Simone de Beauvoir kitaplarından Kadın – İkinci Cins 1 kitap alıntıları sizlerle…
Kadın – İkinci Cins 1 Kitap Alıntıları
Hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim hakkımdan. Her zaman, hepsini isteyeceğim. Kabul edebilmek için, yaşamı yeğlemem gerek. Her şeyi hemen şimdi istiyorum.
Kafka’nın evreni kadar kararsız, ne olduğu önceden kestirilemeyen bu dünyada insan her adımda tökezler. Işte bu yüzden yığınla çocuk büyümekten korkar.
Ínsanın yüreğindeki büyük acıyı yadsıması onu aşmasından daha doyurucu olduğu gibi, Bütün’de yitip gitmek de varlığını başkasının bilinciyle tanıştırmaktan daha köklü bir çözümdür.
Şurası açıktır ki, erkek kendini böyle verici, bağışlayıcı, özgürlüğe kavuşturucu olarak düşlemekte, yine kadını köleleştirmek istemektedir; çünkü ormanda uyuyan Güzel’i uyandırabilmek için önce uyumuş olması gerekir.
Kan yalnızca bir besin olsaydı, sütten daha değerli sayılmayacaktı ama avcı kasap değildir.
Erkeklerin kadınlar üzerine yazdıklarına kuşkuyla bakılmalıdır, çünkü onlar hem yargıç, hem davacıdırlar..
İNSAN kadın doğmaz: sonradan olur.
Günah, ikiyüzlü bir erdemden daha kolay açar insana cennetin kapılarını.
Başkaları için ben yaptığım şeylerin toplamıyım…
Kıskançlık denen canavar doymak bilmez…Başkalarının yanaşmasını yasaklasak bile, asla bütünüyle sahip olamayız su içtiğimiz kaynağa.
Ey gece coşkunluğu, göksel uyku, indin bana doğru; görünüm usulca yükseldi, kurtulan, yeniden can bulan tin’im de onun üstünde uçmaya başladı. Önümdeki metin, arasından Sevgili’nin değişmiş yüz çizgilerinin gözüktüğü bir bulut haline geldi.
İnsanoğlu doğduğu gün ölmeye başlar.
Mülkiyet fikri hiçbir zaman somut olarak gerçekleşemez; aslında insan hiçbir şeye, hiç kimseye sahip olamaz…
Vuruyorum gece gündüz bastonumla
Yere, kapısına toprak anamın,
Al beni içeri, diyorum, sevgili anacığım,
Al beni koynuna !
Yere, kapısına toprak anamın,
Al beni içeri, diyorum, sevgili anacığım,
Al beni koynuna !
Insanlık dediğimiz şey erkeklerden oluşmuştur ve erkek kadını kendi varlığı içinde değil, kendisine göre tanımlamaktadır.
Her nimetin bir külfeti vardır; külfetler çok ağırsa, nimet kölelik olmaya başlar…
Eldeki verinin ötesine geçebilmek için, önce onun dört bir yanına kök salmış olmak gerekir.
Papa, daha geçenlerde, anayla çocuk arasında seçim yapmak gerektiği zaman, birincinin gözden çıkarılmasını salık vermiştir: ana kutsanmış olduğundan doğruca cennete gidebilir —cehennemi hiç hesaba katmaması epey gariptir—, bundan yoksun olan dölütse sonsuza dek belirsizlik içinde yüzecektir.
Dünyanın her yerinde erkekler kadınları yönetir, der Caton, dünyayı yöneten bizleriyse karılarımız yönetmektedir.
Çağdaş makinelerin çoğu erkek gücünün pek az bir bölümünün harcanmasını gerektirmektedir: eğer bunun için gerekli olan en az güç kadının yetisinden fazla değilse, kadın, işte erkeğe eşit olmaktadır.
KADIN MI? der basit formül meraklıları aman efendim, çok basit: bir döl yatağı, bir yumurtalıktır kadın; dişi dir. Bu söz yeter onu tanımlamaya.
Biz, mutluluk sözcüğünün ne anlama geldiğini, hele hele hangi sahici değerleri taşıdığını bilmiyoruz; insan başkasının mutluluğunu ölçemez
Hiçbir topluluk kendini bir topluluk olarak düşünürken, hemen karşısına Öteki’ni dikmeden edemez.
Hepiniz bilirsiniz. Bernard Shaw’un iğneli şakasını: Amerikalı Beyaz, der özetle, Zenci’yi ayakkabı boyacılığına düşürür: ve sonra boyacılıktan başka bir işe yaramadğına karar verir.
Kafka’nın evreni kadar kararsız, ne olduğu önceden kestirilemeyen şu dünyada, insan her adımda tökezler.
Erkek, mutluluğu,acıyı, günahı, erdemi,etin çağrışını, vazgeçişini, kendini adayışı, zorbalığı, yani kendini, kadın arayıcılığıyla, kadının iyi ve kötü yanlarıyla öğrenir; kadın hem bir serüven oyunu,hem de sınavdır: hem yenginin, hem de insana çok daha fazla acı gelen, aşılmış başarısızlığın utkusudur;yitirmenin verdigi baş dönmesi ilencin, ölümün çekiciliğidir o.
Pek çok şeye anlam kazandıran kadındır.
Erkek kadının aracılığıyla tanıyacaktır kendi kendine başka biri gibi gözükme mucizesini, ve bu başkası, aynı zamanda, en köklü ben’idir.
Zaman ve uzayla sınırlandırılmış, yalnızca bir vücuda ve ölümlü bir cana sahip olan insanoğlu, kendisine yabancı bir Doğa ve Tarih içindeki bir bireyden başka bir sey değildir.
Gece nesnelerin ve duyguların sivri köşelerini yok ediyordu.
İnsanın korkuyla arzu arasındaki kararsızlığı, denetlenemez güçlerin oyuncağı haline gelme korkusuyla bu güçlere el koyma isteği
İnsan yaşamın akıl ermez büyülerinden ürker, ama öz canını toprağın verdiği tatlı meyvelerle besleyip kendinden geçer; bunları kendine mal etmeyi arzular.
Nerede bu kadınlar?
Kadın nedir?
Kadınlara fabrikaların, yazı hanelerin, faküktelerin kapısını açıyor, ama aynı zamanda eviliğin onlar için, kendilerini toplumsal yaşama katılmalarının öbür yollarından bağışık tutacaj, en onurlu uğraşlardan biri olduğuna inanmaya devam ediyoruz.
Ah,ah! Eline kalem alan kadın
Öylesine kendini beğenmiş bir yaratık sayılır ki
Bir daha ölse silemez artık bu suçun izini!
Öylesine kendini beğenmiş bir yaratık sayılır ki
Bir daha ölse silemez artık bu suçun izini!
İnsanın yarattığı putlar ne denli ürkütücü olursa olsunlar, kendi istemine bağlıdırlar, dolayısıyla dilediği an yıkabilir onları.
İnsan, yalnızca kendine verilen dünyayı sürdürmeye çalışmamış: kendisini çevreleyen sınırları parçalamış, yeni bir geleceğin temellerini atmıştır.
İnsan yaşamını sürdürebilmek için yaratır; şimdiki zamanı aşar, geleceğe yönelir.
Ve işin en kötü yanı, insan ancak kötü niyetliyse kadını ancak bir emekçi olarak görebilir.
İnsanlık bir hayvan türü değil: tarihsel bir gerçekliktir. İnsan toplumu fiziğe karşı çıkan bir şeydir: doğanın varlığına edilgin bir biçimde katlanmaz, onu kendine mal eder.
Özgürlüğün doğurduğu bunalım, kişiyi, kendini nesnelerde aramaya götürmektedir; buysa kendinden kaçmanın bir türüdür.
the present incorporates the past, and in the
past all history was made by males.
past all history was made by males.
(women) live dispersed among men, tied by homes,
work, economic interests, and social conditions to certain men—
fathers or husbands—more closely than to other women.
The tie that binds her to her oppressors is
unlike any other.
work, economic interests, and social conditions to certain men—
fathers or husbands—more closely than to other women.
The tie that binds her to her oppressors is
unlike any other.
In couples such as Varuna—Mitra, Uranus—Zeus, Sun—Moon, Day—Night, no feminine element is involved at the outset; neither in Good—Evil, auspicious and inauspicious, left and right, God and Lucifer; alterity is the fundamental category of human thought.
He is the Subject; he is the Absolute. She is the Other.
Humanity is male, and man defines woman, not in herself, but in
relation to himself; she is not considered an autonomous being.
“Woman, the relative being,” writes Michelet.
relation to himself; she is not considered an autonomous being.
“Woman, the relative being,” writes Michelet.
I used to get annoyed in abstract discussions to hear men tell me: “You think such and such a thing because you’re a woman.” But I know my only defense is to answer, “I think it because it is true,” thereby eliminating my subjectivity; it was out of the question to answer, “And you think the contrary because you are a man,” because it is understood that being a man is not a particularity; a man is in his right by virtue of being man; it is the woman who is in the wrong.
– Gönlümü yitiriyorum,
Bir kırılma oldu sanki
Bir kırılma oldu sanki
Bebel: Kadınla işçinin ortak niteliği, ikisinin de ezilmesidir der.
Kadın kişi sayıldığı zaman, gönlü ancak kendi onamasıyla çelinebilir, kalbini kazanmak gerekir.
Gerek oğlanlar, gerek kızlar analığın gizlerine hayrandırlar.
Kadın olarak doğan bütün üstün yetenekler, halkın yararı uğruna harcanıp gitmiştir.
Kadın kişi sayıldığı zaman, gönlü ancak kendi onamasıyla çelinebilir, kalbini kazanmak gerekir.