İçeriğe geç

Kadının Fendi Kitap Alıntıları – Erlend Loe

Erlend Loe kitaplarından Kadının Fendi kitap alıntıları sizlerle…

Kadının Fendi Kitap Alıntıları

Hayatımı yaşayacak olanın yalnızca ben olduğum düşüncesiyle dumura uğradım.
Çok fazla düşünüyormuşum, düşüncelerim önümde engelmiş, sonra neler olacağıyla çok fazla meşgulmüşüm ve insanların hatıra biriktirmekten başka şeylerle de uğraşabileceğini kabul etmem gerekiyormuş.
İnsanın aslında mutlu değilken mutlu olduğuna inanması oldukça yaygın bir yanılgı.
Mesele içimizdeki güçler, anlıyor musun Bent? Enerjimizle çeşitli numaralar çekmiyoruz. Enerji orada öylece duruyor. Bunu kullanabiliriz ya da hayatımız boyunca görmezden gelebiliriz, ancak onu oyuncak etmenin bir manası yok.
Öyle işte, hepimizin içinde boğuşmamız gereken bir karanlık vardır.
Yeni arkadaşlar edindiğinde insan genellikle eskisinin hükmünün kalmadığını zanneder.
Hayatımı yaşayacak olanın sadece ben olduğum düşüncesiyle dumura uğramıştım.
Ortak yaşam, sonu gelmeyen bir tavizler dizisinden ibaret
Düşünmek benim için bir yolculuk. Düşünceler aracılığıyla bir şeyleri içime sindiriyorum, yaşıyorum, aradaki bağlantıları, sonradan ortaya çıkan bazı çekingen fikirleri. Yeni olanı tanıdık olanla karşılaştırmak önemli. Yolculuk o zaman anlam kazanıyor benim için.
Hepimizin içinde boğuşmamız gereken bir karanlık var.
Bazı şeyleri en çok tam ortasındayken sevdiğimi söylüyorum. Başlamak ya da bitirmek iyi olabilir ancak bir şeyleri yapıyor olmak daha da iyi.
Bir şeyi beğenmekle ona sahip olmak arasındaki mesafe oldukça büyük.
İnsanın aslında mutlu değilken mutlu olduğuna inanması oldukça yaygın bir yanılgı.
Ortak yaşam sonu gelmeyen bir tavizler dizisinden ibaret.
Birbirimize kitaplar okuyorduk. Arkama yaslanıp onun sesini dinlemek hoşuma gidiyordu. O kadar keyifli okuyordu ki, bir müddet sonra ses, sözcüklerden daha önemli oluyordu.
“İnsanlar iyi” dedi Marianne.
“Özünde evet” dedim.
Hedef, başkalarına bir şey anlatmayacakmışçasına yaşamak olmalı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir şeyi beğenmekle ona sahip olmak arasındaki mesafe oldukça büyük.
Düşünmek benim için bir yolculuk.
Bazı şeyler böyledir. Bazı şeyleri kendiliğinden bilirsin. İçgüdülerinden başka bir şeye güvenmen gerekmez.
Aşk ne kadar çok şey olabilirdi, bunu anladım.
Öyle işte, hepimizin içinde boğuşmamız gereken bir karanlık var.
Hayır, zaten yaş nedir ki?
Gece yarısı uyandım.
Hayatımı yaşayacak olanın sadece ben olduğum düşüncesiyle dumura uğramıştım.
İki insanın birlikte yaşayabileceği harika sessizlik, bir insanın diğerine gösterebileceği sonsuz duyarlılık hakkında. Uyumdan bahsediyordu. İletişimden.
Hayatımı yaşayacak olanın sadece ben olduğum düşüncesiyle dumura uğramıştım.
Hayatın asla ama asla mola vermediğini hatırladım.
Ama sinema salonları düşüncelerin sahipsiz topraklarıydı.
Belki aynı şeyleri hissedeceğiz, kim bilir ?
Her şey her zaman yolunda mıydı ?
Sonuçta düşüncelerimin kurbanı, duygularımın esiriydim.
Hedef,başkalarına bir şey anlatmayacakmışçasına yaşamak olmalı.
Marianne pat diye,Birkaç gün önce doğum günümdü diyor.Neden söylemedin diye tepki gösteriyorum ama zamanın geçişinin kutlanmasından hoşlanmadığını söylüyor.Yaşlandığımızı düşünmeyelim diye doğum günü kutlamalarının icat edildiğine inanıyor.
Ortak yaşam,sonu gelmeyen bir tavizler dizisinden ibaret.
Sandığımızdan da büyük bir şeyin parçasıymışız meğer.
İnsan bazen,bazı şeyleri kolayca dile getiremez ancak kesinlikle böyle olması gerektiğini bilir.
İnsanların,aslında hiç mi hiç enine boyuna tartmadıkları şeyler hakkında tuhaf ve sabit düşüncelerle hareket ettiklerini hatırlamasını rica ediyorum ondan.
Ben de çoğu kez böyle hissediyorum.Tam olarak neden olduğunu bilmeden bir şeyler algılıyorum,birtakım duygular hissediyorum.
Aşk ne kadar çok şey olabilirdi,bunu anladım.
Hepimizin içinde boğuşmamız gereken bir karanlık var.
Ona sırılsıklam aşık olmaya karar verdim.Evet.Hemen yarın başlayacaktım.
Arada sırada herkesin içini dökmeye ihtiyacı var.
Bu yerde insan olarak kabul görmediğimizi hissediyoruz.
Şu andan itibaren işler ya onunla ya da onsuz olacaktı.
Ortak yaşam, sonu gelmeyen bir tavizler dizisinden ibaret.
Aşık olduğunun en büyük ispatı, insanın aşık olduğunu pek bilememesidir.
Hepimizin içinde boğuşmamız gereken bir boşluk var.
Bu şehrin aşka davet eden bir havası yok Ama ben buradayım ve aşka davet ediyorum.
Bazı şeyler böyledir.Bazı şeyleri kendiliğinden bilirsin.
Gece yarısı uyandım.
Hayatımı yaşayacak olanın sadece ben olduğum düşüncesiyle dumura uğramıştım.
“ Yeni arkadaşlar edindiğinde insan genellikle eskisinin hükmünün kalmadığını zanneder.”
“İnsan bazen, bazı şeyleri kolayca dile getiremez ancak kesinlikle böyle olması gerektiğini bilir”
“Bazı şeyler böyledir. Bazı şeyleri kendiliğinden bilirsin. İçgüdülerinden başka bir şeye güvenmen gerekmez”
“Fikirlerim söz konusu olduğunda, çok mu uzatmışım yoksa kısa mı kesmişim, buna ben karar veririm, sen değil” diyorum.
“Ortak yaşam, sonu gelmeyen bir tavizler dizisinden ibaret” diyor.
“Bu şehrin aşka davet eden bir havası yok” diye düşünüyor. “Ama ben buradayım ve aşka davet ediyorum” diyorum.
“Önemli olan, şimdi ve burası” diyor. Her anın tadı çıkarılacak. Sonra, yolculukta olmak, bir yere varmaktan daha iyidir.
Gece yarısı uyandım.Hayatımı yaşayacak olanın sadece ben olduğum düşüncesiyle dumura uğramıştım.
İnsanlar en iyi ihtimalle yetmiş, seksen yaşına kadar yaşıyor. Başımı sallıyorum. Doğuyoruz, gerekli her şeyi öğreniyoruz ve zamanı gelince bunları kullanıyoruz diye devam ediyor. Akıllı, büyük, yetişkin ve yaşlı oluyoruz. Ve tam bir şeyler anlamaya başlamışken, olanı biteni kavrıyoruz derken
(kollarını açıyor), tam o zaman artık bunları kullanamıyoruz.
Marianne, başkalarına ne diyeceğimi çok kafaya taktığımı söylüyor. Başkalarını unutmalıyım. Hedef, başkalarına bir şey anlatmayacakmışcasına yaşamak olmalı.
Tren durmadan önce Marianne, hemen başka bir trene binip devam edelim mi, diye soruyor. Şaşırıyorum ve Paris’te olmak istemiyor mu diye soruyorum. Artık pek önemi kalmadığını söylüyor. Trenden hiç inmezsek herhangi bir yerde kaldığımızı söyleyemeyiz ki, diyorum. Marianne bunun bir tanımlayıcı soru olduğunu, daha sonra insanlara ne diyeceğimizin onu hiç ilgilendirmediğini söylüyor.
Durmaksızın çıkardığı icatları düşünüyorum. O mu fevkalade tuhaf, yoksa ben mi çok sıradanım; bu konu benim için muallak.
Ona kötü davrandığımı düşünüp düşünmediğimi sordum. Hayır, hiç bir şekilde. Ya iğneleyici ve sahtekârca? Hayır, öyle düşünmüyordu. Peki, neyim ben? diye sordum. Benden her yönden memnun olduğunu söyledi. Böyle düşünmeyi kesip uyumaya devam etmeliydim. Biz ikimiz varız artık dedi. Bunu o kadar güzel söyledi ki, uzun süre uyumadan yattım, ağlayacak gibiydim ancak sessizce, gözyaşı dökmeden; bir tür uzun soluklu, üzgün bir orgazm gibi.
Aşık olduğunun en büyük ispatı, insanın aşık olduğunu pek bilememesidir.
Devam etmek için gözlerime bakmaya her ihtiyaç duyduğunda uzun aralar veriyordu. Bu araları öğrenmiştim. Beş gecemi almıştı. Saymış değilim aslında.
Hayatın asla ama asla mola vermediğini hatırladım. Hayatın içinde bir kara delik yok ki, bir koşu gidip nane şekeri alalım, ağzımızda emelim ve bütün bu neden-sonuç mantığından yakayı kurtaralım. Hiçbir şey gerçekten bitmeden bitmiyordu.
İnsan bambaşka oluyor sabahları. Her zaman biraz daha yalnız.
Yeni arkadaşlar edindiğinde insan genellikle eskisinin hükmünün kalmadığını zanneder.
“Uzun vadede, inanmamak, inanmaktan daha zordu ona göre.Evet, ya kısa vadede?”
“Aşk köşeyi dönmek üzereydi, giderek daha da kaçınılmaz olmuştu.”
“Ve Marianne bana gelmeye devam etti. Öncekinden de büyük bir hevesle, sanki daha hevesli olmak pek mümkünmüş gibi.”
İnsanın aslında mutlu değilken mutlu olduğuna inanması oldukça yaygın bir yanılgı
Yeni arkadaşlar edindiğinde insan genellikle eskisinin hükmünün kalmadığını zanneder.
Daha kötüsünün ne olacağını aklına getirmeden, bazı durumlardan şikayet etmenin serbest olması gerektiğini söylüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir