileştirmek zorundayız ki! Kim geçirecek bunca sızıyı? Kim emecek zehri, kim akıtacak irini? Kim yaralarımızın üzerine kapanıp orada kabuk bağlayacak? Kim örecek yaramızın üzerine kendi tenini?
insan bildiği şeyleri görmeden tam anlamıyor. Görmezse avunabileceğini, hiç olmamış sayabileceğini sanıyor.
insanın saatlerce seyretmek, hatta çerçeveletip duvara asmak isteyeceği bir yüzü vardı.
Birinden size zarar gelmeyeceğini hemen anlarsınız. Neler gelebileceğini anlamanız ise vakit alır.
Öyle olur ya hani, kendine hükmün kalmaz bir yerden sonra.
Yeter ki boş kalmasın bardaklar.
Hiçbir zaman anlatmadım neler oluyor. Aşkta ve hayatta neler olduğunu kim anlamış da anlatabilecek?
İnsan hafızasına çok şaşırıyorum zaten. Öyle ayrıntıları kaydedip esası unutmak nasıl bir başarıdır, anlamak mümkün değil.
İnandığım koca gerçeği küçük yalanlara bozdular, sonra da bana geri uzattılar. Üstü kalsın" dedim mecbur. Hakikatten alacaklıyken yalanlar avucumu yaktı. Elimden düşürdüm hepsini.
Ruhuna anlattım sırlarımı geceleri. Ama bu da sadece yalnızlığımı katladı.
Başkalarına anlatılamaz olan, bedeninden ruhunun kara deliğine sızıyor zamanla. Ama aşk gizlemeye gelmez ki.
Kadınlar şiir yazmaya uğraşmamalı, şiir olmaya uğraşmalı
Naci hoca kadınların şiir yazabileceğine inanmıyor. Şiir güzelliği övermiş, güzellik de kadın demekmiş, bu yüzden şair kadın pek olmazmış…
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
o küçük şehirdeydim. Hani iki eczanesi, üç bakkalı olan , kıraathaneye gittiğinde herkesi sorabileceğin dünyada. Ve tabi herkesin can sıkıntısından herkes hakkında konuşabileceği dünyada.
Hikayeler anlatılmaz. Gerektiğinde onlar kendilerini anlatır.
Sadece bize ait olan bir dünyayı, dünyanın bildiği ama kimsenin bilmediği bir şeyi.
Söylemeye gönüllüyüm. Seninle en çok bilmezden gelmeyi seviyorum. Böylece geçsin günler. Tekrar tekrar sevişelim tekrara tekrar…
Mutlu olunca mutsuzluğun bıçağı iyice keskinleşiyor; bıçağın keskinliğini hep kendi etimizde deniyoruz.
artık kendimden başka olacağım kimse kalmıyor.
Senin fotoğrafına bakar gibiyim dünyaya bakarken.
gözlerimizi kaçırarak bulduğumuz huzur eksik olsun
Hiçbir şeyin değişmesini istemiyorsan, her şeyi değiştir.
Artık öğrenmişti, her yerde üzülebilirdi.
Sonra hikayesini de beraber götüren bir bakışla uzaklara daldı.
daha gözlerindeki kış bitmeden..
Yaşamadıkça anlatılan her cümleye yabancı kalınacağını ve gerçeğin önce kendine fazla geldiğini henüz bilmiyordu. Babalı evlerin kapalı perdelerinin bir bildiği olduğunu ise yaşayarak öğreniyordu.
Temizmiş" diye anneme sarılıyor babaannem: kirleniyorum.
özlerken yanık kokusu almak neydi canına yandığım", onu bilmiyordum.
Tanışmamızın ikinci yazında Ceylan bana bir ömür dudağımın kenarında asılı duracak olan o öpücüğü verdi. Heyecan yapıp yüzüme gözüme bulaştırmazsam belki size de anlatabilirim şimdi. Ya da kısacık anlatırsam aslına daha çok benzer olabilir, bu yolu seçeyim.
insanın sadece kendisinin anlayabileceği bazı maharetleri vardır. Beklemek de bunlardan biri işte, ve her insan başka başka bekler.
O benim gözlerime niye öyle neden öyle hangi öyle nasıl öyle bakmıştı ki, ben sağ elimle kalbimi yoklamıştım.
Hatıralarım olsa ne yapacağım ki, anlatacak kimsem de yok.
İnsan yaşayamadıklarından ibaret olsaydı, ben padişah olurdum bu dünyaya.
Kütüphane köşelerine, sinema salonlarına saklana saklana Tanrı da unuttu beni. Bir daha da hatırlamaz herhalde.
Karanlık hoşuma gidiyordu. Çünkü karanlık, beyhude ihtimallerin insanın aklını çelmesine izin vermiyor.
O hayatımdan çıkıp gittiğinden beri ben önümdeki boşluğa yuvarlanıp duruyorum. Yeni bir dala tutunmaya cesaretim yok.
Asla hayattan vazgeçmeyeceğini bilirdim ama yine de ölümden söz etmesi, canımı acıtırdı. Bir insana o dört harf bu kadar mı yakışmaz!
Robot resim çizen polislerin hiç sevmediği bir yüzdü benimkisi. Herkeste bulunan cinsten, sıradan. O nedenle de pek kimse hatırlamadı beni şu hayatta.
İkimiz de tezgahtar olduk… mecburen! O başka iş bulamadığı için, ben ondan başka yolum olmadığı için.
Hiç birbirimize benzemiyorduk… Yine de ikimiz bir noktalı virgül gibi bütünleşmiştik işte…
Anlatılan her şey gerçeğin bir eksiğidir
Edebiyat öteki " dediğinin hikayesinde biraz da kendini bulmak demek değil midir? Yoksa, kendindeki öteki’yle nasıl tanışır insan? Bizi özgürleştiren "ötekiler"dir.
Bir sinema salonunda ışıklar açıkken perdenin ne kadar da sakil durduğuna hiç dikkat ettin mi? O kadar çirkin ve beyazdır ki, birazdan seni hayaller diyarına götürecek olan o muhteşem gösterinin o perdede başlayacağına asla inanamazsın."
Kötülük dileme, sözün gücü var."
O benim gözlerime niye öyle neden öyle hangi öyle nasıl öyle bakmıştı ki, ben sağ elimle kalbimi yoklamıştım.
Mış gibi yapmak…
Kadın kocasına harika bir erkekmiş gibi hissettirmeden, anne bütün çocuklarını eşit derecede seviyormuş gibi davranmadan, arkadaşının yaptığı resmi çok beğenmiş gibi yapmadan yürür mü ilişkiler…"
Eninde sonunda iki insanız. Bu basit gerçekten, bedenlerimiz ile bir uçtan diğerine kat ettiğimiz bu sıradanlıktan böyle zengin ve karmaşık bir şey nasıl çıkıyor, diye soruyorum kendi kendime. İkimizin kuytusundan geçilerek çıkılan geniş bir düzlükmüş dünya. Ama sen bir başkasıyla iştahla konuştuğunda ya da bir başkasının şakalarına güldüğünde dünya diye bir şey kalmıyor, kalmıyor işte.
Çocukluğun o uzak, yarı gölgeli bahçesi gibi bir yerdeydim ben. Kimse kimseye, göz göze nasıl bakar bilmezken. O benim gözlerime niye öyle neden öyle hangi öyle nasıl öyle bakmıştı ki, ben sağ elimle kalbimi yoklamıştım.
Edebiyat “öteki” dediğinin hikayesinde biraz da kendini bulmak demek değil midir? Yoksa, kendindeki öteki’yle nasıl tanışır insan? Bizi özgürleştiren “ötekiler”dir.
Bir sinema salonunda ışıklar açıkken perdenin ne kadar da sakil durduğuna hiç dikkat ettin mi? O kadar çirkin ve beyazdır ki, birazdan, seni hayaller diyarına götürecek olan o muhteşem gösterinin o perdede başlayacağına asla inanamazsın.
Bakışlarındaki olanca şeyi halının desenlerine gizlemeye çalıştıysa da makine halısının duygu geçirmez ilmek araları kızı öylece orta yerde bıraktı. Kız, yeni gelin olmanın utancıyla yumulmuş kınalı avuçlarını ve masa örtüsünün akşamdan katlanıp bırakılmış kenarına dalıp giderek bakışlarında sahipsiz kalanları saklamaya çalıştı.
&‘ … ama, özlerken yanık kokusu almak neydi canına yandığım " onu bilmiyordum. &‘ 
&‘ Özlerken sanki içimden içimden bir yanık kokusu alıyordum… &‘
&‘ … ama, özlerken yanık kokusu almak neydi canına yandığım " onu bilmiyordum. &‘
Kadınlar şiir yazmaya uğraşmamalı, şiir olmaya uğraşmalı
hiç onun olmamış bir şey koparılmıştı ondan, ya, hiç tatmadığı bir şeyi özleyecekti ebediyen
kütüphane köşelerine, sinema salonlarına saklana saklana tanrı da unuttu beni. bir daha da hatırlamaz herhalde
Yaşamadan önce, öğrenilen bir yanı vardı aşkın. Kuralları vardı, cinsiyeti vardı. Bunu bilmezden gelmiştik. Biri çıkmış bize Öyle sevilmez," diyordu şimdi. Ve o sendin.
Kimse kimsenin aklından neler geçirdiğini, zihninin derinliklerinde neleri sakladığını, göğsünü sıkıştıran şeyleri, sabahın kör karanlığında uyanıp hangi acıları çektiğini bilemez.
Kadın kocasına harika bir erkekmiş gibi hissettirmeden, anne bütün çocuklarını eşit derecede seviyormuş gibi davranmadan, arkadaşının yaptığı resmi çok beğenmiş gibi yapmadan yürür mü ilişkiler…"
Kendimi zehirlemeye niyet etmişcesine viskiden sonra votka içiyor, birayla kısa bir mola verdikten sonra cine geçiyordum.
Kimse eski bir sevgiliden daha uzak ve daha bilinmez değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir