İçeriğe geç

Kader Yumurtaları Kitap Alıntıları – Mihail Bulgakov

Mihail Bulgakov kitaplarından Kader Yumurtaları kitap alıntıları sizlerle…

Kader Yumurtaları Kitap Alıntıları

&“&”

-Gazete okumam ben.
-Peki ama neden, profesör?
-Abuk subuk şeyler yazıyorlar da ondan..
Defolun buradan! – ve sözlerini tanıdık bir talimatla bitirdi: Pankrat, kov şunları!"

"Ancak Pankrat artık kimseyi kovamazdı. Adamcağızın başı ezilmiş, çiğnenmiş ve harap edilmiş halde antrede hareketsiz yatıyordu."

Ne as ne kız ne vale,
Sürüngenleri geberteceğiz, ona yok şüphe,
Gidecekler cehennemin dibine…"
Bayan Rokk ise beyaz sabahlığıyla sütunlu verandada oturmuş, güzeller güzeli aya bakarak hayaller kuruyordu."
Havalar epey ısınmıştı. Tarlaların üzerinde saydam, yakıcı sıcağın dalgalanmaları açık seçik görülüyordu. Geceleriyse şahane, aldatıcı ve yeşildi."
Bir tuhaflık vardı: O akşam enstitüde kalan herkesi ve tüm hayvanları hüzünlü bir hal almıştı. Kurbağalar nedendir bilinmez, kederli bir konser veriyor, uğursuzca, uyanır gibi vıraklıyorlardı."
Gözlerinden anlaşıldığı üzere onu en çok etkileyen şey, tavana kadar uzanan kitaplarla dolu on iki raflı kitaplıktı."
-Ha ha ha ha! diye öyle bir gülüyordu ki sirk izleyicisi, neşe ve hüzünle karışık bu gülüş damarlarındaki kanı donduruyordu."
Söylendiği gibi, vakit nakittir.
Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır.
Nedir bu başımıza gelenler? Rabbim gazabına uğradık!
Kurbağa acıyla başını kıpırdattı; feri sönmüş gözlerinden açıkça:
-Alçaksınız siz ,alçak, dediği okunuyordu
“Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır.“
“Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır…“
-Gazete okumam ben.
-Peki ama neden, profesör?
-Abuk subuk şeyler yazıyorlar da ondan..
“Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum.Çünkü insanlar beni her zaman şaşırtmayı başarmıştır.”
“En iyi ve en güçlü olanlar kazanıyordu ve bu en iyiler korkunçtu.”
Hep bir düzensizlik, hep bir karışıklık.
•“Şunu anlayın ki,asıl korkunç olan artık köpek kalbi değil,insan kalbi taşıması.Hem de doğada var olanlar arasında en rezilini.”

•“Olay basit.Elbette yani: Biri yedi odaya yayılmış,40 tane pantalonu var,diğeriyse sokaklarda sürtüyor,çöp tenekelerinde yiyecek arıyor.”

En iyi ve en güçlü olanlar kazanıyordu ve bu en iyiler korkunçtu."
Kurbağa acıyla başını kıpırdattı; feri sönmüş gözlerinden açıkça:
-Alçaksınız siz, alçak, dediği okunuyordu.
Her şeyin daha basit, daha samimi ve dostça hali vardı.
-Ağlamak kötü bir şey mi?
-Ağlamak hiç bir zaman kötü değildir, budala. Neden sordun?
-Bilmiyorum bir türlü alışamadım.Sanki yüreğim boş bir kafes..
– Gazete okumam ben, – diye cevap verdi Persikov ve kaşlarını çattı.
– Peki ama neden, profesör? – diye sordu Alfred nazikçe.
– Abuk sabuk şeyler yazıyorlar da ondan, – diye yanıtladı Persikov hiç tereddüt etmeden.
Şehir ışıl ışıldı; ışıklar yanıp sönüyor, her yeri hareketlendiriyordu. Tiyatro Meydanı’nda otobüslerin beyaz ışıkları ve tramvayların yeşil farları birbirine karışmıştı. Muir & Merrilees’in sonradan inşa edilen onuncu katında, üzerinde rengârenk ışıklar taşıyan bir kadın, elinde tuttuğu “İŞÇİ GÜVENLİĞİ” pankartındaki harfleri teker teker aşağıya doğru atarken, oradan oraya zıplıyordu.
Bolşoy Tiyatrosu’nun karşısında, geceleri renkli ışıklarla aydınlatılan fıskiyenin yanındaki küçük parkta kalabalık bir grup toplanmıştı. Bolşoy Tiyatrosu’nda ise kocaman bir hoparlör uğulduyordu:
“Lefortovsk Veteriner Enstitüsü’nde tavuk aşısıyla ilgili çok önemli sonuçlar elde edildi. Ölen tavukların sayısı bugün yarıya indi.”
Sonra konuşmacı birden ses tonunu değiştirdi; içinde bir şeyler kükrüyor gibiydi. Yeşil ışıklar tiyatroyu aydınlatırken, kalın bir ses tonuyla şikâyet etmeye başladı:
“Tavuk hastalıkları ile mücadele etmek için, Sağlık Halk Komiserleri Kurulu, Tarım Halk Komiserleri Kurulu, Hayvan Yetiştiriciliği Müdürlüğü ve arkadaşlarımız Ptakha—Porosyuk, Profesör Persikov, Portugalov ve Rabinoviç’den oluşan özel bir komite oluşturuldu. Yeni bir müdahalecilik girişimi,” diye güldü ve tıpkı bir çakal gibi bağırdı: “Tavuk hastalıkları ile ilgili!”
Tiyatro Meydanı, Neglinniy ve Lubyanka beyaz ve mor şeritlerle pırıl pırıl parlıyor, ışıklar her yeri aydınlatıyordu. Arabaların korna sesleri etrafta yankılanırken, toz bulutlan havada öylece süzülüyordu. O sırada insanlar, kırmızı bir projektörle aydınlatılan duvarın önünde toplanmış, asılan ilanı okuyorlardı:
“Tavuk eti ve yumurta tüketimi kesinlikle yasaklanmıştır. Bu ürünleri marketlerde gizlice satmaya çalışanlar hakkında soruşturma başlatılacak ve tüm mallarına el konacaktır. Yumurtası olan tüm vatandaşların, bunları acilen en yakın polis istasyonuna teslim etmesi gerekmektedir!”
İşçi gazetesinin çatısındaki ekranda, yeşil üniformalı bir itfaiyeci ölmüş tavuk yığınının üzerine hortumla gaz yağı püskürtüyordu. Ekranda, daha sonra kırmızı alevlerin etrafı sardığı görülüyor ve ölümcül bir duman bulutlar halinde yükseliyordu. Ardından bir alt yazı belirdi: “Hodinka’da ölü tavukların yakılması.”
Öğle ve akşam yemeği arası hariç, sabah 03.00’e kadar açık olan dükkânların son derece ışıltılı vitrinlerinde şu tabela vardı: “ Yumurta bulunur. Kalite garantili.” Yan taraflarında “Moskova Sağlık Departmanı” ibaresi bulunan ambulanslar ise siren sesleriyle şehrin içinde son sürat ilerliyorlardı.
“Kesin birileri bozuk yumurtadan zehirlendi,” sesleri yükseliyordu kalabalıktan.
Petrovski yolundaki dünyaca ünlü Saray Restoranı ise yeşil—turuncu ışıklarıyla parıldıyor, masalarının üzerindeki taşınabilir telefonların yanında duran kanonlarda şöyle yazıyordu: “Sovyet kurallarına göre, şu anda omlet yapamıyoruz, taze istiridyemizi deneyebilirsiniz.”
Cılız, yeşil bir ışık veren Çin lambalarının bulunduğu Ermitaj Müzesi’ndeki göz kamaştırıcı sahnede, şarkıcı Şrams ve Karmançikov, şair Ardo ve Arguyev tarafindan bestelenen parçalan seslendiriyorlardı:
“Ahh anne, yumurtalarım olmadan ne yaparım?”
…ve ayaklarını yere vurarak gürültülü bir şekilde dans ediyorlardı.
Adını —1927 yılında Puşkin’in “Boris Godunov” adlı eserinin sahnelenmesi sırasında, üzerinde çıplak boyarlar bulunan trapezin altında kalarak can veren— Vsevolod Meyerhold’dan alan tiyatronun renkli ve ışıklı tabelasında, Meyerhold’un öğrencisi ve Kuhterman Cumhuriyeti’nin ünlü yönetmeni tarafından yönetilen, drama yazan Erendorg’un yazdığı “Tavukların Kötü Sonu” adlı oyun anons ediliyordu. Neon tabelalar ve yan çıplak kadın vücutlarıyla parıldayan Galeri Bahçesi’nde Lenintsev tarafından yazılan “Tavukların Yavruları” adlı revü, yapraklarla bezenmiş açık hava sahnesinde alkışlar arasında sahneleniyordu. Tverskaya’da ise, kulaklannda ışıklar asılı olan bir sıra sirk eşeği üzerlerinde posterler taşıyarak ilerliyordu: “Rostand’ın Şantekler’i şimdi tekrar Korş Tiyatrosu’nda.”
Gazete satan çocuklar arabaların arasında bağırıyorlardı: “Yer altındaki mağarada ilginç keşif! Polonya korkunç bir savaşa hazırlanıyor! Profesör Persikov’un inanılmaz deneyleri…
Eski Nikiti Sirki’nin gübre kokan kahverengi zemini üzerinde, beyaz suratlı palyaço Bom, palyaço Bim’e yutkunarak şöyle dedi:
“Niye üzgün olduğunu biliyorum!”
“Neden?” diye sordu Bim, tiz bir sesle.
“Bahçeye yumurtalarını gömdün ve 15. Bölgedeki polis onları buldu.”
“Ha—ha—ha!” diye kahkahalarla güldü sirkteki izleyiciler, insanın kanını donduran bir mutlulukla, trapezleri ve antika kubbenin altında salınan ağları sabırsızlıkla beklerken.
“Ahh!” diye bağırdı diğer palyaço. Ardından besili beyaz bir at, ince, uzun bacakları ve streç kıyafetiyle göz kamaştıran güzellikteki kadını sahneye getirdi.
Fırtına öncesi sessizlik gibiydi. Ancak fırtına falan kopmadı.
Her şeyin daha basit, daha samimi ve dostça bir hali vardı.
eline flütü yerine ölüm saçan bir Mauser alarak savaşın ve devrimin açık denizlerine atılmıştı.
geceleriyse şahane, aldatıcı ve yeşildi.
fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır.
Düpedüz delilik bu yaptığınız… Vahşi hayvanlar gibisiniz.
… rüzgârla bir çığlık duyuldu; ancak bu çığlığın köpeklere mi, yoksa insanlara mı ait olduğunu anlamak imkânsızdı.
Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır.
Vahşi hayvanlar gibisiniz. Ne istiyorsunuz?
Artık neşeli bir hikayeleri olacak!..
Heyhat! Aleksandr Semyonoviç’in harıl harıl çalışan beyninin durmaması devlet adına talihsizlikti
-Gazete okumam ben..

– Peki ama neden, profesör?

– Abuk subuk şeyler yazıyorlar da ondan…

Nedir bu başımıza gelenler? Rabbin gazabına uğradık!
Bu dedikoducular nereden biliyor bütün olup bitenleri?
Kurbağa acıyla başını kıpırdattı; feri sönmüş gözlerinden açıkça:

-Alçaksınız siz, alçak, dediği okunuyordu.

“Hem kim bilir nasıl civcivler çıkmıştır yumurtalarınızdan… Belki de bisikletle kovalasan yetişemezsin!”
“Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır.”
her şeyin daha basit, daha samimi ve dostça bir hali vardı.
Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır
En iyi ve en güçlü olanlar kazanıyordu ve bu en iyiler korkunçtu.
Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır."
Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar beni her zaman şaşırtmayı başarmışlardır."
Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar beni herzaman şaşırtmayı başarmışlardır.
Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar beni her zaman şaşırtmayı başarmışlardır.
Kurbağanın suratında öldükten sonra bile kötücül bir ifade vardı. Bu dehşet bir şey!
Akşam saat onda Sovhoz’un aşağısındaki Kontsovka köyünde sesler kesilmişken, bu pastoral manzarayı büyüleyici, yumuşak flüt sesleri dolduruyordu. Bu seslerin Şeremetevlerin eski sarayının kolonları ve koruluğun üzerinde nasıl bir etki yarattığı kelimelerle anlatılamaz.
Persikov döner sandalyesine yaslanmış, bitkin bir halde sigara içiyor ve duman şeritleri arasından yorgunluktan ölgün, fakat memnun gözlerle laboratuvarın içindeki boğucu ve kokuşmuş havayı hafiften ısıtan kızıl ışın demetinin bulunduğu düzeneğin aralanmış kapısına bakıyordu.
Yüksek güvenlik tehlikesi nedeniyle halkın tavuk eti ve yumurta tüketimi yasaklanmıştır. Pazarlarda malın tümüne el konulmak suretiyle, özel satış girişimleri cezai sorumluluğa girecektir. Ellerinde yumurta bulunan tüm yurttaşların, onları acilen yerel polis şubelerine teslim etmeleri gerekmektedir.
İnsan kendini doğanın kucağında daha iyi hissediyordu.
Söylendiği gibi, vakit nakittir.
Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar her zaman beni şaşırtmayı başarmışlardır.
Profesörün laboratuvarından hiç ses gelmiyordu. Işık da yoktu. Kapının altından en ufak bir ışık bile sızmıyordu.
Mucizevi buluşa dair haberler ışıklı başkentte üzerine ateş edilen bir kuş gibi kah yükseliyor, kah gözden kayboluyor.
Profesör ışında, ışının kendisinden binlerce kez daha anlamlı ve önemli bir şeyi; mikroskop merceği ve aynasının hareketiyle tesadüfen oluşan cılız yavruları fark etmişti.
Tüm hayatı, düşünceleri sağ gözünde toplanmıştı. Beş dakika kadar taş kesilmiş bir vaziyette üstten bakan yaratık aşağıdakini, odağın dışındaki numuneyi, gergin ve ağrıyan gözüyle gözlemledi.
“Ona bir yanlış yaparsan, Tanrı seni korusun.”
“Fakat dünyadaki her şeyin bir sonu vardı.”
“Eğer bu saçmalığa bir son vermezlerse, bu ülkeyi terk edeceğim.”
Kasabada at büyüklüğünde tavuklar ortaya çıktı, at gibi çifte de atıyorlar. Kuyruk yerine burjuva hanımefendileri gibi tüyleri var.
– Gazete okumam ben, – diye cevap verdi Persikov ve kaşlarını çattı.
– Peki ama neden, profesör? – diye sordu Alfred nazikçe.
– Abuk sabuk şeyler yazıyorlar da ondan, – diye yanıtladı Persikov hiç tereddüt etmeden.
Fırtına öncesi sessizlik gibiydi. Ancak fırtına falan kopmadı.
Çay falan içmeyeceğim… Hepsinin canı cehenneme!
Kimseye iyi veya kötü demekte acele etmiyorum. Çünkü insanlar beni her zaman şaşırtmayı başarmışlardır.
Artık neşeli bir hikayeleri olacak !
Fırtına öncesi sessizliği gibiydi . Ancak fırtına falan kopmadı.
Bu dedikoducular nerden biliyor bütün olup bitenleri ?
Fakat hayatta her şeyin bir sonu vardır .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir