İçeriğe geç

Kadın Bedeni ve Özgürleşme Kitap Alıntıları – Derya Şaşman Kaylı

Derya Şaşman Kaylı kitaplarından Kadın Bedeni ve Özgürleşme kitap alıntıları sizlerle…

Kadın Bedeni ve Özgürleşme Kitap Alıntıları

Kadın, erkekle aynı akla sahipken, aynı özgürlüğü yaşayamamaktadır.
Akıl ile bedenin kesin çizgilerle ayrımı, aslında modern toplumun da habercisidir. Uyanan bir dev gibi uyanan akıl, her yerde kaos ve düzensizlik ile karşılaşınca bilgi ve söylemlerin sistematik inşası yoluyla toplumsalı sınıflandırmaya ve kurallara bağlamaya girişmiştir.
Nancy Chodorow’a göre Freud ‘un kuramı , toplumsal cinsiyetçi işbölümünü besleyerek,kadınların boyun eğmesini meşrulaştırmakta ve toplumsal ayrımcılığı beslemektedir.
Millett’e göre Freud ‘un niyeti sadece kadının yaşamını cinsel üretkenlikle sınırlamak değil, aynı zamanda bizleri kadının yetersizliği yüzünden düşük kültürel düzeyde kaldığına inandırmaktır.
“Bize öğretilen kadın kavramı erkeklerin yarattığı ve erkeklerin gereksinimlerine karşılık verebilecek biçimdeki kadındır.”
“Kadının özgürleşebilmesi, öncelikle bağımlılığı yaratan düzeni fark etmekle başlayacaktır.
Bu da herkesçe benimsenen ve doğru olarak meşrulaşmış değerlere şüpheyle bakmakla ve bu değer yargılarının zincirlerinden kurtulmakla mümkündür.”
“Erkek, ailede burjuva; kadın ise proletaryadır.”
“Kadına, annelik bedensel bir yazgı olarak dayatılmış ve ancak bu yolla kendini bütünleyebileceği inandırılmıştır. Doğum, kadının bedensel özelliğinin sadece bir parçasıdır ve kadının varoluşunu doğrulamaz.”
Kadın ile erkek birbirleri karşısında gerçekte insandırlar ve eğer cinslerden biri cins olarak lekelenirse o zaman kaybeden insanlığın kendisi olur.
Bilinçli bir siyasal ideoloji olarak feminizm, kadınların tarih ötesi ayrımcılığa karşı bir protesto değildir. Mitchell ‘e göre, aksine çok özel tarihsel koşullarda ortaya çıkan bir olgudur . ‘Feminizm 17. yüzyıl İngiltere ‘sinin tarihsel koşullarında, bir orta sınıf kadın düşüncesi olarak bu sınıfa özgü konuşan ve onlara hitap eden bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır. ‘
Kadına o kadar güvensizlik hissettirilmiştir ki kendi düşüncelerinin değersiz olduğundan korkarak düşüncelerini kamu önünde söylemeye tereddüt eder .Bilginin gerçek sahibi değil taklit edicisi olduğundan korkarak üniversitelerin kutsanmış koridorlarında bir aşağı bir yukarı gider gelir .
Kadın düșünce tarihinde, toplumsal yaşamda, erkeğin olumlanan özelliklerinin karșısında olumsuz özelliklerle tanımlandığı ve bu kavramlarla erkin, gücün dıșında tutulduğu için, bugünü ve geleceği inşa eden süreçlerin denetiminden mahrum kalmıştır. Bu nedenle, erkek gözüyle, erkek düșüncesiyle öngörülmüș bir yaşamda kendisi için değil, erkek için yaşanması
kibeklenmiș ve bu beklentilerle, önyargialrla, kabullerledaha doğar doğmaz bicimlendirilmeye başlanmıştır. Bu șekillendirme sürecinde, bir yük ve bir arzu nesnesi olarak bedenininkl kendisi için bir tehlike olmasının dışında, bedenini olumlayabilmesi ve özgür bir yaşamın kapılarını aralamasi, içine doğduğu yapıları dönüștürebilmesiyle mümkün görünmektedir.
Eril sistemler tarafından her gün sistematik olarak öldürülen kadınların (ki bunlar genelde en yakın olan abi, baba, sevgili veya koca ) sadece kendi bilincine varması yetmemekte, aynı zamanda 6000 bin yıldır süren tarihselliği de iyi okuması gerekmekte. kendi bilincine varan ve tarihselliği iyi okuyan kadınlar daha güçlü daha bir arada ve kendi karar mekanizması ile kendini erkeklerin değil kendi diliyle yeniden var edecektir.
Toplumun bir yarısı diğer yarısı tarafından sadece cinsiyetinden ötürü denetlenmekte, baskı altına alınmakta ve sömürülmektedir.
EVLİLİK kurumu !
evlilik salt ekonomik bir düzenlemedir. kadına süresi ömür boyu olan bir sigorta poliçesi sağlar. erkeğe de kendi türünü devam ettirmesini sağlayacak tatlı bir oyuncak. yani evlilik ve bu yolla sağlanan eğitim düzeyi, kadını asalakça bağımlı olarak ve çaresiz bir hizmetkarmış gibi sürdüreceği bir hayata hazırlarken, erkeğe bir insanın hayatını tapulu mülkmüş gibi sahiplenme hakkı tanır. buda kapitalist eril sistemin devamı için kadını ve erkeği hapsettiği bir kölelik düzenidir.
Emma Golman.
Kadın ile erkek birbirleri karşısında gerçekte insandırlar ve eğer cinslerden biri cins olarak lekelenirse o zaman kaybeden insanlığın kendisi olur.
Hegel!!!! kamusal-özel ayırımının özel alanına açıkça kadınsı olanı yerleştirir. Hegel’e göre, kadınlar yurttaş olmadıklarına göre, kamusal alan değil, özel alan, kadınların alanıdır.
Toplumsal cinsiyet, cinsiyetten önce gelir. Cinsiyet kimin egemen kimin tabi olduğunun toplumsal olarak tanınmasına ve belirlenmesine hizmet eder.
Delhy.
Kendi bedeni üzerindeki denetime sahip olamayan ve onu kontrol edemeyen hiçbir kadın özgür değildir.
Kişisel olan politiktir.
Kadın, erkekle aynı dünyayı paylaşmasına rağmen, aynı toplumsal koşulları paylaşmamakta, aynı akla sahipken, aynı özgürlüğü yaşayamamaktadır.
Egemen kabul,kadınların kendilerini ifade etmeleri için söze ihtiyaçları olmadığıdır;çünkü onların çıkarlarını gözetecek ve onların yerine konuşacak yurttaş kocalar ve babalar vardır.
Eş,anne ve hizmet odaklı yetiştirilirken, ne zaman evleneceği, kiminle evleneceği, kaç çocuk doğuracağı, nasıl konuşacağı, nasıl davranacağı, nasıl giyineceği kadının istemlerinden çok eril tasavvurla şekillenen süreçlerle belirlenir.
Famulus evdeki köle anlamına gelir. Familia sözcüğü de bir kişiye ait çeşitli köleleri belirlemek için kullanılırdı.
Gebelik barbarca bir şeydir. Gebelik bireyin bedeninin, türü sürdürmek amacıyla geçici bir biçim bozukluğuna uğramasıdır. Çocuk doğurmak olsa olsa zorunlu ve dayanılması gereken bir şeydir. Çocuk doğurmanın zevkli bir yanı yoktur.
Kadınsı nitelikleri iyi, erkeksi nitelikleri kötü olarak ayrıştırmak ataerkinin yaptığı bir şeydi.
Evlilik kadın için kölelik düzeninin devamıdır.
Anneliği seçmek ya da seçmemek kadınların isteğine kalmış bir şeydir.
Hangi işler kadın, hangi işler erkek işidir?
Evlilik, erkek için önemli bir iktidar ve güç alanıdır.
Kız çocuğuna özgürlük tanınmaz, böylece kendini keşfetmenin yolları anne, babası ve toplum tarafından kapatılmış olur; başarısızlığı erkeğe göre daha kolay bağışlanır.
Dar etekler, yüksek topuklar, rahat olmayan kıyafetler, ideal vücut ölçüleri olarak dayatılan zayıflık, erkeğin muaf tutulup kadının içinde kaldığı görgü kuralları, kadın bedenini kötürümleştirmektedir.
Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık, adet gören kadının kirli olduğunu, bu nedenle dinsel ritüellerinden dışarıda tutulması gerektiğini düşünür.
Bedeni denetlemek isteyen iktidarlar, aynı şekilde duyguları da kontrol altına almaya yönelmişlerdir.
Kadınların cinsellikleri erkeklerin cinselliği aracılığıyla yorumlandığı sürece, kadınlar erkeklerle siyasi, sosyal açıdan eşit olamayacaktır.
Kadınlara verili alanlarda tekrara dayalı tekdüze bir yaşam sunulmuştur.
Kadının özgürleşebilmesi kuşkusuz bedeni üzerindeki denetim hakkının sahipliğiyle mümkündür.
Kadın sözleşme yoluyla elde edilen bir mülktür; taşınabilir mallardandır; çünkü kim alırsa onun olur ve son olarak kadın, aslında erkeğin eklentisidir.
Kadın, erkekle aynı akla sahipken, aynı özgürlüğü yaşayamamaktadır. Öncelikle annedir.
Kadınların sürüp giden ekonomik bağımlılığı, eşit iki insan arasında sağlıklı bir sevgi ilişkisini olanaksız kılar.
Bir çocuk dil yoluyla sembolik düzeni içselleştirmektedir. Çocuk dili kullandıkça dil de ona nüfuz etmekte ve onu şekillendirmektedir. Sembolik düzen aslında dilin düzenlemesiyle toplumu düzenler.
Şurası kesinlikle kabul edilmelidir ki cinsel devrimin savaş alanı insan kurumlarından çok insan bilincinde yer almaktadır. Ataerkillik öylesine kök salmış bir düzendir ki her cinste yarattığı kişilik yapısı bir politik sistem olmaktan öte bir düşünce ve yaşam tarzı durumundadır.
Feministler, talepleri anlaşılamadığı için horlanmış ve aşağılanmışlardır.
İnsanlığın yarısının köleliği ve bunun getirdiği iki yüzlülük yok edildiği zaman, işte o zaman ortaya çıkacaktır; insanlık denen varlık kesiminin gerçek anlamı ve yine ancak o zaman kadın ve erkek arkadaşlığı gerçek yüzüne kavuşacaktır.
Toplumun genel kabullerinin tersine annelik bir içgüdü değildir. Sadece çocuğun yükünü kadına dayatmanın kılıfıdır.
gebelik, kadın için, tek başına oynanan bir dramdır; kadın onu hem bir zenginleşme hem de bir sakatlanma gibi hisseder( ) yeni bir varlık çıkacak ve kendi varlığını doğrulayacaktır, kadın bundan ötürü gururludur; ancak beri yandan birtakım karanlık güçlerin oyuncağıdır, itilip kakılmakta, hırpalanmaktadır.
Erkeğin kadına sunduğu ya da kadın için tasarladığı kabuller, moda , kadını bedeninden dolayısıyla bedeni de aşkınlığından ayırmaktadır. Dar etekler, yüksek topuklar, rahat olmayan kıyafetler, ideal vücut ölçüleri olarak dayatılan zayıflık, erkeğin muaf tutulup kadının içinde kaldığı görgü kuralları, kadın bedenini kötürümleştirmektedir . Böylece kadın, erkeğin güzellik ve uygunluk olarak yansıttığı, güçten , hareketten mahrum kalarak çizilmiş bir güzelliğin parçası olarak görülür ki bu durumda kadını, erkeğe sunulan bir nesne boyutuna indirger.
Modern söylem tarafından önerilen özgürleşme daima kadın özgürleşmesi olarak sunulmaktadır. Kadınlara yapılan çağrı ötekini baştan çıkartmak için kendi bedenlerini ön plana çıkarmaları ve mükemmelleştirmeye çalışmaları yönündedir. Sonuçta kadın özgürlüğü, onun bir başkasını baştan çıkarabilme kapasitesiyle ifade edilir.
Bireyin (kadının) özgürleşmesi temel sorun gibi gösterilirken normların ağırlığının kadın bedenine yüklenerek estetik kaygılarla kadınları baş başa bırakan modern söylem içinde, binbir çelişki barındırmaktadır.
Eril düşüncenin kurguladığı dünyada, aslında acı çeken, aşağılanan, ezilen sadece kadın değildir.
Kadının zihnini genişleterek güçlendirmek kör sadakte bir son verecektir. Kör sadakat kadınları karanlıkta tutmaya gayret eden iktidar, tiranlar ve şehvet düşkünlerince daima aranmaktadır çünkü birinciler( iktidar ve tiranlar) sadece köleler isterler, ikinciler ( şehvet düşkünleri) ise bir oyuncak.
Kadın, erkekle aynı akla sahipken, aynı özgürlüğü yaşayamamaktadır.
Çocukları, bütün duygularını kullanarak; sürekli olarak ama farkında olmadan, eğitildiklerini bilmeden yaş ağaçlar kadar doğal bir şekilde yetiştirmişlerdi.
Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık; adet gören kadınların kirli olduğunu, bu nedenle dinsel ritüellerden dışarıda tutulması gerektiğini düşünür.
Kadının zihnini genişleterek güçlendirmek, kör sadakate bir son verecektir. Kör sadakat; kadınları karanlıkta tutmaya gayret eden iktidar, tiranlar ve şehvet düşkünlerince daima aranmaktadır, çünkü birinciler (iktidar ve tiranlar) sadece köleler isterler. İkinciler (şehvet düşkünleri) ise bir oyuncak.
”Kadınların,bir kadın gibi davranmaya ya da yönetmeye değil,fakat doğa gibi büyümeye,akıl gibi algılanmaya,iktidarlarını yaymak için engelle karşılaşmadan yaşayan bir ruh olmaya ihtiyaçları vardır. ”
Gage’a göre; Hristiyanlık kadını, utanç duyulası, tehlikeli bir o kadar tiksinç buna rağmen erkeğin şehvet aracı ve soyun devamını sağlayan, aklın düşmanı, şeytani güçlerini her zaman kullanmaya müsait bir bedene sahip gördüğü için aklın ve toplumsal yaşamın dışına itmiştir. ”Hristiyanlık,erkekleri, kadının erkeklerin hazları için oyuncak olarak yaratıldığı inancıyla eğiten bir dini kuramdır. ”
”Aile ilişkilerine ilişkin her kanun ve gelenek, eril bakış açısından düzenlenir, aynı bakış açısından Kadınların erkeklere hizmet etmesi gerektiği şartı ortaya çıkar, onu bir mal gibi sahiplenen ve vahşice kıskanan erkek, onu bin tür kuralla kuşatır. Erkeğin toplumsal ilişkileri, hizmet ve gerçek bir hayatı varken, kadın o kadar sakınılmıştır ki bu onun insanca gelişmesini engellemiştir. ”
Bir erkek özelliği olarak kabul edilen cesaret, güçlülük, yaratıcılık, cömertlik ve dürüstlük tüm insanlara özgü niteliklerdir, fakat kadınlar, bu gerçekten hep uzak tutularak namus ve bekaret gibi kadın bedenine dayatılan erkek tahakkümünün öngördüğü sınırlanmış, dar bir alanda yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Kadınlar kendi yeteneklerini keşfedip gelişebilecekleri bir ortamdan mahrum bırakılmışlardır. Ellerinden alınmış otonomileriyle yalnız kadınlar değil, iktidar ve erkek egemenliği kullanma alışkanlığı edinmiş erkekler de, yaşadığı çarpık ilişkiler nedeniyle bu düzen tarafından sıkıştırılmışlardır.
”Kadınlar ancak ve ancak rahat bir düşünme olanağına sahip olup kendini erkekten kurtarınca bağımsızlığını elde eder.Kadınlar ev içi özel alana sıkıştırılmadan ekonomik hayatın içine girmeli, ekonomik bağımsızlıklarını kazanmak için erkek alanı olarak kabul edilen tıp, akademi ve iş dünyasında yerini almalı ve erkeklerin kullandığı fırsatlar kadınlara da sunulmalıdır. ”
Wollstonecraft şöyle der: ”Kadının zihnini genişleterek güçlendirmek, kör sadakate bir son verecektir. Kör sadakat kadınları karanlıkta tutmaya gayret eden iktidar,tiranlar ve şehvet düşkünlerince daima aranmaktadır; çünkü birinciler (iktidar ve tiranlar) sadece köleler isterler, ikinciler (şehvet düşkünleri) ise bir oyuncak. ”
De Beauvoir’e göre genç kızlık çağı, oldukça zor bir dönemdir.
Kendi içinde, kendini temel bir varlık olarak algılarken, kendi dışındaki tüm dinamikler tarafından diğeri olmaya çağrılmaktadır.
Genç kız, yaşamını belirleyenler nedeniyle özne olmamaya razı olmak ve kendini bütünleyememek durumunda bırakılmıştır. Bu trajik bunalımla kadın, kendi yaşamının ve geleceğinin erkek kontrolünde olduğunu zorbaca öğrenir. Geleceğin, tarihin, edebiyatın, sanatın, kültürün, bilimsel olanın inşası erkeğin görev alanlarıdır. Bu devasa alan dışında küçücük kalan, görünmeyen, sesi duyulmayan özel/ev içi alan kadına aittir. Kadın, hem bir bilinç olarak, hem de sahip olduğu beden dolayısıyla erkeğin sahip olabileceği bir nesne olarak, belirleyici olamadığı toplumsal gerçekliğin , efendi-köle ilişkisini olumlamak zorunda kalır.
Kadının özne olarak şekillenmesini engellemek için kendini bir prenses gibi hissetmesi sağlanmaktadır.
Eril anlayışla taçlanan evliliğin kadına bakışı, korunmaya muhtaç, erkek olmadan bir hiç, sadece erkeğin maddi ve fiziksel gücüyle kendini ifade edebilecek, soyun devamını sağlayan, düşüncesini,aklını, her türlü birey olma gerçekliğini erkeğe devretmiş ve yalnızca beden olarak erkeğin şehvetini cezbeden bir metaya indirgenmiştir.
Kadınlar , itaatin, boyun eğmenin, sabrın, sadece kadınlar için uydurulmuş eril tuzaklar olduğunu fark etmişlerdir.
Kadınlar sadece kadın oldukları için toplumsal düzenin inşasından dışlanmış, bedenleri dezavantaj görülerek bunun sınırlayıcılığında kıstırılmış sessizliğe, baskıya ve inisiyatifsizliğe inandırılmıştır.
Bir erkek özelliği olarak kabul edilen cesaret, güçlülük, yaratıcılık, cömertlik ve dürüstlük tüm insanlara özgü niteliklerdir, fakat kadınlar, bu gerçekten hep uzak tutularak namus ve bekaret gibi kadın bedenine dayatılan erkek tahakkümünün öngördüğü sınırlanmış, dar bir alanda yaşamak zorunda bırakılmıştır.
”Kadınların, bir kadın gibi davranmaya ya da yönetmeye değil, fakat doğa gibi büyümeye, akıl gibi algılamaya, iktidarlarını yaymak için engelle karşılaşmadan yaşayan bir ruh olmaya ihtiyaçları vardır. ”
Geleceği ”paşa gönlünce ” belirleyen erkeğin, enerjisini yenilediği, bir sonraki güne hazırlandığı, dinlendiği, karnını doyurduğu, yediği içtiği , cinsel ihtiyaçlarını karşıladığı , soyun devamını garanti altına aldığı, çocuklarının yetiştirilip bakıldığı bir alan olarak evlilik, erkek için önemli bir iktidar ve güç kaynağıdır.
De Beauvoir’e göre, kadınları ikinci bir cins olarak konumlandırıp, aşağılanmalarına karşın annelik olgusu, kutsanmaktadır. Bu toplumun anneliğe karşı ikiyüzlü bir tutumun göstergesidir. Kamusal yaşamdan uzaklaştırılıp ya da onun bu dünyada varolmasını engelleyerek, eğitimden, kültürden geleceğin sorumluluğundan muaf tutulmuş kadınlara annelik yüceltilerek sunulmaktadır. Bu tam bir çelişkidir, aslında ezilmişliklerini, erkeğe göre aşağılanmışlıklarını unutturmak için oyuncak bebek yerine konan bir şeydir annelik. Toplumun geleceği için tam bir cinayettir.
Dar etekler,yüksek topuklar, rahat olmayan kıyafetler, ideal vücut ölçüleri olarak dayatılan zayıflık, erkeğin muaf tutulup kadının içinde kaldığı görgü kuralları, kadın bedenini ”kötürümleştirmektedir ”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir