Peyami Safa (Server Bedi) kitaplarından Kadın, Aşk, Aile kitap alıntıları sizlerle…
Kadın, Aşk, Aile Kitap Alıntıları
&“&”
Sadakatsiz aşkı anlamıyorum.
Aşk, tatlı bir dostluğa çevrilmediği takdirde, karşılıklı bıkkınlık ve tiksintilerle sona ermek tehlikesi içindedir.
Bir bakıma aşk, seven insanın kendi değerlerinin tam ölçüsünü arama ve anlama ihtiyacı gibi de düşünülebilir. Gerçekten de, sevişenler, kendi değerlerinin sevgilileri tarafından keşfedilmesini, izah ve ifade edilmesini görmeye muhtaçtırlar.
Vücut ve ruh ne olursa olsun, ancak açık ve samimi halinde, bütün kusurlarıyla sevildiği zaman gerçekten seviliyor demektir. Haydi bir vecize yumurtlayarak sözümü bitireyim: Sır aşkın düşmanıdır.
Güzelliği bilinmeze, sırlıya ve belirsize borçlandıran büyük bir şey var.
Fakat eskiden utanmanın bir cazibesi, kadınca bir cazibesi vardı.
Aile cemiyetin temel taşıdır; ve bir ev kurmak, mübalağa değil, bir devlet kurmak kadar teknik bilgi ve incelik isteyen bir iştir.
Genç kızlarımıza evin asıl manasını anlatacak ve bunu yalnız mekteplerde değil serbest derslerle,konferanslarla bütün memlekete yayacak bir öğretim sistemi kurmalıyız.
Kültür beşikten mezara kadar devam eder.
Doktor olacak bir kadınla ana olacak bir kadının lise tahsili birbirinin aynı olmamalıdır.
Doktor olacak bir kadınla ana olacak bir kadının lise tahsili birbirinin aynı olmamalıdır.
Zamanımızın kadını, biraz da hayat şartlarına geçirdiği buhran yüzüden, ruh yapısına aykırı erkekleşme davası ile, ağır sporlarla adeta bir yalancı pehlivan ve kabadayı tavırları almaya hasret çekiyor gibidir.
Müsamaha sevginin kardeşidir. Her fikir, kendisine zıt bir fikirle sevişirse hakikate gebe kalır. Hangi fikir kendisine zıt fikre kin beslerse, varlığın en büyük prensibi olan ahengi bozmuş, fesat ve nifak unsuru haline gelmiş olur. Aşk ve müsamaha, ahenktir. Kin ve tahammülsüzlük ayrılma ve boğuşmadır.
Müsamahanın bittiği yerde yobazlık başlar: Din yobazlığı ve inkılap yobazlığı gibi her çeşit düşüncenin de başka düşüncelerle kaynaşmaya ve hakikate ulaşmaya yanaşmayan kapalı ve karanlık şekilleri vardır.
Buhranlarımızın tek çaresi yeter derecede sevmektir.
Aşk, sevgiliden uzakta büyür. Bu kanun hiç şaşmaz. Aşkı besleyen sevgilinin kendisi değil, daima hayalidir. Çünkü hayal hakikatten daima güzeldir. İşte sevdalının farkında olmadığı hakikat: sevgilinin hayali daima sevgilinin kendisinden farklı ve sevgilinin kendisinde üstündür.
Adalet merhametin kendisidir fakat gözyaşlarını bir tek madde üzerine akıtan küçük bir merhamet değil, her tarafı düşünen büyük ve şumüllü bir merhamet.
Vücut ve ruh ne olursa olsun ancak açık ve samimi halinde, bütün kusurlarıyla sevildiği zaman gerçekten seviliyor demektir. Haydi bir vecize yumurtlayarak sözümü bitireyim: Sır aşkın düşmanıdır.
Bütün felaketler ve cinsi azgınlıklar yalandan ve hayalden doğar.
Eve kapatılan bütün kadınların iffetini muhafaza ettikleri de doğru değildir. Bilakis, hürriyetlerini ve insanlık şerefini kaybeden kadın, çok defa, namusunu da kaybetmeye ruhen hazır olur. İnsanın şerefi hürriyetindedir. Kendi arzusuyla değil zorla namuslu kalan kadının ne aşkına ne de faziletine inanılabilir.
Fakat bütün bu doğan şeyler nedir? Güzellik? İnsan? İstikbal?.. Güzellik geçiyor, insan ölüyor, istikbal mazi oluyor, hep yalan…! Hepsi, diğer birçok vehimlerle de kaynaşarak büyük bir kül teşkil ediyorlar: Yalan dünya. Demek ki güneş, yalanın da babasıdır. En büyük hakikatle en büyük vehmi kendisinde topluyor.
Her çocuk bir sanatkâr tomurcuğudur, annesine babasından daha yakındır; her kadın nispetleri büyümüş bir çocuktur, sanata ilimden ziyade yakındır; her sanatkâr doğurma fonksiyonu itibariyle ilhaka müsait zekası rahmin teşekkülünü andırır, büyükten ziyade küçüğe, erkekten ziyade kadına yakındır.
Mükemmel bir ev kadını ve mükemmel bir ana olmanın şartlarını kazandıktan sonra, Türk kızı, kültürünü genişletmelidir. Fakat o zaman da yabancı dilden önce kendi dilini iyi öğrenmesi gerekir. İyi, yani edebiyatı ve edebiyatının tarihiyle beraber. Bütün bunları yabancı dil bilgisi takip edebilir.
Aile cemiyetin temel taşıdır ve bir ev kurmak, mübalağa değil, bir devlet kurmak kadar teknik bilgi ve incelik isteyen bir iştir: Her aile küçük bir devlet olduğu için ve yuvayı dişi kuş yaptığı için! Sonra mükemmel bir ana olmanın gerektirdiği bilgiler: Cocuk bakımı ve terbiye.
Genç kızlarımıza evin asıl manasını anlatacak ve bunu yalnız mekteplerde değil serbest derslerle, konferanslarla bütün memlekete yayacak bir öğretim sistemi kurmalıyız.
Evde insanın yalnız vücuduyla beraber zekası da oturur. İnsan zekasının da kendisine has bir mutfağı ve yemekleri vardır. Fakat evlerimizde buna tesadüf edilmez. Kötü piyasa romanları istisna edilirse, kitap, evlerimizin süs eşyası arasından lüzumlu maddeleri arasına girmemiştir.
Genç kız, ana olduktan sonra bile çocuğunu yetiştirmek için geniş bir psikoloji ve sosyoloji kültürü şart olduğunu bilmez. Terbiyeyi ve öğretimi hep mektepten bekler. Halbuki ev, küçükler için de büyükler için de en büyük mektep ve en büyük akademidir. Kültür beşikten mezara kadar devam eder.
Anlaşılmak sevgiyi öldürür fakat anlaşılmamak da onun katilidir.
Hakikati ararız fakat güzele bayılırız. Arayan akıldır, bayılan ruh. Tenkit sanat eserlerinin güzellik sırrını çözmek için çırpınır. Çözemez, bulamaz, anlayamaz fakat ruh, ucu şüphesiz Allah’a kadar varan bu meçhul önünde haz baygınlıkları geçirir.
Birbirini sevenler için, yaşın ehemmiyeti yoktur.
Bizim milletin kalbinde aşk teli çok hassas.
Aşkın doğması için sevgiliyi görmek, aşkın büyümesi için sevgiliyi görmemek lâzımdır.
Bizde de aşk cinayetleri çoğalmaya başladı ve geçenlerde, üç gün içinde iki erkek sevgililerini öldürdü.
Sır aşkın düşmanıdır.
Halbuki ev, küçükler için de, büyükler için de, en büyük mektep ve en büyük akademidir. Kültür beşikten mezara kadar devam eder.
kadın ruhu alterosantrik’tir; heyecanlarını kendinde değil, sevdiklerinde arar. bu, kendini başkalarına, sevdiklerine dağıtan cömert bir ruhtur. cömert ve fedakâr. sevdikçe, hürriyetten başlayıp en kuvvetli arzularını feda eder; feda ettikçe sever.
Lüks ve israf temayüllerinin bütün cemiyet, sınıf ve zümrelerini saran bir ruh sapıklığı haline geldiğini gösteriyor.
Yine sosyetik hanım kızlarımızdan biri bir Amerikalı gençle sevişip evlenmiş. Amerika’ya yerleşmiş. Gelin gittiği zengin Amerikan ailesinin içinde bir sene kadar yaşadıktan sonra, aile reisi onu karşısına oturtmuş; demiş ki:
-Siz müslüman değil misiniz? Elinizde Kur’an ve hiç bir din kitabı görmüyoruz. İbadet de etmiyorsunuz. Biliyorsunuz ki, bzi her pazar kiliseye gideriz. İncil elimizden düşmez. Amerikan aileleri dindardır. Çünkü din ahlakın temelidir. Dinsiz insana itimad edilemez. Hem oğlumuz hem de ailemiz adına sizden rica ediyorum: Ya kendi dininize ya da bizim dinimize bağlanınız, din hayatını yaşayınız. Bunu kabul etmezseniz en kısa zamanda memleketinize dönünüz.
-Siz müslüman değil misiniz? Elinizde Kur’an ve hiç bir din kitabı görmüyoruz. İbadet de etmiyorsunuz. Biliyorsunuz ki, bzi her pazar kiliseye gideriz. İncil elimizden düşmez. Amerikan aileleri dindardır. Çünkü din ahlakın temelidir. Dinsiz insana itimad edilemez. Hem oğlumuz hem de ailemiz adına sizden rica ediyorum: Ya kendi dininize ya da bizim dinimize bağlanınız, din hayatını yaşayınız. Bunu kabul etmezseniz en kısa zamanda memleketinize dönünüz.
Aşk bir mücadele değil âhenktir.. Aşk bunun için ilâhidir..
Aşk sevgiliden uzakta büyür. Bu kanun hiç şaşmaz. Aşkı besleyen, sevgilinin kendisi değil, daima hayâlidir. Çünkü hayâl hakikatten daima daha güzeldir. İşte sevdalının farkında olmadığı hakikat: Sevgilinin hayâli daima sevgilinin kendisinden farklı ve sevgilinin kendisinden üstündür. Bu hayâli, farkında olmadan, sevdalı yaratır ve farkında olmadan, sevdalı, sevgilisinin kendisini değil, yarattığı bu hayâli sever.
Ev kadınlığını hizmetçilik sandığı için kendisini Üniversiteye atan bir kızın kültüründen de, ahlâkından da bu memlekete hiç bir hayır gelmez. Bilâkis, kızlarımıza en büyük Üniversitenin ev olduğunu telkin edecek bir terbiye istikameti almalıyız.
Gençlerimiz, kız alırken, entellektüel fahişelerin tuzağına düşmek istemiyorlarsa, bu bakımdan çok dikkatli olmak zorundadırlar. Hattâ masum bir kız aldıktan sonra bile, onun solcu arkadaşlarla temasından, solcu mecmualar, şiirler ve romanlar okumasından doğabilecek felâketlere karşı çok uyanık olmalıdırlar.
Her işin başı sevgi, Fakirliğin girdiği evden aşk dışarı çıkar" deme. Bu bir yabancı atasözüdür. Bizim atalarımız "İki gönül bir olunca samanlık seyran olur." demişler.
Kadınlarımızın çoğu erkeği güler yüzle karşılamasını, ev hayatını tatlılaştırmasını bilmezler. Kendilerine düşen vazifeyi müdrik değildirler. Bunun en büyük sebebi, kızlarımıza Fransızca, İngilizce, piyano, keman, coğrafya, fizik, uzvî ve gayrî uzvî kimya öğretmeye can attığımız halde onları ev idaresi ve aile psikolojisi bahsinde son derece bilgisiz bırakmamızdır.
Klâsik telâkkinin tam aksine, aşk, doğrunun, iyinin, güzelin terkibidir. Tek gıdası samimîliktir. Tek zehiri yalandır. En meşrû yalanın öldürmediği aşk yoktur.
Sevgilinin göğsüne başınızı dayayınız, fakat uyumayınız" diyor Anatole France.
Aşk bir mücadele değil âhenktir.. Aşk bunun için ilâhidir..